The global shipping industry, responsible for delivering over 70% of the world's goods (in volume), has increasingly adopted cost minimization policies, contributing to precarious employment ...practices that adversely affect seafarers' wellbeing. This study focuses on the intricate relationship between employment precarity and food provision on cargo ships. By presenting seafarers' perspectives, we aim to understand how precarious employment practices and cost minimization in the industry influence power dynamics related to food and impact seafarers' wellbeing. Drawing on empirical data collected through shipboard observations and interviews with seafarers, this study examines the often-overlooked experiences and perspectives of seafarers. The research sheds light on the precarity of employment in shipping and its inherent impact on the provision of food on board and its implications for seafarers' physical and emotional health, including the availability of nutritious and sufficient food and its impact on their daily lives. Through in-depth interviews, seafarers' insights into their experiences of food including the quality, availability, and cultural appropriateness of food on board are explored, as well as the standard of training for cooks. Through this research, we found substandard conditions on some of the ships, cost-focused decision-making, and lack of standardized food preparation practices on board. These findings underline the need for improved regulations, better training opportunities, and increased consideration for seafarers' wellbeing. These changes are essential to ensure the provision of adequate and nutritious meals that promote the physical and mental health of seafarers on board ships. Specifically, the research underscores the need for policy and advocacy initiatives to improve seafarers' lives and promote fair working conditions in the global shipping industry. By amplifying the voices of seafarers and providing evidence-based insights, this study contributes to the larger discourse on workers' rights and the importance of decent working conditions. It calls for greater attention to the provision of adequate, nutritious, and culturally appropriate food on board cargo ships, recognizing its significance for seafarers' physical and mental wellbeing, as well as a call for standardized training for ship's cooks.
Decades of neoliberal authoritarianism have propelled Turkey into crisis. Regime change, economic disaster and Erdogan's ambition to impose 'one-man rule' have shaken the foundations of Turkish ...political life, but what does this mean for workers? Moving beyond the headlines and personalities, this book uncovers the real condition of the working class in modern Turkey. Combining field research and in-depth interviews, it offers cutting-edge analyses of workplace struggles, trade unionism, the AKP's relationship with neoliberalism, migration, gender, agrarian change and precarity, as well as the Covid-19 pandemic and its impact on workers. Bringing together Turkish activists and scholars, this book is an inside look at the dynamics and contradictions of working-class resistance against Turkey's neoliberal authoritarian regime; from worker self-management to organised labour and rural struggles.
This article analyses the trajectories of organised labour in times of neoliberalism in Turkey and Egypt and their current condition under securitised neoliberal-developmentalist regimes post-2013. ...Neoliberal experience in these countries was marked by continuing authoritarianism, challenging the view that economic liberalisation would lead to political democratisation. One of the most important areas of neoliberal restructuring has been labour markets. In order to achieve this, struggles over organised labour were of vital importance. Dismantling the power of dissident labour unions through coercive measures and containing other sections of organised labour through authoritarian corporatist relations has been crucial in these cases.
This study focuses on whether there is a relationship between the development of financial capitalism in Turkey and indebtedness and strikes, and, if so, the nature of the relationship in question. ...To do so, the study employs a quantitative research method, the dynamic threshold model, and analyses the 1989-2017 period of Turkish economy. The prominent variables used in this analysis are change in the number of workers participating in strikes compared to the previous year, change in consumer and housing loans used by wage earners compared to the previous year, change in the annual minimum wage compared to the previous year, change in the total annual working time compared to the previous year, unionization rate, unemployment rate and the share of external debt in gross domestic product. We can list the prominent results of the study as follows: credit expansions have a much stronger negative effect on strikes than positive effects. Increasing the working hours, both in the short and long term, increasing the probability of strikes, while the increase in inflation, unemployment and inequality levels stand out as various factors that suppress strikes.
Bu çalışmada Çin Halk Cumhuriyeti'nin (Çin) 1978 sonrasında küresel kapitalizme eklemlenmesinin Çin işgücü piyasasında yarattığı sonuçlar, temel Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerine uyum ...konusunda kuruluşun Çin hükümetinden talepleri ve hükümetin ILO taleplerine yanıtları üzerinden tartışmaya açılmaktadır. Dolayısıyla çalışmada yeniden canlanan Çin-ILO ilişkileri, ülkenin küresel kapitalizme eklemlenme süreci çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Gerek temel ILO sözleşmelerinin gerekse sendikal hakların kullanımını güvence altına almayı hedefleyen ILO sözleşmelerinin farklı ülkelerce farklı zamanlarda onaylandığı bilinmektedir. Bu farklılıkların ya da Çin örneğinde olduğu gibi sözleşmelerin belirli zaman dilimlerinde hiç onaylanmamasının nedenleri ile ülkelerin benimsedikleri sermaye birikim rejimi ve uluslararası ekonomik-siyasi gelişmeler arasında ilişki vardır. Buradan hareketle bu çalışmada, gerek temel ILO sözleşmeleri gerekse sendikal hakların kullanımına dair sözleşmeler açısından 21. yüzyılın en hızlı gelişen ve en büyük işgücü rezervine sahip ülkesi olan Çin'in mevcut durumu üzerine genel bir resim çizilmeye çalışılmaktadır. Çalışmada ILO normlarının en asgari düzenlemeler olduğu hatırda tutularak, Çin'deki çalışma yaşamına ILO sözleşmelerinin mütevazı perspektifinden bakıldığında çalışan sınıflar açısından ortaya nasıl bir manzara çıktığı üzerine yoğunlaşılmaktadır.
Üretim Sürecinde Yaşanan Değişimlerin Endüstri İlişkileri Üzerine Yansımaları 20. yüzyıl, üretim süreçlerinde yaşanan değişimlere mukabil yönetim süreçlerinde de pek çok değişikliğe tanıklık ...etmiştir. Bu çalışmada üretim sürecindeki dönüşümün detaylı bir incelemesinden ziyade, üretim süreciyle bağlantıları da kurularak yönetim, özellikle de insan kaynakları yönetimi (İ.K.Y.) sistemine yoğunlaşılacaktır. İ.K.Y. alanındaki çalışmalar çoğunlukla yönetim perspektifinden ve yöneticiler tarafından, şirketlere yönelik uygulama önerileri ve pratik, sorun çözme tarzında bir yazın oluşturmaktadır. Buradan hareketle bu çalışmada, İ.K.Y.’nin hem işleyişi ve felsefi temellerine, hem de İ.K.Y. dilinin sınıfsallığına işçi sınıfı perspektifinden eleştirel bir sorgulama yapılması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel tezi, İ.K.Y.’nin kendisine has bilimsel bir formasyonunun olmadığı ve buradan hareketle, meşruiyetini iş hukuku, endüstri psikolojisi ve çalışma ekonomisi bilim dallarının teorik ve pratik altyapısını araçsal olarak kullanarak sağladığıdır. Bu bağlamda çalışmanın ilk bölümünde İ.K.Y.’nin çalışma ekonomisi biliminin temel konularından olan beşeri sermaye teorisi ile kurduğu ilişki, tarihsel altyapısıyla birlikte incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, İ.K.Y.’nin kendine özgü bir teorisi olmadığı tezi detaylıca ele alınmıştır. Bu amaçla, F. W. Taylor ile birlikte anılan “bilimsel” yönetim anlayışından İ.K.Y.’ne değin süreçte yönetim “biliminin” gelişimi incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise İ.K.Y. sisteminin işyeri/şirket düzeyinde maliyet minimizasyonu ve kar maksimizasyonu hedeflerine ulaşmada hareket alanını oluşturan üç disiplinle kurduğu “araçsallık ilişkisi”, Türkiye’de faaliyet gösteren şirket örnekleri üzerinden tespit edilmeye çalışılmıştır. Araçsallık ilişkisinin ortaya konulmasında, Türkçe yayınlanan periyodik bir yayının arşivinden yararlanılmış ve verimlilik, ücret, çalışma süresi göstergeleriden yararlanılarak söylem analizi yöntemi kullanılmıştır. Söz konusu yayının analizinde, incelemeye alınan makaleler seçilirken, “yargısal örnekleme” yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın en temel sınırlılığı, inceleme odağının makro boyuttan ziyade mikro, yani işyeri ve işletme düzeyi uygulamalara yönelik oluşudur.
The imposition of neoliberalism began in the aftermath of the 1980 military coup when Halit Narin, a representative of the biggest employers’ association in Turkey, said, “Now it’s our turn to ...laugh,” revealing the class character of the coup.¹ The coup leaders first targeted class unionism. Turkey’s most militant federation,Devrimci İşçi Sendikalarý Konfederasyonu(Disk: the Confederation of Progressive Trade Unions), and other labor organizations which opposed the state’s official ideology (some sort of corporatism) were banned.² Not until 1992 was Disk permitted to resume its activities. Collective labor laws were also changed in this period, to secure capital accumulation.
Her gün pek çok maetalaştırılmış maddeyi tüketmekteyiz. Bazı metaları yaşamımızı sürdürebilmek için tüketirken, bazı metaları da sosyal konumun ve diğer insanlarla beraber davranışlarımızın ...gerektirdiği şekilde tüketiriz. Tüketim bireysel ve toplumsal ölçekte öneme sahip bir süreçtir ve bu yüzden her toplumsal formasyon tüketimi kendine özgü tarzda tanımlamış ve belirli kalıplarda kitlelere sunmuştur. Çalışmaya yön veren anafikir; tüketim toplumununkapitalizmin krizlerine çözüm olarak yaratılan bir olgu olması ve tüketim toplumunun, kapitalizmin karşılaştığı krizlerin yapısal özelliklerinin doğrultusunda evrim geçirerek sürece uyum gösteren bir yapı haline gelmesidir.Milyonlarca insanın yapmaktan ya da en azından yapmayı düşünmekten hoşlandığı bir şey için eleştirel bir görüş açısı neden gereklidir? Bu noktada toplumun tüketim eğilimlerinin, “yönetenler tarafından” hem kendi çıkarları, hem de entegre oldukları ekonomik yapı doğrultusunda yönlendirilmesinin yarattığı, insan onurunu kırıcı nitelikli, toplumsal ve bireysel yaşantıların tüketiciliğe indirgendiği pozisyona karşı bir cephe almanın gerekliliği temel dayanaklarımızdan biridir. Sürekli değiştirdiği ve geliştirdiği ürün ve hizmetlere rağmen tüketim toplumu, asla değişmeyen ideali yönüyle statükoyu temsil eder; “ürünü tekrar ve tekrar emeği sömürerek üret, ne pahasına olursa olsun sat, sermayeni büyüt, ve yeniden üret.” İşte bu durum “her şeyi sayılan, satılan, tüketilen bir anlayışa indirgeyen hakim iktisadi anlayışa” getirilecek olan eleştirinin diğer bir dayanağıdır.Çalışmanın ilk bölümünde tüketim ve tüketimi açıklayabilecek anahtar role sahip olan “ihtiyaç? kavramına tarihsel bir bakış getirilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda temel ihtiyaçların karşılanmasında kullanılan maddelerin “metalaştırılmasına” ve temel ihtiyaçların tanımından doğan diğer kavram olan “lüks”e değinilerek bir kavramsal çerçeve oluşturulmayaçalışılacaktır.İkinci bölümde ise 1929 Krizine yanıt olarak farklı gelişmişlik seviyelerindeki toplumsal formasyonlarda ortaya çıkan kitle tüketim toplumu denemeleri incelenecektir. Hitler Almanya'sının ve benzer rejimlerin uyguladığı ekonomipolitikalarının, ABD'deki New Deal politikaları ile “tüketim toplumu yaratma odağındaki” benzerliklerine ve farklılıklarına da değinilecek olan bu bölümde, savaş sonrası dönemde “refah devleti”, azgelişmiş ülkeler ve Türkiye açısından tüketim toplumu yaratma sürecindeki önemli gelişmeler, yeniliberal politikalara dönüş sürecinin başlamasına değin ele alınacaktır.Üçüncü bölümde ise, gelişmiş ülkelerde refah devletinin, azgelişmiş ülkelerde ise ithal ikameciliğin terkiyle başlayan yeni liberal politikaların hüküm sürmeye başladığı dönemde, tüketim toplumunun sürece uyumu yer yer verilecek örneklerle bir önceki dönemle karşılaştırılmaya çalışılacaktır. Ayrıca bu bölümde, ikinci bölümde olduğu üzere ülkeleri gelişmişlik düzeyine indirgemeden sürece genel bir bakış getirilecektir. Bunun nedeni; bir önceki dönemin başarılı uygulaması olan sosyal devletin ve gelişmekte olan ülkelerde ona yakın uygulamaların “birlikte” tasfiye sürecine girmiş olması ve yeni liberal politikaların “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şiarıyla tüm dünyayı gelişmişlik farklarını gözetmeksizin güdümüne almış olmasıdır. Günümüzde gelindiğinde insanlar daha çok mal ve hizmet “ister” ve alabilir hale getirilmiş, insanlara istediklerini vermek ve yeni istekler yaratmak, süreç içinde mal ve hizmet sağlayanları karlılığa ve yeni ihtiyaçlar yaratımına zorlamıştır. Burada vurgulanacak diğer bir nokta ise, Türkiye'nin de dahil olduğu azgelişmiş ülkelerin modern toplumun üretim kültürünü özümseyemeden, postmodern kültürün tüketim kültürününistilası ile karşı karşıya kalmış olmasıdır.
As it is widely known, the concept of flexibility inherent in the capitalist mode of production. In this study, the practices, which are tried to fill the concept of flexibility with a labor-centered ...approach, will be discussed. To handle this issue we firstly draw a theoretical framework on the nature of capitalist work, division of labor, Taylorism and, Fordism. Then, modern business management practices, compared with the self-management practices which rise of the 2000's in Latin America. Both the enterprises controlled by the workers and some cooperatives which the state participate in as a shareholder the organization of labor process are much more human oriented than capitalist counterparts. These practices include, compensative work amongst workers who works more or less sometimes and job-protection in contrast to mainstream flexibility paradigm, unless soldiering become obvious. In the paper, we will consider pioneer self-management practices and we will not discriminate these practices based on country or sector. Main reason of this choice is, to make possible to evaluate self-management practices within different accumulation levels and different cultures in terms of flexibility. This evaluation searches the answer of this question; can labor-centered flexibility be possible at firm level? Adapted from the source document.