Musa Carullah Bigiyef (1875-1949) Kazan’ın Rostov şehrinde doğmuş; Buhara, Mısır, Hicaz ve Hindistan’da tahsil görmüş; hayatını İslami ilimlere ve Müslümanların çeşitli dini, siyasi, sosyal ve ...kültürel meselelerine adamış bir ilim adamıdır. O Kur’ân ilimleri, Tefsir, Hadis, Kelam, Fıkıh, Fıkıh Usulü, Siyer ve İslam Tarihi, Arap dili ve edebiyatı gibi pek çok alanda eserler yazmış; içinde yaşadığı toplumun ve İslam dünyasının çeşitli düşünsel ve siyasal sorunları hakkında birtakım milli ve milletlerarası toplantılara katılmıştır. Elinizdeki makalede Musa Carullah’ın 1926-1931 yılları arasında toplanan İslam kongreleriyle ilişkisi ele alınacaktır. Bu kongrelerden birincisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1340 (1924) tarih ve 431 sayılı kanunla hilafeti lağvetmesi üzerine, bu karara tepki olarak başta el-Ezher yöneticileri olmak üzere Mısır dinî eğitim kurumları temsilcileri tarafından önerilen ve 13-19 Mayıs 1926 tarihleri arasında Kahire’de toplanan Hilafet Kongresi’dir (el-Mu’temerü’l-İslâmiyyü’l-Âmm li’l-Hilâfeti). Musa Carullah, Mısırlı kongre tertip heyeti tarafından bu toplantıya davet edilmiş, ancak yine Mısırlı yetkililer tarafından ülkeye giriş vizesi verilmediği için söz konusu toplantıya katılamamıştır. Bazı kişiler Musa Carullah’ın Rusya’daki Bolşevik yönetime muhalif olduğunu, ona Mısır’a giriş vizesi vermenin ise Mısır’ın Rusya’yı karşısına alması demek olacağını, Mısırlı yetkililerin de bu durumdan kaçınmak için Musa Carullah’a vize vermediklerini ileri sürmüşlerdir. Biz bu makalede söz konusu iddianın gerçeği tam yansıtmadığını, Musa Carullah’a vize verilmemesinin asıl sebebini Mısır’ın Rusya’dan çekinmesinde değil; onun İngiliz gölgesindeki Mısır yönetimine, Mısır Kralı Fuâd’ın (1868-1936) “Yeni İslam Halifesi” seçilmesi ihtimaline ve el-Ezher ulemasının hilafet hakkındaki genel yaklaşımlarına karşı olmasında aramak gerektiğini ileri sürdük ve Musa Carullah’in genel olarak İslam hilafeti, özel olarak Osmanlı hilafeti hakkındaki görüşleri ile bu toplantıyı düzenleyen Ezher uleması ve Mısırlı yetkililerin hilafete yaklaşımları hakkındaki değerlendirmelerini incelemeye çalıştık. Burada ele alınan ikinci kongre 7 Haziran-5 Temmuz 1926 tarihlerinde Mekke’de toplanan Dünya Müslüman Kongresi’dir (Mu’temeru’l-âlemi’l-İslami). Dönemin ulaşım imkânları dikkate alındığında Mısır’da düzenlenen Hilafet Kongresi ile zaman bakımından çatışacak tarzda organize edilen bu kongre, kendisini Hicaz Kralı olarak ilan eden Abdülaziz İbnü’s-Suûd’un (1880-1953) İslam dünyasındaki meşruiyetini pekiştirmek amacıyla gerçekleştirdiği bir toplantıdır. Bu kongrede başta Mekke ve Medine olmak üzere Hicaz bölgesinin imarı ve hac organizasyonunun iyileştirilmesi gibi kamu düzeniyle ilgili pratik ve dâhili birtakım konular tartışılmıştır. Musa Carullah vize sorunları sebebiyle biraz geç kalmış olsa da bu kongreye katılmış ve çeşitli defalar söz alarak bazı konular hakkındaki görüşlerini dile getirmiştir. Makalede incelenecek son kongre ise 7-17 Aralık 1931 tarihlerinde Kudüs’te toplanan Genel İslam Kongresi’dir (el-Mu’temeru’l-İslâmiyyü’l-Âmm). Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî (1897-1974) tarafından Müslümanlar arasında birlik ve kardeşlik duygularını geliştirmek, dış göçlerle günden güne sayıları artan Yahudilere karşı Filistin topraklarını savunmak, Kudüs’te bir İslam üniversitesi kurmak ve Hicaz demiryolunu tamir etmek gibi İslam dünyasını ilgilendiren bazı siyasi ve ekonomik konuları tartışmak amacıyla düzenlenen bu kongreye Musa Carullah Çin Türkistan’ı ve Finlandiya Müslümanları temsilcisi olarak katılmıştır. Elinizdeki makalede Musa Carullah Bigiyef’in yukarıda zikredilen kongrelere katılımı, bu kongrelerdeki müzakereleri ve onlar hakkındaki değerlendirmeleri ayrıntılı bir şekilde incelenmeye ve bu konularla ilgili bazı yanlışlar düzeltilmeye çalışılacaktır.
Full text
Available for:
IZUM, KILJ, NUK, PILJ, PNG, SAZU, UL, UM, UPUK
Türkiye’de 1923’den günümüze kadar olan süreçte farklı ekonomi politikaları uygulanmıştır. Atatürk dönemi ekonomi politikalarını dönemsel olarak, 1923’de Cumhuriyetin ilanından 1929 dünya ekonomik ...buhranına kadar geçen, liberal ekonomi politikalarının uygulandığı dönem, 1930’dan Atatürk’ün 1938’de ölümüne kadar geçen sürede uygulanan devletçi ekonomi politikaları şeklinde sınıflandırabiliriz. Bu çalışmada Atatürk dönemi 1923-1929 ekonomi politikaları incelendi. 1920’de yeni Türk Devleti kurulduğunda Osmanlı’dan çok kötü bir ekonomik miras devralmıştı. Böyle bir ortam içinde sınırlı kaynaklarla bağımsızlık savaşı verilecekti. Atatürk tam bağımsız bir devlet olabilmek için, öncelikle ekonomik bağımsızlığa vurgu yapmıştır. Bu amaç doğrultusunda bazı iktisadi tedbirlerin alınması ve bir an önce uygulamaya geçilebilmesi için İzmir’de, İktisat Kongresi tertip edildi. Bu kongre Türkiye’de Cumhuriyet döneminde ekonomi alanında düzenlenen ilk kongre olması ve karma ekonomik modelin benimsenmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Kongre sonunda, Misak-ı İktisadi adında bir belge yayınlanarak, yerli üretimin geliştirilmesine, lüks ithalattan kaçınılmasına ve ekonomik gelişmeye katkı sağlaması şartıyla yabancı sermayeye izin verilmesi kabul edildi. Ayrıca, çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi gruplarınca 281 madden oluşan önemli kararlar alındı. Öte yandan, İzmir İktisat Kongresi kararları ve CHP’nin bildirisinde yer alan ekonomik politikalar, kurulan hükümetlerin programlarında da yer aldı. İş Bankası, Sanayi ve Maden Bankası ve yerel nitelikli bankaların kurulmasıyla kredi imkânları arttırıldı. 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunuyla, hem yerli sanayi teşvik ediliyor hem de özel sanayi koruma altına alınıyordu. 1929 yılında önce Amerika’da başlayan sonra tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz Türkiye’yi de etkiledi ve yeni ekonomik tedbirler almayı zorunlu kıldı. Bu doğrultuda Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin öncelikli olarak üç temel amacı vardı. Bu amaçlar sırasıyla halkı tutumlu olmaya ve tasarrufa yöneltmek, yerli malların kullanımını artırmaktı. Sonuçta ise ithalatı azaltma yoluna gidilerek, yerli üretimin artırılması sağlanmak istendi. Diğer taraftan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarılarak hükümetin döviz piyasasına müdahalesi mümkün hala getirildi. Bu yasa ile paranın değerini düşürmeye çalışanların ağır bir şekilde cezalandırılmasının önü açıldı. Fakat alınan bu tedbirler istikrarın sağlanmasında yetersiz kaldı. Çünkü ülkede para politikasını kontrol altına alabilecek bir banka yoktu. Bunun için Merkez Bankası Kanunu çıkarıldı ve Merkez Bankası kurulmuş oldu. Netice itibarıyla incelediğimiz dönemde, yeni bir ekonomik model oluşturularak ekonominin temelleri atılmıştır.
Na temelju objavljenih izvora, dokumenata iz fonda Socijalističkog saveza radnog naroda Jugoslavije i Socijalističkog saveza radnog naroda Hrvatske, jugoslavenskog i stranog tiska te dostupne ...literature, u ovom radu analiziraju se ključni događaji u okviru međunarodnog romskog pokreta u razdoblju 1971‒1981, njihov društvenopolitički kontekst te uloga Roma iz Jugoslavije u njima. Tada su održana tri svjetska kongresa i utemeljena je Međunarodna romska unija kao prva trajna globalna romska organizacija te su se intenzivirali odnosi između Roma u svijetu i Indije. U radu se prikazuju političke aktivnosti romskih predstavnika iz različitih republika SFRJ, kao i aktivnosti istaknutog jugoslavenskog diplomata Aleša Beblera, koji je Rome podržavao u zahtjevima za priznanje statusa narodnosti u Jugoslaviji.
Osmanlı Devleti’nden önemli problemlerle devralınan balıkçılık sektörünün can- landırılabilmesi için CHP iktidarında çeşitli faaliyetlerde bulunulmuştur. Bu fa- aliyetlerin içerisinde yeni bir su ...mahsulleri kanunu çıkarılması ayrı bir öneme sahip olduğundan, bu konu tüm CHP iktidarı boyunca güncelliğini korumuştur. Bu çerçevede, 1923-1938 döneminde, sektöre yönelik çeşitli kararlar alındığı gibi 1-7 Aralık 1936 tarihleri arasında ilgili tarafların katılımıyla bir Balıkçılık Kongresi düzenlenmiştir. Bu kongrede, İktisat Vekâleti’nin hazırladığı su mahsul- leri tasarısı kabul edilmesine karşın tasarının yasalaşması mümkün olmamıştır. Aynı şekilde, 1937 yılında kurulan Denizbank da verimli çalışamadığı gerekçesiy- le 1939 yılında kapatılmıştır. II. Dünya Savaşı sürecinde, balıkçılığı desteklemek için bazı önlemler alınmışsa da bunlar yeterli olmamış ve su mahsulleri kanunu da çıkarılamamıştır. Savaş sonrasında ise, balıkçılığın hükümet desteğinin yanı sıra Marshall Planı’ndan alınacak yardımla geliştirilmesi öngörülmüştür. Bu doğrul- tuda çeşitli faaliyetler yürütülmesine karşın, sektörün en büyük beklentisi olan su mahsulleri kanunu bu dönemde de çıkarılamamıştır. Bu nedenle, balıkçılığa iliş- kin CHP iktidarında atılan adımların yetersiz kaldığını ve kısmen sonuç verdiğini söylemek mümkündür.
Kot je to v navadi, je bila nasa udeleiba vnaprej pospremljena z objavljenimi referati: tokrat v Jezikoslovnih zapiskih 1911 (2013) s podnaslovom Slovensko in slovansko. Poleg zgoraj omenjenih ...kolegov sta svoja prispevka za Minsk objavila tudi Mira Kranjc Ivic (FF UM) in Matej Sekli (FF UL). To stevilko Jezikoslovni zapiskov je uredil kolega Peter Weiss v sodelovanju s predsednico Slovenskega slavisticne komiteja Alenko Alenka Sivic Dular. Tokratno slovensko zastopstvo je bilo v celoti jezikoslovno, kar je, vsaj upam, Cisto nakljucje. Ne glede na materialne in sicersnje razmere v nasi slovenisticni in slavisticni stroki bi bilo namrec smotrno, da Slovenci izkoristimo dodeljeni udelezenski delez na tako velikih strokovnih srecanjih, in po moznosti zastopamo tudi razlicna podrocja znotraj slovenisticne in slavisticne stroke. Tokrat smo zastopali sodobni slovenski jezik, etimolosko-onomasticno podrocje slovensCine in zgodovinskorazvojni vidik slovensCine. Razen Alenke Sivic Dular, ki je kot clanica Mednarodnega slavisticnega komiteja imela se druge obveznosti, smo drugi slovenski udelezenci veCinsko imeli dye nalogi, in sicer predstavitev referata v doloceni sekciji in aktivno udelezbo v tematskem bloku dolocene Komisije; Slovenci smo tokrat aktivno sodelovali v Etimoloski komisiji, v Komisiji za besedotvorje slovanskihjezikov in v Komisiji za slovnicno zgradbo slovanskihjezikov.
Povijest studentskog aktivizma pri Medicinskom fakultetu u Rijeci pa time i znanstveno istraživačka aktivnost naših studenata seže od samih začetaka Fakulteta. Danas na Fakultetu djeluju četiri ...studentske udruge koje tokom godine organiziraju pedesetak studentskih projekata. Kruna tih aktivnosti su studentski kongresi koji populariziraju znanost među studentima te ih uče o neraskidivoj vezi znanstvenih istraživanja, akademskog života i medicine. Oni pružaju priliku studentima da učine svoje prve znanstvene korake u svojoj kući, prezentirajući radove i istraživanja pred širokom međunarodnom publikom. Upravo mogućnost upoznavanja i povezivanja budućih kolega i mladih znanstvenika na međunarodnoj razini stvara temelje za njihov osobni razvoj kao i za napredak znanosti. U posljednjih devet godina studenti našeg fakulteta organizirali su devet Kongresa Prehrane i kliničke dijetoterapije, osam Kongresa Neuroznanosti, tri Kongresa Hitne medicine, Kongres biomedicine, dva Kongresa dentalne medicine, dva Kongresa okolišnog zdravlja, Kongres zaštite zdravlja, šest Internih simpozija studenata Medicinskog fakulteta i Fakulteta zdravstvenih studija, tri simpozija, a potom i tri Kongresa Studenti za ljudska prava te su sudjelovali u organizaciji tri Ljetne škole intervencijske radiologije. Kao rezultat toga, veliki broj studenata uključio se u znanstveno istraživačke projekte koje su prezentirali i na kongresima diljem regije. Kroz navedene kongrese, prošlo je na stotine studenata, koji su svojim aktivnim ili pasivnim sudjelovanjem ili pak kao dio organizacijskog odbora time dali svoj mali doprinos znanosti. Veliki broj stranih studenata koji iz godine u godinu dolaze na naše kongrese ukazuje na njihovu kvalitetu i prepoznatljivost te da su postali svojevrsni brend Medicinskog fakulteta i Sveučilišta u Rijeci.