Bu çalışmanın amacı, Türk Pop Müziğinde "popüler/idol/star" olmuş kadın sanatçılar üzerinden, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına yönelik oluşturulan stereotipleri tespit etmektir. Bu nedenle, Hürriyet, ...Star ve Akşam gazetelerinin magazin sayfaları ele alınmaktadır ve 1998-2002 yılında popüler olan ses sanatçıları; Sibel Can, Seda Sayan, Hülya Avşar, Gülben Ergen, Nez ve Petek Dinçöz olmak üzere toplam 6 sanatçı örnekleminde "kadın star stereotipleri" incelenmektedir. Araştırmada, haberin sunuş biçimi (gazete manşet yapıları, manşet uzunlukları, sıfat kullanımı, önerme ve ad öbeği kullanımı, zaman dağılımı) anlambilimsel olarak incelenmekte, göstergeler yok sayılmaktadır. Bu doğrultuda haber metinleri üzerinden yaratılan stereotipler ve kimlik yapıları tespit edilmeye çalışılmaktadır.
U radu se razmatraju stereotipni nazivi
bodul
,
školjar
i
vlah
. Analizira se u kojim im se značenjima i kontekstima pripisuju stereotipne značajke te se donose etimološka tumačenja. Značenja, ...uporabni kontekst i terminološka neujednačenost provjeravaju se u standardnojezičnim i dijalektnim rječnicima hrvatskoga jezika. Prikazuje se rasprostranjenost navedenih naziva duž jadrana i nude se zaključci o tome je li riječ o regionalnoj ili nadregionalnoj pojavi.
In this paper the authors analyse stereotypical terms
bodul
,
školjar
and
vlah
, and consider the meanings and contexts in which stereotypical features are attributed to them. The etymologies of these terms have been presented and discussed. Meanings, usage contexts and terminological inconsistencies have been analysed in selected dictionaries of the Croatian standard language and dialect dictionaries. The distribution of these terms along the Adriatic has been presented and conclusions offered as to whether this phenomenon should be considered as a regional or supraregional one.
Sosyal psikolojik bakış açısından hareket eden bu çalışmanın konusu değişim ve süreklilik bağlamında İslamofobidir. Bu nedenle ön yargı, stereotip ve ayrımcılık kavramları üzerinden ele alınan ...İslamofobi olgusu tarihsel ve aktüel boyutlarıyla incelenmektedir. Kuramsal temelleri itibariyle sosyal kimlik ve gerçekçi çatışma teorilerine dayanan bu araştırma yöntem itibariyle nitel olup anlayıcı geleneğe bağlıdır. Literatür üzerinde yapılan analizler göstermektedir ki Müslümanlara yönelik ön yargılar İslam dininin ilk yayılış döneminde başlamış, Haçlı Seferleri ile zirveye ulaşmıştır. Günümüzde ise özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra yeni bir boyut kazanan tarihsel ön yargılar, “terör” ile “İslam” ve “Müslüman” kelimelerinin neredeyse eş anlamlı kullanılmasına neden olmuştur. Farklı psikososyal nedenlerden beslenen bu durum tarihten tevarüs eden ön yargıların sürekli güncellenerek yeniden üretildiğini göstermektedir.
U brojnim kulturama postoje stereotipi o „okrutnosti” pomajki i/ili poočima u odnosu s njihovom nebiološkom djecom koji najčešće proizlaze iz nejasnoće njihovih uloga u obitelji, ali i dječjih ...negativnih stavova vezanih uz ponovno sklapanje novoga braka svojih roditelja. Tim stereotipima u znatnoj su mjeri pridonijele i bajke koje se naraštajima čitaju, uz koje djeca odrastaju i odgajaju se. Zbog toga smo se u članku kao polazištem za analizu koristili hrvatskom bajkom Jagor Ivane Brlić Mažuranić budući da se u njoj tematizira navedena problematika. Na tragu svojih zapažanja, razmatramo imaju li navedeni stereotipi uporište u stvarnom životu, koristeći se dvama pristupima: pedagoškim i evolucijsko-psihološkim. Nadalje, u radu detaljno analiziramo i postojeće stereotipe o pomajkama i/ili poočimima u odnosu s njihovom nebiološkom djecom s ciljem kako bi se ustanovilo jesu li djeca koja žive s jednim biološkim roditeljem i jednim nebiološkim roditeljem uistinu u nepovoljnijim obiteljskim uvjetima (međuodnosu) u usporedbi s djecom koja žive s biološkim roditeljima. Isto tako, detaljan pregled recentnih pedagoških i evolucijsko-psiholoških istraživanja o pomajkama i/ili poočimima u znatnoj je mjeri pridonio pedagoškoj evaluaciji navedenog problema kako bi se ustanovilo: a) zašto su postojeći stereotipi o pomajkama i/ili poočimima i njihovom odnosu prema djeci koja im nisu biološka izazov za suvremenu pedagogiju, ali i b) na koji koji način ona može i treba odgovoriti na postojeće probleme budući da je kao znanost i u službi djelovanja.
Penelitian ini bertujuan untuk memetakan pola dan mengukur intensitas hubungan antar-kelompok siswa etnis Melayu, Dayak, Tionghoa, dan Madura di empat sekolah swasta berbasis etno-religi ...(ethno-religio segregation/E-RS) di Kota Pontianak: SMA Sultan Syarif Abdurrahman (Melayu-Islam), SMA Yayasan Pendidikan Kristen (YPK)Dayak-Nasrani, SMA Kristen Immanuel (Tionghoa-Nasrani, Konghucu, Budha), dan Madrasah Aliyah Swasta (MAS) Al-Anwar (Madura-Islam), berdasarkan sikap dan perilaku berprasangka (prejudice) dan stereotip terhadap etnis dan agama. Metode campuran kualitatif-kuantitatif digunakan pada tahap penelitian. Pada tahap pengembangan rumusan model pendidikan multikultural diuji melalui diskusi kelompok terbatas (Focus Group Discussion/FGD). Hasil penelitian menunjukkan bahwa sekolah E-RS menampilkan pola-pola hubungan antarkelompok etnis-agama yang khas, seperti ethno-sentrisme, cinta-benci (approach-avoidance) dan benci-cinta (avoidance-approach), saling membenci (avoidance-avoidance) atau berseteru (conflicting pair), dan saling menyukai/ men-dukung (approach-approach) atau sebagai pasangan bulan madu (honeymoon). Kelompok etnis Madura cenderung dijadikan sebagai kelompok target konflik, sementara Tionghoa sebagai kelompok etnis sanjungan. Model pendidikan multikultural ramah dianggap sesuai diterapkan dalam program pendidikan di sekolah E-RS untuk membangun citra positif pada masing-masing kelompok agar prasangka (prejudice) dan bias anggapan (stereotip) dapat dikendorkan.Kata kunci: prasangka (prejudice) dan stereotip, ethno-religio segregation (E-RS), model pendidikan multikultural ramah_____________________________________________________________ MULTICULTURAL EDUCATION RAMAH MODEL FOR ETHNO-RELIGIO SEGREGATED SCHOOLS (E-RS) KOTA PONTIANAKAbstract This research is intended to formulate patterns and measure the strength of the interethnical-religious relation among students from four different ethnic groups of Malay, Dayak, Chinese, and Madurese at the ethno-religio segregated schools (E-RS) in Pontianak: Sultan Syarif Abdurrahman Senior High School (Malay-Islam), Christian Education Foundation Senior High School/ YPK (Dayak-Christian, Immanuel Christian Senior High School (Chinese-Christian, Konghucu/Confucius, Buddha), dan Private Islamic Senior High School/MAS Al-Anwar (Madurese-Islam), based on their prejudice and stereotype attitudes toward ethnic and religion. The research applied qulititative-quantitative mixed method, and for developing the model, focus group discussion (FGD) was used. The findings show that E-RS have unique and critical interethnic-religious relation patterns, i.e. ethno-centrism, approach-avoidance, avoidance-approach, avoidance-avoidance (conflicting pair), and approach-approach (honeymoon). Madurese is treated as potential conflicting targeted group; Chinese as popular referring group among case groups. A model of Ramah (friendly attitudes and behaviours) in multicultural education is promoted to develop positive images among the groups to reduce potential prejudice and stereotypes.Keywords: prejudice and stereotype, ethno-religio segregated schools (E-RS), multicultural education ramah model
Görsel sanatlar eğitimi çocuğun estetik ve yaratıcı özelliklerinin gelişimini destekleyen önemli bir öğe olarak bilinmektedir. Yaratıcılığın, çocuğun kendi kendine keşfinin ve doğal yolla ...gelişiminin bir sonucu olduğu kabul edilebilir. Fakat çocuklar, yirmi birinci yüzyılda her gün grafik imgelerle, hazır şekillerle karşı karşıya kalırlar. Gündelik hayatta görülen bu hazır şekillerin dışında, yetişkinler tarafından, çocukların bir nesneyi kolay çizmesine ya da öğrenmesine yardımcı olduğu düşünülen, basit geometrik biçimler ve klişe resimler çoğu zaman çocuğa sunulur. Çocuk resimlerinde görülen klişe resimlerin, aslında yetişkinlerin yapmış olduğu imgeler olduğu görülmektedir. Psikologlar ve eğitimciler çocuk resimlerine uzun yıllardır ilgi göstermiş ve çocuk resimlerini değişik yönlerden incelemişlerdir. Çocuğun klişe resim kullanımıyla, yaratıcılık düzeyi arasında bir ilişkinin olup olmadığı sorusu da sanat eğitimcileri tarafından araştırılan konulardandır. Bu çalışmada, klişe resimlerin 5-8 yaş aralığındaki çocuklarda kullanımı konusundaki çalışmalar incelenmiş, klişe resimlerin çocukların çizgisel gelişimleri ve yaratıcılıkları üzerindeki etkilerine dikkat çekilmiştir.
el-Müddessir sûresi nüzul sırasına göre Kur'an'ın ilk sûrelerindendir. Bu sûrenin 11-26. âyetlerinde Mekkeli müşriklerin Kur'an'a karşı sert muhalefeti Velîd b. Muğîre üzerinden anlatılır. Biz bu ...âyetleri sosyal psikoloji disiplini tarafından geliştirilen sosyal kimlik, gerçekçi çatışma ve stereotip (kalıp yargı) kavramları çerçevesinde anlamaya çalıştık. Bu bağlamda çalışmamız disiplinler arası yardımlaşmayı içermekte olup beşerî disiplinlere müracaat etmenin Kur'an'ı anlamada faydalı olacağını ortaya koymaktadır. Çalışmamız iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda sosyal psikolojinin ilgili kavramlarıyla alakalı teorik bilgi verdik. İkinci kısımda âyetleri bu kavramlar vasıtasıyla açıklamaya çalıştık.
The aim of this dissertation was to explore a possible relationship between
language, advertisement and gender. A research was conducted on
advertisements that appear in women's magazines in English ...and B/C/S speaking
areas. A total of 1241 advertisments were collected from the American,
Croatian and Serbian magazine for women Cosmopolitan and Bosnian Azra. A
thorough and detailed analysis of both verbal and visual parts of
advertisements has been conducted, as well as the connection of the two.
Further, a contrastive analysis of verbal and visual parts has been conducted
also. The issue of Anglicisms has been the subject of exploration as well.
The focus of this research, however, was on gender stereotypes and their
representation in the media. Western society proved to be more open and has
reached a higher level of evolution in favour of women's rights than B/C/S.
The latter is still represented as traditional and family-oriented. The
attitudes towards bodies and the reproduction process are the same in both
societies: human species must be prolonged. Ageing and being overweight, on
the other hand, are considered to be taboos. They are considered to be the
signs of inability of reproduction, and as such are absolutely neglected in
the media. Anglicisms are freqently present in advertisements in B/C/S
speaking area. The infuence of English in the area of lexis is extraordinary:
words, expressions, phrases, idioms and idiomatic expressions are often
copied into B/C/S.
Cilj ove disertacije je da istraži odnose između jezika, reklame i roda.
Istraživanje je provedeno na reklamama koje se pojavljuju u ženskim
časopisima u engleskom i B/H/S govornom području. Skupljeno je ukupno 1241
reklama iz američkog, hrvatskog i srbijanskog časopisa Kozmopolitan
(Cosmopolitan) i bosanskog Azra. Temeljita i detaljna analiza tekstualnog i
vizuelnog dijela reklame je provedena, a takođe je uspostavljena i veza
između ta dva dijela. Dalje je provedena kontrastivna analiza tekstualnog i
vizuelnog dijela. Raspravljalo se i o anglicizmima u reklamama u B/H/S
govornom području. Međutim, centar istraživanja predstavljaju rodni
stereotipi, kao i reprezentacija istih u medijima. Pokazalo se, na temelju
istraživanja, da je zapadnjačko društvo otvorenije i da je dostiglo viši nivo
evolucije kada su u pitanju ženska prava od B/H/S društ(a)va, koje je još
uvijek tradicionalno i njeguje porodične odnose. Stavovi prema tijelu i
reprezentaciji istog su isti u obje kulture: ljudska vrsta se mora
reprodukovati/produžiti. Starenje i debljina su, s druge strane, tabuizirani
i o njima se ne raspravlja. Smatraju se znacima nemogućnosti reprodukcije
ljudske vrste i kao takvi su apsolutno zanemareni u medijima. Anglicizmi su
izrazito prisutni u reklamama u B/H/S govornom području. Uticaj engleskog
jezika je izuzetan u području leksike: riječi, izraza, fraza, idioma i
idiomatskih izraza.
Na primjerima dvaju suvremenih austrijskih romana – Das Handwerk des Tötens (Zanat ubijanja) Norberta Gstreina i Die gefrorene Zeit (Zamrznuto vrijeme) Anne Kim – literarna prorada stereotipa o ...Balkanu služi kao polazna točka za promišljanje odnosa narativa i identiteta u relaciji prema individualnoj i kolektivnoj traumi. Pritom se povijesne traume upisane u tome stereotipu smatraju u pojačanoj mjeri konstitutivnima za kolektivne i individualne identitete toga imaginarnog prostora. Osobna kao i kolektivna trauma konvergiraju, dovodeći Balkan u stanje zamrzivanja što u individualnome pokušaju narativiranja traume rezultira traumatiziranjem samoga narativa. Iz analize navedenih romana proizlazi izrazito problematičan odnos narativiranja subjekta u odnosu na traumatičnu individualnu i kolektivnu povijest za koju se inkorporacija traume na rubu narativnih struktura smatra nužnim za proradu traume i konfrontaciju s vlastitom poviješću.
Dvije se stvari žele sugerirati ovim tekstom. Prvo, riječ je o medijskoj nepismenosti kritičara koji iz svoje medijske izoliranosti a ponekad i iz straha od medija ne mogu i ne znaju ispravno ...valorizirati interes šireg kruga publike za određenog pjesnika odnosno njegovu riječ.
Drugo, logika stereotipnog pristupa tjera kritiku jednom za svagda smjestiti u ladice iz kojih se teško izlazi.
Upravo na primjeru Enesa Kiševića, tog pjesnika za kojega se pisalo da je estradni želimo pokazati kreativnu snagu nadilaska i stereotipa i medijskih zakona. Stvaralačko napredovanje pjesničke riječi Enesa Kiševića stavlja tako u pitanje uobičajene kritičarske pristupe, nerijetko nesvjesno određene tehnikama umnažanja i popratnim elementima medijskih posredovanja.
PDF
