Bu makale, 2016-2020 dönemi Türk dış politikasını ele almakta ve bu dönemdeki artan dış politika aktivizmini koşullayan sistemsel ve ülke içi faktörleri incelemektedir. Makale bu konudaki mevcut ...literatüre birbiriyle bağlantılı şu iki gözlemle katkıda bulunmayı amaçlamaktadır: 2016-2020 dönemi Türk dış politikası sistemsel seviyede ve Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde, Trump istisnası sebep değil sonuçtur ve Türk dış politikasındaki yeni yönelimin önemli bir motivasyonu Türkiye’de yönetici seçkinlerin değişen yapısı ve iç ilişkileridir. Bu motivasyon, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Türk devlet aklına hakim olan yeni keşfedilmiş asabiyye olarak tanımlanabilir.
Bu çalışma, Türk Dış Politikası'nda dönüşüm bağlamında Türkiye-Venezuela ilişkilerinin gelişimini Neoklasik Realist kuram ile açıklamayı hedeflemiştir. Türkiye'nin Venezuela politikası, ABD'nin ...Venezuela'ya yaptırımlar uyguladığı bir dönemde gerçekleşmesi sebebiyle diğer dış politika adımlarından ayrışmaktadır. Bu kapsamda, Soğuk Savaş sonrası sistem içindeki stratejik çevrenin izin verici karakteri ve Türkiye'nin artan göreli gücü, Türkiye'nin ABD'ye rağmen siyaset izlemesinin önünü açan temel sistemik faktörler olarak ele alınmıştır. İç faktörler bağlamında, 2002 yılından sonra Türkiye iç siyasetindeki değişimler, Türk toplumunda uzun yıllardır süregelen ABD karşıtlığı, ABD ve Türkiye'nin Suriye krizindeki çelişen politikaları ile ABD'nin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası politikasının Türkiye'deki lider ve toplum algısına etkisi irdelenmiştir. Son olarak, Türkiye- Venezuela ilişkileri özelinde 2016 yılındaki sıçramayı açıklamak adına, iki ülkede de yaşanan darbe/yönetim değiştirme girişimlerinin getirdiği empati ile demokratik gerileme süreçlerinin yarattığı yakınlaşma üzerinde durulmuştur.
2011 yılında sınırlı bir halk hareketi şeklinde başlayan Suriye İç Savaşı, kısa sürede bölgesel ve küresel çapta ağır sonuçlar doğuran ve çok sayıda aktörü içine çeken bir gelişme olmuştur. Bu ...süreçte, özellikle bölge devletleri iç savaşın etkisinden kaçınamamış ve meseleye dahil olmak durumunda kalmıştır. Bu bağlamda Suriye İç Savaşı, Türkiye için de süreçte en temel dış politika konusu haline gelmiştir. Bu çalışmada, Türkiye’nin iç savaşa yönelik doğrudan müdahale öncesi dönemde izlediği dış politikasının analizi yapılacaktır. Bu analiz, güncel Türk dış politikasının değerlendirmesinin ancak doğrudan müdahale öncesi dönemde yaşanan dönüşümlerin doğru anlaşılmasıyla mümkün olabileceği ön kabulüyle yapılmaktadır. Bu nedenle, analizin kapsamlı ve bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması için kuramsal çerçeve olarak neoklasik realizm belirlenmiştir. Bağımsız değişken olarak kabul edilen sistemik sinyallerin, yerel faktörlerin yani ara değişkenlerin vasıtasıyla dış politikaya dönüştürüldüğü önermesiyle neoklasik realizm, Türkiye’nin dış politikasındaki dönüşümleri açıklamak adına kullanılmıştır. 2015 yılına kadar Esadsız bir Suriye stratejisi yürüten Türkiye, dışsal ve içsel gelişmeler uyarınca bu yaklaşımından vazgeçmiş ve doğrudan müdahaleye evirilecek yeni stratejisini uygulamaya geçmiştir. Çalışmada, bu dönüşümün altyapısını oluşturan bağımsız ve ara değişkenler ile başta millî güvenliğe tehdit oluştuğu algısıyla izlenen dış politika olmak üzere Türk dış politikasının sürekliliklerinin bu süreçteki etki ve belirleyicilikleri tartışılmıştır.
Göçmenler genellikle güçlü gelir ve emek talebine sahip alanlara gittikçe, ücret ve istihdamdaki değişikliklerin hem nedeni hem de sonucu olabilmektedirler. Geçmişten bu yana en çok göç alan ...bölgelerin başında gelen ABD’de ise göçmen sayısı hızla artmaktadır. Dolayısıyla bu büyük göç akışının işgücü piyasası üzerindeki fırsatlarını ve tehditlerini çeşitli açılardan incelemek önemlidir. Bu anlamda bu çalışmada, ABD’de uluslararası göçün işgücü piyasası üzerindeki ekonomik etkilerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışmada, Toda-Yamamoto (1995) nedensellik testi uygulanmıştır. Bu prosedür, MWALD testinin problemlerini ortadan kaldırmakta ve standart Granger nedensellik testiyle ilgili problemleri önlemektedir. Bu bakımdan güçlü bir test prosedürü içeren Toda-Yamamoto nedensellik testi sonuçları, seriler arasında iki yönlü bir nedensellik ilişkisinin varlığına işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, ücretler ve göç arasında iki yönlü nedensel bir ilişkinin varlığı tespit edilmiştir. Uluslararası göçün işgücü piyasaları üzerindeki etkisi incelendiğinde, göçlerin hedef ülkede ücret düzeyinde bir değişmeye neden olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan bu çalışma göç teorisini ilgilendiren diğer çalışmalarla doğrudan ilgilidir.
Bu çalışmada “bir işin iki ya da daha fazla bireye dağıtılarak, bir iş bileşenleri serisi haline getirilmesi” olarak tanımlanan işbölümü kavramı anlamından ve kullanımından ziyade evrimsel süreci ...içerisinde incelenmektedir. İş bölümü kavramı antik çağlardan başlayarak klasik yönetim düşüncesine kadar çeşitli alanlar dâhilinde incelenmiş ve yorumlanmıştır. İş bölümünün sadece teknik işlerde değil, zihinsel süreçlerde de ele alınması gerektiği savunulmaktadır. Bu bakış açısı klasik yönetim düşüncesindeki işbölümü kavramı ile değerlendirilmiş, klasik yönetim düşünürlerinden Fayol’un ortaya attığı yönetim ilkelerinin yönetsel işbölümü çerçevesinde şekillenmesine yol açmıştır. Bu çalışmada söz konusu olan yönetsel işbölümü Fayol’un işbölümü ilkesi hariç diğer 13 yönetim ilkesinin sınıflandırılması ile oluşturulmuştur. Bu doğrultuda, işbölümü kavramının tarihsel incelemesi yapılarak işletme yönetimi açısından öneminin vurgulanması, kavramın birçok düşünce ve akımın çıkış noktası olduğunun anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
Neoklasik Teori, 1929 Büyük Buhranı ve ardından Genel Teori’nin yayımlanması ile birlikte Kuhn’cu anlamda bir kriz yaşamış, ancak belirli bir süre sonra bu kriz aşılmış, başka bir deyişle paradigma ...değişimi gerçekleşmemiştir. Başka bir ifadeyle, Neoklasik Teori, geliştirildiği dönemden itibaren kısa süreli kriz dönemi hariç günümüze kadar “normal bilim” olma özelliğini korumuştur. Literatürde oldukça geniş yer bulan eleştirilere rağmen Neoklasik teori ve bu teorinin çağdaş versiyonları iktisat eğitiminde, özellikle lisans düzeyinde, neredeyse geçerli tek yaklaşım olarak okutulmaktadır. Neoklasik iktisat eleştirisi olarak ortaya çıkan Post Otistik İktisat Hareketi’nin önemli özelliği, iktisat eğitiminin öznesi, teknik anlamda “çıktısı” olarak adlandırılabilecek olan öğrenciler tarafından geliştirilmesiydi. 2000 yılında Fransa’da bir grup iktisat öğrencisi tarafından başlatılan Post Otistik İktisat, anaakım ya da Neoklasik iktisadı eleştiren farklı grupların oluşturduğu bir harekettir. Öğrenciler, yayımladıkları bildirilerde kurgusal dünyalardan kurtulmak istediklerini, matematiğin kontrolsüz kullanımına karşı olduklarını ve iktisattaki yaklaşımlarda çoğulculuk taraftarı olduklarını ifade etmişlerdir. Post Otistik İktisat Hareketine göre mevcut iktisat eğitimi, daha doğrusu iktisat eğitiminin büyük bölümünü kapsayan Neoklasik teori ve Neoklasik teoriden türetilen yaklaşımlar, genel olarak bu beklentileri karşılamaktan uzaktır. Öğrenciler bildirilerinde üniversite eğitiminin iki temel özelliği, derslerin çeşitliliği ve öğrencinin eleştirel düşünce ile eğitilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Ancak Neoklasik yaklaşımda bunların ikisi de mümkün değildir ve ikincisi çoğu zaman aktif biçimde caydırılmaktadır. Hareketin temsilcileri, Neoklasik teorinin yanısıra Marksist, Keynesyen, Kurumsalcı ya da Evrimci iktisat gibi alternatif teorilerin de öğretilmesi gerektiğini savunmaktadır. Post Otistik İktisat yaklaşımına göre, teknik olarak donanımlı, ancak sosyoloji, tarih ve kendi disiplinlerinin gelişimi anlamında yetersiz iktisatçıların yetiştirilmesinin temel nedeni matematiğin aşırı bir şekilde kullanılmasıdır. Bu çalışmanın amacı, Post Otistik İktisat hareketinin görüşlerini açıklamak ve bu anlamda iktisat eğitiminin belirtilen özelliklerini tartışmaktır. Çalışma Giriş ve Sonuç bölümleri dışında üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Post Otistik Hareketi’nin ortaya çıkışı ve temel özellikleri açıklanmaktadır. İkinci bölümün konusu Hareket’in eleştirilerinde temel öneme sahip Neoklasik iktisadın eleştirisi yer almaktadır. Üçüncü ve son bölümde iktisat eğitimine ilişkin tartışmalara yer verilmiştir.
Bu makalede sistem teorisinin önemli temsilcisi Niklas Luhmann’ın din teorisi ve sosyolojik din yaklaşımları ele alınmıştır. Luhmann’ın din sosyolojisi, sistem teorisinde dinin nasıl ele alındığını ...ortaya koymaktadır. Oldukça soyut bir çerçevede işlenen teoride dinin tarihsel formlarının eksikliği hissedilmektedir. Sistem teorisinin din yaklaşımlarında en önemli sorun, insanın özne olarak bulunmayışıdır. Luhmann bu sorunu psişik sistem yaklaşımıyla aşmaya çalışır; ancak onun genel sistem perspektifinden dolayı, sosyal iletişim diline indirge-nemeyen dindarlığın çeşitli boyutlarında teorik ve pratik sorunlarla karşı karşıyadır.
Keynes and Analysis of Distribution TANYERİ, İbrahim
Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi; Yıl: 2005 Cilt: 23 Sayı: 1,
03/2005
Journal Article
Bu makalenin temel amacı Keynes’in bölüşüm analizini inceleyip değerlendirmektir. Keynes’in bölüşüm analizini daha iyi anlayabilmek için birinci bölümde klasik-Maksist ve neoklasik bölüşüm ...teorilerini kısaca inceleyip tartışmanın uygun olacağı düşünülmüştür. İkinci bölümde Keynes’i önemli ölçüde etkileyen bir iktisatçı olan Marshall’ın bölüşüm analizi incelenip değerlendirilecektir. Üçüncü bölüm ise Keynes’in bölüşüm analizini ayrıntılı bir biçimde incelenip tartışmaya ve değerlendirmeye ayrılmıştır.
The main purpose of this article is to discuss and evaluate Keynes’s analysis of distribution. In order to understand Keynes’s analysis of distribution throughly, it is necassarry to discuss classical-Marxist and neoclassical theories of distribution. The first section of this article discusses classical-Marxist and neoclassical theories of distribution. In the second section of the article, analysis of distribution of Marshall who influenced Keynes to a great extent is discussed and evaluated. The third section of the article is devoted to a detailed discussion and evaluation of Keynes’s distribution analysis.
Geçen yüzyılın özellikle son yarısında yaşanan teknolojik ilerleme, bir çok disiplinin, iktisadi
büyüme üzerine geliştirilen temel varsayımları gözden geçirmelerini gerektirmıştir. Bu bağlamda, üç ...genel
bakış açısı belirginleşmektedir: neo-klasik iktısat, kurumsal - evrimsel iktisat ve bölgesel çalışmalar ile
mekansal-iktisat. Neo-klasık iktisat içinde yenilikçı bır grup (Romerciler) temel bazı varsayımları
sorgulayarak, onu daha gerçekçi bir temsil ve müdahale biçimine dönüştürmeye çalışmaktadır. Bu makalenin
amacı Paul Michael Romer tarafından başlatılan ve zamanla büyük bir ilgiye maruz kalan 'Yeni Büyüme
Kuramı' (YBK) etrafındaki tanışmalara ışık tutarak, yeniliğin birikerek ilerleme özelliğinden kaynaklanan ve
YBK'na içkin olan politika çıkarsamalarını eleştirel bir bağlamda irdelemektir. Bu kapsamda. makalede
öncelıkle YBK'nın temel özellikleri onaya kanarak, diğer bakış açılan çerçevesinde genel bir
değerlendirmesi yapılmakta, daha sonrada YBK'nın politika çıkarsamaları eleştirel bir bağlamda gözden
geçırilmektedir. Son kısımda ise yapılan çalışmanın genel bır özeti temel han sonuçlara bağlanmaktadır.
The technological development especially experienced in the second half of the last century has
paved the way for most of the disciplınes to questıon the basic hypotheses related to ıhe eeonomic growth.
Within this cnntext, one can identıfy the tracks of three general perspectives: neo-classical economics.
institutıonal - evolutionary economics and territorial studies together with spatial eeonomics. A group of
economist wlth neo-C1assical heritages (Romerians) questions the basic assumptions of the neo-C1assicism ın
order to ımprove the representation and imervention capacity of the respective perspective. The aim of thıs
study ıs to shed some Iight on the discussions revolving around the New Growth Theory (NGT) that has been
pioneered by Paul Michael Romer and subject LO a great deal of altention for the recent years in order to
elaborate the policy implications inherent to the NGT and stemming from the cumulative nature of innovatian
within a crıtical framework. In this regard, this study. firstiy, explores the basic characteristics of the NGT in
order to elaborate it from the poim of view of other perspectives, and then it attempts ıo evaluate the policy
implications of the NGT by employing a critical frameıvork. In the last pan of this paper, a general summary
of the study is connected to some conduding remarks.