Abstract
This article revisits the bureaucratic career of Abdüllatif Subhi Paşa (d. 1886), the prominent Ottoman statesman and pioneering numismatist of the nineteenth century, whose much-overlooked ...early migratory life between Morea and Egypt shaped his contributions to the principal Tanzimat institutions. By weaving together fragmentary biographical accounts, institutional histories, and Subhi's understudied academic work, the article also offers new historiographical approaches to nineteenth-century Ottoman antiquarianism, archaeology, and museology. The varied trajectories of Subhi's itinerant professional life allow us to trace intellectual networks between Istanbul and Cairo, academic initiatives of a diverse cast of Ottoman high officials, changes in the scope of the translation movement, and the growing centrality of history and its writing in cultural undertakings.
The Muslim Bonaparte Fleming, K. E; Fleming, K. E
2014., 20140701, 2014, 1999, Volume:
30
eBook
Ali Pasha of Ioannina (?1750-1822), the Ottoman-appointed governor of the northern mainland of Greece, was a towering figure in Ottoman, Greek, and European history. Based on an array of literatures, ...paintings, and musical scores, this is the first English-language critical biography about him in recent decades. K. E. Fleming shows that the British and French diplomatic experience of Ali was at odds with the "orientalist" literatures that he inspired. Dubbed by Byron the "Muslim Bonaparte," Ali enjoyed a position of diplomatic strength in the eastern Adriatic; in his attempt to secede from the Ottoman state, he cleverly took advantage of the diplomatic relations of Britain, Russia, France, and Venice. As he reached the peak of his powers, however, European accounts of him portrayed him in ever more "orientalist" terms--as irrational, despotic, cruel, and undependable.
Fleming focuses on the tension between these two experiences of Ali--the diplomatic and the cultural. She also places the history of modern Greece in the context of European history, as well as that of Ottoman decline, and demonstrates the ways in which contemporary European visions of Greece, particularly those generated by Romanticist philhellenism, contributed to a unique form of "orientalism" in the south Balkans. Greece, a territory never formally colonized by Western Europe, was subject instead to a surrogate form of colonial control--one in which the country's history and culture, rather than its actual land, was annexed, invaded, and colonized.
Originally published in 1999.
ThePrinceton Legacy Libraryuses the latest print-on-demand technology to again make available previously out-of-print books from the distinguished backlist of Princeton University Press. These paperback editions preserve the original texts of these important books while presenting them in durable paperback editions. The goal of the Princeton Legacy Library is to vastly increase access to the rich scholarly heritage found in the thousands of books published by Princeton University Press since its founding in 1905.
Faik Reşad’ın Şiirlerinde Van Murat Öztürk
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi = Journal of Yüzüncü Yıl University Social Sciences Institute,
04/2021
Van Özel Sayısı
Journal Article
Peer reviewed
Open access
1851-1914 yılları arasında yaşayan Faik Reşad, Osmanlı divan şiirinin son temsilcilerinden biridir. Hikâye, biyografi, edebiyat tarihi, antoloji, dil bilgisi, ders kitabı ve sözlük gibi tür ve ...alanlarda çok sayıda eserin müellifi olan Faik Reşad aynı zamanda şiir mecmuası da olan bir şairdir. Hayatının iki yılını Van’da maarif müdürü olarak geçirmiş ve bazı şiirlerinde Van ve ilgili bazı unsurları konu etmiştir. Faik Reşad’ın Van’la ilgili şiirlerinde özellikle iki husus dikkat çeker. Bunlar Van’ın bahar mevsimi ve Kendirci Mahallesi ile Van valileri ve paşalarıdır. Faik Reşad, Van valilerinden Hasan ve Hamit paşalara ve Timurzade ailesinden belediye başkanlığı yapmış olan Tahir Paşa’ya kıt’a ve kaside nazım şekillerinde göreve atanmaları ve görevden ayrılmaları gibi sebeplerle şiirler yazmıştır. Birer tehniyetname veya methiye örneği olan bu şiirler bir dönem Van’da görev yapmış olan bir maarif müdürü ve paşalar arasındaki ilişkiye dair ipucu verir mahiyettedir. Faik Reşad’ın Van’ın Kendirci mahalli ile ilgili yazdığı “Kendirci” redifli gazeli de şehrin bir dönem gözde mesire yeri ve etrafına dair bilgi içermektedir. Bu makalede Faik Reşad’ın kısa biyografisi verilmiş, söz konusu şiirleri tür, şekil ve içerik açısından incelenmiş, valilerin kimlikleri hakkında kısa bilgiler verilmiş, şehrin bağ ve bahçelerinin tarih boyunca varlığına ve dikkat çekici hususiyetine dair farklı kaynaklardan özet bilgi aktarılmıştır.
Bu çalışmada, Tanzimat döneminin önde gelen devlet adamı ve diplomatlarından Mehmed Sadık Rıfat Paşa’nın Viyana elçiliği ve İtalya seyahati Osmanlı ve İngiliz arşiv belgelerine göre analiz edilmiş ve ...değerlendirilmiştir. Sadık Rıfat Paşa, Ahmed Fethi Paşa’nın yerine 1837 yılı sonunda Viyana elçisi olarak tayin edilmiştir. Avusturya İmparatoru I. Ferdinand’ın Venedik ve Milano’da gerçekleşen Lombardiya-Venedik kralı olarak taç giyme törenlerine katılmıştır. Elçiliği sırasında Prens Klemens von Metternich ve Viyana’daki diğer diplomatlarla, özellikle Mısır meselesiyle ilgili, sık sık görüşmeler yapmıştır. Ayrıca Londra Elçisi Mustafa Reşid Paşa’yla yüz yüze görüşmeler ve yazışmalar yoluyla Osmanlı Devleti’nin siyasi, askerî problemleri ve reform konularında istişare imkânı bulmuştur. Tanzimat Fermanı’nın hazırlık sürecinin devam ettiği bir tarihte gerçekleştirdiği bu irtibatlar ve Avrupa’daki deneyimleri, onun tecrübelerini arttırdığı gibi Osmanlı’daki reform sorunu üzerinde düşüncelerinin olgunlaşmasına da yardım etmiştir. Sadık Rıfat Paşa, elçilik görevini başarıyla yerine getirmiştir. Avusturya yetkililerinin onunla ilgili olumlu ifadeleri, elçilik görevini sürdürürken kendisine hariciye müsteşarlığı rütbesi verilmesi ve tüm elçiler geri çağrılmışken görevine bir süre daha devam etmesinin istenmesi bunun bir göstergesidir.
Vahhabi Liderleri ve Şam Paşası Arasında Yazışma: Metin, üçü Vahhabi liderleri, biri ise Şam Valisi Süleyman Paşa'nın bunlara cevabı olmak üzere dört mektubun tercümesinden ibarettir. Yazışma 1809 ...yılında gerçekleşmiştir.
Muhsine Hâtun Tekkesi, Gülşeniyye tarîkatının İstanbul’da kurulan ilk tekkelerinden biridir. Şehrin ilk Gülşenîhâneleri, XV. yüzyılda tarîkatın kurucusu ve pîri İbrâhim Gülşenî tarafından halife ...bırakılan Hasan Zarîfî Efendi öncülüğünde kurulmuştur. Bu tekkeler; Rumelihisarı’nda bulunan Durmuş Dede Tekkesi ile Kumkapı’da kurulan, tahsis edildiği zamanlar kiliseden bozma bir mescit durumunda olan Muhsine Hâtun Tekkesi’dir. Hasan Zarîfî Efendi’nin uzun yıllar şeyhliğini yaptığı Durmuş Dede Tekkesi hakkında oldukça detaylı çalışmalar yapılmıştır. Ancak Gülşenîlik için şehirde ayrı bir değeri ve önemi olduğunu düşündüğümüz Muhsine Hâtun Tekkesi hakkında münhasıran bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle kadın vakıflarının ilgi çeken bir saha olduğu göz önünde bulundurularak Muhsine Hâtun Tekkesi’nin de ayrıca ele alındığı, araştırmacılara derlenmiş bilgiler sunacak bir çalışma yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Gülşenîliğin İstanbul süreci Sadrâzam İbrâhim Paşa, Kanûnî Sultan Süleyman ve İbrâhim Gülşenî ekseninde yaşanan gelişmeleri ile dikkat çekici bir arka plana sahiptir. Bu hâdiselerin, ileride ihyâ edilecek olan yapıda etkili olabileceği ihtimaline de kapı aralanmaktadır. Çalışmanın amacı, yaklaşık 500 yıllık mazisiyle Kumkapı’nın anıtsal yapılarından biri olan Muhsine Hâtun Tekkesi’nin tarihsel sürecinde yaşanan olayları, etkilendiği afetleri, mimari özellikleri ve şeyhleri ile incelenmeye çalışılmasıdır. Çalışmamız fotoğraflarla desteklendiği gibi yapının önceki yıllara ait durumlarıyla da karşılaştırılmıştır. Doküman/belgesel tarama ve saha incelemesi tekniklerinden yararlandığımız çalışma, Gülşeniyye tarîkatının İstanbul’daki Muhsine Hâtun Tekkesi ile sınırlandırılmıştır.
Muhsine Hatun Lodge is one of the first lodges of the Gulshaniyya sect established in Istanbul. The first Gulshaniyya lodges of the city were established in the 15th century under the leadership of Hasan Zarifi Efendi, who was left as the caliph by Ibrahim Gulshani, the founder of the sect. These lodges; Durmuş Dede Lodge in Rumelihisarı and Muhsine Hatun Lodge, which was established in Kumkapı and was a masjid converted from a church when it was allocated. Very detailed studies have been carried out about the Durmuş Dede Lodge, where Hasan Zarifi Efendi was the sheikh for many years. However, there is no separate study about Muhsine Hatun Lodge, which started its activities as a Gulshani lodge and which we think has a special value and importance for Gulshaniyya in the city. Considering that women's foundations are an area of interest, there was a need to conduct a study that could present compiled information to researchers, in which Muhsine Hatun Lodge was also discussed. The Istanbul process of Gulshanism has a remarkable background with its developments in the axis of Ibrahim Pasha, Suleiman The Magnificent and Ibrahim Gulshani. It is possible that this situation may have had an impact on this structure to be built in the future. The aim of this study is to try to examine the historical events of Muhsine Hatun Lodge, which is one of the monumental structures of Kumkapı with its 500 year old past, the disasters it affected, its architectural features and its sheikhs. Our study was supported by photographs and compared with the conditions of the building in previous years. The study, which we used document scanning and field investigation techniques, was limited to Muhsine Hatun Lodge in Istanbul of the Gulshaniyya sect.
ÂŞIK PAŞA’NIN ALLAH, ÂLEM VE İNSAN ANLAYIŞI BARDAKÇI, Mehmet Necmettin
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi,
09/2023, Volume:
107, Issue:
107
Journal Article
Peer reviewed
Open access
Âşık Paşa, tasavvufi düşüncesini, Türkçe olarak yazdığı Garib-nâme’de tevhit eksenli olarak açıklamıştır. Âşık Paşa, Allah, âlem ve insan hakkındaki fikirleri başta olmak üzere; tasavvufla ilgili ...birçok konuda bilgi vermiştir. Doğru bir Allah tasavvurunun önemini vurgulayan Âşık Paşa, insan aklının Allah’ın sanatı karşısında acizliğini fark edip hayran kalacağını ifade eder. Âşık Paşa’ya göre Allah’ın sevgisiyle ve belli bir düzen içinde yarattığı âlem, Hakk’a ulaşma çabasıyla dönmektedir. Allah’ın Kur’an’da övdüğü insan ise, âlemin bir kopyasıdır. Âlemde olan şeylerin tümü onda gizlidir. Bu yüzden Âşık Paşa birçok sufi gibi insanı küçük bir âlem olarak kabul eder. Kâinatın özü olması itibariyle manası gönülde yazılı büyük bir kitaba benzeyen insan, tasavvuf eğitimi alarak Hakk’a ulaşır. Ancak bu süreçte iyiliğin sembolü ruh ile kötülüğün timsali nefis arasında büyük bir mücadele yaşanır. Bu savaşta kalbi bunlardan hangisi ele geçirirse, insana o hâkim olur. Her şehir ya da devletin bir yöneticisi olduğu gibi, insanın organlarının da bir yöneticiye ihtiyacı vardır. Âşık Paşa’ya göre beden şehrinin yöneticisi akıldır. Allah akla sorumluluk yüklemekle birlikte rahmetini de vermiş ve mahlûkatın tümünü ona muhtaç kılmıştır. Bu çalışmada, Âşık Paşa’nın Allah, âlem ve insan hakkındaki görüşleri Garib-nâme odaklı ortaya konacaktır. Bu yapılırken, insanın psikolojik yönünü oluşturan nefis, ruh, kalp ve akıl konusundaki düşüncelerine de değinilecektir.
Âşık Pasha explained his thoughts on sufism in his book Garib-nâme written in Turkish on the axis of the unity of God (tawhid). Âşık Pasha expressed his opinions on many subjects related to Sufism, especially God, the universe and human being. Emphasizing the importance of a correct vision of God, Âşık Pasha states that human mind becomes amazed when it realizes its helplessness before the greatness of God’s art. According to Âşık Pasha, the universe that was created as a result of Allah's love and within a certain order, rotates in an effort to reach God. The human beings whom Allah praises them in the Qur'an are the replicas of the universe. All features of the entities in this universe can be seen as hidden in them. For this reason, Âşık Pasha, like many Sufis, considers human being as a small universe (the microcosm). Since the human being is the essence of the universe, he looks like a great book whose contents were written in the hearts. Thus, he can reach God only by taking mystic education. However, in this process, a great struggle takes place between the spirit as the symbol of goodness and the soul as the symbol of evil. In this struggle, whichever seizes the heart, it dominates the human being. As every city or state has an administrator, the human organs also need a manager. According to Âşık Pasha, the ruler of the body city is the mind. Along with burdening the mind with responsibility, Allah has also given His mercy and made all creatures need it. In this study, Âşık Pasha's views on God, the universe and man will be revealed with a Garib-nâme focus. While doing this, his thoughts on the soul, spirit, heart and mind, which constitute the psychological aspect of man, will also be mentioned.
Birinci Dünya Savaşı’nda Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın talebi üzerine, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun, Osmanlı ordusunu takviye etmek için gönderdikleri ve bazı kaynaklarda ...“Paşa Teşkilatı” olarak ifade edilen birliklerle ilgili, mevcut olan bilgiler oldukça yetersizdir. Var olan bilgiler parça parça ve sınırlı olup, bir kısmında da bazı farklılıklar görülmektedir. Ayrıca bu konuda özel olarak yapılmış bir çalışma da bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu makalenin amacı, Paşa Teşkilatı’nın ve bu ifadeden türetilen “Paşa Kolu”, “Paşa I”, “Paşa II” gibi isimlendirmelerin tam olarak neyi ifade ettiğini tespit etmektir. Bu çerçevede yapılan çalışmada, bu isimlerin ne anlama geldiği, teşkillerin hangi ülkelere ait hangi birlikleri kapsadığı, ne zaman oluşturulduğu, nerede kullanıldığı ve bu teşkillerin komuta bağlantılarının nasıl olduğu sorularına cevap aranmıştır. Yapılan araştırma neticesinde, bu soruların cevaplarına ilave olarak; Paşa Teşkilatı’nın Alman Asya Kolu ile bağlantısı, hangi dönemde Osmanlı topraklarına sevk edildiği, ne zaman, nasıl ve hangi şartlar altında cepheye gönderildiği ve Osmanlı ordusunun bu teşkilata katkılarının neler olduğu konularında birtakım sonuçlara ulaşılmıştır.
Structural retrofitting in buildings may result in changes in the indoor microclimate. Chemical, mechanical and biological deterioration can be seen in the cultural properties as a consequence of ...substrates and inappropriate microclimatic conditions such as high indoor temperature, relative humidity and fluctuations of them. The primary aim of the study is to evaluate the effect of the structural retrofitting, that the building underwent, on the chemical degradation risk of the library collection based on two different ventilation scenarios. One is natural ventilation which is an existing situation since the building is free-floating. The other one implementing a mechanical ventilation system into the building. To be able to compare the microclimate that affects the library collection pre- and post-retrofitting, two models are developed in DesginBuilder and simulated for both scenarios. According to the results of the post-retrofitting model, mechanical ventilation reduced the risk of chemical degradation by 38 %, while natural ventilation did not cause any effect. Natural ventilation gives a similar output in the pre-retrofitting model as in the post-retrofitting model. Mechanical ventilation in the pre-retrofitting model achieves a 33 % reduction in chemical degradation risk. Structural retrofitting only achieves a 1 % reduction in the chemical risk level for both ventilation scenarios. Thus, its effect on the indoor microclimate is insignificant. This study shows that creating simulation models effectively assesses potential risks pre-post-structural retrofitting or any retrofitting in historical buildings. Simulations reveal that mechanical ventilation is a better choice for decreasing chemical degradation risks for the library.
•The effect of structural retrofitting on a historic library is evaluated.•DesignBuilder models are developed and ventilation scenarios are simulated.•Natural and mechanical ventilations are compared for chemical degradation risk.•Temperature and relative humidity can be controlled through mechanical ventilation.•Chemical degradation risk is reduced by 38 % via mechanical ventilation.