Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin N11 ülkeleriyle olan dış ticaretin belirleyicilerini tahmin etmek ve bu doğrultuda politika önerilerinde bulunmaktır. N11 (Next Eleven) ülkeleri Türkiye, Bangladeş, ...Mısır, Endonezya, İran, Güney Kore, Meksika, Nijerya, Pakistan, Filipinler ve Vietnam’dan oluşmaktadır. Değişik makroekonomik ve demografik göstergeler eşliğinde yapılan öngörülerde, N11 ülkelerinin birçoğunun (özellikle Türkiye, Nijerya, Güney Kore ve Vietnam) 2050 yılında G7 ülkelerinin bazılarını geçebileceği tahmin edilmektedir. Çalışmada Türkiye'nin N11 ülkeleriyle olan dış ticaret akımları çekim modeli ile açıklanmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, ihracatta Türkiye’nin GSYİH’sının negatif etkili; ithalatta ise pozitif etkili olduğu ortaya koyulmuştur. Ayrıca karşı ülke GSYİH’sının hem ihracatta hem de ithalatta pozitif etkili olduğu; ülkeler arasındaki coğrafi uzaklığın ise her durumda negatif etkili olduğu belirlenmiştir. Analizlerde elde edilen bir diğer sonuç ise ortak sınır ve ortak din kukla değişkenlerinin dış ticaret üzerinde pozitif etki yaptığını göstermektedir.
Daimi birinci büyük azı dişleri çürük nedeniyle en sık kaybedilen ve diş çürüğüne en yatkın dişlerdir. Bu dişlerin tedavi planlaması; dentisyon dönemi, çapraşıklık varlığı, hastanın yaşı, okluzal ...ilişkiler gibi birçok etken beraber dikkatlice incelenerek belirlenmelidir. Bu dişlerin tedavi planlamasındaki hatalar; komşu dişin çekim alanına devrilmesi, karşıt dişin boşluğa doğru ekstrüzyonu, orta hattın çekim boşluğuna doğru kayması, asimetrik çiğneme alışkanlıklarının oluşması ve çekim boşluğundaki alveoler kemiğin atrofisinden dolayı periodontal problemlerin oluşması gibi birçok probleme neden olabilmektedir. Bu derlemenin amacı çocuklarda daimi birinci büyük azı diş kaybı ve etkilerinin değerlendirilmesidir
Bu çalışmanın amacı, 2002-2021 döneminde Türkiye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyelerinden 37’si ile olan dış ticaretinde Linder Hipotezi’nin geçerliliğini analiz etmektir. Uluslararası ...ticareti talep yönünden inceleyen Linder’e göre, talep yapıları benzer olan ülkelerin aralarında daha fazla ticaret gerçekleşmektedir. Talep yapılarının benzerlik durumları ise ortalama gelir seviyesiyle ele alınabilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin İİT üyeleriyle olan ikili ticareti genişletilmiş panel çekim modeliyle incelenmektedir. Analizde zamanla değişen değişkenlerin yanı sıra, zamanla değişmeyen değişkenleri de tahmin edebilme olanağı sunan Hausman-Taylor yöntemi kullanılmaktadır. Yapılan tahmin sonuçlarına göre, ilk olarak çekim modeli ile uyumlu şekilde, Türkiye’nin üye ülkelerle dış ticaretine Türkiye’nin ve ticaret partneri ülkenin kişi başına düşen GSYH büyüklüklerinin pozitif, ülkeler arasındaki mesafenin ise negatif yönde etki yaptığı anlaşılmıştır. İkinci olarak, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle ikili ticaretinde Linder Hipotezi’nin geçerli olduğu dikkat çekmektedir. Son olarak, söz konusu ikili ticarette ortak sınır ve serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin kukla değişkenlerin anlamsız olduğu görülmektedir.
İzole çekum nekrozu genel olarak daha çok ileri yaş hastalarda görülmekle beraber erken yaşlarda oldukça nadir bir durumdur ve kronik kalp hastalığı, sistemik enfeksiyonlar, fırsatçı mantar ...enfeksiyonları, hipovolemik şok, romatoid ateş, kronik böbrek yetmezliği gibi sistemik hastalıklarla birliktelik gösterir. Daha önceden bilinen herhangi bir hastalığı ve geçirilmiş cerrahisi olmayan 36 yaşında kadın hasta 2 gündür olan sağ alt kadran ağrısı, bulantı-kusma ve iştahsızlık şikayetleri ile başvurdu. Hastada fizik muayene ve laboratuvar bulguları eşliğinde ön planda akut apandisit düşünülerek ameliyatı planlandı. Ameliyat esnasında izole çekum nekrozu ile karşılaşıldı, iskemik alana kısmi çekum rezeksiyonu ve primer onarım işlemi uygulandı.Her ne kadar literatürde sunulan vakaların tamamına yakını ileri yaş ve ek problemi olan hastalar olsa da sunduğumuz vaka göstermiştir ki izole çekum nekrozu genç ve herhangi bir ek hastalığı olmayan kişilerde de sağ alt kadran ağrısının ayırıcı tanısında akla gelmelidir
Bu çalışmada, Abbas Kiarostami’nin yönetmenliğini yaptığı Yakın Çekim (1990) filminin, sinema ve gerçekçilik bağlamında analizi yapılmıştır. Analiz yapılırken nokta metaforundan yararlanılmıştır. ...Nokta metaforu, gerçeğin bir nüvesi, gerçekliğe ulaşma çabasının bir izdüşümü ve kendinden hareketle gerçeğin çoğaltılması bakımından önem taşımaktadır. Bu bakımdan nokta metaforunun sağladığı anlam zenginliğinden yararlanılarak filmin sinematografik ögeleri olan yakın çekim kullanımı, senografik ögelerin tercihi ve ses kullanımı gibi unsurlar üzerinden analizi yapılmıştır. Yakın Çekim filminde yönetmen Abbas Kiarostami, nokta olan bir gerçeğin peşine düşmektedir. Kiarostami, bu gerçeğin üzerini örten perdelerin aralanmasını istemektedir. Gerçekçi film kuramcıları, gerçeğin çok boyutlu olduğunu ve ortaya çıkarılmasının gerektiğini ifade ederler. Filmde gerçeğin ortaya çıkarılması için yakın çekim, diyalog, ses ve çeşitli senografik unsurlardan yararlanılmıştır. Filmde nokta metaforunun bir uzantısı olarak gerçeğe ulaşma adına yakın plan çekim yönteminin sıklıkla kullanıldığı görülmüştür. Kurmaca ve gerçek arasındaki ince sınırda ilerleyen filmde, gerçeklik yanılsaması da yer almaktadır. Ses unsuru da yine gerçekliği tamamlayan bir öge olarak kullanılmıştır. Son olarak senografik ögelerin nokta metaforuyla bir arada düşünüldüğünde gerçeğe ulaşma adına işlevsel bir rolü olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada, çevreci elektro lif çekimi yaklaşımı ile ultra saf su, gül suyu, lavanta suyu, etanol, asetik asit ve aseton gibi farklı çevreci çözücüler ile biyouyumlu polivinilpirolidon (PVP) ...nanoliflerin üretiminin gerçekleştirilmiştir. Polimer çözeltiler iletkenlik, yüzey gerilimi ve viskozite ölçümleri ile karakterize edilmiştir. Morfolojik analizler Taramalı Elektron Mikroskopu (SEM) ile gerçekleştirilmiştir. PVP/ultra saf su, gül suyu ve lavanta suyu çözeltilerinin iletkenlik, yüzey gerilimi ve viskozite sonuçları; benzer iken PVP/ asetik asit çözeltisi en yüksek viskoziteye ve en düşük iletkenlik değerlerine sahiptir. Diğer taraftan PVP/etanol çözeltisi en düşük yüzey gerilimine sahiptir. En düşük ortalama lif çapı; ultra saf su, gül suyu ve lavanta suyu ile elde edilmiştir fakat boncuklu lifler gözlenmiştir. En düzgün nanolifler PVP/etanol çözeltisinden elde edilirken, ortalama lif çapının 724 nm civarında, diğer PVP çözeltilerden daha kalın olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle çalışmanın diğer kısmında lif morfolojisini geliştirmek için etanol yardımcı çözücü olarak seçilmiştir. Ayrıca, çözelti iletkenliği, lif çapı ve nanolifli yüzey çapı arasında ilişki olduğu tespit edilmiş ve iletkenlik arttıkça, lif çapının azaldığı, nanolifli yüzey çapının ise arttığı belirlenmiştir.
Bu çalışmanın genel amacı, dipkazan ile çalışma sırasında gereksinim duyulan traktör çeki gücünün azaltılmasına yönelik alternatif yöntemlerin etkinliğinin belirlenmesidir. Bu amaçla dipkazanın ön ...kısmına çalışma derinliği dipkazana göre daha az olan iki değişik tipte (bıçak keski ve disk keski) ek donanım takılarak farklı ilerleme hızlarında (yüksek, orta, düşük) çeki kuvveti, çeki gücü, yakıt tüketimi, iş başarısı, toprak penetrasyon direnci, toprak nem içeriği ve hacimsel kütle değerleri tespit edilmiştir. Deneme alanlarının her birinde iki dipkazan uygulaması (titreşimli ve titreşimsiz) uygulanmıştır. Çalışmada; çeki kuvveti, çeki gücü ve yakıt tüketimine ait en düşük değerler titreşimli konumunda standart dipkazan uygulamasında, en yüksek değerler ise sabit konumunda disk keski donanımlı dipkazan uygulamasında elde edilmiştir. İş başarısına ait en düşük değer standart konumlu bıçak keski donanımlı dipkazan uygulamasında, en yüksek değer ise sabit konumlu disk keski donanımlı dipkazan uygulamasında elde edilmiştir. Titreşimli uygulamalarda iş başarısının artış gösterdiği belirlenmiştir. Hız artışına bağlı olarak iş başarısında bir artış olduğu görülmüştür.
İş gücü ve sermaye gibi üretim faktörü hareketlerinin incelendiği geniş bir literatür bulunmaktadır. Bir bölümünü uluslararası iş gücü hareketlerinin oluşturduğu göç kavramının arkasında sosyal, ...kültürel, siyasal sebepler olduğu gibi ekonomik nedenler de bulunmaktadır. Ekonomik göç kavramı, ülkeler arasındaki ekonomik koşulların farklılığından kaynaklanan göç olarak nitelendirilmektedir ve bu farklılıklar göç hareketlerinin temel sebeplerinin başında gelmektedir. Bu nedenle literatürde göç ile milli gelir, gelir dağılımı, dış ticaret vb. gibi çeşitli ekonomik büyüklükler arasındaki ilişkiyi inceleyen çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı ise gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile bu ülkelere giden Türkiyeli göçmen sayısı arasındaki ilişkiyi incelemektir.
Çalışmada kullanılan veri seti Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye yatırımı gerçekleştiren ve Türkiye’den göç alan gelişmiş ve gelişmekte olan seçilmiş 23 ülkenin 1993-2013 aralığındaki yıllık değerlerini içermektedir. Çalışmada panel veri yöntemi kullanılmıştır. Literatürde göç akımları ve doğrudan yabancı yatırım arasındaki ilişki çekim denklemi kullanılarak analiz edilmektedir. Bu sebeple modellerde yer alan değişkenler, genişletilmiş çekim modeline göre belirlenmiştir. Veri setinde ikili doğrudan yabancı sermaye yatırımı ve göçmen sayısı değerleri yer almaktadır. Çalışma sonucunda elde edilen bulgular Türkiye ekonomisinde bağlantı etkisi teorisinin geçerli olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımları, yatırımın kaynağı olan ülkelere göçü arttırmaktadır. Bununla birlikte Türkiye milli geliri ile dışa göç arasında ters yönlü ilişki olduğu, doğrudan yabancı sermaye yatırımının kaynağı olan ülkelerin gelirleri ve okullaşma oranları ile bu ülkelere olan göç arasında doğru yönlü ilişki olduğu saptanmıştır. Buna ilave olarak sermaye kaynağı ülkelerin nüfuslarının, hayat pahalılığının ve Türkiye ile arasındaki mesafelerinin bu ülkelere olan göçü azalttığına dair bulgular da elde edilmiştir.
Polisakkarit esaslı polimerler, biyomedikal uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada; polisakkarit hyaluronik asit, karboksimetil selüloz ve sodyum alginat polimerleri kullanılarak ...elektro çekim yöntemiyle nanolifli yüzey üretimi gerçekleştirilmiştir. Üretilen nanolifli yüzeye, suya dayanımını geliştirmek amacıyla, 1-etil-3-(3-dimetilaminopropil) karbodiimid hidroklorit ve N-hidroksisülfosüksinimit karışımı ile çapraz bağlama işlemi uygulanmıştır. Nanolifli yüzey, çapraz bağlama işlemi öncesi ve sonrasında, taramalı elektron mikroskobu, fourier transform infrared spektrometresi, atomik kuvvet mikroskobu, BET analizi ve suya dayanım testi ile karakterize edilmiştir. Sonuçlar; çapraz bağlama işlemi ile lifli yapının deformasyona uğramadan nanolifli yüzeyin suya dayanıklı hale geldiğini göstermiştir.
Amaç: Bu araştırmanın amacı; endodontik tedavi sonrasında diş dokularının mineral içeriğinde meydana gelen değişikliklerin, dişin farklı bölgelerinde Taramalı Elektron Mikroskobu-Enerji Dağılımlı X ...Işını Analizi (SEM-EDX) yöntemi kullanılarak incelenmesidir.Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada başarısız olmuş kanal tedavili dişler arasından çekim endikasyonu konulan, 20 adet tek köklü insan daimi dişi ve 20 adet kök kanal tedavisi görmemiş, ortodontik veya periodontal nedenlerle çekilmiş, çürüksüz, restorasyonsuz, sağlam tek köklü insan daimi dişi olmak üzere toplam 40 adet diş kullanılmıştır. Dişler kanal tedavisi sonrasında yapılarındaki mineral miktarında olası değişikliklerin endodontik tedavide başarısızlık ile ilişkisinin araştırılması amacıyla SEM-EDX analizine gönderilmek üzere %10’luk formalin solüsyonunda bekletildi. SEM-EDX analizi sırasında, her dişin bir yarısı, apikal, orta ve koronal olmak üzere standardize edilmiş 3 ayrı noktadan, elementel içerik ve elementel dağılım açısından 300 büyütme altında analiz edildi. Dişin diğer yarısı ölçüm amacıyla kullanılmadı. Bu analiz sırasında, oksijen, karbon, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, sülfür, çinko, alüminyum, klor ve Ca/P ile ilgili veriler değerlendirildi. SEM-EDX ile elde edilen verilerin istatistiksel analizi ise tek yönlü varyans analizi ile yapıldı.Bulgular: SEM-EDX analizinin sonuçlarına göre kök kanal tedavisi olan dişler ve kontrol grubu arasında karbon, kalsiyum, fosfor, alüminyum ve klor ile ilgili anlamlı fark bulunmuştur (p<0,01). İki grup arasında oksijen, magnezyum, sodyum, sülfür, çinko ve Ca/P miktarı ile ilgili anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0,05). Apikal, orta ve koronal bölgeler açısından hiçbir grupta anlamlı bir farklılık yoktur (p>0,05).Sonuç: Bu çalışmada, kök kanal tedavisi sonrasında, dişin farklı bölgelerinde bir fark gözlenmezken, diş dokusunda karbon, kalsiyum, fosfor, alüminyum ve klor mineralleri açısından anlamlı farklılıklar olduğu sonucuna varılmıştır.