Aşılı fide üretiminde anaç seçimi oldukça önemlidir. Anaç olarak, istenilen özelliklere sahip tür içindeki genotipler kullanılabildiği gibi tür içi veya türler arası melez anaçlar da ...kullanılabilmektedir. Bu çalışmada, yerel patlıcan genotipleri (Solanum melongena) ile yabani patlıcan genotiplerinin (Solanum aethiopicum) türler arası melezlenebilirlik durumları ile bu kombinasyonlara ait meyvelerden elde edilen hibrit tohum özellikleri incelenmiştir. Araştırmada, genetik materyal olarak ülkemizin farklı lokasyonlarından toplanarak karakterizasyonları yapılmış ve uzun süre kendilemeler yapılarak saflaştırılmış durumda bulunan 6 adet yerel patlıcan genotipi (S. melongena) ana ebeveyn ve 10 adet yabani patlıcan genotipi (S. aethiopicum) ise baba ebeveyn olarak kullanılmıştır. İlkbahar ve sonbahar dönemi olmak üzere iki yetiştirme döneminde de, türler arası melez kombinasyonları (S.melongena x S.aethiopicum) için 30’ar adet melezleme yapılmıştır. Bu melez kombinasyonlarında tutan meyve sayısı ve meyve tutum oranları (%) belirlenmiştir. Çalışmada, ilkbahar döneminde yapılan melez kombinasyonlarına ait hasat edilen meyvelerin tohumlarında; tohum eni (mm), boyu (mm) ve kalınlığı (mm), tohum şekil indeksi, 100 tane ağırlığı (g), abortif tohum sayısı / meyve (adet), abortif tohum oranı (%) ve tohum sayısı / meyve (adet) özellikleri incelenmiştir. İki farklı dönemde yapılan melezlemeler sonucunda; ebeveynlere bağlı olarak ortalama meyve tutum oranı % 47.2 olarak belirlenmiştir. Ana ebeveynlerden SM6 (% 59) ve SM8 (%55) ile baba ebeveynlerden SA8 (% 58), SA6 (% 55), SA12 (% 51) ve SA17-1 (% 50) genotipleri, melez uyuşumu en yüksek genotipler olarak tespit edilmiştir. Meyve başına hibrit tohum sayısı yönünden SM6 x SA6 kombinasyonunda 275 adet ile en yüksek tohum verimi elde edilmiştir. Bu kombinasyonu; SM8 x SA6 (202.17 adet), SM12 x SA6 (200.0 adet) ve SM6 x SA17-2 (116.5 adet) kombinasyonları takip etmiştir. Araştırma sonuçları, hem türler arası melez meyve tutum oranı ve hem de meyve başına elde edilen tohum sayısı yönünden SM8 X SA6, SM6 X SA6, SM12 X SA6 ve SM6 X SA17-2 kombinasyonlarının aşılı patlıcan fidesi üretiminde anaçlık olarak kullanılma potansiyeli bakımından öne çıktığını göstermiştir.
Toplumsal cinsiyetin farklı temsillerinin görülebildiği alanlardan biri de yerli diziler ve dizi karakterleridir. İzleyici dizi karakterleri ile özdeşim kurabilmektedir. Kahramanlara yakınlaşırlar, ...kötülere karşı aralarında bir bağ kurulur. Bu nedenle, bu çalışmada Sıfır Bir dizisinde mahalleyi koruma amacıyla bir araya gelen erkek karakterlerin seyirci ile kurduğu homososyal bağlar incelenmektedir. Bunu yaparken Sıfır Bir dizisinde karşımıza çıkan erkeklik halleri makalede analiz edilmiştir. Makalenin izleyici erkekler üzerindeki etkilerini incelemek için 15 üniversite öğrencisi ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Dizinin genç erkek izleyici ile erkek olma ve şiddet arasındaki bağı pekiştiren ve normalleştiren bir ilişki kurduğu görülmüştür. Dizi üzerinden 'gerçek erkek' algısı yaratılmış ve prime time dizilerdeki 'cici ' erkeklere nazaran Sıfır Bir dizisinde küfreden, şiddet uygulayan, öldüren karakterlerin 'gerçek erkek'olarak kabul edildiği görülmüştür.
İnsanlar arasında yakın veya uzak ilişkiyi gösteren hitap biçimleri farklı bağlamlarda sıklıkla
araştırılmıştır. Ancak, eşlerin birbirlerine olan hitap biçimleriyle ilgili sosyo-edimsel çalışma
...Türkiye’de yok denecek kadar azdır. Bütün bunlara bağlı olarak bu çalışmada Türkiye’de Kars ilinde
yaşayan ve rastgele yöntemle seçilmiş gönüllü 207 evli çiftin eşlerine karşı kullandıkları hitap biçimlerinin
değişik ortamlara göre değişip değişmediği araştırılmıştır. Katılımcıların seçiminde evli olma
ve çocuk sahibi olma, şehirde veya köyde yaşama ve akrabalarının olması kriterleri uygulanmıştır.
Konuyla ilgili veri toplamak için alan taramasına göre araştırmacılarca hazırlanan iki bölümden oluşan
anket kullanılmıştır. Ayrıca çeşitli ortamlara göre eşlerin birbirlerine nasıl hitap ettiklerini tespit
etmek için dört adet ucu açık soru sorulmuştur. Çalışmanın sonucunda hem köy hem de şehirde
yaşayanların eşlerine yalnızken en çok isimleriyle ve sevgi sözleriyle hitap ettikleri, ancak şehirde
yaşayanların eşlerine sevgi sözcüklerini köydekilere göre daha çok kullandıkları belirlenmiştir. Ayrıca
kadınların erkeklere nispeten sevgi sözcüklerini daha çok tercih ettiği, erkeklerin eşlerine isimleriyle
hitap etmeyi daha çok tercih ettikleri, hem kadınlar hem erkeklerin eşlerine çocuklarının yanlarındayken
en çok isimleriyle, sevgi ve saygı sözleriyle hitap ettiği belirlenmiştir. İlaveten çalışma, erkekler
isim ve saygı sözüyle kadınlar ise sevgi sözüyle hitap etmeyi daha çok tercih ettiklerini ve şehirde
yaşayanların eşlerine isimlerini, sevgi ve saygı sözcüklerini köydekilere göre daha çok kullandıklarını
göstermiştir. Eşlerin kayınvalide, kayınbaba ve arkadaş gruplarının yanındayken en çok isimleriyle ve
sevgi ve saygı sözleriyle hitap ettikleri, erkeklerin isim ile hitap etmeyi kadınlara göre daha çok tercih
ettikleri görülmüştür. Bu duruma ek olarak, hem köyde hem de şehirde yaşayanlar eşlerine kayınbaba
ve kayınvalidelerinin yanındayken ve arkadaş gruplarının yanındayken en çok isimleriyle ve sevgisaygı
sözleriyle hitap ettiklerini, ancak şehirde yaşayanların eşlerine isimlerini köydekilere göre daha
çok kullandıkları anlaşılmıştır. Ayrıca yaş, cinsiyet, sosyal statü ve samimiyet gibi birkaç faktörün
hitap biçimlerinin kullanımını etkilediğini ortaya çıkmıştır. Kısaca bağlam, eşlere hitabı çok yönlü ve
doğrudan etkilemektedir.
Full text
Available for:
IZUM, KILJ, NUK, PILJ, PNG, SAZU, UL, UM, UPUK
La sociologia, cosi di solito si dice, si limita a conoscere i fatti sociali, mentre l'etica valuta l'agire e dà indicazioni su che cosa si deve fare (si pronuncia sul bene/male dell'agire). Ricordo ...che la morale riguarda la distinzione fra bene e male, fra ciò che viene considerato buono o cattivo oppure moralmente neutro, ossia adiaforico (in quanto l'oggetto non è passibile di una distinzione bene/male). Che cosa mai queste due discipline possono avere a che fare l'una con l'altra?
1980’lerin sonlarından itibaren Uluslararası İlişkiler (Uİ) disiplininin ontolojik ve epistemolojik temellerini sorgulayan “Üçüncü Tartışma” (Lapid, 1989) feminist araştırmacılar için fırsat alanı ...yaratmış ve bu araştırmacılar disiplinin temel kavramlarını, varsayımlarını ve eril yapısını tartışmaya açmışlardır. Anaakım Uİ kuramları, “yüksek politika” etiketi altında kalan güç, güvenlik, ulusal çıkar, savaş ve barış konularıyla kadınların bir bağlantısı olmadığını varsayarlar. J. Ann Tickner’ın (1991: 27) dikkat çektiği gibi disiplinin egemen kuramlarına göre “uluslararası politika erkeklerin dünyasıdır; savaşın ayrıcalıklı bir aktivite olarak görüldüğü güç ve çatışma dünyası”… Bu varsayımı sorgulayan Cynthia Enloe, V. Spike Peterson, J. Ann Tickner, Christine Sylvester, Marysia Zalewski, Sandra Whitworth, Cynthia Weber, Anna Agathangelou ve L. H. M. Ling gibi birçok feminist araştırmacı, aralarındaki farklılıklara rağmen, anaakım Uİ kuramlarının görmezden geldiği toplumsal cinsiyet ilişkilerinin mevcut uluslararası sistemin devamlılığının sağlanmasında merkezi bir yere sahip olduğunu yüksek sesle dile getirmiş ve uluslararası ilişkileri anlamada toplumsal cinsiyet odaklı bir bakışın gerekliliğini ortaya koymuşlardır.
Amaç: Toplumumuzda, diş problemlerinin yaygın olarak görülmesi nedeni ile ağız ve diş sağlığı bilincinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu çalışmanın ...amacı, bu bilinci sağlamakla yükümlü olan Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin ağız-diş sağlığı bilgi düzeylerini belirlemek ve saptanan eksikliklerin giderilmesine yönelik çalışma yapılmasına yardımcı olmaktır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmaya, Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi’nde klinikte aktif olarak çalışan 247 öğrenci katılmıştır. Veriler katılımcılara ait demografik özellikler ve ağız-diş sağlığı bilgi düzeyini ölçen anket formu aracılığıyla toplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %55.9’u erkek, yaş ortalaması 24.7±1.9 yıldır; %46.2’i diş hekimliği, %53.8’i tıp fakültesi öğrencisidir. Tıp fakültesi öğrencilerinin ağız diş sağlığı ile ilgili sorulara doğru yanıt verme oranı %4.5-%66.9 arasında değişirken, diş hekimliği fakültesi öğrencileri için bu oran %29.8-%97.4 idi. Diş hekimliği ve tıp fakültesi öğrencilerinin bilgi düzeyinde anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Diş hekimi adayı olan öğrencilerin ağız-diş sağlığı bilgilerinin genel olarak yeterli olmasına karşın tıp hekimi adaylarının temel bilgiler konusunda dahi yeterli düzeyde olmadıkları görülmüştür. Bu nedenle tıp fakültelerinin mezuniyet öncesi eğitimine ağız-diş sağlığı konularının eklenmesi yararlı olacaktır.
The article focuses on "Il mondo salvato dai ragazzini" considered from a socio-anthropological point of view. It tries to define the dynamics of revolutionary feast that inspire the work of Elsa ...Morante. The author points out the charismatic nature of the boys and their disposition simoultaneusly sacred and profane. The discourse about the boys oversteps the young rebellion of 1968 and becomes an analysis on history (and on the limits of some types of historical operation) at which Morante opposes in poetry.
Bu tez de genel olarak Endülüslü muhaddis ve tarihçi Kelâ’î’nin (565-634/11701237) el-İktifâ’ fî (bimâ tedammenehû min) megâzî Resûlillâh ve’s-selâsetî’l-hulefâ’ adlı eseri göz önünde bulundurarak ...rivayetlerin nasıl kullanıldığı incelenmiştir.Çalışmamız giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında tezin amacına, kaynaklarına ve muhtevasına yer verilmiştir.Birinci bölümde Kelâ’î’nin hayatı, nesebi, ilmi hayatı, içerisinde bulunduğu siyasi ve kültürel ortam, müellifin hocaları ve öğrencileri gibi konulara yer verilmiştir.İkinci bölümde Kelâ’î’nin el-İktifâ isimli eserinin üslûbu, kaynakları, kaynakların kullanımı ve muhtevasına dair bilgilere yer verilmiştir.Sonuç kısmında ise elde edilen bilgiler ışığında değerlendirmeler yapılmıştır.
Bu çalışmanın konusu Kırgız destanlarındaki kadın tiplerdir. Destanlardaki kadın tiplerin belirlenmesi
amacıyla Kırgız destanlarında yer alan kadın karakterlerin, destanlarda sergiledikleri eylemler ...dikkate alınarak
tipolojik özellikleri belirlenmiş ve bu destanlardaki kadın tipler sınıflandırılmıştır. Yapılan sınıflandırmanın
ardından kadın karakterlerin tipolojisi bütüncül bir bakış açısıyla incelenmiştir. Kırgız destanlarının Türkiye
Türkçesine aktarılmış metinleri bu çalışmanın kapsamını oluşturmuştur. Bu destanlardan gerek lisansüstü tez
çalışması düzeyinde gerekse kitap bütünlüğünde Türkiye Türkçesine aktarılanlar kullanılmıştır. Bu sebeple
çalışma, başkahramanı kadın ve başkahramanı erkek olan toplam “20 Kırgız destanı” ve bu destanların şahıs
kadrosunda yer alan toplam “126 kadın karakter” ile sınırlandırılmış ve tespit edilen kadın karakterlerin
eylemleri üzerine kurgulanmıştır. Kırgız destanlarının örneklem olarak seçilmesinin öncelikli nedeni Türk
boylarının destancılık gelenekleri içinde Kırgız destancılık geleneğinin ve Kırgız destanlarının, nicelik ve
nitelik bakımından dikkat çekici bir yere sahip olmasıdır. Günümüzde, her ne kadar gelenek eski canlılığını
korumuyor olsa da, hâlâ belirli anlatım tarzlarına sahip usta Manasçı ve Akınlar, destan anlatma geleneğini
devam ettirmektedir. Dolayısıyla Kırgız halkının, destanları soy bilinci oluşturmada ve kültürel birikimlerini
nesiller arası aktarmada işlevsel bir şekilde kullandığı söylenebilir.. Kültürel hayattaki sürekliliği sağlamada
son derece etkili bir halk edebiyatı türü olan destanlar özellikleri bakımından araştırmalara konu edilmiştir. Bu
araştırmalarda genellikle erkek kahramanın ya da diğer erkek karakterlerin odak noktası olarak belirlendiği
görülmektedir. Ancak kahramanın çoğunlukla erkek olduğu destan türünde kadın karakterlerin de önemli
işlevleri vardır. Bu işlevleri belirlemek ve kadın başkahramanlı destanları yapısal olarak ele almak, bir taraftan
destan türü özelinde kadın karakterlerin önemine işaret ederken diğer taraftan toplumsal yapıyla destan arasındaki
sıkı ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir. İncelememiz bu ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Full text
Available for:
IZUM, KILJ, NUK, PILJ, PNG, SAZU, UL, UM, UPUK
18. yüzyılın başlarında İstanbul’a atanan İngiltere elçisinin eşi olarak Osmanlı/Türk topraklarına seyahat
eden Leydi Mary Montagu, Edirne ve İstanbul’da saray çevresi ile iletişime geçerek hane, ...hamam ve
camilere çeşitli ziyaretlerde bulunmuş bir İngiliz soylusudur. Avrupa’da uzak diyarlar hakkında yazılan
seyahatnâmelerden haberdardır ve günlükler tutar. Ziyaretlerde gördükleri ve yaşadıklarını, İngiltere’deki
akraba ve dostlarına gönderdiği onlarca mektubunda en ince ayrıntıları ile zengin tasvirler eşliğinde kaleme
alır. Ülkesine geri döndüğünde ise günlüklerini ve mektuplarını tekrar düzenleyip dost cemiyetlerinde paylaşır
ve edinmiş olduğu Osmanlı/Türk kültürü büyük ilgi görür. Özellikle misafir olarak ağırlandığı üst düzey
saraylı ailelerin evlerinde, Osmanlı/Türk kültürüne ait gösterişli ve zengin giyim kuşama hayranlıkla ilgi
gösterir ve büyük beğeni ile anlattığı bu kıyafetleri şahsen giyerek çeşitli portreler ve tablolar yaptırır. Döneminde
Batı soyluları arasında Türk giysileri giyerek tablo yaptırmak-Turquerie (Türk modası/Türkkari) olarak-
revaçtadır. Yazdığı tüm mektuplar arasından seçilerek derlenmiş olan The Turkish Embassy Letters
(Türkiye Mektupları) eserinde, Leydi Montagu Osmanlı İmparatorluğu saraylarına özgü erkek ve kadın giysilerini,
yaşmak ve saç süslemelerini, paha biçilmez mücevherleri, kullanılan kumaş, malzeme ve renkleri,
kendi tecrübeleri ışığında ayrıntılı bir şekilde betimler. Ayrıca, İstanbul’da sadece saray ve hareme misafir
olmadığını, kadın olmanın avantajını kullanarak aynı zamanda Osmanlı/Türk kadınının kullandığı yaşmakla
örtünüp İstanbul sokaklarında nasıl bir Türk kadını gibi dolaştığını, gerçek bir seyyah gibi gözlemler yaptığını
günlüklerinde ve mektuplarında kayıt altına alır. Bu sayede okur bu eserin odak noktasında toplumun kimliğini
oluşturan ve onu farklı kılan seçkin saraylı giyim kültürüne yakından tanıklık eder. Sonradan doğacak
Oryantalist söylemin aksine, Leydi Montagu’nün söylemi ile yaşmak (peçe) sokaklarda rahat gezme imkânı
sağlayarak, doğulu kadına bir nevi özgürlük kazandırır. Dolayısıyla, Leydi Montagu’nün Osmanlı/Türk
kültürünü anlatan zengin betimlemelerinin diğer batılı seyyahların yazdıklarından farklı ve genelde ötekileştirmeyen
bir tutum sergilediği çıkarımına varılabilir. Ayrıca, bazı mektuplarında, ziyaret ettiği tekkelerde
renklerine varana kadar dikkat ve ilgiyle not aldığı derviş giysilerine ve başlıklarına da rastlanır. Montagu’nün,
The Turkish Embassy Letters (Türkiye Mektupları) ile Osmanlı/Türk toplumunun tarihsel süreç içinde
ürettiği, nesilden nesle aktardığı somut kültürel özellikleri bir tarihi belge gibi kayıt altına aldığı görülür. Bu
çalışmada, İngiliz kadın seyyah Leydi Mary Wortley Montagu’nün The Turkish Embassy Letters (Türkiye
Mektupları) adlı eserinden yola çıkılarak Osmanlı İmparatorluğu’nda dönemin Saray çevresinin kadın ve
erkek giyim kuşam kültürü ve tercihleri metne dayalı inceleme yöntemi ışığında çözümlenmeye çalışılmıştır.
Full text
Available for:
IZUM, KILJ, NUK, PILJ, PNG, SAZU, UL, UM, UPUK