Turizm sektörünün Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak önemli katkıları bulunmaktadır. Ancak Türkiye’de turizm sektöründe yaşanan gelişimin çevreye olumsuz etkileri olmaktadır. Çalışmada ...Türkiye’de turizme yönelik talebin çevre üzerindeki etkilerini analiz etmek için literatürden farklı olarak, çevresel bozulmayı temsilen ekolojik ayak izi değişkeni kullanılmıştır. Türkiye ekonomisinde ekolojik ayak izinin turizm üzerindeki etkisini FMOLS ve DOLS yöntemleri ile analiz etmek çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda turizmin çevre üzerindeki etkisi 1990-2016 dönemine ait yıllık verilerle değerlendirilmiştir. Elde edilen ampirik bulgular, Türkiye’de turizm sektöründe yaşanan gelişmelerin co2 emisyonunu artırdığını ve bu durumun çevresel bozulmaya yol açtığını ortaya koymaktadır. Yaşanan çevresel bozulma ise, Türkiye’de sürdürülebilir ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Buna göre, Türkiye ekonomisinde turizm sektörünün karbon ayak izi sorununu dikkate alarak büyümesi gerektiği düşünülmektedir.
Turizm sektörünün Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak önemli katkıları bulunmaktadır. Ancak Türkiye’de turizm sektöründe yaşanan gelişimin çevreye olumsuz etkileri olmaktadır. Çalışmada ...Türkiye’de turizme yönelik talebin çevre üzerindeki etkilerini analiz etmek için literatürden farklı olarak, çevresel bozulmayı temsilen ekolojik ayak izi değişkeni kullanılmıştır. Türkiye ekonomisinde ekolojik ayak izinin turizm üzerindeki etkisini FMOLS ve DOLS yöntemleri ile analiz etmek çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda turizmin çevre üzerindeki etkisi 1990-2016 dönemine ait yıllık verilerle değerlendirilmiştir. Elde edilen ampirik bulgular, Türkiye’de turizm sektöründe yaşanan gelişmelerin co2 emisyonunu artırdığını ve bu durumun çevresel bozulmaya yol açtığını ortaya koymaktadır. Yaşanan çevresel bozulma ise, Türkiye’de sürdürülebilir ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Buna göre, Türkiye ekonomisinde turizm sektörünün karbon ayak izi sorununu dikkate alarak büyümesi gerektiği düşünülmektedir.
The tourism sector influences the Turkish economy both directly and indirectly. However, the progress in the tourism sector in Turkey influences the environment negatively. In this study,different ...from the literature, ecologic footprint variant is used representing the environmental degradation in order to analyze the effects of tourism demand on the environment. The aim of the study is to analyze the effects of ecologic footprint on the Turkish economy with FMOLS and DOLS methods. The effects of tourism on environment are assessed with the data between the years 1990-2016. Empirical findings show that the progress in the tourism sector in Turkey increased the CO2 emissions leading to environmental degradation. This environmental degradation negatively influences the sustainable economic progress. Thus, it is stated that the tourism sector must progress taking into account the problem of carbon footprint. In this way,providing foreign currency inflow to the economy, both the economic dependency on external resources can be reduced and environmental problems can be eliminated.
Bu çalışmanın odak noktası insanların topluluk halinde yaşadıkları ve birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için yardımlaşmayı bir sorumluluk olarak gördükleri modern öncesi dönemden kapitalist ...piyasa sisteminin yol açtığı bireyselleşen günümüz modern dünyasına doğru yaşanan dönüşümün, ibadetlerin yerine getirilmesindeki etkilerini modern dönemde ortaya çıkan bazı kurumlar üzerinden incelemektir. Bu çalışma ilk olarak zekât verme ve kurban kesme gibi dini ibadetlerin kurumlar üzerinden yapılmasına olanak sağlayan vekil-gömülülük yapısının toplumda nasıl bir dönüşüme yol açtığını dört başlık altında İslam ekonomisi açısından analiz edecektir: (1) Müslümanların akraba ve komşularıyla olan ilişkilerinin zayıflaması; (2) farklı amaçlara matuf ibadetlerin ortak paydada eşitlenmesi; (3) ibadeti bizzat yerine getirme tecrübesinden mahrum kalma sebebiyle toplumsal farkındalığın oluşamaması ve (4) üretken olma kapasitesine sahip kişilerin, üretken olmayan kişilere nazaran zekât veya diğer yardımları alma noktasında öncelenmesi. Zekât ve kurban gibi ibadetler servet sahibi Müslümanların ihtiyaç sahibi olan kişilere maddi yardımda bulunmalarına vesile olan ibadetlerdendir. Bu ibadetlerin gerçekleşmesi neticesinde maddi kaynakların ihtiyaç sahiplerine modern kurumlar aracılığıyla transferi ibadetlerin yerine getirilmesini sağlasa da bu transferin hangi ilke ve hedefler doğrultusunda gerçekleştirildiği önemlidir. Düşük işlem maliyeti ve verimlilik gibi kapitalist ilkeler doğrultusunda zekât ve kurban toplama ve dağıtma faaliyetleri yapan kurumların bu ilkeleri takip etmesi sebebiyle modern öncesi döneme nispeten bu ibadetlerin yerine getiriliş şeklinde önemli dönüşümler gözlemlenmektedir. İlk olarak kurban ve zekat ibadetlerinde bir Müslümandan içinde bulunduğu sosyal ortama dair farkındalığının olması, ihtiyaç sahiplerinden haberdar olması ve bu bilinç içerisinde toplumsal ilişkilerini sürdürmesi beklenmektedir. Zekât ve kurban gibi ibadetler başta olmak üzere bireysel ilişkiler düzeyinde gerçekleştirilen her türlü sadaka ve maddi yardım bu farkındalığın sürmesini sağlamaktadır. Müslümanlar eğer bu ibadet ve yardım faaliyetlerini kurumlar vesilesiyle gerçekleştirirse kişinin çevresine dair farkındalığı zayıflayacaktır. İkinci bir dönüşüm ise bu ibadetlerin kurumlar üzerinden hepsinin ortak payı olabilecek para ödemesi ortak paydasında eşitlenerek birbirinden farksız hale getirilmesidir. Bu durum da ibadetlerin maddi düzeyde eşitlenmesine yol açmakta ve -ibadetleri yerine getiren Müslümanlar açısından- farklılıkların görünür olmamasına yol açmaktadır. Üçüncü bir dönüşüm ise ibadetlerin vekalet sistemi üzerinden kurumlar aracılığı ile gerçekleştirilmesinin Müslümanların bizzat ibadeti yerine getirme tecrübesinden mahrum kalmasına yol açmasıdır. Verimli ve düşük maliyetli bir şekilde kurumlar aracılığı ile bu ibadetler yerine getirilirken Müslümanların üzerine düşen sadece gerekli ödemenin banka üzerinden yapılmasıdır. İbadetin yerine getirilmesi esnasında gerçekleşmesi beklenen manevi katkılar bu durumda azalmaktadır. Son olarak bazı kurumların yeniden dağıtım sürecinin yanı sıra alıcıların kim olacağına karar verirken de kapitalist ilke ve hedeflerden yola çıktığını görmekteyiz. Bu sebeple aldığı yardımlar neticesinde üretici bir faktör haline gelebilecek kişiler diğerlerine öncelenmektedir. Bu karar mekanizmasının arkasında rasyonel bir tercih vardır: Zekât alıcılarının ileride fakir durumdan kurtulup zekât verecek kişilere dönüşerek toplumdaki muhtaç kişilerin sayısının azaltılması hedeflenmektedir. Öte yandan İslami kaynaklar zekât almaya hak edenler arasında böyle bir öncelik gözetmemektedir. Dahası, bu durum kapitalist sistem içerisinde üretici bir faktör olarak yer almayan ancak muhtaç olan kişilerin sürekli ötelenmesine yol açacaktır. Çalışmanın ikinci kısmında ise, huzurevleri örneği üzerinden, bireylerin vakitlerini daha verimli geçirmeleri için bazı sorumluluklarını özel kurumlara transfer edebilmelerine olanak tanıyan vekalet sisteminin bir analizi yapılacaktır. Zekât ve kurban ibadetlerinin kurumlara verilen vekaletler üzerinden yerine getirilmesinin bir başka örneği Müslümanların akrabalarına karşı sorumluluklarını huzurevi gibi kurumlara verilen vekaletler üzerinden yerine getirmeleridir. Böyle bir ihtiyacın ortaya çıkmasının sebebi ise kapitalist sistem içinde beşerî sermaye olarak yer alan insanların üretim sürecinin büyüyerek devam edebilmesi için vaktini kendisini geliştirmek, yeni eğitimler almak ve daha fazla tecrübe edinmek için geçirmesinin vaktini akrabalarıyla ilgilenerek geçirmesine ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar İslam hukuku açısından şekilsel olarak bu tarz bir hizmet akdi geçerli olsa da İslam ahlakının Müslümanların akrabalarıyla arasında tesis edilmesini öngördüğü bağ ve bu bağın korunması açısından değerlendirildiğinde huzurevi gibi kurumlar akrabalara karşı sorumlulukların hizmet bedeli mukabil transferi sebebiyle aile bağlarının metalaşmasına yol açabilmektedir.
The focus of this study is to explore the impact of transformation from living as a community and perceiving cooperation as a responsibility to meet each other’s needs to individualized society of the modern life due to the capitalist market system on religious obligations with economic implications through emerging institution in the modern period. This study will first analyze how the proxy-embeddedness has led to a transformation in the society from the perspective of Islamic economics under four categories: (1) the weakening of Muslims’ relations with their relatives and neighbours; (2) Equalization of worship for different purposes on a common denominator; (3) Lack of social awareness due to deprivation of the experience of performing worship personally; and (4) the prioritization of those capable of being productive over unproductive people in terms of being beneficiaries of zakat or other types of benefits. Worships such as zakāt and sacrifice are among the acts of worshipping that enable wealthy Muslims to help those in need financially. Although the transfer of material resources to the needy people through modern institutions ensures the fulfilment of worship, through which principles and objectives this transfer is carried out are also important. Significant transformations are observed in the way these worships are performed compared to the pre-modern period, as institutions that carry out zakāt and sacrificial meat collection and distribution activities in line with capitalist principles such as low transaction costs and efficiency. First, it is expected from a Muslim to be aware of the social environment he/she is in, be aware of the needy, and maintain social relations within this awareness. All kinds of charity and financial aid at the level of individual relations, especially zakāt and sacrifice, ensure the continuation of this awareness. If Muslims perform these worships and charity activities through institutions, the awareness of one’s environment will weaken. A second transformation is to make these worships indistinguishable from each other by equating them to the common denominator of paying money. This situation leads to the equalization of worship at the material level and causes the differences to be invisible for Muslims who perform the worship. A third transformation is that the realization of worship by institutions through the proxy system causes Muslims to be deprived of the experience of performing worship individually. While these prayers are performed through institutions in an efficient and low-cost way, the only thing expected from Muslims is to make the necessary payment through the bank. In this case, the spiritual contributions expected to be realized during the fulfilment of the worship decrease. Finally, we see that some institutions utilize capitalist principles and goals to decide who should receive financial aid. For this reason, people who can become a productive factor due to the help they receive are prioritized over others. There is a rational choice behind this decision mechanism: It is aimed to reduce the number of needy people in society by transforming zakat recipients into zakāt payers. On the other hand, Islamic sources do not consider such a priority among those who deserve to receive zakāt. Moreover, this situation will lead to the permanent postponement of people who are not included as a productive factor in the capitalist system but in need. In the second part of the study, an analysis of the agency (vekalet) system, which allows individuals to transfer some of their responsibilities to private institutions to spend time more efficiently, is conducted through the example of nursing houses. Another example of the fulfilment of zakat and sacrifice through the proxies given to institutions is that Muslims fulfil their responsibilities towards their relatives through institutions such as nursing houses. The reason for such a need arises from the fact that people, who take place as human capital in the capitalist system, are required to spend their time to improve themselves, get new education and gain more experience, instead of spending their time taking care of their relatives so that the production process can continue to grow. Although this type of service contract is formally valid in terms of Islamic law when evaluated in terms of the bond that Islamic morality envisages to be established between Muslims and their relatives and the protection of this bond, institutions such as nursing houses can lead to the commodification of family ties due to the transfer of responsibilities to relatives in return for a service fee.
Türkiye’de 1923’den günümüze kadar olan süreçte farklı ekonomi politikaları uygulanmıştır. Atatürk dönemi ekonomi politikalarını dönemsel olarak, 1923’de Cumhuriyetin ilanından 1929 dünya ekonomik ...buhranına kadar geçen, liberal ekonomi politikalarının uygulandığı dönem, 1930’dan Atatürk’ün 1938’de ölümüne kadar geçen sürede uygulanan devletçi ekonomi politikaları şeklinde sınıflandırabiliriz. Bu çalışmada Atatürk dönemi 1923-1929 ekonomi politikaları incelendi. 1920’de yeni Türk Devleti kurulduğunda Osmanlı’dan çok kötü bir ekonomik miras devralmıştı. Böyle bir ortam içinde sınırlı kaynaklarla bağımsızlık savaşı verilecekti. Atatürk tam bağımsız bir devlet olabilmek için, öncelikle ekonomik bağımsızlığa vurgu yapmıştır. Bu amaç doğrultusunda bazı iktisadi tedbirlerin alınması ve bir an önce uygulamaya geçilebilmesi için İzmir’de, İktisat Kongresi tertip edildi. Bu kongre Türkiye’de Cumhuriyet döneminde ekonomi alanında düzenlenen ilk kongre olması ve karma ekonomik modelin benimsenmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Kongre sonunda, Misak-ı İktisadi adında bir belge yayınlanarak, yerli üretimin geliştirilmesine, lüks ithalattan kaçınılmasına ve ekonomik gelişmeye katkı sağlaması şartıyla yabancı sermayeye izin verilmesi kabul edildi. Ayrıca, çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi gruplarınca 281 madden oluşan önemli kararlar alındı. Öte yandan, İzmir İktisat Kongresi kararları ve CHP’nin bildirisinde yer alan ekonomik politikalar, kurulan hükümetlerin programlarında da yer aldı. İş Bankası, Sanayi ve Maden Bankası ve yerel nitelikli bankaların kurulmasıyla kredi imkânları arttırıldı. 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunuyla, hem yerli sanayi teşvik ediliyor hem de özel sanayi koruma altına alınıyordu. 1929 yılında önce Amerika’da başlayan sonra tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz Türkiye’yi de etkiledi ve yeni ekonomik tedbirler almayı zorunlu kıldı. Bu doğrultuda Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin öncelikli olarak üç temel amacı vardı. Bu amaçlar sırasıyla halkı tutumlu olmaya ve tasarrufa yöneltmek, yerli malların kullanımını artırmaktı. Sonuçta ise ithalatı azaltma yoluna gidilerek, yerli üretimin artırılması sağlanmak istendi. Diğer taraftan Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarılarak hükümetin döviz piyasasına müdahalesi mümkün hala getirildi. Bu yasa ile paranın değerini düşürmeye çalışanların ağır bir şekilde cezalandırılmasının önü açıldı. Fakat alınan bu tedbirler istikrarın sağlanmasında yetersiz kaldı. Çünkü ülkede para politikasını kontrol altına alabilecek bir banka yoktu. Bunun için Merkez Bankası Kanunu çıkarıldı ve Merkez Bankası kurulmuş oldu. Netice itibarıyla incelediğimiz dönemde, yeni bir ekonomik model oluşturularak ekonominin temelleri atılmıştır.
ZAFER KALKINMA AJANSI‘NIN MANİSA EKONOMİSİNE KATKISI Rasim Akpınar; Rıdvan Keskin
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi = Journal of Yüzüncü Yıl University Social Sciences Institute,
06/2018
40
Journal Article
Recenzirano
Odprti dostop
Kalkınma ajansları 08.02.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5449 sayılıKalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri HakkındaKanun ile ülkemizde yerel potansiyel ve kaynakları harekete ...geçirmek,bölgesel ve bölge içi eşitsizlikleri gidermek, rekabet gücü, yenilikçilik vegirişimcilik kapasitesinin artırılarak katılımcı bir anlayışla sürdürülebilir birkalkınmanın sağlanması amacıyla, geleneksel örgütlenme modellerinebenzemeyen bir yapıda dizayn edilmiş yeni bir örgütlenme modelidir. Bukanunun ile kalkınma ajanslarının kuruluşundaki yerel kalkınma gereksinimiaçık bir şekilde ifade edilmektedir. Çalışmada veri zarflama analizi yöntemiZafer Kalkınma Ajansının bölgesine uygulanmıştır. Analizde kullanılandeğişkenler; Destek Tutarı (DT) (TL), Başarılı Proje Sayısı (BPS), ProjeDesteği Sonrasında Alımı Gerçekleştirilen Makinelerin Toplam Değeri(PDSAMS) (TL), Proje Desteği Sonrasında İstihdam Edilen İlave Kişi Sayısı( PDSİS), Proje Desteği Sonrasında Alınan/Başvurulan Kalite Belgesi, Marka,Tescil, Patent Sayısı (PDSKB) ve Proje Desteği Sonrasında Mevcut ÜrünGamına İlave Edilen Ürün Çeşidi Sayısı (PDSİÜS)’dır. Analiz sonucunda,Kütahya ve Uşak illeri Zafer Kalkınma Ajansının bölgesine sunduğu malidestek programlarını etkin kullandığı ortaya çıkmıştır.