“Hapis cezasının koşullu salıverilme öncesinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infazı”, 5275 sayılı Kanun’a 5 Nisan 2012 tarihli ve 6291 sayılı Kanun’la eklenen “Denetimli serbestlik tedbiri ...uygulanarak cezanın infazı” başlıklı madde 105/A’da yer alan düzenlemeyle hukuk sistemimize girmiştir. Böylece, mahkûm olduğu hapis cezasını infaz kurumunda çekmekte olan bir hükümlünün, hakkında henüz koşullu salıverilme hükümleri uygulanmadan önce ceza infaz kurumundan ayrılması mümkün hâle gelmiştir. Bu hükümden yararlanan bir hükümlünün cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmı denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz kurumu dışında, toplumsal ortamda infaz edilmektedir. Daha önce başka kanunlarla yapıldığı gibi, 15 Nisan 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’la da denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı ile ilgili kalıcı ve geçici nitelikte bazı değişiklikler yapılmıştır. Diğer taraftan, 7242 sayılı Kanun’a esas teşkil eden Kanun Teklifi 31 Mart 2020 tarihinde verilmiştir. Bununla birlikte, 11 Mart 2020 tarihinde, Sağlık Bakanlığı tarafından, ülkemizde ilk COVID-19 vakasının tespit edildiği; 1 Nisan 2020 tarihinde ise Sağlık Bakanı tarafından, söz konusu virüsün bütün illere yayılmış olduğu açıklanmıştır. Dolayısıyla, pek çok tartışma ve eleştiriyi de beraberinde getiren 7242 sayılı Kanun, tam da hızla salgına karşı önlemlerin alındığı bir dönemde kabul edilerek yürürlüğe koyulmuştur. Böyle bir dönemde, 7242 sayılı Kanun’un ivedilikle kabul edilmiş olması, bu acelenin COVID-19 nedeniyle mi olduğu sorusunu akıllara getirmektedir. Bu çalışmada, mahkûm olunan hapis cezasının koşullu salıverilme öncesinde denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infazına ilişkin olarak 5275 sayılı Kanun’da 7242 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerin COVID-19 salgını nedenli olup olmadığı incelenerek salgın ile bağlantılı nitelikte olan düzenlemelere dair değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Çağdaş müziğin tanınmış isimlerinden, besteci Hasan Uçarsu, “Eski İstanbul’un Arka Sokaklarında” isimli eserinde geleneksel Türk müziğinden iki adet alıntı yapmıştır. Eser si bemol klarnet, ...perküsyon, arp, viyolonsel ve geleneksel Türk müziği enstrümanı kanun için bestelenmiştir. Eserde yer alan alıntılar, geleneksel Türk makam müziğinin en önemli isimlerinden Yorgo Bacanos ve İsmail Dede Efendi’den yapılmıştır. Bu çalışmada, yapılan alıntıların nasıl bir yöntemle kullanıldığı incelenmiştir. İlk alıntı Bacanos’un Nihavent ud taksiminden yapılmıştır. Bu motifler, eserin A ve B bölmeleri boyunca sık sık görülmektedir. İkinci alıntı Dede Efendi’nin Hüzzam Mevlevi Ayini- Birinci Selam’ından yapılmıştır. Eserin C bölmesi boyunca, Ayin’in 1-2, 7-8, 35, 36, 41, 42, 45, 46, 51, 52. usullerinden yapılan alıntılar kullanılmıştır. Bu alıntılar çoğunlukla kanun tarafından çalınmaktadır. Ancak diğer enstrümanlar da alıntının bazı kısımlarını çalarak kanuna eşlik ederler. Taksimden alınan motifler çok yoğun bir ritmik yapı içinde kullanılırken, Ayin’den yapılan alıntılar daha sade bir ritmik yapı içinde kullanılmıştır. Eserin sonuna doğru ritmik yoğunluk giderek azalmaktadır. Böylece Uçarsu’nun, eserin başlangıcı ve bitişi arasında bir kontrast yarattığı görülmektedir.
İşçilik alacaklarına ilişkin davalar, iş uyuşmazlıkları içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. İşveren tarafından işçiye yargı kararına dayalı olarak yapılan ödemeler, işçinin haklarını yerine ...getirmek için yeterli değildir. Bu ödemeler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda öngörülen esaslar çerçevesinde, prime esas kazanç olarak da değerlendirilmelidir. Kanunun 79. ila 91. maddeleri arasında dördüncü kısım başlığı altında prime ilişkin hükümler yer almaktadır. İki bölüme ayrılmak sureti ile konu düzenlenmiştir. Birinci bölümde prim alınması, prime esas kazanç, prim oranları ve asgari işçilik, ikinci bölümde ise prim belgeleri ve primlerin ödenmesine yönelik hükümler bulunmaktadır. Yargı kararı ile hükmedilen tutarın, ücret ya da ücret dışında bir ödeme olup olmaması ile işçinin iş sözleşmesinin devam edip etmediği hususları, yapılacak değerlendirmede önemlidir. İşçilik alacağının gerçekleştiği dönemde işçinin sigortalı olarak kaydının olup olmaması da diğer bir önemli husustur. Çalışmamızda, konu hakkında yargı kararlarına da yer verilmiştir.
Adli yargı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay'ın dairelerinde, yargı işleri hizmetlerinin yürütülmesi için bir kalem (yazı işleri) teşkilatı bulunur. Mahkemelerde bir yazı ...işleri müdürü, yeterli sayıda zabıt kâtibi, memur, mübaşir, hizmetli ve diğer görevliler bulunur. Yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi ve mübaşir başta olmak üzere bu görevlilerin mevzuattan kaynaklanan önemli görevleri vardır. Kalem teşkilatı personelinin vermiş olduğu karar ve yapmış olduğu işlemler idari niteliktedir. İdari nitelikte olduğu için bu karar ve işlemlere karşı kanun yoluna başvurulamaz. Alman hukukunda, mahkemede görevli zabıt kâtiplerinin karar ve işlemlerine karşı özel bir hukuki çare düzenlenmiştir. Bu hukuki çare "Erinnerung" olarak ifade edilmektedir. Alman Medeni Usul Kanunu madde 573'de düzenlenen bu hukuki çareye göre, zabıt kâtiplerinin karar ve işlemlerine karşı mahkemeden bir karar talep edilebilir. Dilimize "itiraz" olarak çevirebileceğimiz hukuki çare ile zabıt kâtibinin karar ve işlemleri görev yaptığı mahkemece incelenip gerektiğinde düzeltilecektir. Türk hukukunda ise mevzuatta buna benzer bir hukuki çare düzenlenmemiştir. Genel olarak idari nitelikte olan bu karar ve işlemlere karşı idari yargıda iptal davası açılabilir. Ancak etkin hukuki koruma sağlanabilmesi için Türk hukukunda da, Alman hukukunda olduğu gibi kalem teşkilatı personelinin karar ve işlemlerine karşı özel bir hukuki çare düzenlenmesi yerinde olacaktır.
Kanun yararına temyiz, İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen olağanüstü kanun yollarından biridir. İdari yargı yerlerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile kesin olarak verilmemiş olmakla ...birlikte kanun yolları aşamasında taraflarca başvuru yapılmaması sebebiyle kesinleşen nihai kararları, kanun yararına temyiz başvurusuna konu edilebilir. Kanun yararına temyiz incelemesi sonucu verilen kararlar, İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesi uyarınca başvuruya konu edilen mahkeme kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmamaktadır. Kesin hüküm kavramı çerçevesinde yorumlanan bu düzenleme, kanun yararına temyiz incelemesi sonucunda verilecek bozma kararının kendi hukuki sonuçları olmayacağı anlamını taşımamaktadır. İptal talebinin reddi yönündeki kararlar kesin hüküm niteliği taşımaz ve bu tip kararların kanun yararına bozulması hukuki sonuç doğurabilir. Kanun yararına bozma kararının uyuşmazlığın esasına ilişkin bir hukuka aykırılık saptaması durumunda, hukuka bağlı idarenin uymakla yükümlü olduğu bir yargı kararı ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle bu hâllerde idare, kanun yararına temyiz sonucu verilen bozma kararına uymakla yükümlüdür ve bu yükümlülük, ilgililerce talep konusu edilebilir niteliktedir.
Appeal for the sake of law is one of the extraordinary legal remedies regulated in Code of Administrative Judicial Procedure. Administrative courts’ definite final decisions and their final decisions that became definite at process of legal remedies may be subject to appeal for the sake of law. According to Article 51 of Code of Administrative Judicial Procedure; decisions made as a result of this legal remedy will not eliminate the legal consequences of administrative court’s decision. This article, which is interpreted within the frame of res judicata concept, does not mean the decision of reversal will not have its own legal consequences. Rejection of a nullity action is a decision but it does not constitute a res judicata. So reversal of these decisions may have legal consequences.If the decision of reversal detects a contradiction to law on the basis of dispute, a lawful administration will have an obligation to act as indicated in the decision. This obligation can be requested by those concerned.
Siyasi partilerin mali denetimi, Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilmektedir. Son on yılda siyasi partilerin mali denetimi ile ilgili iki önemli gelişme söz konusu olmuştur. Bunlardan ...birincisi 2011 tarih ve 6111 sayılı Kanun ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda siyasi partilerin mali denetiminin esasına ilişkin yapılan değişikliklerdir. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi’nin bir siyasi partinin mali denetimi ile ilgili verdiği hazineye irat etme kararının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu ihlal kararlarıdır. Çalışmada her iki konu ele alındıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin siyasi partilerin mali denetimine ilişkin kararları, 2009- 2013 (6111 sayılı Kanun öncesi dönem), 2013-2017 (6111 sayılı Kanun dönemi), 2017-2021 (AİHM’in kararı sonrası dönem) dönemleri olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma çerçevesinde, 6111 sayılı Kanun ile AİHM’in ihlal kararının Anayasa Mahkemesi kararları üzerindeki etkileri tartışılmış ve siyasi partilerin mali denetimi ile ilgili bir model önerisi ortaya konmuştur.
İnternetin toplumun temel ihtiyaçlarından biri haline gelmesi sonucunda
insanlar enformasyon ihtiyaçlarını karşılamak için internet gazeteciliğini aktif
bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bu mecra, ...haber toplamadan haber yazımına,
içeriğin yayınlanmasından hedef kitlesine kadar pek çok farklılığı bünyesinde
barındırmaktadır. Bununla birlikte her geçen gün insanların enformasyona en hızlı
bir biçimde ulaşma isteklerinden dolayı bu mecranın daha çok tercih edilmesi,
internet gazeteciliğinin her yönüyle donanımlı ve sorumlu olmasını gerektirmektedir.
Çalışmada 5651 Sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi
ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” un
internet gazeteciliği üzerindeki etkilerinin irdelenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca bu
mecrada çalışanların yasa çerçevesindeki konumları irdelenmiştir. Buna göre 5651
sayılı yasanın ne internet gazeteciliğine ne de bu mecrada çalışanlara yönelik bir
düzenleme içermediği görülmüştür. Bu bağlamda mevcut kaynak ve ilgili yasalardan
yararlanılarak literatür yöntemiyle bir kavramsal çerçeve sunulmuştur.
İnşaat sektörü, insanoğlunun korunma ve barınma ihtiyacı
sonucunda doğmuştur. Bu ihtiyacın neticesinde, tarih boyunca insanların
hayatlarında oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Taşıdığı bu önem ...onun
gittikçe büyüyen bir ekonomik piyasaya sahip olmasına ve ekonomilerin öncül
sektörü olmasına neden olmuştur. Bu denli önemli olan inşaat sektörünün de önemli
problemleri bulunmaktadır. Bunların başında ise iş sağlığı ve güvenliği (İSG)
ile ilgili problemler gelmektedir. İnşaat sektörü, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)
verilerine göre iş kazalarının en çok yaşandığı üç sektörden bir tanesi olup;
bununla birlikte ölümlü iş kazalarında ise son senelerde birinci sırada yer
almaktadır. Bu durum, inşaat sektöründe iş güvenliği konusunun ne kadar hassas
ve önemli bir konu olduğunu açıkça göstermektedir. Bu çalışmada, 6331 Sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkartılan yönetmelik ve
tebliğlerin inşaat sektöründe çalışanlar ve işverenler tarafından nasıl
algılandığı ve işyerlerinde nasıl uygulandığının araştırılması üzerine bir araştırma
yapılmıştır. Çalışma kapsamında, Trabzon ilinde inşaat sektöründe faaliyette
bulunan firmalar, belediyeler ve yapı denetim kuruluşlarında görev yapan 56’sı
işveren 305 tanesi çalışan olmak üzere 361 kişiyle anket çalışması yapılmıştır.
Erişilmiş olan veri sayısınca anket sorularının algılanabilirliği ölçülmüş, sorulan
her soru için değerlendirilme yapılmıştır. Çalışmanın sonunda ise anketler
sonucu ortaya çıkan veriler genel bir değerlendirmeye tabi tutularak
yorumlanmıştır.
Bu çalışmada, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği sonrası ihdas edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ilk kez Türk hukuk sistemine giren Cumhurbaşkanı yardımcılığı ve parlamenter sistemde ...de var olan bakanların hukuki durumu incelenmektedir. Çalışmanın kapsamı, Türkiye’nin 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu öncesi hükümet sistemi, değişiklik sonrası Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Anayasa giren Cumhurbaşkanı yardımcıları ve yeni sistemdeki bakanların; hukuki statüleri, atanmaları, görev ve yetkileri konularıyla ile sınırlıdır. Cumhurbaşkanı yardımcılığı kurumu, ilk olarak Cumhurbaşkanına vekâlet etmek, Cumhurbaşkanının vereceği görevleri yaparak Cumhurbaşkanının iş yükünü hafifletmek için ihdas edilmiştir. Bakanların ise bakanlık bürokrasisi üzerinde doğrudan hiyerarşi ilişkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte bakanların, Cumhurbaşkanı yardımcılarından farklı olarak bakanlık politikaları üzerinde etkili oldukları değerlendirilmektedir. Bu makalede Cumhurbaşkanı yardımcısı ile bakanların hukuki statüleri, atanmaları, görev ve yetkileri, parlamenter sistemdeki bakanlar ile yeni sistemdeki bakanların eski ve yeni statüleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada, analitik eleştirel çerçevede, genellikle birincil ve ikincil kaynaklardan yararlanmak suretiyle betimsel ve söylevsel bir metodoloji kullanmaktadır.
Kamuoyunda “Sosyal Medya Düzenlemesi” olarak bilinen 7253 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda ...Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 31.07.2020 tarih ve 31202 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Teklif aşamasından itibaren pek çok tartışmayı ve lehte- aleyhte yorumları da Türkiye gündemine taşıyan kanun, isminden de anlaşılacağı üzere, 5651 sayılı, “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” da yapılan ilave düzenlemeleri içermektedir. Çalışmada, sosyal medyayı, 7253 sayılı kanun ile getirilen düzenlemeleri, dünya uygulamalarını ve düzenlemeye dair müsbet ve menfi yaklaşımları değerlendireceğiz.