Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti’nin tamamen yıkılıp tarihe karışmasıyla sonuçlandığı için Türk siyasî hayatında ayrı bir öneme sahiptir. Gerek devletin yıkılması gerek savaşın yol açtığı diğer ...maddi ve manevi kayıplar dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin bu savaşa girişi her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Savaşa giriş kararını veren dönemin iktidar partisi İttihat ve Terakki Cemiyeti ile cemiyetin yöneticileri yaşanan bu sürecin sorumlusu kabul edilmişlerdir. Türk siyasî hayatında ve düşünce dünyasında savaşa giriş kararı, özellikle tarafsız kalmanın mümkün olup olmadığı, savaşa doğru tarafta girilip girilmediği, savaş sırasında ve sonrasında yaşananların sorumlusu olarak İttihatçıların görülüp görülemeyeceği ekseninde tartışmalara da konu olmuştur. Bu çalışma savaşa giriş kararının gerekliliğine ve sorumluluğuna dair farklı görüşleri bir araya getirmek amacıyla hazırlanmıştır.
Osmanh Devletinin İkinci Meşrutiyet döneminde deniz ticaretinde aktif olarak yer almasını amaçlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, ekonomi politikası gereǧince millî şirketlerin kurulmasını teşvik ...ederken bizzat kendi himayesinde bir şirket kurma yoluna da gitmiştir. İttihâd Seyr u Sefâ'in Anonim Şirket-i Osmâniyesi, İttihatçıların önde gelen isimlerinden Eyüp Sabri Bey'in de içlerinde yer aldıǧı bir kısım müteşebbis tarafından 1911 yılında 250.000 Osmanlı lirası sermayeyle Selanik'te kurulmuştur. İlk vapuru olan İttihad'a, şirket faaliyete geçtikten kısa süre sonra Yunanistan tarafından Pire limanında el konulmuştur. İttihad vapuru Balkan Savaşları sonrasında geri alındıysa da I. Dünya Savaşı döneminde bu kez Karadeniz'de Ruslar tarafından ele geçirilmiştir. Cumhuriyet Türkiye'sine de intikal eden şirket, Türk-Rum Nüfus Mübadelesi esnasında mübadillerin taşınmasında aktif rol üstlenmiştir. Bu çalışma İkinci Meşrutiyet Dönemi'nde İttihat ve Terakki Cemiyetinin takip ettiǧi millî ekonomi anlayışı çerçevesinde ve bizzat cemiyetin himayesinde kurulan bir denizcilik şirketinin, savaşların getirdiǧi aǧır şartlardan nasıl etkilendiǧini ve varlıǧını devam ettirmeye yönelik faaliyetlerini konu almaktadır. Çalışmamızda ulaştıǧımız bulgular aǧırlıklı olarak; Cumhurbaşkanlıǧı Devlet Arşivleri Başkanlıǧı belgeleri ile konu ile doǧrudan alakalı telif ve tetkik eserlere dayandırılmıştır.
Celotno besedilo
Dostopno za:
DOBA, IZUM, KILJ, NUK, ODKLJ, PILJ, PNG, SAZU, UILJ, UKNU, UL, UM, UPUK
Le sandjak d'Alexandrette, circonscription ottomane, rattaché à la Syrie sous mandat français après la Première Guerre mondiale, est cédé par la France à la Turquie en 1939. À partir des années 1860, ...les intérêts multiformes des grandes puissances européennes s'y sont déployés en dépit des ruptures politiques et économiques. Des familles d'origine européenne y ont développé leurs affaires commerciales, viceconsulaires et familiales, tissant des relations étroites entre l'Empire ottoman puis la Syrie et la Turquie, et l'Europe.
Although physicians during World War I, and scholars since, have addressed the idea of disorders such as shell shock as inchoate flights into sickness by men unwilling to cope with war's privations, ...they have given little attention to the agency many soldiers actually possessed to express dissent in a system that medicalized it. In Germany, these men were called Kriegszitterer, or "war tremblers, " for their telltale symptom of uncontrollable shaking. Based on archival research that constitutes the largest study of psychiatric patient files from 1914 to 1918, Diagnosing Dissent examines the important space that wartime psychiatry provided soldiers expressing objection to the war. Rebecca Ayako Bennette argues that the treatment of these soldiers was far less dismissive of real ailments and more conducive to individual expression of protest than we have previously thought. In addition, Diagnosing Dissent provides an important reevaluation of German psychiatry during this period. Bennette's argument fundamentally changes how we interpret central issues such as the strength of the German Rechtsstaat and the continuities or discontinuities between the events of World War I and the atrocities committed—often in the name of medicine and sometimes by the same physicians—during World War II.
O artigo pretende expor a ousadia e, ao mesmo tempo, a coragem evangélica do papa Bento XV, que governou a Igreja de 1914a 1922, no período da Primeira Guerra Mundial, para a qual o pontífice lançou ...diversas críticas e exortaęóes de paz aos beligerantes, aínda que sem sucesso. Por meio de averiguaçâo bibliográfica em autores da historia eclesiástica, faz-se um breve relato do contexto histórico em que Bento XV foi eleito, com énfase na Primeira Guerra Mundial, para se destacar sua atuaçâo diante do conflito. Ao mesmo tempo, destaca-se sua firmeza na redaçâo da Carta Apostólica Maximum Illud, no contexto das atividades missionárias, que também acabou por desagradar algumas alas da Igreja pela sua firme postura ao dizer, por exemplo, que congregaçâo alguma é dona de determinado territorio, mas deve ali se instalar até que se forme um clero local. Analisando a conduta de Bento XV diante de ambas as situaęóes, constata-se que foi um papa que sempre soube dizer a verdade e nao se preocupoii com a popularidade, razáo pela qual acabou por se tornar uma personagern esquecida ou poiico explorada. Nesse sentido, este texto também procura resgatar a incansável atuaçâo de Bento XV e saudá-la, trazendo-o para o rol de um dos importantes pontificados do sáculo XX.
With expert scholars and great sensitivity, Out of Line, Out of Place illuminates and analyzes how the proliferation of internment camps emerged as a biopolitical tool of governance. Although the ...internment camp developed as a technology of containment, control, and punishment in the latter part of the nineteenth century mainly in colonial settings, it became universal and global during the Great War.Mass internment has long been recognized as a defining experience of World War II, but it was a fundamental experience of World War I as well. More than eight million soldiers became prisoners of war, more than a million civilians became internees, and several millions more were displaced from their homes, with many placed in securitized refugee camps. For the first time, Out of Line, Out of Place brings these different camps together in conversation. Rotem Kowner and Iris Rachamimov emphasize that although there were differences among camps and varied logic of internment in individual countries, there were also striking similarities in how camps operated during the Great War.
İlk kitlesel savaş olan I. Dünya Savaşı’nda, kitle iletişim araçlarının propaganda amacıyla yoğun şekilde kullanıldığı görülmektedir. Savaş yılları boyunca basın sıkı bir denetim altında tutulmuş, ...bizzat devlet eliyle çıkarılan gazete ve dergilerle halka ve askerlere verilmek istenilen mesajlar doğrudan iletilmiştir. Bu dönemde çıkarılan “savaş dergileri” (war magazine) ya da “askeri dergiler” (military magazine), mesajların doğrudan hedef kitleye iletilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Mevcut literatürde Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı yıllarında yaptığı propaganda faaliyetleriyle savaştığı ülkelerdeki propaganda faaliyetlerini karşılaştırarak inceleyen çalışmaların sayısının oldukça yetersiz olduğu gözlenmektedir. Bu çalışmanın temel amacı I. Dünya Savaşı yıllarında, dönemin süper gücü konumundaki Büyük Britanya’nın ve Osmanlı Devleti’nin askeri dergilerdeki propaganda faaliyetlerini propaganda teknikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelemek, bu yolla dönemin iki karşıt devletinin propagandalarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymaktır. Bu doğrultuda çalışmada, I. Dünya Savaşı yılarında Büyük Britanya’da yayınlanan The War Illustrated dergisi ile Osmanlı Devleti’nde çıkarılan Harp Mecmuası dergisinin içerik ve söylemleri propaganda teknikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda The War Illustrated dergisinde Domenach’ın güçlü propagandanın beş temel kuralına uygun bir propaganda kampanyası yürütüldüğü Harp Mecmuası’nda ise bu kurallara yeterince uyulmadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Fransızlar ve İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun İskenderun Sancağını da içine alan bölgesini işgal etmesinin sonrasında, Fransa ile ateşkes sağlayan 20 Ekim ...1921 tarihli Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Türkiye-Suriye sınırı belirlenmiş ve Sancak için özel bir yönetim uygulaması öngörülmüştür. 24 Temmuz 1922’de Fransa, Suriye ve Lübnan’ın bir parçası olarak İskenderun Sancağını manda yönetimi altına almıştır. Fransızlar Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda 1936 yılı sonuna kadar oluşturduğu siyasi ve idari düzenlemelerle bölgede yönetimi sağlamıştır. Dış politikada zamanlamanın önemini iyi bilen Atatürk, Hatay’ın Türkiye’ye katılması sürecinde sorunun barışçı ve hukuka uygun bir şekilde çözümlenmesinin aşamalarında belirleyici bir rol oynamıştır. Ağırlıklı olarak resmî arşiv belgelerine ve gazetelere dayanan bu çalışmada, İskenderun Sancağının anavatan topraklarının dışında kalması, 1921 Ankara Anlaşması temelinde verilen taahhütler, Fransa’nın Suriye ve Lübnan Manda Yasası’na dayanarak yürüttüğü uygulamalar, Hatay’ın Türkiye’ye devri ve 23 Haziran 1939 Antlaşması ile bölgeden çekilmesi ile Fransa’ya yapılan ödeme araştırma konusu olarak yer almıştır. Nitel araştırma yöntemlerine göre çalışmanın bulguları kapsamında incelenen belgeler, özgün şekline mümkün olduğunca bağlı kalınarak ve gerektiğinde katılımcıların ifadelerinden doğrudan alıntılar yapılarak betimsel bir yaklaşımla sunulmaktadır.
Der Ausbruch des Ersten Weltkriegs rief heftige Reaktionen unter den Neusprachlern hervor. Dies zeigt ein Blick in die einschlägigen Fachzeitschriften: Wie sollte man in Zukunft mit den Sprachen der ...'Feinde' im Schulunterricht umgehen? Die Forderungen reichten von einer Abschaffung des Unterrichts in den neueren Sprachen bis hin zu einer rigorosen Änderung der Unterrichtsinhalte, die es ermöglichen sollte, dem 'Feind' in Zukunft besser (militärisch) begegnen zu können. Einig waren sich die meisten Neuphilologen darin, dass ein 'Weiter so' kaum möglich war. Bei den Kriegsjahren und der unmittelbaren Nachkriegszeit handelt sich um eine Zeit des Aufruhrs und des Umbruchs, ja um so etwas wie eine Sinnkrise der neusprachlichen Philologien. Am stärksten wirkte sich die Veränderung der weltpolitischen Machtverhältnisse auf die Bedeutung des Englischunterrichts aus; man denke dabei vor allem an den Kriegseintritt der USA, der den Auftakt der neuen Rolle der Vereinigten Staaten in der Welt markierte.