Seed priming is a physical method for increasing the stress tolerance of crops against stressful environmental conditions. Drought and high temperatures are important environmental factors that limit ...the growth and grain yield of wheat. The aim of our study is to determine the physiological (germination rate, root and shoot length, specific leaf area (SLA), relative water content (RWC), biomass, total chlorophyll amount (SPAD)), and biochemical (protein amount, hydrogen peroxide (H2O2) amount, catalase activity (CAT), ascorbate peroxidase activity (APX), glutathione reductase activity (GR)) changes that occur with thermo-priming in wheat seeds under drought stress (D) and heat stress (H). Our results showed that shoot lengths were drastically reduced with D, H, and HD compared to root lengths. Besides, combined stress protected RWC by 6.8% with 60 min thermo-priming compared to other stress treatments. Chlorophyll content decreased dramatically with D and H, while thermo-priming wasn’t limited to that decrease. In addition, SLA was decreased with all stress treatments, while it healed only with 60 min thermo-priming (HDT60) by 12%. H2O2 was increased with drought stress, while reduced with all heat stress treatments. Among them, HDT60 was found to be more effective than the others. GR activities were increased with thermo-priming by 14-18%, with D and H by 5%. Additionally, GR activity was increased with 30 min thermo-priming (HDT30) in HD treatment by 5.8%, while only with HD by 3.2%. Consequently, HDT60 seemed to effectively on biochemical parameters in wheat seedlings against drought and heat stresses.
Endoplazmik Retikulum (ER) ökaryotik hücrelerde bulunan, hücre içi kalsiyum homoastasizi, lipid sentezi, proteinlerin işlenmesi ve katlanmasından sorumlu olan bir organeldir. Hatalı katlanmış veya ...katlanmamış proteinlerin artması durumunda ortaya çıkan hücresel cevap endoplazmik retikulum stresi olarak adlandırılır. Değişen çevre koşullarına adaptasyonu sağlamak amacıyla evrimsel süreçte korunmuş bir mekanizma olan Katlanmamış Protein Cevabı (UPR) ile uyum sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak endoplazmik retikulum stresi ile başa çıkılamadığı durumlarda apopitoz tetiği çekilerek hücre ölümü meydana gelmektedir. Endoplazmik retikulum stresinin indüklediği apopitoz yolağında; CCAAT/enhance binding protein (C/EBP) homolog protein (CHOP), Mitojen tarafından aktive edilmiş protein kinaz (MAP kinaz) kaskadı, Bcl-2-ilişkili X protein (Bax/Bak), İnozitol Gerektiren Kinaz 1 (IRE1) ve kaspaz-12 gibi birçok molekül görev almaktadır. Endoplazmik retikulum stresinin kanser hücresi proliferasyonu ve sağkalımı üzerinde büyük bir etkisi vardır. Son yapılan araştırmalar endoplazmik retikulum stresi ve katlanmamış protein cevabının, kanserde önemli rol oynadığını göstermiştir. Nitekim, tümör hücrelerinin büyümesinde ve çevresel değişikliklere adaptasyonda rol oynayan katlanmamış protein cevabının, genellikle kanser hücrelerinin lehine çalışan bir süreç olarak kullanıldığı bulunmuştur. Endoplazmik retikulum stresinin tetiklediği katlanmamış protein cevabında tam olarak aydınlatılamamış bazı mekanizmaların varlığı, tedaviye giden süreci olumsuz yönde etkilemekte olduğundan bu mekanizmaların tam olarak aydınlatılmasıyla birlikte; hastalıkların daha iyi anlaşılması ve yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesinin de önü açılacaktır. Bu derlemede; kanser hücrelerinin endoplazmik retikulum stres cevabı ile proliferasyonlarını nasıl sürdürebildikleri, katlanmamış protein cevabı ekseninde ele alınacak ve bunun altında yatan moleküler mekanizmalara genel bir bakış yapılacaktır.
Endoplasmic Reticulum (ER) is an organelle found in eukaryotic cells, responsible for intracellular calcium homocysteine, lipid synthesis, processing and folding of proteins. The cellular response that occurs in the event of increased folded or unfolded proteins is called endoplasmic reticulum stress. In order to adapt to changing environmental conditions, it is attempted to adapt with the Unfolded Protein Response (UPR), a mechanism that has been preserved evolutionarily. However, in cases where endoplasmic reticulum stress can not be resolved, cell death is triggered via apoptosis. Several molecules such as C/EBP-Homologous Protein (CHOP), A mitogen-activated protein kinase (MAP K) cascade, BCL2 associated X protein (Bax / Bak), Inositol-requiring enzyme 1 (IRE1) and caspase-12 are involved in endoplasmic reticulum stress induces apoptosis pathway. Endoplasmic reticulum stress has a great influence on cancer cell proliferation and survival. Recent investigations have shown that endoplasmic reticulum stress and unfolded protein response play an important role in cancer. Indeed, the unfolded protein response, which plays a role in tumor cell growth and adaptation to environmental changes, has been found to be used as a process that is often favored by cancer cells. Since the existence of some mechanisms that are not fully understood in the unfolded protein response triggered by endoplasmic reticulum stress has affected negatively the process of treatment, fully clarification of these mechanisms leads to understanding of diseases and the development of new treatment strategies. In this review, how the cancer cells can survive via endoplasmic reticulum stress response and proliferation will be discussed in the unfolded protein response axis and an overview will be given to the underlying molecular mechanisms.
Amaç: Bireyler yaşamları boyunca birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalabilmektedirler. Bireylerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin yüksek olması bu olumsuzluklarla daha kolay mücadele edebilmesini ...sağlamaktadır. Bireylerin psikolojik sağlamlık düzeylerinin yüksek olması çalışma hayatı için de önemli bir avantajdır ve çalışanlara birçok konuda fayda sağlamaktadır. Psikolojik sağlamlığın sağladığı faydalardan biri de çalışanların iş stresini azaltmasıdır. Bu çalışma ile hastane çalışanlarının psikolojik sağlamlıkları ve iş stresi düzeylerinin demografik özelliklere göre farklılık gösterip göstermediğinin; ayrıca psikolojik sağlamlık ile iş stresi düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma Ocak 2020 – Mayıs 2020 aylarında İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri İstanbul’da faaliyet gösteren özel hastanelerde çalışan bireylerden toplanmıştır. Araştırma verileri anket yöntemi ile toplanmıştır. Araştırma kapsamında 391 anket formu toplanmıştır. Bulgular: Araştırma ile katılımcıların psikolojik sağlamlık ve iş stresi düzeylerinin orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların yaşına, eğitim durumuna ve hastanedeki çalışma süresine göre psikolojik sağlamlık ve iş stresi düzeylerinin istatistiksel olarak farklılık göstermediği belirlenmiştir. Ancak katılımcıların cinsiyetine ve hastanedeki görevine psikolojik sağlamlık ve iş stresi düzeylerinin istatistiksel olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre psikolojik sağlamlık ile iş stresi arasında istatistiksel olarak anlamlı, negatif yönlü ve orta düzeyde bir ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca psikolojik sağlamlığın iş stresini negatif yönde etkilediği belirlenmiştir. Sonuç: Bu araştırmanın sonuçları psikolojik sağlamlığın iş stresinin bir belirleyicisi olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçları çerçevesinde çalışanların psikolojik sağlamlıklarının arttırılması ve iş streslerinin azaltılması için hastane yönetimlerinin bazı çalışmalar yapması önerilmektedir.
Amaç: Bu araştırmanın amacı, pandemi sürecinde sağlık çalışanı ebeveynlerin stres düzeyleri ile umut düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlenmektir.Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipteki ...araştırma, 1 Temmuz-1 Eylül 2020 tarihleri arasında 137 sağlık çalışanı ebeveyn ile çalışma yapılmıştır. Araştırma verileri, kişisel bilgi formu, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve Sürekli Umut Ölçeği kullanılarak elde edilmiştir. Bulgular: Ebeveynlerin %52,6’sı pandemi sürecinde çocukları ile aynı ortamda yaşadıklarını belirtirken, %84,7’si virüsün çocuklara zarar vermesinden endişe duyduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların %68,6’sının çocuklarının okula gittiği, %56,9’unun bu süreçte uzaktan eğitime katıldığı, %46,7’sinin anne baba ve akrabalarından çocuk bakımında destek aldıkları belirlenmiştir. Ebeveynlerin %44,5’i “mümkün olsaydı çalışmaya ara vermek isterdim” ifadesine tamamen katıldığını belirtmiştir. Araştırma kapsamındaki ebeveynlerin, Umut Ölçeği toplam puan ortalaması 48,27±7,69, “alternatif yollar” alt boyut puan ortalaması 24,51±4.45 ve “eyleyici düşünce” alt boyut puan ortalaması 23,75±3,72’tir. Ebeveynlerin, Ebeveyn Stres Ölçeği puan ortalaması 25,50±5,95 olarak bulunmuştur. Ebeveynlerin Umut Ölçeği toplam puanının Ebeveyn Stres Ölçeği puanı ile negatif yönde anlamlı düzeyde ilişkili olduğu saptanmıştır. Uygulamada kullanım: Sağlık çalışanlarının ebeveynlik stresi ve sürekli umut düzeylerinin belirlenmesi, ihtiyaç durumunda uygun müdahale yöntemlerinin planlanması, geliştirilmesi, uygulanması ve değerlendirilmesine araştırmadan elde edilen bulguların katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
The present study was carried out using Dinçer and Olas safflower varieties at 5 different salt (NaCl) concentrations (0, 50, 100, 150, and 200 mM) for 14 days. The germination percentages of the ...cultivars under salt conditions as well as the activities of antioxidant enzymes (SOD, CAT, POD and APX) and biochemical changes (protein and MDA) in the seedlings were determined. The germination percentage decreased with increased salt concentrations, and the greatest decrease in germination percentage was observed at a 200 mM salt concentration by 34% in both cultivars. The activity of superoxide dismutase (SOD) increased at low salt concentrations, but decreased after 100 and 150 mM salt concentrations, respectively. Catalase (CAT) and ascorbate peroxidase (APX) activities, as well as malondialdehyde (MDA) and hydrogen peroxide (H2O2) contents, increased with increasing salt concentrations at Dinçer and Olas, but total soluble protein content decreased with increasing salt concentration. Peroxidase (POD) activity was not significantly affected by salt stress in safflower. Germination percentage showed negative correlations with CAT, MDA and H2O2 levels, and showed a positive correlation with soluble protein content under salt stress in safflower. The present results may be useful to identify mechanisms of salt tolerance involving antioxidant enzyme activities and biochemical changes in safflower seedlings.
Mevcut çalışma Dinçer ve Olas aspir çeşitleri kullanılarak 5 farklı tuz (NaCl) konsantrasyonunda (0, 50, 100, 150 ve 200 mM) 14 gün boyunca yapılmıştır. Çeşitlerin tuzluluk şartları altında çimlenme oranları ve fideciklerdeki antioksidan enzim aktiviteleri (SOD, CAT, POD ve APX) ve biyokimyasal değişiklikler (protein and MDA) belirlenmiştir. Tuz konsantrasyonu arttıkça çimlenme oranı azalmış ve her iki çeşit için çimlenme oranındaki en yüksek düşüş %34 ile 200 mM tuz konsantrasyonunda gözlenmiştir. Süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesi düşük tuz konsantrasyonlarında artmış fakat Dinçer çeşidinde 100 mM ve Olas çeşidinde 150 mM tuz konsantrasyonlarında SOD aktivitesinin azaldığı gözlenmiştir. Dinçer ve Olas çeşitlerinde katalaz (CAT) ve askorbat peroksidaz (APX) aktivitesi, malondialdehit (MDA) ve hidrojen peroksit (H2O2) miktarlarının tuz konsantrasyonlarına bağlı olarak arttığı fakat toplam çözünebilir protein içeriğinin ise azaldığı belirlenmiştir. Peroksidaz (POD) aktivitesi aspirde tuz stresine bağlı olarak önemli bir değişim göstermemiştir. Aspirde tuz stresi sonucu çimlenme yüzdesindeki azalma CAT, MDA ve H2O2 ile negatif, çözünür protein miktarı ile pozitif korelasyon göstermiştir. SOD aktivitesindeki değişim ise POD, CAT, MDA ve H2O2 ile pozitif korelasyonları göstermiştir. Mevcut sonuçlar, aspirin tuzluluk toleransını regüle etmek için fideciklerdeki antioksidan enzim aktiviteleri ve biyokimyasal içeriklerdeki değişimler hakkında yararlı olacaktır.
Kurak alanlarda uzun süre meydana gelen su kıtlığı fidanların yaşama oranlarını olumsuz yönde etkilediğinden dolayı bu gibi su sorunu olan sahalarda su stresini azaltıcı tedbirlerin alınması ...gerekmektedir. Kurak sahalardaki başarıyı arttırmada mikorizanın önemli etkileri olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı kurak sahalarda su stresine karşı dayanıklılığı yüksek Yalancı akasya (Robinia pseudoacacia L.) fidanı elde etmek ve su stresi altındaki fidanların su potansiyellerine mikorizanın etkilerini belirlemektir. Bunun için akasya fidanlarına mikoriza aşılaması yapılarak yaprak su potansiyeli ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Mikorizalı ve mikorizasız ayrımı olmaksızın her iki durumda da toprak su içeriğindeki düşüş, fidanların yaprak su potansiyellerinde azalmaya neden olmuştur. Akasya fidanları ile su arasındaki ilişkide olumlu etkiler meydana getiren mikoriza, kuraklık şartlarında stresi azaltmış ve dayanıklılığı arttırmıştır.
Long-term water stress in arid areas negatively affects seedling survival rates. Therefore, water stress reduction applications are required in areas with water problems. It is known that mycorrhiza has important effects in increasing the afforestation success in arid areas. The objective of the study is to obtain Black locust (Robinia Pseudoacacia L.) seedlings with high resistance to water stress in arid areas and to determine the effects of mycorrhiza on the water potential of the seedlings under water stress. For this purpose, acacia seedlings were inoculated with mycorrhiza and leaf water potential measurements were performed. The reduction of soil water caused a decrease in leaf water potential of seedlings. Mycorrhiza, which has positive effects on the relationship between black locust seedlings and water, decreased stress under drought conditions and increased resistance to water stress.
To evaluate the effect of drought stress on the micro-morphological and physiological parameters of basil (Ocimum basilicum L.), they were grown under controlled conditions for 3 months. Drought ...treatments were made which irrigation every five days (control group), ten days (group 1: normal stress), fifteen days (group 2: mild stress), and twenty days (group 3: under extreme stress) with 100 ml water. The most noticeable result of stress was found to be an increase in the number of stomata and a lowers in the size of the stomata in mild drought treatments. There was no differences in these parameters as the severity of stress increased. A similar effect appeared in the capitate and peltate glandular trichomes on both surfaces of the leaf. Drought stress also affected phytochemical content. While no significant differences which were observed between drought stress treatments, the difference between drought treatments and the control group was significant. As a result, the micro-morphological and physiological differences brought on by the variations in the applications allowed for the identification of the irrigation application that will maintain the secondary metabolite production of the basil plant at the maximum level.
Amaç: Bu araştırmada, sağlık çalışanlarının kişi-örgüt uyumlarının, iş tatmini ve iş stresi üzerindeki etkisinde, affetmenin aracılık rolünün olup olmadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: ...Araştırmanın örneklemini 300 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Araştırmada anket yöntemi kullanılmıştır. Hazırlanan anket formları kolayda örnekleme yöntemi ile katılımcılara elektronik olarak iletilmiştir. Verilerin analizini gerçekleştirmek adına doğrulayıcı faktör analizi, betimleyici istatistikler, korelasyon ve regresyon (yol) analizleri uygulanmıştır. Bulgular: Değişkenler arası ilişkilere bakıldığında kişi-örgüt uyumu ile iş tatmini arasında ve kişi-örgüt uyumu ile affetme arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür. Kişi-örgüt uyumu ile iş stresi arasında ise negatif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Sonuç: Araştırma bulgularına göre, kişi-örgüt uyumu ve affetmenin iş tatmini ve iş stresi üzerinde anlamlı etkileri olduğu tespit edilmiştir. Kişi-örgüt uyumunun iş tatmini ve iş stresi üzerindeki etkisinde affetmenin aracı rol oynadığı görülmüştür. Elde edilen bulgular daha önce gerçekleştirilmiş araştırma sonuçları bağlamında tartışılmıştır.
With climate change, global warming has increased adverse effects on living things in our country. In these adverse effects, water scarcity is the most crucial problem due to the increase in ...temperature and decrease in precipitation. Forests are the most affected ecosystem among others by water scarcity in our country. This study tried to determine the 5-year-old seeds and 1-year-old seedlings (produced from the same seeds) of some Turkish red pine provenance’ responses to different water stress levels. First, how the water stress levels (0, -0.2, -0.4, -0.6, -0.8 MPa) affect seed germination of these provenances was determined. Secondly, gas exchange parameters net photosynthesis (Anet), stomatal conductance (gs), transpiration (E), and intrinsic water use efficiency (iWUE) under different water stress were determined in the seedlings obtained from these species' seeds. As a result of the germination test, Denizli-Çameli (DC) provenance had the highest rate (48%), while Maraş-Suçatı had the lowest rate (29%) under control treatment. The highest germination rate was obtained in Burdur/Bucak provenance (5%) under -0.2 MPa osmotic potential. For gas exchange parameters, Antalya/Gündoğmuş provenance had the highest Anet, gs values while DC provenance had the lowest Anet, gs, and E values when provenance is considered as a single factor. Besides, increasing in irrigation increased Anet, gs, and E while decreased the iWUE. The lowest seedling E under water stress can be explained because this species responds to the water shortage by closing its stomata. Among the Turkish red pine origins, DC provenance showed higher drought tolerance than others.
İklim değişikliğiyle beraber küresel ısınmanın ülkemizdeki canlılar üzerindeki olumsuz etkileri artmıştır. Bu olumsuz etkilerden su kıtlığı, sıcaklık artışı ve yağışların azalmasıyla birlikte en önemli sorun olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde su kıtlığından en çok etkilenen ormanlar ekosistemleridir. Bu çalışmada, bazı Kızılçam orijinlerinin 5 yaşındaki tohumları ve 1 yaşındaki fidelerinin (aynı tohumlardan üretilmiş) farklı su stresi seviyelerine tepkilerinin belirlenmesine çalışılmıştır. İlk olarak, su stresi seviyelerinin (0, -0.2, -0.4, -0.6, -0.8 MPa) bu tohum kaynaklarının çimlenmesini nasıl etkilediği belirlendi. Daha sonra, bu türlerin tohumlarından elde edilen fidelerin su stresi altında gaz değişim parametreleri net fotosentez (Anet), stoma iletkenliği (gs), terleme (E), ve içsel su kullanma verimliliği (iWUE) belirlenmiştir. Kontrol işleminde altındaki çimlenme testi sonucunda, en yüksek çimlenme oranı Denizli/Çameli (DC) orijininde (%48) belirlenirken, Maraş/Suçatı orijini en düşük orana (%29) sahiptir. -0.2 MPa ozmotik su gerilimi altında en yüksek çimlenme oranı Burdur/Bucak orijininde tespit edilmiştir. Orijin tek değişken olarak ele alınıp fidelerin gaz değişim parametreleri incelendiğinde ise en yüksek Anet ve gs Antalya/Gündoğmuş orijininde belirlenirken en düşük Anet, gs ve E ise DC orijininde tespit edilmiştir. Ayrıca sulamanın artması Anet, gs ve E’yi arttırırken iWUE’yi düşürmüştür. Türlerin en düşük E değerine sahip olması onların su stresine karşı somatalarını kapatarak tepki vermesiyle açıklanabilir. Kızılcam orijinleri arasında DC orijini diğerlerinden kuraklığa toleransı daha yüksektir.
Çalışma ortamında maruz kalınan iş stresi, çalışanların sıkça karşı karşıya kaldığı ortak bir sorundur ve çözülmediği takdirde işten ayrılmaya varacak kadar büyük olumsuzluklara neden olabilmektedir. ...Ancak büyük bir amaca hizmet etme veya işe tutkuyla bağlanma neticesinde çalışanlar daha az stres yaşamakta ve işten ayrılma düşüncesinde de azalma söz konusu olmaktadır. Bu savı test etmek ve ilgili kavramların ilişkisini araştırmak amacıyla Antalya, Kayseri ve Isparta illerinde yer alan havaalanlarında bir araştırma yürütülmüştür. Araştırma için 141 yer hizmeti çalışanından anket tekniği kullanılarak veri toplanmıştır. Veriler SPSS 22 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular incelendiğinde; İşin anlamlılığının, hem iş stresini hem de işten ayrılma niyetini düşürdüğü tespit edilmiştir. İş stresinin ise işten ayrılma niyetini arttırdığı saptanmıştır. Dikkat çekici bir bulgu olarak da işin anlamlılığının işten ayrılma niyeti üzerindeki etkisinde iş stresinin aracılık etmesidir. Buradan hareketle işin anlamlılığı aslında iş stresini düşürdüğünden dolayı işten ayrılma niyetini etkilediği sonucuna ulaşılabilir. Dolayısıyla, çalışanların işi anlamlı bulmasının örgütler için önemli sonuçlar doğurduğu söylenebilir.