In a health control service environment, that is, a periodic, membership AMHTS type of comprehensive health check-up system, where clinical data evaluation especially an evaluation in terms of ...subject-specific normal ranges, is most important, the medical information system is required to handle: (1) Various network types files; (2) real-time immediacy; (3) an asserted reliability to meet personal health control purposes. As in other computer applications already successfully used, an indexed direct assess method (IDAM) developed is our solution. It allows us to provide multiple indices for the file network, instead of inverted files, a unique index-to-record relationship, preventing any unrecoverable chaining destruction and, thereby, provides any network type access a stable access time. Furthermore, for research purposes, a data integrity for on-line access and batch access was attained as well as a retrieval language system with a multiple key retrieval function.
1908 İstanbul’unda Bir Cinayet Vakası Erkek, Mehmet Salih
History studies : international journal of history,
05/2024, Letnik:
16, Številka:
2
Journal Article
Recenzirano
Odprti dostop
II. Meşrutiyetin ilanından yaklaşık iki buçuk ay sonra İstanbul’da bir bavul içerisinde Nahiye Eski Müdürlerinden Bağdatlı Ahmed Hamdi Efendi’nin cesedi parçalara ayrılmış bir şekilde bulunmuştur. ...Vezirhanı’nda bir odada beraber kaldıkları Medineli Taha isminde bir kişi tarafından öldürülen Ahmed Hamdi Bey’e ait ceset Taha ve arkadaşı Mehmed tarafından parçalanmış ve ceset bir bavula koyularak Vezirhanı’ndan çıkartılmıştır. Yakalanmamak ve dikkat çekmemek için İhsan adlı meczup bir çocuğa taşıttırılan bavul polis müdürlerinden Fuat Bey’in dikkatini çekmiş, bavulda çalıntı eşya olduğunu düşünen Fuat Bey bavulu incelemiş, bavulun içerisinden kasıklarından altı olmayan bir ceset çıkmıştır. Önce suçlulardan Mehmed, ardından da Taha yakalanmış, bunun üzerine soruşturma derinleştirilmiş, cinayet mahallinde arama yapılmış, yürütülen tahkikat ve yargılama sonucunda suçluların idam edilmelerine karar verilmiştir. Bu makalede İstanbul’da hunharca işlenen bu cinayet dönemin gazeteleri ve Osmanlı arşivindeki belgeler kullanılarak incelenecek, olayın nedeni, gelişimi, tahkikat süreci ve cezası bağlamında masaya yatırılacak ve olay Osmanlı suç tarihi açısından değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Savaş dönemleri asayiş problemlerinin fazlaca yaşandığı dönemler olmuştur. Buna bağlı olarak ordu içerisinde de firar olayları en temel sorunlardan biri haline gelmiştir. 20. Yüzyılın başlarından ...itibaren Osmanlı Devletinin içerisinde bulunduğu zor şartlar, uzun soluklu savaşları körüklemiş dolayısıyla Türk ordusu fazlasıyla yıpranmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak da ordu içerisinde firar olayları bir hayli artmıştır. Özellikle I. Dünya Harbinde İttihatçılar ordudan firarların önüne geçmek ve orduyu ayakta tutabilmek amacıyla idam cezasına çarptırmak gibi caydırıcı cezalar uygulamıştır. Milli Mücadele hareketinin başlarında ise Osmanlı ordusu terhis edildiği için yeni bir ordunun kurulması elzem hale gelmiştir. Düzenli ordu olarak ifade edilen bu ordunun kurulması ve ayakta tutulabilmesi de son derece güç olmuştur. Özellikle Bilecik ve çevresinde ilk tohumları atılan düzenli ordu kurma çalışmaları ve sonrasında bu coğrafyada yaşanan İnönü, Eskişehir Kütahya ve Sakarya Muharebeleri esnasında firar olayları fazlaca yaşanmıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşları ise ordunun asker ihtiyacını karşılamak amacıyla bazı tedbirler almaya çalışmıştır. Bu çalışmada Bilecik ve çevresinde yaşanan Firar olayları ve bunu karşı alınan önlemler ele alınacaktır.
In the current context and along with the emergence and implementation of the Government Emergency Ordinance no. 114/2011 regarding the award of certain public contracts in the fields of defense and ...security, ordinance imposing the mandatory application of art. 288 of the Treaty on the Functioning of the European Union concerning the transposition of the Union’s directives, both purchases of products, works and services and the purchase of military products are regulated. In order to implement this ordinance, the MoD is “asked” to rethink the whole system of defense procurement. In my opinion, the current Integrated Defense Procurement Management System (IDAMS) consists of Technical-Operational Requirements System, Planning, Programming, Budgeting and Evaluation System, and Integrated Procurement Management System even if it has introduced a series of instructions, policies, principles and procedures based on defense procurements and respond only partially to the current reality specifically referring to the purchase of arms and ammunition from their own production and less to their procurement from external suppliers. For this reason, we believe that IDAMS must be known and understood, which is exactly what the article below intends to de, and ultimately, this system should be changed, the by amending general and specific legislation.
Dindarlık olgusunu anlamaya ve açıklamaya yönelik yaklaşımların başında gelen ‘yoksunluk’, ‘rasyonel tercih’, ‘sosyalizasyon’, ‘etnik köken ve din’ ile ‘varoluşsal güvenlik’ gibi teoriler dindarlığı ...genellikle tek bir unsurla açıklama eğilimindedir. Bireysel farklılıklar göz önüne alındığında ise farklı bireylerin dinî tecrübeleri de farklı olabilmektedir. Din, karmaşık ve çok yönlü bir olgu olduğundan dindarlık ile ilgili tek bir kuramsal yaklaşımın dinî bağlılığın tüm biçimlerini açıklaması zordur. Farklı din algılarını yansıtabilme imkanı bakımından dini bağlılığın filmler aracılığıyla incelenmesi, konuyla ilgili yaklaşımları daha derinlemesine anlamamıza katkı sağlayabilir. Bu bağlamda yönetmenliği Paweł Pawlikowski tarafından yapılan Ida (2013) filmi 1962 Polonya’sında Yahudi soykırımı sonrası döneme mercek tutar. Film, politik ve tarihi katmanlara sahip olmakla birlikte bu çalışmada dindarlık teorileri özelinde ele alınmıştır. Nitel desende planlan bu film incelemesinde, dindarlık kuramları bağlamında dinî kimlik analizi yapılmıştır. Filmin ana karakteri olan Anna’nın (Ida) hikayesine kendilik arayışı ve dinî kimliğinin keşfi bağlamında odaklanılmıştır. Onun deneyimleyerek karar verme sürecinde ise dinî sosyalleşme, rasyonel tercih ve anlam ve aidiyet arayışı etkili olmuş ve Anna dini bağlılığı seçerek manastıra geri dönmeye karar vermiştir.
Approaches to understanding and explaining the phenomenon of religiosity include 'deprivation theory', 'rational choice theory', 'socialization theory', 'ethnicity and religion' and 'existential insecurity theory'. These theories frequently attempt to explain religiosity using a single factor. Because of human diversity, various individuals may have unique religious experiences. Considering that religion is a multifaceted and complex phenomenon, no single theoretical approach to religiosity can adequately explain all forms of religious commitment. In the context of movies reflecting individuals' perceptions of life, examining the perception of religiosity through film can contribute to a deeper understanding of the approaches to the subject. Pawel Pawlikowski's Ida (2013) is a movie about Poland in 1962, following the Holocaust. Although the film has political and historical layers, in this study, it was analyzed specifically in terms of theories of religiosity. In this direction, social-religious identity analysis was carried out within the framework of film analysis in qualitative design. The article is focused on the story of Anna (Ida) the main character of the film, in the context of her search for self and the discovery of her religious identity. Religious socialization, rational choice and existential pangs seem to have influenced her experiential decision-making process, and ultimately Anna decided to return to the convent.
salá- (n.) ‘living in a hut’, a derivative from sala- ‘hut, house, hall’ (AV+) occurs only twice in the Satapathabrahmana in a usage opposed to Enas- ‘cart’ which represents the nomadic way of life. ...salám as ‘to be in the hut’ and cakrám car ‘to travel with the wheel’ are the expressions for ‘to live sedentary’ and ‘to follow the nomadic life in carts and chariots’, respectively (VI 8, 1, 1). The other occurrence reports that the nomadic lifestyle reflects the custom in former days which people imitate in the ritual, and the settled one the later (I 1, 2, 5). The peculiar expressions cakrám car and salám as are important also from the linguistic viewpoint. K. HOFFMANN pointed out the construction idám bhu/as ‘to become/be ruling, controlling over something’ (Aufsätze II 557-559). The noun appearing with bhu and as (almost always in n. sg.) is a nominative according to him. But salám as points to another solution. cakrám car is obviously an expression with an Inhaltsakkusativ (an inner acc., in this case a cognate one), going back to the earlier period when the etymological relation of cakrá- ‘wheel’ (PIE. *kwé-kwl-o-) to the root car ‘to roll, move’ (<*kwel) was still alive. In the Brahmana a sentence with instrumental cakréna ‘by the wheel’ was necessarily added. This phrase cakrám car points to the possibility to interpret also salám as as a construction of as ‘to be’ with an Inhaltsakk. The idám as/bhu construction could be, in general, explained as such. Also the fact that there is no example found for the verb's accord with. predicative noun in number in this constrution (Goto, Gs. Schindler 137) supports this interpretation, for the verb is then a full verb ‘to be, to exist’ or ‘to appear’.
Damat Ferit Paşa önceki dönemlerinde olduğu gibi IV. Sadaretinde de Kuvâ-yı Milliyecilerin tenkil edilmesi yönünde çalışmalar yürütmüştür. Öncesinde “İttihatçılık”, “Bolşeviklik”, “Yalancı ...Milliyetçilik”le itham ettiği Kuvâ-yı Milliyecileri, IV. Sadaretinde “Hükümetin Beyannamesi”, “Padişahın Hatt-ı Hümayunu” ve Şeyhülislam Dürrizâde Abdullah Efendi’ye çıkartmış olduğu “Fetvâ-yı Şerife” aracılığıyla etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Özellikle Dürrizâde’nin çıkardığı Fetvâ-yı Şerife aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları; “dinsizlik”, “devlete ve millete düşmanlık”la suçlanmış, nihayetinde de öldürülmelerinin “farz” olduğu Anadolu insanına duyurulmuştur. Böylelikle halkın dinî duyguları siyasî hesaplar uğruna kullanılmaya çalışılmıştır. Damat Ferit Paşa bütün çabalarına rağmen üstesinden gelemediği Kuvâ-yı Milliye Hareketi’ni bu sefer hukukî yönden mahkûm etme yolunda çalışmalara girişmiştir. Öncelikle 1. Divân-ı Harbi Örfi’nin başına Nemrut Mustafa Paşa’yı getirmiş ve Kuvâ-yı Milliye Hareketi’nin lider kadrosu hakkında yargılama sürecini başlatmıştır. İlk olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları gıyaben yargılanmışlar ve “Mülkiye Ceza Kanunname-i Hümayunu” gereğince “idamlarına” karar verilmiştir. Ardından Fevzi Paşa, onun ardından da aralarında İsmet Bey, Rıza Nur ve Hamdullah Suphi gibi önemli simalarında bulunduğu 17 kişi yargılanmış ve “idama” mahkûm edilmişlerdir. Böylelikle Büyük Millet Meclisi’nin ilk İcra Vekilleri Heyeti üyeleri, başkanı Mustafa Kemal Paşa da dâhil olmak üzere 1. Divân-ı Harbi Örfi tarafından idama mahkûm edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının haricinde daha pek çok kişi Kuvâ-yı Milliye’ye mensubiyetleri dolayısıyla Divân-ı Harbi Örfice çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Nihayetinde de Damat Ferit Paşa’nın “idam kararı” verme girişimleri başarılı olamamış, amacına ulaşamamıştır.
salá- (n.) ‘living in a hut’, a derivative from sala- ‘hut, house, hall’ (AV+) occurs only twice in the Satapathabrahmana in a usage opposed to Enas- ‘cart’ which represents the nomadic way of life. ...salám as ‘to be in the hut’ and cakrám car ‘to travel with the wheel’ are the expressions for ‘to live sedentary’ and ‘to follow the nomadic life in carts and chariots’, respectively (VI 8, 1, 1). The other occurrence reports that the nomadic lifestyle reflects the custom in former days which people imitate in the ritual, and the settled one the later (I 1, 2, 5). The peculiar expressions cakrám car and salám as are important also from the linguistic viewpoint. K. HOFFMANN pointed out the construction idám bhu/as ‘to become/be ruling, controlling over something’ (Aufsätze II 557-559). The noun appearing with bhu and as (almost always in n. sg.) is a nominative according to him. But salám as points to another solution. cakrám car is obviously an expression with an Inhaltsakkusativ (an inner acc., in this case a cognate one), going back to the earlier period when the etymological relation of cakrá- ‘wheel’ (PIE. *kwé-kwl-o-) to the root car ‘to roll, move’ (<*kwel) was still alive. In the Brahmana a sentence with instrumental cakréna ‘by the wheel’ was necessarily added. This phrase cakrám car points to the possibility to interpret also salám as as a construction of as ‘to be’ with an Inhaltsakk. The idám as/bhu construction could be, in general, explained as such. Also the fact that there is no example found for the verb's accord with. predicative noun in number in this constrution (Goto, Gs. Schindler 137) supports this interpretation, for the verb is then a full verb ‘to be, to exist’ or ‘to appear’.
Çin'de infaz edilen mahkûmların vücutlarından alınan organların,organ bağışında kullanıldığı bir sır değil.Pekin şimdi bundan tamamen vazgeçmeyi ve organ bağışı konusunda bir sistem oluşturmayı ...hedefleri arasına koydu.
It's no secret that organs taken from the bodies of prisoners executed in China are used for organ donation. Beijing has now set out its goals of giving up completely and creating a system for organ donation.
PDF
