Tip II diabetes mellituslu hastalarda deri bulguları SARAY, Yasemin; SEÇKİN, Deniz; ÖZCAN, Deren
Türkiye klinikleri. Türkiye klinikeri journal of medical sciences. Tıp bilimleri dergisi,
2005, Volume:
25, Issue:
3
Journal Article
Peer reviewed
Open access
Amaç: Tip II diabetes mellituslu hastalardaki deri bulgularının klinik spektrumunun ve insidanslarının belirlenmesi, bu bulgular ile yaş, cinsiyet, diyabet süresi, vasküler komplikasyonlar, HbA1c ...düzeyi ve kullanılan tedaviler arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Anabilim Dalı'nda izlenen tip II diabetes mellituslu 80 hastanın dermatolojik muayeneleri yapıldı. Hastalık süresi, vasküler komplikasyonların varlığı ve kullandıkları tedaviler kaydedildi. HbA1c düzeyi belirlendi. Bulgular: Seksen hastanın 32'si erkek, 48'i kadın, ortalama yaşları 58.7 ve ortalama diabetes mellitus süreleri 124.3 ay idi. Hastaların %38.8'inde vaskülopati retinopati (%21.3), nöropati (%17.5), periferik vasküler hastalık (%16.3) ve nefropati (%10) mevcuttu. Ortalama HbA1c düzeyi %6.2 idi. Hastaların %76.3'ünde deri lezyonları en sık kserozis (%42.5), plantar hiperkeratoz (%36.3), dermatofit enfeksiyonu (%27.5), papillom (%25) ve pruritus (%16.3) izlendi. Dermatofit enfeksiyonu sıklığı ile yaş, diabetes mellitus süresi ve periferik vasküler hastalık varlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptandı (sırasıyla, p= 0.04, p= 0.014 ve p= 0.006). Kserozis ve papillom sıklığı ile nefropati, kalın deri ve kandida enfeksiyonu sıklığı ile nöropati varlığı arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (sırasıyla, p= 0.048, p= 0.004, p= 0.045 ve p= 0.01).
Sonuç: Tip II diabetes mellituslu hastalarda farklı tipte deri bulguları görülebilir. Uzun süreli diabetes mellitusu olan ileri yaştaki hastalar ile periferik vasküler hastalığı olan olgular, dermatofit enfeksiyonları yönünden değerlendirilmelidir. Ayrıca kserozisi ve papillomu olan hastalar nefropati, diyabetik kalın derisi ve kandida enfeksiyonu olanlar ise nöropati varlığı yönünden izlenmelidir.
Objective: The aim of this study was to determine the clinical spectrum and incidence of skin lesions in patients with type II diabetes mellitus, and to investigate the relationship between these findings and age, sex, duration of diabetes, vascular complications, HbA1c levels and ongoing treatment. Material and Methods: Eighty patients with type II diabetes mellitus who were followed at the Department of Endocrinology in the Bilkent University Faculty of Medicine underwent dermatological examination. Duration of disease, presence of vascular complications and type of treatment administered were recorded. HbA1c levels were determined. Results: Of the 80 patients, 32 were male and 48 female, mean age was 58.7 and the mean duration of diabetes mellitus was 124.3 months. Vasculopathy retinopathy (21.3%), neuropathy (17.5%), peripheral vascular disease (16.3%) and nephropathy (10%) was present in 38.8% of the patients. The mean HbA1c level was 6.2%. Skin lesions (most frequently, xerosis (42.5%), plantar hyperkeratosis (36.3%), dermatophytic infections (27.5%), papilloma (25%), and pruritus (16.3%)) were observed in 76.3% of the patients. There was a statistically significant relationship between the frequency of dermatophytic infections and age, duration of diabetes mellitus and peripheral vascular disease (p= 0.04, p= 0.014 and p= 0.006, respectively). There was also a statistically significant relationship between the frequencies of xerosis and papilloma and the presence of nephropathy, as well as between the frequencies of thickened skin and candidiasis and the presence of neuropathy (p= 0.048, p= 0.004, p= 0.045 and p= 0.01, respectively). Conclusion: Varying types of skin findings can be noted in patients with type II diabetes mellitus. Elderly patients with long-lasting diabetes mellitus and patients with peripheral vascular disease should be evaluated for dermatophytic infections. Moreover, patients with xerosis and papilloma, as well as those with thickened skin and candidiasis should be followed up for the presence of neuropathy.
Charles Bonnet Sendromu: İki olgu sunumu VELET, Selvinaz; ÖZMEN, Mine; ÜNSALVER, Barış Önen
Türk psikiyatri dergisi,
09/2007, Volume:
18, Issue:
3
Journal Article
Open access
Görme yeteneğinin yitirilmesini takiben, görsel varsanılarla ortaya çıkan Charles-Bonnet Sendromu'nda (CBS), içgörü ve bilişsel yetiler korunmuştur. Yazıda, biri görme yeteneğini hipofiz ...makroadenomuna, diğeri diyabetik retinopatiye bağlı olarak yitiren ve CBS gelişen iki olgunun tanı ve tedavi süreçleri tartışılmıştır.
Birinci olgu, 35 yaşında, erkek bir hastaydı. Hipofiz adenomu nedeniyle uygulanan operasyonlar sonrasında, optik atrofi nedeniyle, görme yetisini kaybetmiş, ardından görsel varsanılar gelişmişti. 80 mg/gün ziprasidonla görsel varsanılar beşinci günde geriledi, ancak ortaya çıkan şiddetli baş ağrısı nedeniyle ilaç kesildi. 5mg/gün olanzapin başlandı, ancak yanıt alınamadı. Kendi isteğiyle, antipsikotik kullanılmaksızın izlendiği 7 ay sonuna doğru görüntüler değişerek ışık parlamaları ve basit şekillere dönüştü.
İkinci olgu, 20 senedir tip-II Diabetes Mellitus tanısı olan, 54 yaşında, bir kadın hastaydı. 4 sene önce, diyabetik retinopatiye bağlı bilateral görme kaybının hemen ardından görsel varsanılar gelişmişti. Ketiyapin 100 mg/gün ve paroksetin 20 mg/gün ile varsanılar tamamen geriledi.
Olgulardan hiçbiri yakınmalarından hekimlerine söz etmemişti; ikinci olguda tanı 4 yıl sonra hekimin aktif sorgulaması ile konmuştu. Her iki olguda da nöroanatomik lezyonlar mevcuttu, bilişsel yetiler tamdı ve içgörü korunmuştu. Tanı konusunda ilgili branş hekimlerinin eğitilmesi ve görme yetisini yitiren hastalarda CBS'nun aktif olarak taranması gerekmektedir. Tedavide yeni kuşak antipsikotiklerden ziprasidon ve ketiyapin etkili gözükmektedir.
Charles-Bonnet syndrome (CBS) occurs after the loss of vision or a decrease in visual ability and is characterized by visual hallucinations with insight and preserved cognitive status. In this paper, 2 cases in which vision was lost (in one patient due to hypophyseal macroadenoma and in the other due to diabetic retinopathy) are presented.
The first case is a 35-year-old male referred to the psychiatry department for depressive complaints. He lost his vision due to optic atrophy following multiple surgeries for hypophyseal macroadenoma and visual hallucinations developed afterwards. Ziprasidone 80 mg/day was started and the hallucinations disappeared on the fifth day, but the medication had to be withdrawn because of severe vascular type headaches. Olanzapine 5 mg/day was subsequently used without benefit. He refused further medication and the visions gradually changed into sparkling lights and simple figures at the 7-month follow-up.
The second case was a 54-year-old woman with a 20-year history of type-II diabetes mellitus. Visual hallucinations developed after bilateral visual loss due to diabetic retinopathy 4 years earlier. She responded well to treatment with quetiapine 100 mg/day and paroxetine 20 mg/day.
Neither of the cases had reported their visual symptoms to their physicians; the second case was diagnosed after 4 years by active screening. Both of the cases had neuroanatomic lesions. CBS symptoms should be screened actively in patients with visual loss and physicians should be educated about diagnosing CBS. Novel antipsychotics, such as ziprasidone and quetiapine, seem to be effective alternatives for the treatment of CBS.
Diyabetik retinopatinin prevalansı ile
ilgili, Türk toplumunu yansıtacak çok
merkezli bir çalışma yapılamamıştır.
GATA Göz Hastalıkları AD koordinasyonlu
ğunda gerçekleçtirilen bu çalışmada,
...Türkiye'de diyabetik retinopatinin prevalans
ı ve etkin risk faktörlerinin belirlenmesi
amaçlanmıştır. Tıbbi Retina
Biriminin, 1996-1998 yılları arasında görev
yapan yürütme kurulunun aldığı karar ile
ön çalışmalar başlatılmış, 2000 yılı içinde
"Türkiye'de Diyabetik Retinopatinin
Prevalansı" konulu çok merkezli, kesitsel,
periyod prevalans çalışması, 14 ayrı
merkezde gerçekleştirilmiş ve sonuçlar
GATA merkezli olarak toplanmıştır.Çalış
maya alınan 2362 hastada, diyabetik
retinopati prevalansı %30.5, 30 yaş altı
tanılı insüline bağımlı diyabet olan 215
hastada %31.2, insüline bağımlı olmayan
diyabet olan 47 hastada %27.7, 30 yaş ve
üstü tanılı insüline bağımlı diyabet olan
560 hastada %50.5, insüline bağımlı
olmayan diyabet olan 1480 hastada %22.7
olarak bulundu. Otuz yaş altı tanılı hastalarda,
diyabetin süresinin uzun olması ile,
erkek cinsiyetin, retinopati gelişmesindeki
en önemli risk faktörleri olduğu saptandı.
Otuz yaş ve üstünde tanı alanlarda
ise, diyabetin süresinin uzun olması, diyabetin
tedavisinde insülin kullanılması,
tanı yaşının küçük olması, erkek cinsiyet
ve vücut kütle indeksinin düşük olması,
risk faktörleri olarak bulundu. Otuz yaş
altında tanı konanlarda puberte öncesi
retinopati nadir görüldüğü için, periyodik
fundoskopik muayeneye tabi tutulmaları-
na gerek olmamakla birlikte, puberte sonras
ında retinopati oranı belirgin şekilde
arttığı için yakından takip edilmelidirler.
Otuz yaş ve üstü tanılı hastalarda yeni
tanı konduğu zaman, diyabetik retinopati
prevalansı %9.8, proliferatif diyabetik
retinopati %0.7 oranında bulunduğu için,
bu hastalarda ilk diyabet tanısı konduğu
zaman, fundoskopik muayene yapılması
ile retinopatinin erken teşhisi mümkün
olabilecek ve tedavi ile diyabete bağlı
körlük oranı azaltılabilecektir.
There is no multicenter study defining the
prevalence of diabetic retinopathy in
Turkish population. With the coordination
of Department of Eye Diseases, Gulhane
Military Medical Academy, prevalence and
risk factors for diabetic retinopathy were
aimed to be defined in this study. This
cross-sectional prevalence study was
started by the preliminary decision of
1996-1998 officials of Medical Retina
Division of The Turkish Ophthalmologic
Society and held in 14 different centers in
the year of 2000. Data from those centers
were collected at Gulhane Military
Medical Academy, and analytic and statistical
studies were performed. The prevalence
of diabetic retinopathy was found
30.5% in 2362 patients included in this
study. It was 31.2% in 215 patients with
insulin-dependent diabetes mellitus;
27.7% in 47 patients with non-insulindependent
diabetes mellitus for the
patients diagnosed before the age of 30,
50.5% in 560 patients with insulin-dependent
diabetes mellitus, 22.7% in 1480
patients with non-insulin-dependent diabetes
mellitus for the patients who were
diagnosed after the age of 30. Duration of
diabetes was the most significant risk factor
for development of diabetic retinopathy
in patients with diagnosis of diabetes
before the age of 30. Other significant
risk factors were the use of insulin in the
treatment, age at the diagnosis, male
sex, and low body mass index. Periodical
fundus examination has to be performed
in patients with diagnosis of diabetes at
the age 30 or older; since diabetic
retinopathy increases significantly after
puberty, and this examination is generally
not necessary before puberty. The
prevalence of diabetic retinopathy was
9.8%, and the prevalence of proliferative
diabetic retinopathy was 0.7% at the time
of diagnosis. The early diagnosis of the
patients with diabetes at the age of 30 or
older and retinal examinations of those
patients will lead to earlier diagnosis; and
the treatment of diabetic retinopathy
may decrease the rate of blindness from
diabetes.
Beta-ketotiyolaz L-izolösin katabolizması ve keton cisimlerinin metabolizmasında yer alan bir enzimdir. 13 aylık kız hasta huzursuzluk, hızlı nefes alma şikayetlerinden 12 saat sonra hızla gelişen ...derin koma nedeniyle başvurdu. Ağır ketoasidoz ve hafif hiperamonyemi tespit edilen hastaya beta-ketotiyolaz eksikliği tanısı konuldu. Akut atak tedavisi yapılan olgu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
Beta-ketothiolase deficiency is a rare inborn error of L-isoleucine catabolism and ketone body metabolism. We present a 13-month-old, girl with beta-ketothiolase deficiency who was admitted with rapidly progressive coma. Severe ketoacidosis and mild hyperammonemia was documented. This rare case was treated successfully during the acute episode.
Çok merkezli bu çalışmada Türkiye'deki diyabetik hastalarda retinopati prevalansı ve retinopati gelişimine etkili risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlandı. Araştırma çok merkezli, kesitsel bir ...araştırma olarak planlanmış, Türk Oftalmoloji Derneği Tıbbi Retina Biriminin, 1996- 1998 yılları arasında görev yapan yürütme kurulunun aldığı karar ile ön çalışmalar başlatılmış, 2000 yılı içinde "Türkiye'de Diyabetik Retinopatinin Prevalansı" konulu çok merkezli, kesitsel, periyod prevalans çalışması 14 ayrı merkezde gerçekleştirilmiş ve sonuçlar GATA merkezli olarak toplanmıştır. Çalışmaya alınan 2362 hastada, diyabetik retinopati (DR) prevalansı %30.5, 30 yaş altı tanılı insüline bağımlı diyabet (IDD) olan 215 hastada %31.2, insüline bağımlı olmayan diyabet (NIDD) olan 47 hastada %27.7, 30 yaş ve üstü tanılı IDD olan 560 hastada %50.5, NIDD olan 1480 hastada %22.7 olarak bulundu. Otuz yaş altı tanılı hastalarda, diyabet süresinin uzun olması ile erkek cinsiyetin retinopati gelişmesindeki en önemli risk faktörleri olduğu saptandı. Otuz yaş ve üstünde tanı alanlarda ise diyabet süresinin uzun olması, düşük vücut kitle indeksi ve erkek cinsiyet çok değişkenli lojistik regresyon sonuçlarına göre risk faktörleri olarak saptandı. Diyabetik hastalarda tanı yaşı ile birlikte risk faktörleri de göz önüne alınarak dahiliye ve endokrinoloji kliniklerinin koordinasyonu ile periyodik retina muayenelerinin planlanması yararlı olacaktır. Daha geniş serilerde daha detaylı çok merkezli çalışmaların yapılması daha yararlı sonuçlar verecektir.
We aimed to determine the diabetic retinopathy prevalence and risk factors among diabetic population in Turkey in this study. This multicenter, cross-sectional prevalence study was started by the preliminary decision of 1996-1998 officials of the Medical Retina Division of The Turkish Ophthalmologic Society and held in 14 different centers in the year of 2000. Data from those centers were collected at the Department of Ophtalmology of Gülhane Military Medical Academy, and analytic and statistical studies were performed. The prevalence of diabetic retinopathy was 30.5% in 2362 patients included in the study. It was 31.2% in 215 patients with insulin-dependent diabetes mellitus, 27.7% in 47 patients with noninsulin- dependent diabetes mellitus for the patients diagnosed before the age of 30, 50.5% in 560 patients with insulin-dependent diabetes mellitus, 22.7% in 1480 patients with noninsulin- dependent diabetes mellitus for the patients diagnosed after the age of 30. Duration of diabetes and male gender were significant risk factors for the development of diabetic retinopathy in patients diagnosed before the age of 30. Duration of diabetes, male gender and low body mass index were significant risk factors for the development of diabetic retinopathy in patients diagnosed after the age of 30. Retinal examination should be planned and performed on the basis of patient age and other risk factors in the coordination with endocrinology and internal medicine clinics. More detailed multicenter studies should be performed with larger populations to have more definite results.
Amaç: İskemik olmayan nöropatili diyabetik hastalarda kalp hızı değişkenliği ile tredmil egzersiz testi parametreleri arasındaki ilişki incelendi.
Çalışma planı: Çalışmaya 38 hasta (20 kadın 18 ...erkek; ort. yaş 50±11) alındı. Hastalara standart kardiyovasküler otonomik nöropati (KON) testleri, Bruce maksimal tredmil testi, 24 saatlik Holter-EKG monitörizasyonu, zaman ve frekansa bağlı kalp hızı değişkenliği incelemesi yapıldı. Zamana bağlı parametreler olarak SDNN, SDANN, SD, RMSSD, PNN50 alındı. SDNN için 100 msn, RMSSD için 25 msn, SDANN için 92 msn, SD için 35 msn, PNN50 için 7500 kesim değerleri olarak kabul edildi.
Bulgular: Egzersiz testinde ulaşılan MET değerleri ve egzersiz zamanı, Holter-EKG kaydındaki en düşük ve ortalama kalp hızları, başta SD ve SDNN olmak üzere çeşitli KHD parametreleriyle çeşitli derecelerde ilişki gösterdi. MET değerleri ve egzersiz zamanı ile KON derecesi arasında ilişki bulunmadı. Egzersiz parametrelerinden en yüksek hız ve hedef hız yüzdesi (kronotropik parametereler) ile basınç hız ürünü KON derecesi arasında orta derecede ilişki görüldü. Tredmil testi yetersiz bulunan hastaların Holter-EKG kayıtlarında anlamlı olarak daha yüksek minimal hız görüldü (p=0.05). Ayrıca, SDNN, SD, RMSSD ve PNN50 değerleri anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). 5 MET veya altında efor harcayan hastalarda SDANN değerleri anlamlı azalma gösterirken,10 MET'in üzerinde efor harcayanlarda SDANN değerleri normalin üzerine çıktı (p<0.05).
Sonuç: İskemik olmayan tip II diyabetli hastalarda otonomik nöropati KHD parametreleriyle yakından ilişkilidir ve bu hastalarda egzersiz yanıtı bozulmuştur.
Objectives: We investigated the relationship between heart rate variability (HRV) and treadmill variables in nonischemic neuropathic patients.
Study design: The study included 38 patients (20 men, 18 women; mean age 50±11 years). All the patients underwent standard tests for cardiovascular autonomic neuropathy (CAN), maximal exercise treadmill testing according to the Bruce protocol, 24-hour Holter ECG monitoring, and time- and frequency-domain analysis of HRV. Time-dependent parameters included SDNN, SDANN, SD, RMSSD, and PNN50, with cut-off values being 100 ms, 25 ms, 92 ms, 35 ms, and 7500, respectively.
Results: MET scores and exercise time reached in exercise test showed varying correlations with the lowest and mean heart rates recorded by Holter ECG monitoring and HRV parameters, in particular with SD and SDNN, whereas they were not correlated with CAN scores. Moderate correlations were found between chronotropic parameters of exercise test (maximal heart rate and percent maximal heart rate) and pressure-rate product associated with CAN severity. Patients with an insufficient treadmill test had significantly higher minimal rates on Holter monitoring (p=0.05) and significantly lower values for SDNN, SD, RMSSD, and PNN50 (p<0.05). Patients with an effort capacity of 5 METs or lower had significantly decreased SDANN values, while those reaching 10 METs or more had above-normal SDANN values (p<0.05).
Conclusion: Autonomic neuropathy is closely related with HRV parameters in patients with nonischemic type II diabetes and is associated with a disturbed exercise response.
Amaç: Çocuk diyabetlilerde retinopati varlığına genellikle pek önem verilmemiştir. Genellikle 30 yaş altı jüvenil diyabetliler değerlendirilip çocuk diyabetliler ihmal edilmiştir. Tip 1 diabetes ...mellitus (IDDM) tanılı hastalarda, göz bulgularının yıllara göre değişiklikler gösterdiği bilinmektedir. Kan-retina engelinin etkinliği IDDM'li hastalarda ergenliğe kadar sabit kalır. Daha sonra kan-retina engelinde ilerleyici azalma görülür. Diyabetik retinopati bir mikroanjiyopati tablosudur ve görme kaybına yol açabilmektedir. Tanı konduktan 3-5 yıl sonra IDDM hastaları, düzenli olarak retina muayeneleri ile takip edilmelidirler. Kliniğimizde takip edilen ergenlik sonrası IDDM olguları da fundus bulguları yönüyle incelenmek istenildi. Gereç ve Yöntem: En az bir yıldır IDDM tanısı ile izlenen 53 hasta aynı göz hekimi tarafından değerlendirildi. Hastaların görme düzeyleri Snellen eşeli ile ölçüldü. Ön segment biyomikroskopik muayeneleri ve gözbebeğinin genişlemesinden sonra endirekt oftalmoskopi ile retina muayeneleri yapıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 15,3 yıl ve hastalık süreleri 5,1 yıldı. Ortalama görme düzeyleri sağ gözde %86,6, sol gözde ise %85,2 olarak saptandı. Göz dibi muayenelerinde 33 (%62.3) hastada sağ fundus ve 34'ünde (%64) sol fundus doğaldı. Başlangıç retinopati toplam 4 (%7,5) olguda gelişmişti. Bu hastaların hepsi 5 yıldan kısa süreli izlenen hastalardı. İlerleyici olmayan retinopati toplam bir (%1,9) hastada gelişmişti. Bu 15 yıldır izlenen bir hastaydı. İlerleyici retinopati toplam üç (%5,7) hastada görüldü. Bunların hepsi beş yıldan uzun süreli tanı almışlardı. Maküla ödemi toplam olarak sekiz (%15,1) hastada saptandı. Optik atrofi üç (%5,7) hastada saptandı. Hastaların üçünde (%5,7) katarakt saptandı. Bunlardan ikisi (%66,7) 10 yılın üzerinde izlenmiş hastalardı. Çıkarımlar: Retinopati oranı IDMM hastalarında hastalık süresi arttıkça yükselmektedir. Retina muayenesi ile düzenli aralıklarla izlem, görsel işlevlerin korunması açısından önemlidir.
Aim: While juvenile diabetics are followed more regularly, the importance of retinopathy in diabetic children is generally underestimated. Ophthalmologic examination may present some differences in patients with Type I diabetes mellitus (IDDM) according to the age of the patient. The effectiveness of blood-retina barrier is stable in patients with IDDM until the age of puberty. A progressive decrease is observed in the blood-retina barrier after this period. The diabetic retinopathy is a kind of microangiopathy which can lead to blindness. Patients with IDDM should be followed regularly with a retinal examination, starting 3- 5 years after the first diagnosis. In this study, we presented the fundus findings of our cases with post-pubertal IDDM. Material and Method: A total of 53 patients with IDDM who had been followed for more than a year were evaluated by an ophthalmologist. Visual acuity of the patients was determined by using Snellen test. Biomicroscobic examination of the frontal segment, indirect ophthalmoscopy following pupillary dilatation and retina examinations were performed. Results: The mean age of the patients and the duration of the disease were 15.3 and 5.1 years, respectively. The mean visual acuity was 86.6% in the right and 85.2% in the left eyes. Ophthalmoscopic examination revealed a normal left and right fundus in 33 (62.3%) and 34 (64.1%) of the patients, respectively. Four patients (7.5%) developed a background retinopathy. These patients were those who were followed less than five years. Non-proliferative retinopathy was observed in only one patient (1.9%) who had been followed for a period of 15 years. Proliferative retinopathy was recorded in three patients (5.7%) who were followed for more than five years. Edema of the macula and optic atrophy were detected in eight (15.1%) and three patients (5.7%), respectively. Three patients had cataract (5.7%), of these two (66.7%) had been followed over 10 years. Conclusions: The retinopathy incidence in IDDM patients increases when the duration of the disease is prolonged. Examination of the retina and periodic follow-up are of importance in terms of protection and maintenance of the visual functions.
Diyabet zemininde gelişen kas nekrozu nadir görülür. Bu çalışmada, sol uyluğun hamstring ve vastus medialis kaslarında nekroz gelişen, diyabetli 27 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Uylukta ağrı ve ...kitle şikayetleri ile başvuran hastada, kesin tanı açık biyopsi sonrası histopatolojik olarak kondu. Kemoterapi ve istirahat tedavisi verilen hastanın şikayetleri sekizinci aydaki kontrolde de devam etmekteydi.
Diabetic muscular infarction is an uncommon pathology. We present a diabetic 27-year-old woman who developed muscular infarction in the hamstring and vastus medialis muscles of the left thigh. She complained of pain in the left thigh together with a mass. The precise diagnosis was made on histopathologic examination of the open biopsy specimen. Despite chemotherapy and rest, symptoms still persisted after a follow-up period of eight months.
Diyabetik hastalarımızda Medial Arteriyel Kalsifikasyonunun (MAK) diyabetin diğer mikroanjiopatik komplikasyonlarıyla ilişkisini ve bu komplikasyonlar için bir belirleyici olup olamayacağını ...göstermeyi amaçladık. Çalışmamıza 33 Tip 1 Diabetes Mellitus hastası, 67 Tip 2 Diabetes Mellitus hastası ve 50 sağlıklı kontrol grubu katıldı. Hastalarımızda MAK tanısı radyolojik incelemeyle konulurken, nefropati tanısı; hipertansiyon, üre-kreatinin düzeyleri ve 24 saatlik idrar albumin atılımı (UAE) değerlerinden faydalanılarak konulmuştur. Retinopati teşhisi elektroretinopatiyi de içeren oftalmik inceleme sonucuna göre konulmuştur. Tip 2 diyabetik hastalarımızın %58.2'inde mikroalbuminüri tesbit edilirken, bunların %20.5'inde MAK (+) bulunmuştur ve aralarında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (p<0.05). Tüm diyabetik olgularımızın %51'inde, MAK tesbit edilen diyabetiklerin %90'ında mikroalbuminüri seviyesinde idrar albumin atılımının olduğu görülmüştür. Çalışmamızda MAK ile diyabete bağlı albuminüri arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Hastalarımızın %39'unda retinopati izlenmiş, bunların da %20.5'inde MAK tesbit edilmiştir (p<0.05).
Sonuç olarak MAK'nun diyabetin diğer komplikasyonlarıyla çok yakın bir ilişki içinde olduğu gösterilmiştir. MAK oluşmuş bireylerin diğer mikroanjiyopatik ve makroanjiyopatik komplikasyonlar için risk altında olduklarını ve MAK'nun bu komplikasyonlar için bir belirleyici olabileceğini bu çalışmada göstermeyi amaçladık.
The purpose of this study is to evaluate the relationship of medial arterial calcification (MAC) in diabetic patients with microangiopathic complications of diabetes mellitus. The study population included 33 Type 1 Diabetes Mellitus patients, 67 Type 2 Diabetes Mellitus patients and 50 healthy controls. MAC was diagnosed radiologically and diagnosis of nephropathy was made according to the presence of hypertension, blood urea nitrogen and creatinine levels and 24-hour urine albumin excretion (UAE) level. Retinopathy was diagnosed after an ophthalmological examination including electroretinography.
Of the Type 2 Diabetes Mellitus patients, 58.2% had microalbuminuria and of these, 20.5% had MAC with significant difference (p<0.05). In overall, the rate for microalbuminuria was 51% among diabetic patients and 90% of the patients with MAC had microalbuminuria also. The correlation between MAC and diabetic microalbuminuria was statistically significant (p<0.05). The overall retinopathy was 39% and of the patients with retinopathy, 20.5% had MAC (p<0.05). As a result, MAC had closed relation with the other complications of diabetes and we conclude that MAC is should be in mind as an indicator for microangiopathic and macroangiopathic complications of diabetes mellitus.