There is increasing evidence in the literature emphasizing the importance of right ventricular (RV) imaging in the prognosis of pulmonary hypertension. We aimed to investigate the predictive role of ...RV dysfunction parameters assessed by echocardiography (ECHO) and thorax computed tomography (CT) in developing CTEPH. We included prospectively patients diagnosed with pulmonary embolism (PE). All patients underwent ECHO and CT within 24 hours after admission. We repeated CT and ECHO after six months and one year to assess the incidence of CTEPH and the predictive role of RV dysfunction factors in the development of CTEPH. We included twenty-two patients (seven male) with a mean age of 53.9±17.9 years; CTEPH developed in two patients during the follow-up. Baseline PO2 levels were significantly lower in patients with CTEPH (61.5±11.4 vs 77.8±25.2, p<0.05). The baseline RV diameter, RV EF, and systolic PAP levels evaluated by ECHO differed significantly in two patients who developed CTEPH. Two patients that developed CTEPH had the lowest RVS (-10.3% and -11.7%). This study claims that hypoxemia, decreased RV EF, RVS, increased systolic PAP values in ECHO, and increased RV/LV ratio evaluated in thorax CT indicate the severity of RV dysfunction in acute PE and may predict CTEPH development.
Full text
Available for:
IZUM, KILJ, NUK, PILJ, PNG, SAZU, UL, UM, UPUK
Patients with asthma-chronic obstructive pulmonary disease (COPD) overlap (ACO) have a greater disease burden than those with COPD or asthma alone. In this study, it was aimed to determine the ...prevalence, risk factors, and clinical features of ACO because there are limited national data in Türkiye.
The study was conducted in a cross-sectional design in nine tertiary-care hospitals. The patients followed with a diagnosis of asthma or COPD for at least one year were enrolled in the study. The frequency of ACO and the characteristics of the patients were evaluated in the asthma and COPD groups.
The study included 408 subjects (F/M= 205/203, mean age= 56.24 ± 11.85 years). The overall prevalence of ACO in both groups was 20.8% (n= 85). The frequency was higher in the COPD group than in the asthma group (n= 55; 33.3% vs. n= 22; 9.8%), respectively (p= 0.001). Patients with ACO had similarities to patients with COPD in terms of advanced age, sex, smoking, exposure to biomass during childhood, being born in rural areas, and radiologic features. Characteristics such as a history of childhood asthma and allergic rhinitis, presence of chronic sinusitis, NSAID hypersensitivity, atopy, and high eosinophil counts were similar to those of patients with asthma (p<0.001). The annual decline in FEV1 was more prominent in the ACO group (mean= -250 mL) than in the asthma (mean change= -60 mL) and COPD (mean change= -230 mL) groups (p= 0.003).
This study showed that ACO was common among patients with asthma and COPD in tertiary care clinics in our country. ACO should be considered in patients with asthma and COPD who exhibit the abovementioned symptoms.
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)'nın önlenmesi ve tedavi edilmesinde göğüs hastalıkları uzmanları kadar birinci basamakta çalışan hekimlerin de rolü büyüktür. Bu çalışmanın amacı, ilimizde ...birinci basamakta çalışan hekimlerin mezuniyet sonrası eğitim toplantısı öncesinde bilgi düzeylerini belirlemek ve toplantı sonrasında bilgi değişim derecesini saptamaktır. KOAH'ın tanımı, prevalansı, etyolojisi, patolojisi, tanı yöntemleri, fizik muayene bulguları ve tedavisi ile ilgili soruları içeren bir anketle hekimlerin KOAH bilgileri değerlendirildi. KOAH konusunda yapılan eğitimi takiben, anket tekrar uygulandı. Anket 92 hekim tarafından dolduruldu. Hekimlerin 50'si kadın, 42'si erkekti. Yaş ortalamaları 33.7 ± 8.5 yıl, hekimlik süreleri ise 9.6 ± 8 yıl olarak saptandı. Otuzaltı (%39.2) hekim, daha önce KOAH ile ilgili bir mezuniyet sonrası eğitim toplantısına katılmış, 56 (%60.8) hekim ise katılmamıştı. Hekimlerin tümü KOAH'ın en sık görüldüğü cinsiyet ve etyolojik ajan ile ilgili soruları doğru olarak yanıtladı. En çok yanlış yanıt verilen sorular; KOAH tanımına giren hastalıklar, patolojisi ve fizik muayene bulguları ile ilgili olanlardı. Daha önce bir eğitim toplantısına katılan hekimlerle katılmayanlar arasında doğru yanıt verme açısından farklılık saptanmadı. Hekimlik süresiyle doğru yanıt verme arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Toplantı sonrasında tekrarlanan ankette ise doğru yanıtların sayısında anlamlı bir artış kaydedildi. Hekimlerin KOAH tanımına giren hastalıklar, fizik muayene bulguları gibi birinci basamakta oldukça önemli olan sorulara yanlış yanıt vermeleri, KOAH ile ilgili mezuniyet sonrası eğitim toplantılarının daha sık yapılması gerektiğini düşündürmektedir. Eğitim toplantısı sonrasında erken dönemde bilgi düzeyinin anlamlı olarak arttığı görülmekle birlikte, uzun dönemde bu bilgi düzeyinin nasıl değişeceği ileriki çalışmalarda araştırılmalıdır.
Besides chest disease specialists, primary care physicians also have a great role in prevention and treatment of chronic obstructive pulmonary disease (COPD). The aim of this study was to evaluate the knowledge levels of primary care physicians about COPD before and after post graduate course. The level of knowledge was evaluated by a questionnaire including questions about COPD definition, prevalence, etiology, pathology, diagnostic methods, physical examination findings and treatment. Then a postgraduate course was performed about COPD and questionnaire forms were refilled. Ninety two physicians filled the questionnaire forms before and after seminar. Fifty of the physicians were female, 42 were male, mean age was 33.7 ± 8.5 and duration of profession was 9.6 ± 8 years. Thirty-six (39.2%) of physicians have attended a post graduate seminar on COPD previously. All physicians answered the questions about the most dominant sex that COPD was seen and etiologic agents correctly. Most of the physicians answered the questions about diseases that defined as COPD, pathology and physical examination findings incorrectly. There was no difference in number of correct answers between the physicians who have previously attended a post graduate seminar or not. Duration of profession was not correlated with correct answers. After the seminar, the number of correct answers increased significantly. Since most of the physicians answered the questions which are quite important in primary care such as COPD definition and physical examination findings incorrectly, it is thought that post graduate seminars about COPD should be performed more frequently. After the seminar, we observed significant increase in correct answers however long-term stability of this knowledge is needed to be determined in future studies.
Amaç: Bu çalışmanın amacı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı atağı ile başvuran ve non-invaziv mekanik ventilasyon uygulanması gereken hastalarda non-invaziv mekanik ventilasyonun iki farklı modu ...olan basınç destekli ventilasyon ve orantılı destek ventilasyonun etkinliğini karşılaştırmak. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 20 hasta (15 erkek, 5 kadın) alındı. Hastaların yaş ortalaması 63±7 yıl idi. Hastalar, orantılı destek ventilasyonu ve basınç destekli ventilasyon grubu olarak randomize edildi. Non-invaziv mekanik ventilasyon, BiPAP Vision (Respironics İne, PA) cihazı ile tam yüz maskesi kullanılarak uygulandı. Orantılı destek ventilasyonu uygulanan grupta başlangıç destek oranı %80 olarak, basınç destekli ventilasyon uygulanan grupta ise inspiratuvar basınç 12 CIT1H2O, ekspiratuvar basınç 6 CIT1H2O olarak ayarlandı. Her iki grupta da ayarlar hastanın ihtiyacına göre düzenlendi. Hastalar 30. dakika, 1. saat, 2. saat, 6. saat, 24. saat arter kan gazı değerleri, dakika solunum sayıları, 1. saat visuel analog skalası değerleri, hastanede kalış süreleri, entübasyon gerekliliği ve mortalite bakımından değerlendirildi.Bulgular: Başlangıç solunum sayısı 34±7 bulunurken arter kan gazında; pH: 7.3±0.05, Pa02: 49.3±10 mmHg, PaC02: 68.2±11 mmHg ve Pa02/Fi02: 214±33 olarak saptandı. Tedavi öncesi ve sonrasında incelenen değişkenler bakımından iki grup arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Visuel analog skalası değerlerinin orantılı destek ventilasyonu grubunda daha yüksek olduğu fakat istatistiksel anlamlı düzeye ulaşmadığı görüldü (7.1 vs 5.7, p>0.05). Sonuç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı atağında non-invaziv mekanik ventilasyonun basınç destekli ventilasyon veya orantılı destek ventilasyonu modu ile uygulanabileceği, bu iki modun birbirine üstünlüğü olmadığı düşünülmüştür.
Prenatal dönemde sigaraya maruz kalan bebeklerin kord kanı kotinin düzeylerinin
belirlenmesi ve pasif maruziyetin etkilerinin gösterilmesi amacıyla;
doğum yapmak üzere doğumhaneye alınan 107 gebe ...çalışmaya
alınmıştır. Tüm gebelere sigara alışkanlıklarını ve demografik özelliklerini
sorgulayan anket uygulanmıştır. Daha sonra annelerden 5cc venöz kan,
doğum eylemi gerçekleştikten hemen sonra da 5cc kord kanı alınarak
bu örneklerde kotinin düzeyleri çalışılmıştır. Ayrıca bebeklerin ağırlıkları,
boyları ve gestasyonel yaşları kaydedilmiştir. Gebeler, ankete verdikleri
yanıtlara göre üç gruba ayrılmıştır; aktif içici (n=35), pasif içici (n=36),
kontrol grubu (n=36). Aktif içiciler ve pasif içicilerin anne ve bebek kord
kanı kotinin seviyeleri, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p<0.05). Aktif içicilerin anne ve bebek
kord kanlarındaki kotinin miktarının pasif içicilerinkinden anlamlı derecede
yüksek olduğu (p<0.05) ve anne kanı kotinin düzeyleri ile kord kanı
kotinin düzeyleri arasında kuvvetli bir korelasyon olduğu saptanmıştır.
Ayrıca içilen veya maruz kalınan sigara sayısı ile doğru orantılı olarak
anne ve kord kanı kotinin seviyelerinin de arttığı görülmüştür (p<0.05).
Bebeklerin boy, ağırlık ve gestasyonel yaşları bakımından üç grup karşılaştırıldığında
anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Bu sonuçlar
gebenin sigara dumanına maruz kalması durumunda fetusun da bu dumana
maruz kaldığını göstermiştir. Ancak fetustaki bu maruziyetin ne gibi
zararlı etkiler yaptığını göstermek için daha ayrıntılı ve uzun süreli araştırmalar
yapılması gereklidir.
The aim of this study was to determine the cotinine levels in the cord
blood of infants who were exposed to cigarette smoke in the prenatal
period and to emphasize the effects of passive exposure. Just before
delivery, 107 pregnant women were included in the study. They were included
in a questionnaire about their smoking habits and demographical
status. After the blood was drawn from mother and the cord just after
the baby delivered, serum cotinine levels were measured. Besides the
height, weight and gestational age of the infants were recorded. According
to the self reports, cases divided into three groups as follows; active
smokers (n=35), passive smokers (n=36), group of no exposure (control
group) (n=36). When compared with the control group the cotinine
levels were significantly higher either in the mother or the cord blood of
active and passive smokers (p<0.05). The cotinine levels in the mother
and cord blood in active smokers were also found to be significantly
higher than the passive smokers (p<0.05), and a strong correlation
has been determined between the mother's and the cord blood cotinine
levels. Besides there were an increased linear correlation between the
cotinine levels of mother and cord blood levels related to the number of
exposed or smoked cigarette (p<0.05). No significant difference has
been determined with respect to the height, weight and gestational ages
of the infants between three groups (p>0.05). These results suggested
that when the pregnant exposed to active or passive cigarette smoke,
fetus also exposed to smoke at intrauterine period. But in order to find
out the harmful effects of exposure more detailed and long-term studies
are needed.
Endobronhijalne metastaze ekstrapulmonalnih zloćudnih tumora vrlo su rijetke. Prikazuje se bolesnica s endobronhijalnom metastazom, koja je prethodno operirana zbog karcinoma jezika. Bolesnica u dobi ...od 71 godine žalila se na kašalj. Anamneza je pokazala da je bolesnica bila operirana zbog karcinoma jezika dvije godine ranije. Rentgenografijom prsišta otkrivena je razina zraka i tekućine u donjem dijelu desnog hemitoraksa. Nađena je velika kavitarna lezija u desnom donjem režnju te obostrano višestruke nodularne lezije od kojih su neke pokazale stvaranje kaviteta na kompjutoriziranoj tomografiji. Bronhoskopski je otkrivena polipoidna lezija nekrotičnog izgleda, a patološki je opisana kao karcinom pločastih stanica. Nakon procjene materijala prethodno uzetog tijekom operacije jezika zaključeno je da lezija predstavlja metastazu podrijetlom iz karcinoma jezika. Nijedan nalaz nije upućivao na lokalni recidiv karcinoma, a bolesnica je umrla od hemoptize i respiracijske insuficijencije. U zaključku, na endobronhijalne metastaze treba misliti kod bolesnika s ekstrapulmonalnim zloćudnim bolestima i provesti bronhoskopski pregled, čak i kod atipičnih radioloških nalaza.
PDF
