Çağımızın en önemli küresel sorunlarından biri haline gelen iklim değişikliği, pek çok sektörde olduğu gibi turizm sektörü üzerinde de hem etkisini göstermekte hem de sektöre bağlı gerçekleşen ...faaliyetlerden etkilenmektedir. Turizm sektörü ile iklim değişikliği arasındaki bu iki yönlü ilişki turizm literatüründe sosyal, ekonomik ve ekolojik açıdan da tartışılmaktadır. Bilimsel çalışmaların yanı sıra iklim değişikliği konusunda toplumsal bir farkındalığın oluşması da önem arz etmektedir. Kitle iletişim araçları ise bu farkındalığın oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, kitle iletişim araçlarından biri olan gazetelerde turizm ve iklim değişikliğine ilişkin haberleri incelemektir. Araştırmanın amacı doğrultusunda Türkiye’de en yüksek tiraja sahip 10 gazetenin internet siteleri üzerinden 2022 yılı 15 Ağustos-15 Eylül tarihleri arasında iklim değişikliği ve turizme ilişkin içeriklere sahip haberler incelenmiştir. Erişilen 187 haber metni üzerinde karma içerik analizi yapılmıştır. Sonuçlar, doğrudan iklim değişikliği ve turizm ile ilgili sınırlı sayıda haber (13 haber) olduğunu göstermiştir. İklim değişikliği ile ilgili haberlerin ise daha çok kuraklık, orman yangınları, biyoçeşitlilik kaybı gibi iklim değişikliğinin genel etkileri, iklim değişikliğinin insan ve diğer canlı türleri üzerindeki etkileri ve sıcaklık artışı kapsamında ele alındığı tespit edilmiştir. Turizm ve iklim değişikliğini bir arada ele alan sınırlı sayıda haber metni, iklim değişikliğinin genel etkilerine ilişkin haberlerle içerik olarak paralellik göstermiştir. Bu çalışma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Uluslararası Avrasya İklim Değişikliği Kongresi’nde (EURACLI’2022) özet bildiri olarak yayımlanmıştır.
Il contributo analizza l’evoluzione dell’esperienza legata alla degustazione del cibo, a partire da fattori che hanno influenzato la progettazione di oggetti e strumenti come il cambiamento ...climatico, l’emergere di nuovi comportamenti e stili di vita, e la diffusione di patologie legate a disturbi sensoriali e percettivi. Studi recenti hanno dimostrato che, a partire dal 2020, è in aumento la percentuale di patologie legate alla perdita, diminuzione temporanea o alterazione dell’olfatto – come anosmia, parosmia e ageusia. Questi tipi di disturbi possono avere anche ripercussioni nutrizionali poiché portano ad una graduale perdita di interesse per il cibo a causa della ridotta stimolazione sensoriale (Bartoshuk, 2004; Fjaeldstad, 2022). L'olfatto, infatti, rappresenta uno dei sensi più importanti nell'esperienza culinaria, poiché ci permette di riconoscere e apprezzare aromi e sapori (Spence, 2014). Negli ultimi anni sono state numerose le sperimentazioni di designer e ricercatori volte a coinvolgere, stimolare e sensibilizzare attraverso la progettazione di strumenti, prodotti ed esperienze multisensoriali e sinestetici e nuovi modi di degustare il cibo che migliorano l’interazione tra cibo e consumatori. L'articolo descrive il progetto 80/20 Olfactory Training Kit, un insieme di strumenti per il recupero e la riabilitazione dell'olfatto, volti a trasferire all'utente la consapevolezza della percezione dell'aroma. Lo strumento, composto da sei composti aromatici, mira ad allenare la memoria e ripristinare la corretta percezione dell'olfatto e del gusto, attraverso un'esperienza formativa e un sistema di verifica e visualizzazione dei progressi raggiunti utilizzando lo strumento. L'obiettivo è quello di fornire un programma di riabilitazione olfattiva per le persone che, a causa di malattie neurodegenerative, hanno subito l'alterazione o la progressiva perdita dei recettori olfattivi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) 16 Kasım 1945 yılında kurulmuştur. Kalkınma ve sürdürülebilirlik zemininde politikalar üreten kuruluş; eğitim, kültürel mirasın korunması, ...eşitlik gibi konular hakkında uluslararası ölçekte öneriler sunmaktadır. “UNESCO’nun 2018 yılı bütçesi 1,8 milyar dolardır ve bu bütçenin %11’i kurumsal hizmetlere ve yönetime, genel politika ve yönlendirmeye, %13’ü yürütülen programla ilgili hizmetlere, %4’ü iletişim ve medya hizmetlerine (ifade özgürlüğünü teşvik, medya desteği, gazeteciler, bilgiye erişim vb) %16’sı kültür (kültürel mirasın korunması, yaratıcılık ve sanat, kültürel gelenek vb.) %33’ü eğitim ve %18’i de bilimler ve okyanuslarla ilgili çalışmalara harcanmıştır” (UNESCO, 2020d’den aktaran: Yolcu, 2021:288-289). UNESCO bütçesinde en düşük yüzdenin iletişim ve medya hizmetlerine ayrıldığı görülse de UNESCO, medya aracılığıyla kalkınabilme fikrine katkıda bulunmuş, bildirgelerde vurgulanan çoğulcu ve bağımsız bir medya iklimi yaratabilmek amacıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde toplantı ve konferanslar düzenlenmiş, bu çerçevede raporlar ve öneriler sunmuştur. Mayıs 2010’da Ruhdan Uzun’un çevirisiyle UNESCO Milli Komisyonu tarafından yayınlanan UNESCO Kitle İletişim Bildirgeleri, 2020 yılında ikinci baskısıyla Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlandı. UNESCO’nun kitle iletişimle ilgili bildirgelerin bir araya getirildiği UNESCO Kitle İletişim Bildirgeleri’nin ikinci baskısına, UNESCO’nun iletişim konularında aldığı iki tavsiye kararı da eklendi. 2015 yılında alınan “Sayısal Biçim de Dahil Olmak Üzere Belgesel Mirasın Korunması ve Erişimine İlişkin Tavsiye Kararı” ve 2019 yılında alınan “Açık Eğitim Kaynakları (AEK)” hakkında Tavsiye Kararı’nın eklendiği ikinci baskının çevirisi de Ruhdan Uzun tarafından yapıldı.
Cet article porte sur le lien entre jaunisse et oiseaux, qui passe par celui entre jaune et jaunisse. Les Anciens voient comme origine du nom grec de la maladie, ikteros, celui du milan (iktinos), ...aux yeux jaunes et noirs comme ceux du malade, ou d’un animal couleur de bile, qui est peut-être l’ikteros. Deux oiseaux mal identifiés, l’ikteros et le charadrios, sont les seuls animaux connus pour être prescrits dans une méthode de transfert de la jaunisse, le regard porté par le malade sur du jaune. Par l’examen de ces points et des identifications possibles des deux oiseaux, nous verrons que beaucoup d’oiseaux plus ou moins jaunes pouvaient être impliqués dans la lutte contre la jaunisse et que l’importance du regard de l’oiseau dans la thérapie par le regard est sans doute à l’origine des explications étymologiques antiques.
Amaç: Bu çalışmada idyopatik karpal tünel sendromu (KTS) tanısı almış hastalarda klinik, fiziksel, elektrofizyolojik, fonksiyonel bulgular ve vücut kitle indeksi (VKİ) arasındaki ilişkiyi araştırmak ...amaçlanmıştır.
Method: Çalışmaya toplam 105 (48 bilateral, 9 unilateral) idiopatik KTS’li el katıldı. Hastaların demografik ve klinik bulguları ve tinel, phalen, ters phalen, karpal kompresyon bulguları değerlendirilerek kaydedildi. VKİ ≥ 30 olan hastalar obez olarak değerlendirildi. Hastaların fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla Boston Semptom Şiddet ve fonksiyonel kapasite skalası uygulandı. Hastalar klinik ve elektrofiyolojik incelemelerine göre evrelendirildiler.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 44.09 ± 10.97 idi. Elektofizyolojik evreleme ile yaş, cinsiyet, fonksiyonel kapasite ve semptom şiddet derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmazken, provakatif testlerden tinel testi pozitifliği ile ağır KTS arasında ve klinik evreleri ile KTS derecesi arasında anlamlı bir ilişki saptandı. Semptom şiddeti ve fonksiyonel kapasitesi, obez hasta grubunda, obez olmayan gruba göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Obez ve obez olmayan grubun elektrofizyolojik özellikleri karşılaştırıldığında obez grubun median sinir duysal amplitüd değeri anlamlı olarak obez olmayan gruba göre düşük saptandı
Sonuç: Obez KTS’li hastaların fonksiyon kaybı ve şiddet semptomlarının, obez olmayanlara göre daha fazla olması, bu hastalarının tedavisinde kilo kontrolünün önemini göstermektedir. Klinik bulgu ile elektrofizyolojik bulguların birbirini desteklemediği durumlarda, dikkatli bir muayene ile hastalık şiddeti hakkında bilgi edinilebileceği, ayrıca tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve hastaların takibinde yararlı olacağını düşünüyoruz. Yine hastalık takibinde özellikle fonksiyon kaybının ve şiddet semptomların değerlendirilmesinde uyarıcı testlerinin önemli olduğunu ve muayenemizde rutin olarak yer alması gerektiğini düşünmekteyiz.
Amaç: Bu çalışmada idyopatik karpal tünel sendromu (KTS) tanısı almış hastalarda klinik, fiziksel, elektrofizyolojik, fonksiyonel bulgular ve vücut kitle indeksi (VKİ) arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır.
Method: Çalışmaya toplam 105 (48 bilateral, 9 unilateral) idiopatik KTS’li el katıldı. Hastaların demografik ve klinik bulguları ve tinel, phalen, ters phalen, karpal kompresyon bulguları değerlendirilerek kaydedildi. VKİ ≥ 30 olan hastalar obez olarak değerlendirildi. Hastaların fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla Boston Semptom Şiddet ve fonksiyonel kapasite skalası uygulandı. Hastalar klinik ve elektrofiyolojik incelemelerine göre evrelendirildiler.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 44.09 ± 10.97 idi. Elektofizyolojik evreleme ile yaş, cinsiyet, fonksiyonel kapasite ve semptom şiddet derecesi arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmazken, provakatif testlerden tinel testi pozitifliği ile ağır KTS arasında ve klinik evreleri ile KTS derecesi arasında anlamlı bir ilişki saptandı. Semptom şiddeti ve fonksiyonel kapasitesi, obez hasta grubunda, obez olmayan gruba göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Obez ve obez olmayan grubun elektrofizyolojik özellikleri karşılaştırıldığında obez grubun median sinir duysal amplitüd değeri anlamlı olarak obez olmayan gruba göre düşük saptandı
Sonuç: Obez KTS’li hastaların fonksiyon kaybı ve şiddet semptomlarının, obez olmayanlara göre daha fazla olması, bu hastalarının tedavisinde kilo kontrolünün önemini göstermektedir. Klinik bulgu ile elektrofizyolojik bulguların birbirini desteklemediği durumlarda, dikkatli bir muayene ile hastalık şiddeti hakkında bilgi edinilebileceği, ayrıca tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve hastaların takibinde yararlı olacağını düşünüyoruz. Yine hastalık takibinde özellikle fonksiyon kaybının ve şiddet semptomların değerlendirilmesinde uyarıcı testlerinin önemli olduğunu ve muayenemizde rutin olarak yer alması gerektiğini düşünmekteyiz.
Objectif Déterminer si la participation au projet de formation aux kits de naloxone à emporter Stop Overdose Safely (S-O-S), lancé conjointement par l'Office des Nations Unies contre les drogues et ...le crime (ONUDC) et l'Organisation mondiale de la Santé (OMS) au Kazakhstan, au Kirghizistan, au Tadjikistan et en Ukraine, a entraÎné l'usage de naloxone lorsqu'une surdose d'opioïdes était constatée. Méthodes Nous avons mené une étude de cohorte prospective observationnelle en recrutant des participants à la mise en oeuvre du projet S-O-S, développé dans le cadre de la vaste initiative S-O-S. La formation leur expliquait notamment comment réagir face à une overdose et comment utiliser la naloxone. À l'issue de leur formation, les participants à l'étude ont fait l'objet d'un suivi pendant 6 mois. L'étude a essentiellement conclu que les participants ont bien fait usage de naloxone lorsqu'ils ont été confrontés à une overdose, conformément à ce qu'ils ont relaté durant la période de suivi. Résultats Entre 400 et 417 participants au projet S-O-S ont été recrutés dans chaque pays. Au total, 84% (1388/1646) d'entre eux ont été interrogés au terme des 6 mois de suivi. Le pourcentage de participants ayant indiqué avoir assisté à une overdose entre la formation initiale et la fin de la période de suivi s'élevait à 20% (71/356) au Tadjikistan, 33% (113/349) au Kirghizistan, 37% (125/342) en Ukraine et 50% (170/341) au Kazakhstan. Enfin, le pourcentage de ceux ayant indiqué avoir eu recours à la naloxone lors de l'overdose la plus récente à laquelle ils ont assisté s'élevait à 82% (103/125) en Ukraine, 89% (152/170) au Kazakhstan, 89% (101/113) au Kirghizistan et 100% (71/71) au Tadjikistan. Conclusion Le déploiement du projet de formation S-O-S porté par l'ONUDC et l'OMS dans quatre pays à faible et moyen revenu a encouragé l'usage de kits de naloxone pour 90% des overdoses d'opioïdes constatées. Le pourcentage variait d'un pays à l'autre mais, dans l'ensemble, il était supérieur à celui des études précédentes. Les kits de naloxone à emporter sont particulièrement importants dans les pays où la prise en charge médicale urgente des surdoses d'opioïdes pourrait s'avérer limitée.
Pour répondre aux exigences d’une situation « nombreuses victimes » à cinétique rapide, les postes sanitaires mobiles (PSM) projetés sur le terrain pré-hospitalier, de par leur conception même, ...nécessitent un plan de déploiement anticipé. Nous avons formalisé un dispositif opérationnel pour les lots PSM « 25 victimes » de trois départements limitrophes du réseau nord-alpin des urgences (RENAU). Des concepts fondamentaux ont été définis et de nombreux documents d’aide cognitive élaborés. La procédure décrit l’installation des PSM sur le terrain et les modalités de mise à disposition des produits de santé aux zones de soins. Ainsi, le dispositif prévoit la projection de la dotation UA (urgences absolues), constituée par avance de kits de soins urgents, utilisée précocement au poste médical avancé (PMA) dans l’attente des PSM. Il prévoit également une équipe dédiée au déploiement, composée des ambulanciers et infirmiers du SAMU qui transportent les PSM sur le terrain, et renforcée par des personnels pharmaceutiques hospitaliers. Leur première mission est d’installer les lots sur une zone pharmacie, la pharmacie-PMA. La fonction d’un chef d’équipe est spécifiée, pilier organisationnel du dispositif, qui peut décider de la préparation de kits de soins à partir des produits des PSM, de compositions préétablies. Il anticipe les renforts en lien avec le directeur des secours médicaux (DSM). La plus-value du dispositif se définit en termes de rapidité et de productivité ; il constitue aussi un cadre pour la préparation des équipes, prérequis essentiel pour la mise en œuvre des opérations dans les meilleurs délais.
To meet the requirements of a fast-kinetic “many victims” situation, Mobile Sanitary Posts (MSPs) projected on pre-hospital field, by their very design, require an early deployment plan. We have formalized an operational system for the MSP “25 victims” lots of 3 departments bordering the North-Alpine Emergency Network (RENAU). Fundamental concepts have been laid down and many cognitive aids have been developed. The procedure describes the installation of MSPs in the field and how health products are made available to care areas. Thus, the device provides for the projection of the an endowment, consisting in advance of urgent care kits, used early at the Advanced Medical Post pending the PSM. It also provides for a dedicated deployment team, composed of paramedics and nurses from the SAMU who transport the MSPs to the field, and reinforced by hospital pharmaceutical staff. Their first mission is to install the lots on a pharmacy area. The function of a team leader is specified, organizational pillar of the device, who can decide on the preparation of care kits from the products of the MSP, of pre-established compositions. He anticipates reinforcements in connection with the Director of Medical Relief. The added value of the device is defined in terms of speed and productivity; it also provides a framework for the preparation of teams, an essential prerequisite for the implementation of operations as soon as possible.