This study examined adult drinking patterns in the first year after onset and whether these patterns changed after 3 years. We also investigated whether specific demographic characteristics or DSM-IV ...alcohol use disorder symptoms were related to drinking transitions. Data from National Epidemiologic Survey on Alcohol and Related Conditions (NESARC) were analyzed. "Newly onset alcohol users" (NOAUs; n = 854) were adults who initiated drinking in the year prior to Wave 1 (2001-2002) and who were followed-up at Wave 2 (2004-2005). Latent class models were estimated for 10 frequency-type drinking patterns at both waves. Latent transition analysis explored changes in drinking patterns from baseline to follow-up. Three drinker classes emerged at Wave 1: (a) low risk (41%); (b) sporadic hazardous (35%); and (c) regular hazardous (24%). One in 5 (18%) NOAUs stopped drinking by Wave 2 and were assigned to an "abstainer" class. The transition probability into the "abstainer" class was highest for the Wave 1 low risk drinkers (86%). The remaining NOAUs (82%) continued to drink at Wave 2. Of these, 70% of regular hazardous drinkers at Wave 1 maintained this drinking pattern at Wave 2, with approximately 30% reducing their pattern of drinking. One third of sporadic hazardous drinkers at Wave 1 remained at this level of drinking at Wave 2; the remainder escalated the drinking. Tolerance, larger/longer, cut down/quit and withdrawal were common among regular hazardous drinkers. Adult drinkers who engage in a low frequency and quantity drinking pattern are most likely to stop drinking soon after onset. Drinking patterns adopted in the first year after onset were indicative of drinking involvement 3 years later.
În prezentul articol am fost interesaţi să studiem relevanţa stresului oxidativ în cadrul proceselor legate de abstinenţa de la alcool, având în vedere în special faptul că literatura de specialitate ...este extrem de controversată în acest domeniu de cercetare. Astfel, am determinat nivelul unor markeri specifici ai stresului oxidativ la pacienţii selectaţi după 3, 6 şi 12 luni de abstinenţă de la alcool. 62 de pacienţi de sex masculin au fost selectaţi pentru studiu. În cadrul studiului s-au prezentat 33 de pacienţi pentru determinările bazale, 14 pacienţi la 3 luni, 14 pacienţi la 6 luni şi 15 pacienţi la 12 luni de abstinenţa de la alcool, în timp ce lotul control a inclus 32 de persoane sănătoase, potrivite ca vârstă si sex-ratio cu celelalte grupuri de studiu. Astfel, în ceea ce priveşte rezultatele, în cazul superoxid dismutazei (SOD) am observat o diferenţă semnificativă între cele trei loturi de studiu (p<0.0001), precum şi o creştere semnificativă din punct de vedere statistic a valorilor SOD la pacienţii aflaţi la 3 luni (p<0.0001), 6 luni (p<0.0001) şi respectiv 12 luni (p<0.0001) de abstinenţa de la alcool, faţă de determinările bazale. De asemenea, în cazul glutation peroxidazei, am observat o diferenţă semnificativă din punct de vedere statistic între grupuri (p=0.0003), plus creşteri importante la 6 luni (p=0.03) şi 12 luni (p=0.006), faţă de determinările bazale. În ceea ce priveşte malondialdehida (MDA), ca şi principal marker al proceselor de peroxidare lipidică, am putut observa de asemenea diferenţe semnificative între grupurile de studiu (p<0.0001). Mai mult, în cazul tuturor celor 3 grupe de pacienţi s-au putut observa scăderi semnificative ale concentraţiei de MDA, în comparaţie cu determinările bazale (p=0.003 pentru 3 luni, p=0.01 pentru 6 luni şi p=0.0002 pentru 12 luni). În concluzie, aceste date confirmă un stress oxidativ crescut la pacienţii consumatori cronici de alcool şi, mai important decât atât, demonstrează o scădere semnificativă şi progresivă a statusului stresului oxidativ la 3, 6 şi 12 luni de abstinenţa de la alcool, aşa cum am putut observa din creşterea progresivă a activităţii specifice a enzimelor antioxidante determinate şi scăderea nivelelor de peroxidare lipidică.
““Kendini bil”, “aşırıya kaçma”, “kanaatkâr ol” şeklinde bütün kadim toplumlarda karşımıza çıkan ahlaki/dini buyruklar “ölçülülük” veya “aklıbaşındalık” erdeminin yansımaları olarak görülebilir. Çin ...medeniyetinden Sümer ve Mısır medeniyetlerine değin kadim bilgelik bu ölçülülük erdeminin zengin örnekleriyle doludur. Ölçülülük kavramının tarihinde önemli bir aşamayı, bilgiye dayalı bilgelik olarak tanımlayabileceğimiz İyonyalı düşünürlerin felsefi etkinliği oluşturur. Lakin felsefenin bu ilk dönemindeki, daha doğrusu, doğa felsefesi evresindeki bilge-filozoflar, insanı doğrudan değil de daha çok insanın da ait olduğunu varsaydıkları doğa (physis) üzerinden inceleme konusu yaptılar. Doğadaki çeşitliliğin ve değişimin sebebini rasyonel bağlamda araştırırken aslında doğada bir düzen ve ölçü bulmaya çalıştılar. Bu çabaya ölçü arayan insanın aslında ölçünün bizzat kendisi olduğu bilinci örtük de olsa eşlik etmiştir. Zira, bütün İyonyalı filozoflar Delphi tapınağının girişine kazınmış olan “Kendini bil” buyruğuna bağlı kaldılar. Lakin bu buyruğun salt felsefi boyutuyla dile getirilmesi ve felsefenin yüzünü bütünüyle insana çevirmesi ancak Protagoras ve Sokrates (Platon) ile mümkün olur. İnsan ile birlikte toplumsal ve kültürel hayat da felsefenin problem sahasına dahil olmuştur. Denilebilir ki antik dönemde “kendini bil” buyruğunun ölçülülük kavramı ile ilişkisi bir yandan Protagoras üzerinden “Her şeyin ölçüsü insandır”a, diğer yandan da Sokrates aracılığıyla “Her şeyin ölçüsü Tanrıdır”a dönüşmüştür. İşte bu çalışmanın asıl amacı, “kendini bil” buyruğunun ve ölçülülük erdeminin Protagoras ve Sokrates ile birlikte epistemolojik ve etik sahadaki yansımalarını açıklığa kavuşturmaktır.
“Kendini bil”, “aşırıya kaçma”, “kanaatkâr ol” şeklinde bütün kadim toplumlarda karşımıza çıkan ahlaki/dini buyruklar “ölçülülük” veya “aklıbaşındalık” erdeminin yansımaları olarak görülebilir. Çin medeniyetinden Sümer ve Mısır medeniyetlerine değin kadim bilgelik bu ölçülülük erdeminin zengin örnekleriyle doludur. Ölçülülük kavramının tarihinde önemli bir aşamayı, bilgiye dayalı bilgelik olarak tanımlayabileceğimiz İyonyalı düşünürlerin felsefi etkinliği oluşturur. Lakin felsefenin bu ilk dönemindeki, daha doğrusu, doğa felsefesi evresindeki bilge-filozoflar, insanı doğrudan değil de daha çok insanın da ait olduğunu varsaydıkları doğa (physis) üzerinden inceleme konusu yaptılar. Doğadaki çeşitliliğin ve değişimin sebebini rasyonel bağlamda araştırırken aslında doğada bir düzen ve ölçü bulmaya çalıştılar. Bu çabaya ölçü arayan insanın aslında ölçünün bizzat kendisi olduğu bilinci örtük de olsa eşlik etmiştir. Zira, bütün İyonyalı filozoflar Delphi tapınağının girişine kazınmış olan “Kendini bil” buyruğuna bağlı kaldılar. Lakin bu buyruğun salt felsefi boyutuyla dile getirilmesi ve felsefenin yüzünü bütünüyle insana çevirmesi ancak Protagoras ve Sokrates (Platon) ile mümkün olur. İnsan ile birlikte toplumsal ve kültürel hayat da felsefenin problem sahasına dahil olmuştur. Denilebilir ki antik dönemde “kendini bil” buyruğunun ölçülülük kavramı ile ilişkisi bir yandan Protagoras üzerinden “Her şeyin ölçüsü insandır”a, diğer yandan da Sokrates aracılığıyla “Her şeyin ölçüsü Tanrıdır”a dönüşmüştür. İşte bu çalışmanın asıl amacı, “kendini bil” buyruğunun ve ölçülülük erdeminin Protagoras ve Sokrates ile birlikte epistemolojik ve etik sahadaki yansımalarını açıklığa kavuşturmaktır.
Neonatal abstinence syndrome (NYS) is a clinical condition characterized by physical dependence and withdrawal symptoms after prenatal exposure to addictive substances. These symptoms are ...self-limiting and usually do not require pharmacological treatment for all classes of drugs, except for opioids. In developed countries 4.4 % of pregnant women use illegal drugs. Heroin exposure during pregnancy causes prematurity, unexplained intrauterine growth restriction, placental insufficiency, postpartum hemorrhage, including pre-eclampsia and premature rupture of membranes which is associated with fetal death and neonatal morbidity. In our country, there are a very limited number of case reports about babies born with neonatal abstinence syndrome.
Neonatal yoksunluk sendromu (NYS) prenatal bağımlılık yapan maddelere maruziyet sonrası çekilme semptomlarıyla ve fiziksel bağımlılıkla karakterize klinik bir durumdur. Opioid dışındaki tüm ilaç sınıfları için bu belirtiler genellikle kendi kendini sınırlar ve farmakolojik tedavi gerektirmez. Gelişmiş ülkelerde hamile kadınların %4.4'ü yasadışı ilaç kullanmaktadır. Gebelik boyunca eroine maruziyet prematürite, açıklanamayan intrauterin gelişme geriliği, plasenta yetmezliği, doğum sonrası kanama, preeklampsi ve erken membran rüptürü de dahil olmak üzere fetal ölüm ve neonatal morbidite ile ilişkilidir. Ülkemizde neonatal yoksunluk sendromu ile doğan bebeklerle ilgili oldukça sınırlı sayıda olgu sunumu yapılmıştır.
Estudo fundamentado na fenomenologia de Maurice Merleau-Ponty, que objetivou compreender como enfermeiros da Estratégia de Saúde da Família percebem o cuidado aos consumidores de drogas nas Unidades ...Básicas de Saúde (UBS). Foi realizado em UBS no município de Vitória, Espírito Santo, Brasil, em 2015, com oito enfermeiros, por meio de entrevista fenomenológica. As descrições vivenciais foram gravadas, transcritas e submetidas à analítica da ambiguidade. A compreensão das vivências resultou na categoria: relação de vítima e culpado e o (des)cuidado ao consumidor de drogas. O estudo demonstrou que, apesar de os enfermeiros reconhecerem a necessidade de prestar um cuidado integral aos consumidores de drogas, eles desenvolvem uma assistência que tem como foco prioritário a abstinência. Ainda, culpabilizam esses consumidores pelo insucesso no tratamento, ao considerá-los não responsivos ao cuidado, ao mesmo tempo em que desvelam a sensação de despreparo para atender aos consumidores ao vislumbrar a necessidade de capacitação. A pesquisa aponta para a necessidade de desenvolvimento de estratégias de cuidado no contexto do consumo de drogas que possam fortalecer o vínculo entre profissionais e usuários e favorecer o resgate da cidadania e do respeito ao consumidor.
Erdemler, bir tutumdan ziyade somut düzleme inen davranışlardır. Örgütsel düzlemdeki yöneticiler bağlamında da, yöneticilik rolleri ile alakalı, erdemli olan davranışların neler olduğunun bilimsel ...olarak gündeme gelmesi gerektiği düşünülmektedir. Yabancı literatürde yönetici erdemleri üzerine çok sayıda araştırma yapılıyor olsa da ülkemizde yöneticilerin sahip olduğu/olması gereken erdemler üzerine yapılan araştırmalar çok daha az sayıdadır. Bu bağlamda örgütlerde özellikle çalışanların ruh hallerini ve morallerini en fazla yükselten yönetici erdemlirinin ortaya konulması ve öncelikli yönetici erdemlerinin tespit edilmesi bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı doğrultusunda bu çalışmada nitel ve nicel analiz yöntemleri bir arada kullanılmıştır. Martin Seligman'ın üstün karakteristikler/karakterin güçlü yönleri olarak ifade ettiği 24 erdem çalışanlara bir liste olarak ölçek formu halinde sunulmuştur. Katılımcılardan, yöneticiler bağlamında bu 24 erdemi önem düzeylerine göre puanlandırmaları istenmiştir (1: en önemli...). Böylece Seligman'ın ifade ettiği 24 alt erdemi kapsayan 6 temel erdem bağlamında hangi erdemin öncelikli olarak ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Açık uçlu soruda ise katılımcının kendisini mutlu eden yönetici davranışının ne olduğuna dair cevaplar vermesi beklenmiştir. Böylece açık uçlu sorular ile kullanılan ölçeğe verilen cevapların tutarlılığı tespit edilmiştir. Katılımcıların bu açık uçlu soruya verdiği cevaplar bağlamında hem Doğu hem Batı Filozofları tarafından ifade edilen birçok erdem başlığı bağlamında, hangi temel erdemlerin daha sık ifade edildiği ortaya konmuştur. Yapılan frekans ve yüzde analizi sonucunda elde edilen bulgulara göre çalışanlar tarafından en sık ifade edilen 6 temel yönetici erdemi; bilgelik f=424), adalet f=382), insaniyet (f=275), aşkınlık (f=260), ölçülülük (f=257) ve cesarettir (f=234).
Introducción: El consumo de alcohol causa alrededor del 6% de muertes a nivel mundial y se espera que el 70% de los pacientes en recuperación recaigan en los primeros seis meses de tratamiento. Esto, ...aunado a la aceptación social de esta sustancia y su fácil acceso, hacen necesario estudiar las variables asociadas a la recaída.Objetivo: Estudiar la influencia de variables sociodemográficas y psicosociales, sobre la recaída de la dependencia al alcohol.Métodos: Se realizó una investigación de campo, transversal y explicativa-correlacional, con la participación de 180 miembros de Alcohólicos Anónimos de Venezuela.Resultados: Participaron 87 mujeres y 93 hombres, con un promedio de 50 años. El índice de recaída fue de 18%, con un promedio de 130 meses de abstinencia. Se encontraron altos niveles de apoyo social, autoeficacia y autoestima, así como valores intermedios de estrés, impulsividad y resiliencia. Las variables estudiadas se asociaron con el tiempo en abstinencia (R = 0.615; p < 0.05) explicando el 35% de la varianza total. La edad (β = 0.57; p = 0.00), autoestima (β = -0.156; p = 0.02), apoyo social (β = 0.148; p = 0.02) y sexo (β = -0.135; p = 0.03) fueron las variables con mayor eficacia en la ruta principal.Conclusiones: El modelo propuesto se cumplió parcialmente. Es necesario profundizar el estudio de relaciones no planteadas entre las variables moderadoras, y si estas tienen otras que las modifiquen. Se recomienda enfatizar el abordaje de las variables que resultaron relevantes en la prevención de la recaída.
Resumo Os danos advindos do uso prejudicial de álcool ganharam destaque a partir do século 18, com a ascensão do capitalismo. Medidas de controle governamentais e sanitárias acompanharam a construção ...sócio-histórica. No Brasil, a Política de Álcool e Drogas do Ministério da Saúde, instituída nos anos 2000, propôs ações de cuidado em rede, incluindo os serviços da atenção primária. Apesar de esforços para qualificar os profissionais, as ações em saúde se mostram pouco acolhedoras, estigmatizantes e ineficazes diante da complexidade do tema. Objetivando conhecer e analisar as crenças e as práticas de saúde no cuidado ao usuário de álcool na atenção primária à saúde, foi realizado este estudo qualitativo com profissionais de saúde de um serviço de atenção primária, utilizando-se da entrevista semiestruturada e da análise de conteúdo. Os referenciais teóricos relacionados à saúde coletiva e às ciências sociais dão sustentação a esta análise. Os resultados apontaram para atitudes moralizantes e preconceituosas, com uma prática que criminaliza o uso de álcool, principalmente nas classes menos favorecidas, pautada por condutas normatizadas, foco na eliminação dos riscos e na abstinência total, em consonância com o modelo biomédico hegemônico, e distante das necessidades dos sujeitos e da complexidade que envolve a questão.
Abstract The damages resulting from alcohol abuse gained prominence in the eighteenth century, with the rise of capitalism. Sanitary and governmental control measures followed the sociohistorical construction. In Brazil, the Alcohol and Drug Policy of the Ministry of Health, implemented in the first decade of the twenty-first century, proposed network care actions, including primary health care services. In spite of the efforts to train the professionals, the actions in health are little welcoming, stigmatizing and inefficient due to the complexity of the topic. With the aim of getting to know and analyzing the beliefs and health practices in the care offered to alcohol users in primary health care, we conducted this qualitative research with the health professionals of a primary health care service using semi-structured interviews and content analysis. The theoretical references related to collective health and social sciences support this analysis. The results pointed to moralizing and bigoted attitudes, with a practice that criminalizes alcohol use, mainly among lower-income classes, guided by normalized conducts, with a focus on the removal of risk and on complete abstinence, according to the hegemonic biomedical model, and distant from the needs of the subjects and the complexity that surrounds the issue.
Resumen Los daños derivados del uso perjudicial del alcohol cobraron importancia a partir del siglo 18, con el ascenso del capitalismo. Medidas de control gubernamentales y sanitarias formaron parte de la construcción sociohistórica. En Brasil, la Política de Alcohol y Drogas del Ministerio de Salud, instaurada en los años 2000, propuso acciones de cuidado en red incluyendo los servicios de atención primaria. A pesar de los esfuerzos para cualificar a los profesionales, las acciones en salud se muestran poco acogedoras, estigmatizadoras e ineficaces frente a la complejidad del tema. Con el objetivo de conocer y analizar las creencias y las prácticas de salud en el cuidado al usuario de alcohol en la atención primaria de la salud, se realizó este estudio cualitativo con profesionales de la salud de un servicio de atención primaria, utilizando como herramientas la entrevista semiestructurada y el análisis de contenido. Los marcos teóricos relacionados a la salud colectiva y a las ciencias sociales proporcionan sustento a este análisis. Los resultados indican actitudes moralizadoras y prejuiciosas, con una práctica que criminaliza el uso de alcohol, principalmente en las clases menos favorecidas, pautada por conductas normalizadas, enfoque en la eliminación de los riesgos y en la abstinencia total, en línea con el modelo biomédico hegemónico y alejadas de las necesidades de los sujetos y la complejidad que implica este tema.
Latinoamérica reporta en las gestantes un consumo de alcohol del 44%, cigarrillo 51.8%, anfetaminas 8.3%, cocaína 2.5% y marihuana 2%. Las gestantes consumidoras representan un problema para las ...instituciones prestadoras de salud que exige intervenciones intersectoriales e interdisciplinarias por las consecuencias físicas, psicológicas, familiares y sociales que conlleva para la madre, el neonato y el infante. En esta revisión se describen las complicaciones físicas y conductuales en la madre, el feto y el neonato, que surgen por el consumo de cocaína y sus derivados durante la gestación. Se realizó una revisión narrativa a partir de la búsqueda de información científica indexada en las bases de datos Pubmed, Lilacs, Ovid, Science Direct entre el 2000 y el 2015, se utilizaron
PDF
