Due to their excellent physical properties and high strength and stiffness relative to density, aerospace industry research is producing high-performance structural materials, such as composites, ...which are used in many critical structural parts like airframes, wings, rotor blades, propellers, and other components. However, during flight, these materials may be damaged by impact, thermal stress, moisture, and ultraviolet radiation. One of the most prevalent issues with composite materials is their challenging nature in terms of flaw detection during both manufacturing and use. When they are employed in the crucial areas that were previously indicated, this becomes a very serious issue. When evaluating the structural integrity of composites and looking for any damage, microscopes are a very useful instrument. Effective methods for identifying and analyzing damage include microscopic procedures like optical microscopy, stereomicroscopy, scanning electron microscopy (SEM), scanning ion microscopy (SIM), and atomic force microscopy (AFM). A variety of methods may be employed with microscopes to examine and identify deterioration in composite materials. It is often possible to examine overt deterioration on the surface of composite materials under the microscope utilizing a number of different approaches and procedures. Determining the kind, extent, distribution, and impact of the damage requires these inspections. Often employed techniques consist of: SEM is a method for high-resolution imaging of surface damage. It entails shining an electron beam onto the sample's surface and capturing pictures. SEM is a useful tool for identifying erosion, delamination, and microcracks. It is also possible to measure things like the damage's breadth and depth. Optical microscopes have a large field of view and look at damaged regions. This makes it possible to find tiny fractures or cracks that are invisible to the unaided eye. Furthermore, details on the degree of harm, the roughness of the surface, and the breadth and depth of the fractures may be acquired. To see damaged objects, optical microscopy is utilized. Cracks and damage locations are visible with optical microscopy. Optical microscopes can identify different kinds of damage by looking at the surface of the material. Damage like delamination, fiber breakage, cracks, and deformations are a few examples of these. This study examines the efficacy of microscopic methods and non-destructive testing in assessing the different kinds of damage that can occur at the interfaces between holes in composite materials. Composite test materials were chosen from glass fiber reinforced phenolic matrix composites that were produced in compliance with aerospace standards. The measurements led to the conclusion that using microscopic techniques has benefits like speed and field suitability. However, the continuous development and improvement of new methods in this field will contribute to a better understanding of layered composite materials and the development of safer and more durable structures.
Havacılık ve uzay endüstrisinin ticari ve askeri uçakların performansını artırmaya yönelik araştırmalar, yüksek performanslı yapısal malzemelerin geliştirilmesine yol açmaktadır. Kompozit malzemeler, mevcut ve gelecekteki havacılık ve uzay bileşenlerinde önemli bir rol oynayan bu tür malzeme sınıflarından biridir. Kompozit malzemeler, yüksek mukavemet ile sertlik-yoğunluk oranları ve üstün fiziksel özellikleri nedeniyle havacılık ve uzay uygulamaları için özellikle uygulanabilir bir malzeme türü olarak kullanılmaktadır.1 Uçak gövdeleri, kanatlar, rotor kanatları, pervaneler ve diğer bileşenler gibi birçok kritik yapısal parçada kompozit malzemeler bulunmaktadır. Ancak, uçuş sırasında oluşabilecek darbeler, termal gerilmeler, nem, ultraviyole ışınları gibi faktörler nedeniyle hasarlar meydana gelebilir. Kompozit malzemelerin kullanımı sırasında sık karşılaşılan problemlerden birisi gerek üretim gerekse kullanımları sırasında meydana gelen kusurların tespitinin zor olmasıdır. Özellikle yukarıda değinilen kritik sahalarda kullanımında bu durum daha büyük bir problem olarak öne çıkmaktadır. Mikroskoplar, kompozit malzemelerin yapısal bütünlüğünü değerlendirmek ve potansiyel hasarları tespit etmek için kullanılan güçlü bir araçtır. Optik mikroskopi, stereo microskopi, taramalı elektron mikroskopi (SEM), taramalı iyon mikroskopisi(SIM) ve atomik kuvvet mikroskopisi (AFM) gibi mikroskopik teknikler, hasarların belirlenmesi ve analiz edilmesi için kullanılan etkili araçlardır. Mikroskoplar, kompozit malzemelerdeki hasarların tespiti ve analizi için farklı tekniklerle kullanılabilir. Kompozit malzemelerin yüzeyindeki açık hasarların mikroskopla incelenmesi, genellikle bir dizi teknik ve yöntem kullanılarak gerçekleştirilir. Bu incelemeler, hasarın türünü, büyüklüğünü, dağılımını ve etkisini belirlemek için önemlidir. Bazı yaygın kullanılan yöntemler şunlardır; SEM, yüzeydeki hasarları yüksek çözünürlükte görüntülemek için kullanılan bir tekniktir. Elektron demeti kullanarak numunenin yüzeyine odaklanır ve görüntüler elde eder. SEM, mikro çatlakları, tabakalaşma ve erozyonu tespit etmek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, hasarın derinliği ve genişliği gibi ölçümler yapılabilir. Optik mikroskoplar, hasarlı bölgeleri geniş bir görüş alanında inceler. Bu sayede çıplak gözle görülemeyen küçük çatlaklar veya kırılmalar tespit edilebilir. Ayrıca, hasar boyutu, yüzey pürüzlülüğü, çatlakların derinliği ve genişliği gibi bilgiler elde edilebilir. Optik mikroskopi, hasar bölgelerini ve çatlakları görselleştirmek için kullanılır. Optik mikroskoplar, malzeme yüzeyini inceleyerek hasar türlerini tespit edebilir. Bunlar arasında delaminasyon (katmanların ayrılması), fiber kırılması, çatlaklar, deformasyonlar gibi hasarlar bulunabilir. Bu çalışmada, tahribatsız muayene ve mikroskobik teknikler kullanılarak, kompozit malzemelerin delik ara yüzeylerinde meydana gelen çeşitli hasar türlerinin değerlendirilebilme etkinliği incelenmiştir. Kompozit malzeme olarak havacılık standartlarında üretilmiş cam fiber takviyeli fenolik matrisli kompozitler seçilmiştir. Ölçümler sonucunda; mikroskobik tekniklerinde, hız ve sahaya uygunluk gibi avantajları ile kullanılabilir olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, bu alanda sürekli olarak yeni yöntemlerin geliştirilmesi ve geliştirilmesi, katmanlı kompozit malzemelerin daha iyi anlaşılmasına ve daha güvenli ve dayanıklı yapıların geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.
This book explains concepts of transmission electron microscopy (TEM) and x-ray diffractometry (XRD) that are important for the characterization of materials. The third edition has been updated to ...cover important technical developments, including the remarkable recent improvement in resolution of the TEM.
Fremtiden er lys Thrane, Alexander S; Thrane, Per Stanley
Tidsskrift for den Norske Lægeforening,
2016, 2016-00-00, Letnik:
136, Številka:
5
Journal Article
Pembentukan Somatik Embriogenesis (SE) porang secara tidak langsung memiliki proses yang lambat, selama ini yang digunakan adalah induksi secara langsung karena dapat mempercepat penyediaan bibit ...tetapi pengetahuan tentang induksi SE secara tidak langsung sangat dibutuhkan untuk mengetahui tahapan perkembangannya. Kami menyajikan pengetahuan terkait interaksi hormon 2,4-D dan NAA terhadap induksi kalus, histologi dan scanning elektron microscop (SEM) kalus embriogenik tanaman porang (Amorphophallus muelleri). Tujuan penelitian ini adalah guna mengetahui interaksi pengaruh 2,4-D dan NAA dalam proses induksi SE dan mempelajari tahapan perubahan embrio serta perkembangan struktur embrio tanaman porang. Penelitian ini telah dilangsungkan selama 6 bulan sejak Mei hingga Oktober 2021. Tempat penelitian berada di Laboratorium Kultur Jaringan Agronomi Fakultas Pertanian Universitas Jember. Penelitian ini mengunakan Rancangan Acak Lengkap (RAL) 2 Faktor dengan 3 kali ulangan. Faktor pertama ialah hormon 2,4-D dengan konsentrasi 0 ppm, 1 ppm, 2 ppm, dan faktor kedua yaitu hormon NAA dengan konsentrasi 0,5 ppm, 1 ppm, 1,5 ppm, 2 ppm, 2,5 ppm, kemudian data yang didapatkan dilakukan analisis deskriptif dan ANOVA. Hasil penelitian menunjukan perlakuan hormon 1 ppm 2,4-D dan 1,5 ppm NAA menghasilkan kalus embriogenik dan pada hasil histologi dan scaning electron mikroskopy (SEM) memperlihatkan tahapan embrio somatik porang meliputi tahapan proembrio, embrio globular, skutelar dan kolioptilar, lalu tahap koleoptilar berkembang ke tahap primodial tunas. Pada konsentrasi 1 ppm 2,4-D dan 1,5 ppm NAA terbentuk proembrio dan embrio globular yang memiliki permukaan proembrio yang halus.
The first book on the topic, with each chapter written by pioneers in the field, this essential resource details the fundamental theory, applications, and future developments of liquid cell electron ...microscopy. This book describes the techniques that have been developed to image liquids in both transmission and scanning electron microscopes, including general strategies for examining liquids, closed and open cell electron microscopy, experimental design, resolution, and electron beam effects. A wealth of practical guidance is provided, and applications are described in areas such as electrochemistry, corrosion and batteries, nanocrystal growth, biomineralization, biomaterials and biological processes, beam-induced processing, and fluid physics. The book also looks ahead to the future development of the technique, discussing technical advances that will enable higher resolution, analytical microscopy, and even holography of liquid samples. This is essential reading for researchers and practitioners alike.
Structural Health Monitoring (SHM) is a process that involves the observation and analysis of a system over time using periodically sampled response measurements to monitor changes to the material ...and geometric properties of engineering structures such as bridges, buildings, and aerospace composite structures. The goal of SHM is to detect changes in the structural behavior or condition that may indicate damage or degradation before a catastrophic failure occurs. SHM involves the implementation of damage detection strategies for structures of high importance. It is commonly used in civil engineering, aerospace engineering, and mechanical engineering applications to ensure the safety and reliability of structures. It improves the safety of aerospace composite structures by detecting damage at an early stage, preventing damage from occurring, improving reliability, and extending the life of the structure. SHM applications enable aircraft to spend less time on the ground and carry more passengers and cargo, thereby reducing operational costs. It can be utilized in various fields such as monitoring the health condition of aircraft tail and wing areas in the aviation industry, preventing damage and deterioration of car parts and components under operating conditions in the automotive sector, monitoring the health condition of bridges and tunnels in the transportation sector, and monitoring the health condition of wind turbines and other structures in the energy sector. Aerospace composite structures can suffer from several complex nonlinear damage modes, including impact damage, delamination, matrix cracking, fiber breakage, and voids. This study provides general and useful information on how structural health applications of aviation composites can be supported by microscopic techniques. In order to better understand the subject, an example aircraft composite structural component containing impact damage, which was mentioned above, was examined using microscopic techniques. In this investigation conducted using Stereo and Scanning Electron Microscopes (SEM), the identification of
potential damage sources and the assessment of damage severity are explained in detail.
Yapısal Sağlık İzleme (YSİ), mühendislik yapıları arasında köprüler, binalar ve havacılık kompozit yapılar gibi yapıların malzeme ve geometrik özelliklerindeki değişiklikleri izlemek için düzenli aralıklarla alınan tepki ölçümlerini kullanarak zaman içinde bir sistemin gözlem ve analizini içeren bir süreçtir. YSİ'nin amacı, yapısal davranışta veya koşullarda meydana gelen değişiklikleri tespit etmek ve felaketle sonuçlanmadan önce hasar veya bozulma belirtebilecek olanları saptamaktır. YSİ, yüksek öneme sahip yapılar için hasar tespiti stratejilerinin uygulanmasını içerir. Genellikle sivil mühendislik, havacılık mühendisliği ve makine mühendisliği uygulamalarında yapıların güvenliği ve güvenirliğini sağlamak için kullanılır. Havacılık kompozit yapıların güvenliğini artırarak erken aşamada hasarı tespit eder, hasarın meydana gelmesini önler, güvenilirliği artırır ve yapının ömrünü uzatır. YSİ uygulamaları, uçakların daha az süreyle yerde kalmasını ve daha fazla yolcu ve yük taşımasını sağlayarak işletme maliyetlerini azaltır. Bu uygulamalar, havacılık endüstrisinde uçak kuyruk ve kanat bölgelerinin sağlık durumunu izlemek, otomotiv sektöründe işletme koşullarında araç parçalarının ve bileşenlerinin hasarını ve bozulmasını önlemek, ulaşım sektöründe köprülerin ve tünellerin sağlık durumunu izlemek ve enerji sektöründe rüzgar türbinleri ve diğer yapıların sağlık durumunu izlemek gibi çeşitli alanlarda kullanılabilir. Havacılık kompozit yapılar, darbe hasarı, delaminasyon, matris çatlama, lif kırılması ve boşluklar dahil olmak üzere çeşitli karmaşık olmayan hasar modlarına maruz kalabilir. Bu çalışma, havacılık kompozitlerinin yapısal sağlık uygulamalarının mikroskopik tekniklerle nasıl desteklenebileceği hakkında genel ve faydalı bilgiler sunmaktadır. Konuyu daha iyi anlamak için yukarıda bahsedilen darbe hasarı içeren bir örnek uçak kompozit yapısal bileşeni, mikroskopik teknikler kullanılarak incelenmiştir. Bu araştırma, Stereo ve Taramalı Elektron Mikroskopları (SEM) kullanılarak potansiyel hasar kaynaklarının tanımlanması ve hasarın şiddetinin ayrıntılı açıklamasını içermektedir.
Saat ini faktor iklim yang semakin tidak menentu mengakibatkan berkurannya ketersediaan air yang berdampak negatif bagi pertumbuhan tanaman. Penelitian ini dilakukan untuk mengetahui pengaruh dosis ...pupuk KCl dan berbagai kadar air media tanah dipembibitan kelapa sawit. Penelitian ini dilaksanakan di Desa Sumbersari, Kecamatan Sumbersari, Kabupaten Jember, Jawa Timur mulai April hingga September 2021 menggunakan rancangan acak kelompok faktorial. Percobaan dilakukan untuk meneliti pengaruh dosis KCl dan kadar air media terhadap pertumbuhan bibit kelapa sawit, dosis pupuk KCl terdiri dari 4 level yaitu 0 g, 0,4 g, 0,6 g dan 0,8 g setiap tanaman, kadar air media tanah terdiri dari 3 level yaitu 100%, 70% dan 50% dari kapasitas lapang dengan 3 ulangan. Hasil penelitian diketahui bahwa perlakuan interaksi dua faktor antara kadar air media dan dosis KCl didapatkan hasil tidak berbeda nyata, demikian juga faktor tunggal dosis KCl tidak berbeda nyata, sedangkan faktor tunggal kadar air media menunjukkan pengaruh berbeda nyata. Level perlakuan kadar air 70% didapatkan hasil berbeda nyata pada parameter tinggi tanaman sebesar 18,44 cm, parameter jumlah daun sebesar 3,67 helai, parameter diameter bonggol sebesar 5,63 mm dan leaf area index sebesar 1,72. Hasil analisis lebar pori stomata (μm) pada berbagai kondisi kadar air media menunjukkan nilai rata-rata tertinggi pada kadar air media 70% sebesar 11,88 ± 4,96 dan pada berbagai dosis KCl menunjukkan nilai rata-rata tertinggi pada dosis KCl 0,6 g sebesar 10,83 ± 7,90.
Objective: To evaluate the effect of biofilm layer on polyp formation in nasal polyposis by comparing the amount of biofilm layer on polyp tissue and the normal mucosa.
Material and Methods: This ...study is a prospective study. 14 patients who underwent functional endoscopic sinus surgery (FESS) for nasal polyposis were evaluated. Patients were had no history of previous FESS. Tissue samples were obtained from lower turbinate (Group 1 n:14) and from nasal polyp (Group 2, n:14) of the same nasal cavity. Biofilm presence was identified using scanning electron microscopic (SEM) morphological findings. In biofilm positive samples, the presence of biofilm in less than 25% of the surface area was classified as (+), between 25-50% as (++) , and over 50% as (+++).
Results: In Group 2, with SEM imaging, (+++) biofilm presence was detected in 9 patients and (++) biofilm was detected in 5 patients. In Group 1, no biofilm was detected 8 patients, while; (+++), (++), and (+) biofilm presence was detected in 1, 2, and 3 patients respectively. Significant difference was found between group 1 and group 2 with respect to the amount of biofilm according to SEM (p =0.000).
Conclusion: In samples, statistically significant difference was found between polyp tissue and normal mucosa in terms of the amount of biofilm. However, further studies with larger patient series are required in order to reach a definitive conclusion on the effect of biofilm on pathogenesis of polyp.
Amaç: Polip dokusu ve normal mukoza üzerindeki biyofilm tabakası miktarını karşılaştırarak nazal polipoziste biyofilm tabakasının polip oluşumuna etkisini değerlendirmek amaçlanmaktadır.
Materyal ve Metod: Bu çalışma, prospektif bir çalışma olup nazal polipozis nedeniyle fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi (FESS) uygulanan 14 hasta değerlendirildi. Hastalar, daha önce endoskopik sinüs cerrahisi geçirmemiş hastalardan oluşmaktaydı. Doku örnekleri, aynı nazal kaviteden alt konkadan (Grup 1, n:14) ve nazal polip dokusundan (Grup 2, n:14) alındı. Biyofilm varlığı, Scanning elektron mikroskobu (SEM) morfolojik bulgular kullanılarak tanımlandı. Biyofilm pozitif örneklerde, görüntülenen yüzey alanının %25’inden az sahada biyofilm varlığı (+), %25-50 arası (++) ve %50’den fazla sahada biyofilm varlığı (+++) olarak sınıflandırıldı.
Bulgular: Grup 2’de SEM görüntülemede 9 hastada (+++) biyofilm mevcudiyeti saptanırken 5 hastada (++) biyofilm tespit edildi. Grup 1'de ise 8 hastada biyofilm saptanmazken 1 hastada (+++), 2 hastada (++) ve 3 hastada (+) biyofilm varlığı saptandı. SEM bulgularına göre biyofilm miktarı açısından grup 1 ve grup 2 arasında anlamlı fark bulundu (p=0.000).
Sonuç: Örneklerde, polip dokusu ile normal mukoza arasında biyofilm miktarı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Bununla birlikte, biyofilmin polip patogenezine etkisi konusunda kesin bir sonuca varmak için daha geniş hasta serileri ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.
Mevcut çalışmanın amacı, sıçanlarda gebeliğin 0.gününden 5.gününe kadar uterus dokusunda meydana gelen yapısal değişiklikleri ışık mikroskobik düzeyde araştırmaktı. Çalışmada erişkin gebe dişi ...Wistar-albino cinsi sıçanlar kullanıldı. Gebe sıçanlardan elde edilen doku örnekleri, Hematoksilen-Eosin (HE), Masson's üçlü boyaması (Triple boyama) ve Periyodik Asit Schiff (PAS) boyası ile boyandılar. Gebeliğin 0.gününde uterus dokusu normal histolojik yapı gösterdi. Gebeliğin 1.gününde desidual reaksiyon alanlarının ortaya çıktığı, uterus lümen epiteli, bez epiteli ve stromada çok sayıda mitoz ve apoptotik hücrelerin olduğu görüldü. Gebeliğin 3.gününde desidualizasyonun uterus dokusunda implantasyonun şekilleneceği antimezometriyal tarafa doğru yayıldığı gözlendi. Gebeliğin 5.gününde uterus lümen epitel yüksekliğinin azaldığı, bezlerin küçüldüğü ve maternal kan damarlarında artış ve genişleme olduğu görüldü. Bu sonuçlar, sıçan uterus dokusunda desidual reaksiyonun gebeliğin 1.gününde başladığını, bu süreçte mitoz ve apoptozisin rol oynadığını ve gebelik ilerledikçe plasental dolaşım için maternal kan damarlarının geliştiğini gösterir. Anahtar sözcükler: Mikroskopi, Preimplantasyon, sıçan, uterus dokusu.