Haşhaşiler: Gizli Bir Örgütün Tarihi TÜRK, Kerem
Turkish Journal of Middle Eastern Studies,
06/2021, Letnik:
8, Številka:
1
Journal Article, Book Review
Recenzirano
Odprti dostop
Haşhaşiler kimdir? Dünyanın şuana kadar gelmiş en iyi suikast örgütü mü, tarihteki ilk terör yapılanması mı, Şii İsmaili mezhebine bağlı bir tarikat veya birbirinden ayrı istihkâm edilmiş kalelerden ...oluşan bir devlet mi; yoksa haşhaşla uyutulmuş, sahte cennet ve hurilerle kandırılan fedailerin diyarı mı? Haklarında birçok eserler üretilen Haşhaşiler, işledikleri siyasi suikastlarla kötü şöhretlerini Orta Çağ’da duyursa da tarihsel gerçekleri gölgede bırakan efsanelerle zenginleştirilen hikâyeleri belgesellerden akademik çalışmalara, romanlardan bilgisayar oyunları ve sinema filmlerine günümüz dünyasına yadsınamaz bir etki bırakmaktadır. Kimi zaman bu etkinin kahramanı haşhaş kullandığı iddia edilen, dönemin elit siyasetçilerine suikastlar düzenleyen ama esasında haklarında bir kaynağın neredeyse olmadığı fedailer; kimi zaman kurulan bu ağın zirve ismi Hasan Sabbah, kimi zaman da Haçlı tarihlerinde “kralların yaşamı ve ölümünü ellerinde tutan Dağın Şeyhi” olarak bilinen liderlerdir. Peki, Haşhaşi adı verilen bu insanlar gerçekte kimlerdi? Şii İslam konusunda otorite, Haşhaşiler ve heteredoks İslam konularında birçok akademik çalışma sahibi Alma Profesör Heinz Halm, bu eseriyle tarihi gerçeklerle efsaneler arasına derin bir çizgi yerleştiriyor. Dokuz bölümden oluşan çalışmasında Halm, mevcut İslam ve Avrupa kaynaklarına dayanarak on birinci ve on ikinci yüzyıllarda Şii inancında yaşanan bölünmeden gizli bir İsmaili örgütünün ortaya çıkışını, Batîni yorumlamalarla Kur’an’ın yazıya dökülmemiş gerçek mesajının bildiklerine inanan örgütün, İran ve Suriye’de kaleleri ele geçirip etrafındaki devlet ve elitlerini nasıl korku ve dehşete düşürdüklerini anlatıyor.
Gökçek’in Yıldız Teknik Üniversitesi’nde kaleme aldığı doktora tezinden kitaplaştırdığı çalışma,
Soğuk Savaş sonrası sahip oldukları kimlik ve dış politikada geleneksel çizgiden ayrılıp izledikleri ...aktif
dış politikayla Türk dış politikasına (TDP) derin etki bırakan iki entelektüel bakana, İsmail Cem ve
Ahmet Davutoğlu’na odaklanıyor. Çalışmasında, Cem ve Davutoğlu’nun dünya görüşleri ve kimlik
algıları çerçevesinde nasıl bir dış politika tasavvuru inşa ettiklerini sorgulayan Gökçe, bakanların
yetiştiği sosyokültürel, sosyopolitik ve sosyoekonomik ortamı inceleyerek bunların kimlik oluşumu
üzerindeki etkisini ve bu etkinin bakanlık döneminde dış politikayı nasıl şekillendirdiğini analiz
etmektedir. Yazar, Cem ve Davutoğlu’nun, dışişleri bakanlığı içinde teamül haline getirilmiş rol ve
tavırları sorgulayıp bulundukları pozisyonun daha önceden tanımlanmış sınırlarının dışına çıkarak bir
nevi o makamın gelecekteki çalışma usullerine dair yeni bir tanımlama yaptıklarını vurgulamaktadır
(s. 6-7). Yazar bu bağlamda çalışmasını sosyal inşacı teorinin kimlik-dış politika arasında kurduğu
köprüyle birey-birim seviyesinde ve karşılaştırmalı bir şekilde analiz etmektedir. Eser bakanların biz-
öteki algılarına dair yaptığı derinlemesine analiz, farklılaşan dünya görüşü ve kimlik algılamalarıyla
yürütülen politikaların tamamlayıcı, benzer ve ayrışan özelliklerini sistemsel değişkenleri de göz
önüne alarak okuyucuya başarılı şekilde tanıtmaktadır.
Şiîler Türk,Kerem
İran Çalışmaları Dergisi = Journal of Iranian Studies,
Aralık 2020, Letnik:
4, Številka:
2
Journal Article
Recenzirano
Şiilik, dünyada bir milyar yedi yüz milyon civarında olan Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde on beşini oluştursa da, günümüz Ortadoğu siyasetinde
adını çokça zikrettiren bir mezhep olarak öne ...çıkmaktadır. Zira Şiilik, genele kıyasla düşük bir oranla temsil olunsa da, İran’da yüzde doksan, Irak’ta
yüzde altmış, Bahreyn, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüzde otuzyetmiş beş arası; Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan, Afganistan’da yüzde on beş-yirmi ve Azerbaycan’da ise nüfusun yüzde seksen beşini oluşturmaktadır. Bu bağlam din-siyaset ilişkisiyle de bütünleşince, Ortadoğu
coğrafyasının ve siyasetinin anlaşılmasında Şiiliğin bilenmesi önemli hale
gelmektedir. Erken Şii tarihi ve mezhepleri konusunda uzman Alman İslam Profesörü Heinz Halm’ın Muhammet Mertek tarafından dilimize çevrilen Şiiler eseri de, tarihsel bir yolculuğa çıkarak Şiilik inancının ontolojik
ve epistemolojik bağlamını başarıyla okuyucuya sunmaktadır. Şiilik her ne
kadar temel nitelikteki kısa eserlerden ciltlerce işlenen bir ontoloji ve epistemolojiye sahip olsa da, yazarın bu eseri Şiilik inancının temel parametrelini kavramak ve konunun temel yönlerini edinmek isteyen okuyucular
açısından inancın tarihsel gelişimine kapı aralayan akıcı bir başlangıç eseri
niteliğindedir
The purpose of this study is to analyze the causes of the Yemen crisis by focusing on the national interests governing the relations between Iran, Saudi Arabia, and the United States. If the ...cooperation or non-cooperation of actors over national interests does not lead to conflict, the national interests are parallel. If there are conflicts between them to achieve the national interest, they have conflicts of interest. If they cooperate in achieving national interests, they have a common national interest. And if the intensity of the conflict between actors is less profound than the conflicting national interest and they seek areas of influence for themselves, their national interests are of a discordant kind. Accordingly, the research raises the question of the causes of the Yemen crisis by focusing on the conflicting, parallel, common and discordant national interests of Iran, Saudi Arabia, and the United States in the 21st-century Yemen crisis in the Middle East? By collecting documentary information and explanatory research methodology, Firstly, it sees the cause of the crisis in the common national interests of Saudi Arabia and the United States and sees al-Qaeda's security, energy, and counterterrorism as the triangle of the Yemen crisis, a handicap for the cause The second cause of the crisis is the discordant national interests of Iran and Saudi Arabia and considers the confrontation of The Discourse of Iranian Shia Islam and the Saudi Salafi Islamic discourse in the Yemen crisis as also disabled for the cause. And the last cause of the Yemen crisis is Iran's conflicting national interests with the United States, and its effect is to deter Iran from infiltrating the 21st-century Middle East Yemen crisis.
Bu çalışmanın amacı, İran, Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkileri yönlendiren ulusal çıkarlara odaklanarak Yemen krizinin nedenlerini analiz etmektir. Aktörlerin ulusal çıkarlar doğrultusunda işbirliği yapması veya işbirliği yapmaması çatışmaya yol açmıyorsa, ulusal çıkarlar paraleldir. Ulusal çıkarları elde etmek için aralarında çatışmalar varsa, çıkar çatışmaları vardır. Ulusal çıkarları elde etmek için işbirliği yapıyorlarsa, ortak ulusal çıkarları vardır. Ve eğer aktörler arasındaki çatışmanın yoğunluğu çatışan ulusal çıkarın derinliğinden daha az ise ve kendileri için etki alanları arıyorlarsa, ulusal çıkarları uyumsuz bir türdedir. Bu bağlamda, araştırma Orta Doğu'daki 21. yüzyıl Yemen krizinde İran, Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri'nin çatışan, paralel, ortak ve uyumsuz ulusal çıkarlarına odaklanarak Yemen krizinin nedenlerini sorgulamaktadır. Belgesel bilgi toplama ve açıklayıcı araştırma yöntemi ile öncelikle krizin nedenini Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ortak ulusal çıkarlarında görür ve el-Kaide'nin güvenliği, enerjisi ve karşıterörizmi Yemen krizinin üçgeni olarak görür. Krizin ikinci nedeni, İran'ın Suudi Arabistan ile uyumsuz ulusal çıkarlarıdır ve İran Şii İslam ve Suudi Salafi İslam söyleminin Yemen krizindeki karşılaşması da bu sebep için devre dışı bırakıcı olarak kabul edilir. Ve Yemen krizinin son nedeni, İran'ın Amerika Birleşik Devletleri ile çatışan ulusal çıkarlarıdır ve etkisi, İran'ı 21. yüzyıl Orta Doğu Yemen krizine müdahale etmekten caydırmaktır.
هدف هذه الدراسة هو تحليل أسباب أزمة اليمن من خلال التركيز على المصالح الوطنية التي تحكم العلاقات بين إيران والمملكة العربية السعودية والولايات المتحدة. إذا لم يؤدي تعاون أو عدم تعاون الفاعلين فيما يتعلق بالمصالح الوطنية إلى نشوب صراع، فإن المصالح الوطنية متوازية. إذا كان هناك صراعات بينهم لتحقيق المصلحة الوطنية، فإن لديهم تعارض في المصالح. إذا تعاونوا في تحقيق المصالح الوطنية، فإن لديهم مصلحة وطنية مشتركة. وإذا كانت شدة الصراع بين الفاعلين أقل عمقًا من المصلحة الوطنية المتعارضة وكانوا يبحثون عن مناطق تأثير لأنفسهم، فإن مصالحهم الوطنية تكون من نوع غير متناغم. وبناءً على ذلك، تطرح البحث مسألة أسباب أزمة اليمن من خلال التركيز على المصالح الوطنية المتنازعة والمتوازية والمشتركة والغير متناغمة لإيران والمملكة العربية السعودية والولايات المتحدة في أزمة اليمن في القرن الواحد والعشرين في الشرق الأوسط؟ من خلال جمع المعلومات الوثائقية ومنهج البحث التوضيحي، ترى أولاً أن سبب الأزمة يكمن في المصالح الوطنية المشتركة بين المملكة العربية السعودية والولايات المتحدة وتعتبر أمان القاعدة والطاقة ومكافحة الإرهاب ثلاثية أزمة اليمن، عائقًا أمام السبب. السبب الثاني للأزمة هو تعارض المصالح الوطنية بين إيران والمملكة العربية السعودية وتعتبر مواجهة خطاب الشيعة الإيراني والخطاب السلفي السعودي في أزمة اليمن أيضًا عائقًا أمام السبب. وآخر سبب لأزمة اليمن هو تعارض المصالح الوطنية لإيران مع الولايات المتحدة، وتأثيرها هو تثبيت إيران عن التسلل إلى أزمة اليمن في القرن الواحد والعشرين في الشرق الأوسط.
Küresel Sistem Soğuk Savaş süreciyle önce çift kutuplu, ardından Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ABD liderliğinde tek kutuplu, nihayetinde ise yeni aktörlerin uluslararası siyasete dahil olmasıyla ...çok kutuplu bir yapıya dönüştü. Sistemsel yapıda yaşanan bu dönüşüm siyasal alanda ABD’nin merkezi rolünü sarsarken, ABD ve Batı merkezli neo-liberal ekonomik düzen de yönünü yükselen ekonomileriyle Asya ülkelerine çevirmekteydi. Yaşanan bu dönüşüm 11 Eylül saldırılarıyla küresel terörizmin yükselişi, Arap Baharı protestolarının getirdiği değişim talepleri, iç savaşların ve otoriter yönetimlerin artışı, Çin’in ekonomik yükselişi, BM gibi küresel yönetişim mekanizmalarının mevcut krizlerde yetersiz kalırken Koronavirüs gibi tüm dünyayı etkileyen pandemi sürecinin dahi yönetilmekteki zorluklar, uluslararası düzene ilişkin yapılan eleştirileri ve tartışmaları hızlandırmış ve tartışmalara yeni boyut kazandırmıştır. Pandemi sürecinin yönetişimdeki güçlükler ABD merkezli liberal normlara dayanan düzenin krizleri çözmek bir yana bir kısmına kaynaklık etmesiyle birleşirken, küresel sistemin uzunca bir süredir yaşadığı krizi de derinleştirmektedir. Yaşanan bu derinleşme küresel sistemin büyük bir değişime gebe olduğunu göstermektedir. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Doçent. Dr. Murat Yeşiltaş ve Bursa Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Ferhat Prinççi yazarlığını üstlendikleri kitapta, koronavirüs öncesinde başlayan ve pandemi ile hızlanan küresel sitemdeki bu dönüşümü tanımlamakta ve oluşan yeni jeopolitikte Türkiye’nin sahip olması gereken “büyük stratejisi”ni tasvir ederek yeni dönemde nasıl bir dış politika ve güvenlik siyaseti izlenmesi gerektiğine ilişkin bir çerçeve sunmaktadır.
Shi’ism TÜRK, Kerem
İran Çalışmaları Dergisi = Journal of Iranian Studies,
01/2020, Letnik:
4, Številka:
2
Book Review
Recenzirano
Odprti dostop
Şiilik, yaklaşık bir milyar yedi yüz milyon Müslüman dünyasının yaklaşık yüzde on beşini oluştursa da günümüz Ortadoğu siyasetinde adını çokça zikrettiren bir mezheptir. Zira Şiilik genele kıyasla ...düşük bir oranla temsil olunsa da İran’da yüzde doksan, Irak’ta yüzde altmış, Bahreyn, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüzde otuz-yetmiş beş arası; Suudi Arabistan’ın önemli petrol yataklarının bulunduğu bölgeler, Pakistan, Hindistan, Afganistan’da yüzde on beş-yirmi oranında ve Azerbaycan’da nüfus çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu bağlam din-siyaset ilişkisiyle de bütünleşince Ortadoğu coğrafyasının ve siyasetinin anlaşılmasında Şiiliğin bilenmesini zorunlu kılmaktadır. Erken Şii tarihi ve mezhepleri konusunda uzman Alman İslam Profesörü Heinz Halm’ın Muhammet Mertek tarafından dilimize çevrilen Şiiler eseri de tarihsel bir yolculuğa çıkarak Şiilik inancının ontolojik ve epistemolojik bağlamını başarıyla okuyucuya sunmaktadır. Şiilik her ne kadar temel nitelikteki kısa eserlerden ciltlerce işlenen bir ontoloji ve epistemolojiye sahip olsa da yazarın bu eseri Şiilik inancının temel parametrelini kavramak ve konunun temel yönlerini edinmek isteyen okuyucular açısından inancın tarihsel gelişimine kapı aralayan akıcı bir başlangıç eseri niteliğindedir.
The aim of this study was to reveal clinical features of benign paroxysmal positional vertigo (BPPV) through comparing idiopathic BPPV and BPPV secondary to vestibular neuritis (VN). The clinical ...data of the 189 BPPV patients admitted to our tertiary care hospital including otolaryngological, audiological, vestibular, neurological, and radiological evaluations were reviewed. Patients diagnosed with idiopathic BPPV (n = 145) and BPPV secondary to VN (n = 44) were grouped as I and II, respectively. The clinical data of 2 groups were compared. The findings of the study showed that the patients with secondary BPPV due to VN are much younger, have symptoms of only posterior semicircular canal involvement, and require more treatments compared to patients with idiopathic BPPV. The clinical features of patients with BPPV secondary to VN and idiopathic BPPV differ on several aspects. More extensive studies are needed to investigate the underlying etiology in patients with BPPV encountered after VN.
The face is the most important factor affecting the physical appearance of a person. In facial aesthetics, there is a specific mathematical proportion, which is called golden proportion, used to ...measure and analyse facial aesthetic qualities in population.
The aim of this study was to measure the facial soft tissue proportions which would help to constitute a standard for facial beauty and diagnose facial differences and anomalies and to compare these proportions to the golden proportion.
One hundred and thirty-three (133) Turkish patients 18–40 years of age (61 females, 72 males) were involved in the study. Analysis of the photographs was performed by the same physician, and a software programme was used (NIH Image, version 1.62). Facial proportions were measured and differences from the golden proportions were recorded and grouped as normal (1.6–1.699), short (<1.6) and long (>1.699).
According to the facial analysis results, the trichion–gnathion/right zygoma–left zygoma was assessed: 33.1% of the patients were in normal facial morphology, 36.8% were in long facial morphology and 30.1% were in short facial morphology, according to this proportion. The trichion–gnathion/right zygoma–left zygoma proportion was significantly higher in males than females (p<0.001). Statistically significant difference was noted in gender groups, according to the trichion–gnathion/right zygoma–left zygoma and the right lateral canthus–left lateral canthus/right cheilion–left cheilion proportions (p=0.001, p=0.028).
Facial proportion assessments in relation to the golden proportion showed that a statistically significant difference was observed between gender groups. Long facial morphology was observed more in males (51.4%); normal (41%) and short (39.3%) facial morphology were more common in females. The measurements and proportions for facial balance in our study population showed that the facial width and height proportions deviated from the golden proportion.
A face é o aspecto mais importante da aparência física de uma pessoa. Na estética facial, existe uma proporção matemática específica, chamada de proporção áurea. A proporção áurea é usada para medir e analisar as qualidades estéticas da face na população.
Medir as proporções dos tecidos moles faciais que contribuem para o padrão da beleza facial, auxiliar a percepção e diagnóstico das diferenças e anomalias faciais e comparar essas proporções com a proporção áurea.
Foram incluídos no estudo 133 pacientes turcos com 18 a 40 anos (61 mulheres, 72 homens). A análise das fotografias foi realizada pelo mesmo médico e um programa de software foi usado (NIH Image, versão 1.62). As proporções faciais foram medidas e as diferenças das proporções áureas foram registradas e agrupadas como normais (1,6–1,699), curtas (<1,6) e longas (>1,699).
De acordo com os resultados da análise facial, avaliou-se a proporção do tríquion-gnátio/zigoma direito-zigoma esquerdo e 33,1% dos pacientes apresentaram morfologia facial normal, enquanto 36,8% tinham morfologia facial longa e 30,1% morfologia facial curta, segundo essa proporção. A proporção do tríquion-gnátio/zigoma direito-zigoma esquerdo, foi significantemente maior em homens do que em mulheres (p<0,001). Uma diferença estatisticamente significante foi observada entre os sexos, de acordo com a proporção do tríquion-gnátio/zigoma direito-zigoma esquerdo e do canto lateral direito-canto lateral esquerdo/ângulo cantal direito- ângulo cantal esquerdo (p=0,001, p=0,028).
A avaliação da proporção facial em relação à proporção áurea mostrou que houve diferença estatisticamente significante entre os sexos. A morfologia facial longa foi mais observada no sexo masculino (51,4%), a morfologia facial normal (41%) e a curta (39,3%) foram mais comuns no sexo feminino. As medidas e proporções para o equilíbrio facial em nossa população estudada mostraram que as proporções de largura e altura faciais se desviaram da proporção áurea.
PDF
