Dicle Nehri üzerine inşa edilmekte olan Ilısu Barajı göl suları altında kalacak kültür
varlıklarını kurtarma projesi çerçevesinde kazılan ve bir höyük yerleşimi olan Hakemi Use,
Diyarbakır ili, ...Bismil ilçesi sınırları içinde yer almaktadır. 2001 yılından beri Hacettepe
Üniversitesi'ne mensup bir ekip tarafından yürütülen kazılar sonucunda yerleşimde üç ana
dönemin varlığı saptanmıştır: Geç Neolitik, Geç Tunç Çağ ve Geç Assur/Erken Demir Çağ.
Hakemi Use'deki kazılarda Geç Assur döneminden sonra yerleşimin terk edildiği
saptanmıştır. Kuzey Irak'ta, Musul şehrinin güneyinde Dicle Nehri kıyısında bulunan ve
Yukarı Mezopotamya'da MÖ 2. binyılda siyasal bir güç haline gelen Assur'un gerçek
anlamda imparatorluğa dönüşmesi MÖ 883 yılında II. Assurnasirpal'in tahta geçmesiyle
başlamıştır. Araştırıcılar tarafından Assur tarihi Erken Assur, Orta Assur ve Geç Assur olmak
üzere üç ana döneme ayrılmakta; gücün zirveye çıktığı, sınırların batıda Akdeniz; güneyde
Mısır; doğuda Zagros Dağlarına kadar uzandığı büyük imparatorluğun kuzey sınırını Yukarı
Dicle Vadisi oluşturmaktadır. Yukarı Dicle Vadisi bugün de oldukça bereketli toprağıyla ve
en önemlisi zengin mineral yataklarıyla ülkemizin önemli yörelerinden birini
oluşturmaktadır. Tarihsel süreç içinde yörenin bu zenginliği pek çok topluluğun ilgisini
çekmiş ve tarihöncesi dönemlerden itibaren kesintisiz iskân edilmiştir. Görece doğal
zenginliklerden yoksun olan Assurluların ilgisi, bu nedenlerden ötürü bölge üzerinden hiç
eksilmemiştir. MÖ 13 yüzyıldan başlayarak Assur kralları Yukarı Dicle Vadisi ile daha yoğun
ilgilenmeye başlamış; özellikle, Geç Assur dönemi olarak anılan Assur <mparatorluk
döneminde Yukarı Dicle Vadisi tamamen Assur'un etkisi altına girmiştir. Assur devleti
bölgedeki etkisini pekiştirmek için savaşlarda tutsak ettikleri uzak coğrafya insanlarını buraya
zorla yerleştirmiş ve onların ülke tarımına katkısını arttırmak için kolonyal bir sistem
kurmuştur. Çivi yazılı belgelerden elde edilen veriler sayesinde bu sistem hakkında bilgiye
ulaşmak mümkün olmaktadır. Assur İmparatorluğu Yukarı Dicle Vadisi'nde oluşturduğu
tarıma dayalı kolonyal sistemi başarılı bir şekilde yürütmek için başkenti Tushan olan bir
eyalet oluşturmuş; küçük ölçekli köy tipi yerleşimleri de bu merkeze bağlayan sıkı bir
bürokratik sistem meydana getirmiştir. Hakemi Use'de gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına
çıkartılan arkeolojik veriler ışığında burasının yazılı belgelerde söz edilen ve başkent
Tushan'a bağlı küçük köylerden biri olduğu anlaşılmıştır. Henüz çivi yazılı bir belge ele
geçmediğinden o dönemdeki adını bilemememize karşın; özellikle mezarlarda ele geçirilen
arkeolojik buluntular yerleşimin Assur kültür coğrafyası ile sıkı bir bağlantısı olduğunu
ortaya koymaktadır. Kaliteli Assur seramiği bu ilişkinin en somut kanıtını oluşturmaktadır.
Bu makalede 2008 yılı kazılarında gün ışığına çıkartılan ve Geç Assur dönemine
tarihlendirilen dört adet basit toprak mezar ve buluntuları tanıtılmaktadır.
Hakemi Use is excavated within the salvage project of the Il>su dam to be constructed on the
Tigris River. The site is in the vicinity of Bismil in the eastern part of the Province of
Diyarbak>r. The excavations carried out by a team from Hacettepe University from 2001
onwards brought out three main periods: Late Neolithic Period, Late Bronze Age and Late
Assyrian Period/Early Iron Age. It is also found out that the site is abandoned after the Late
Assyrian Period. Assyria which is located in the Northern Iraq, at the Tigris region to the
south of Mosul became a political power during the 2nd Millennium BC. The development
of Assyria to an empire is dated to 883 BC, during the reign of Assurnasirpal II. Assyrian
period is divided into three main periods - Early Assyrian, Middle Assyrian and Late
Assyrian. During its most powerful period the boundaries of the empire extended from the
Mediterranean in the west and Egypt in the south, to the Zagros Mountains in the east and the
Upper Tigris region in the north. Today the Tigris valley is also a fertile region, and possesses
rich mineral ore beds. This richness attracted the attention of several communities throughout
the historical sequence, and the region has been settled since the prehistoric periods. Hence,
the extractive Southeastern Anatolia was always attractive for Assyria; from the 13th century
BC onwards Assyrian kings are particularly interested in the Upper Tigris region which has
been the domain of Assyria during the Late Assyrian Period. According to cuneiform sources,
Assyrian kings deported several communities from different regions to Southeastern
Anatolia, in order to colonize the region. The colonists constituted an agricultural system
composed by small villages, organized under the province center Tushan by means of a firm
bureaucratic administration. The archaeological data uncovered at Hakemi Use point to a
small village settlement affiliated to Tushan. The lack of cuneiform sources prevent us from
finding out the name of this small village, however, the archaeological findings from the
graves, such as the high quality of the Assyrian pottery, point to strong relations of the
inhabitants with Assyrian cultural geography. This article deals with four simple earthen
graves uncovered in 2008, and their goods dating to the Late Assyrian Period.
Bizans Döneminde gündelik kullanım gereçleri, kazı buluntuları ile çeşitli müze ve
koleksiyonlardaki yayımlanmış örnekler ışığında bilinmektedir. Yayınlardan elde edilen
bilgiye göre, seramik, cam, ...maden ve diğer eşyaların gündelik işlevdeki kullanımının yanı
sıra taştan yapılmış gereçler de yaşamın bir parçası olmuştur. îlk örnekleri Anadolu'da
Neolitik Çağa kadar inen taş gereçler, Geç Kalkolitik, Orta ve Geç Bronz Çağı, Hellenistik,
Roma ve Bizans Dönemlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, mortaria ve biriktirme
tekneleri biçim, boyut, işlev açısından ele alınmaktadır. Bizans sanatında mortaria (oX^ioi)
adıyla anılan silindirik gövdeli, derin kaplar taş veya ahşaptan yapılmıştır. Havanların
(mortaria) ortak özellikleri, düz kaideli, derin ve geniş biçimleridir. Havanlar yiyeceklerin
hazırlığındaki kullanımlarının yanı sıra, ilaç yapımında, boya üretiminde, bitkileri toz haline
getirmekte veya metal tozların elde edilmesinde kullanılmıştır. Havanlar, genellikle havan eli
(mortarium pilum) adını alan küçük tokmaklarla birlikte bulunur. Gündelik kullanımdaki taş
gereçler arasında bir diğer tür, havan 'a (mortarium) benzer biçimli biriktirme tekneleridir. Bu
taş gereçler, zeytinyağı veya şarap işliklerinde ezme işleminden sonra zeytinyağının veya
şarabın toplandığı teknelerdir. Bu makalede, Akdeniz'de sürdürdüğümüz araştırmalarda
Pamfilya ve Likya'daki beş eser, biçim, boyut ve taşın işleme yöntemlerine göre, benzer
örnekler eşliğinde, havan, tekne, biriktirme teknesi olarak tanımlanmıştır.
Knowledge of the tools of daily use dating back to the Byzantine Period is based on the
publications of the excavation findings and of the exhibited examples in various museums and
collections. The knowledge thus obtained reveals that besides the daily uses of materials such
as ceramics, glass, metal and other items, the tools made of stone were also a part of life. The
tools made of stone, the first examples of which date back to the Neolithic Age in Anatolia,
are observed in Late Calcholitic Age, Middle and Late Bronze Age, Hellenistic, Roman and
Byzantine Periods. In this study, mortaria and collecting vats are analyzed in terms of form,
size, and function. In the Byzantine art, round cylindrical and deep vessels, defined as
mortaria (ök\xoı), are made of stone or wood. All share the same basic form, flat base, high
flaring wall, and broad. In addition to their use in the preparation of food, mortaria were
employed to manufacture drugs, colors and herbal powder, or to mix metallic powder.
Mortaria are usually found with the little pestle (mortarium pilum). Other stone tools of daily
use are the collecting vats which are similar in form to mortaria. They are used to collect
wine or olive oil after the treading of the grapes and olives. In this study, the five stone works
in Pamphylia and Lycia are identified as stone mortars and vats with respect to form, size and
method of processing.
Tepecik-Çiftlik kazısında, çanak çömlek üretimi ve çanak çömlek gruplarının şu ana kadar kazılmış olan arkeolojik tabakalarla olan ilişkileri, M.Ö. 7000-5500 (cal.) arasındaki döneme ...tarihlendiklerini işaret etmektedir. Ayrıca, çanak çömlek üretimindeki hem biçimsel hem de teknolojik değişimler, M.Ö. 6. bin boyunca, Kapadokya Bölgesi'nde kültürel gelişimlerin ortaya çıkarılmasında ilk bulgular olabilir.
Bu makalede, doktora konusu olarak incelenen bir grup Osmanlı dönemi Bizans ikonasının genel hatlarıyla tanıtılması amaçlanmıştır. Bizans sonrası - geç Osmanlı - dönemin ikona ve/veya ikona ...ressamlığının ikonografik ve uslüp özellikleri, Antalya ve Tokat müzelerinde yer alan malzemenin de bu dönem tanık olunan gelişme ve değişikliklerin bir uzantısı olarak dönemsel özellikleri yansıttığı gözlemlenecektir. Kısaca 15. ve 18. yüzyıllar arasında aktif olan ve ikona ressamlığında normları oluşturan Girit okulunun sonlanmasından sonra, yer yer yaklaşık iki yüzyıl önce oluşmaya başlamış olan bölgesel, yerel okullar daha aktif olmaya başlamıştır. Bu arada Batı Avrupa res-mindeki akımların, özellikle geç Rönesans, Maniyerizm ve Barok örneklerinin daha etkili olmaya başladığı, ikonografi ve uslüp özelliklerinin bölgesel yorumlanarak uyarlandığı görülmektedir.
The paper aims to present a selected group of 68 post-Byzantine Greek-Orthodox icons, five carved Bema doors from sanctuaries and an iconostasis epistyle, to give a general idea of their main features. These artefacts, which are dated to the 19tn and 20tn centuries, are kept in the archaeological museums of Antalya and Tokat. After the end of the so-called Cretan School, which signifies an influential iconographical and stylistical approach to the icon painting from the 15tn to the 18tn centuries, no similar major school was founded. At this time and in fact already two centuries prior numerous works with local characters and regional ideas and interpretations had occurred. These were in continuous interactive relation with one another and they also borrowed and adopted many stylistical and iconographical features and motifs from the works of late Renaissance, Mannerism and Baroque. The examples from Antalya and Tokat illustrate this practice and show the likely pattern of the post-Byzantine Greek-Orthodox icon painting. Their iconographical and stylistic analysis including dating suggestions and considerations of possible origins pointed out that during the iconographical formulation of their works painters followed and adopted models and works of the middle and late Byzantine periods. They reveal at the same time, however, in the modifications of their iconography influences of the Zeitgeist, as it is in the regional painting of the time observed -there was no homogeneous development in the ex-territories of the former Byzantine Empire, also not in Asia Minor.
Çanakkale Boğazı, Ege'den Marmara ağzına kadar kuş ucumu 65 km. uzunluğundadır. Arkeolojik araştırmalarda genelde tek bir coğrafi karakter olarak değerlendirilir ancak üç farklı coğrafi karakter ...gösterir. Erken Bizans Dönemi'nde orta boğaz bölgesi ön planda iken 11. yüzyıldan sonra yukarı boğaz bölgesinin önem kazandığı, tarihsel verilerle anlaşılır. Ancak tarihsel verilere karşın arkeolojik malzeme sınırlıdır. Gelibolu'da incelediğimiz eserler; ökaristik ekmek damgası, lüks kullanıma ait olduğu düşünülen ısıtma kabı ve iki gruptan oluşan taşıma kaplan, bölgenin Bizans Döneminin anlaşılmasına katkı sağlayabilir; ayrıca Akdeniz ve Karadeniz arasındaki ilişkiler için de önemli veri oluşturabilir.
The Dardanelles is about 65 kilometers in lenght from the Aegean Sea to the entrance of the Sea of Marmara. Although it is usually considered a single geographical character in archaeological studies, the Dardanelles consists of three different geographical characters. From the historical data, it is understood that the Middle section of the Dardanelles was the most important area in the Early Byzantine Period; but it is prominence was replaced by the upper part of the Dardanelles in the 11th. century. In spite of the availability of historical data, archaeological material is limited. Archaeological material analyzed in this study, namely, an Eucharist bread stamp, a luxurious chafings dish, and the two groups of amphoras can further our understanding öf the area in the Byzantine Period and they can also become important data for the relations between the Mediterranean and the Black Sea regions.
Dicle Nehri üzerinde yapımı planlanan Ilısu Barajı Projesi kazıları arasında yer alan Hakemi Use bir höyük yerleşimidir. Höyükte 2001 yılından bu yana yürütülen kazılarda yerleşimin ana katmanının ...Geç Neolitik olduğu tespit edilmiştir. Bu ana katman üzerinde çoğunlukla silolar ve çukurlar içinde ele geçen seramikler sayesinde Erken Demir Çağ yerleşiminin varlığı saptanmıştır. Bu seramikler arasında Yatay Oluk Bezekli Kaplar önemli bir yer tutmaktadır.
Karakteristik özelliklere sahip bu kapların yakın benzerleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Fırat ve Dicle boyunca yürütülen kurtarma kazılarında ele geçmektedir. Bu çalışmada Hakemi Use kazısında gün ışığına çıkartılan Erken Demir Çağ'a tarihlendirilen ve bu dönem için karakteristik özellikler gösteren seramiğin bir bölümü tanıtılmaktadır.
Hakemi Use is a settlement hill excavated within the Il>su Dam Project on the Tigris. The excavations carried out since 2001 show that the main settlement of the mound is from the Late Neolithic Period. Several granary pits and pits dug into this main settlement layer contain Early Iron Age sherds showing an Early Iron Age settlement on the mound. A distinctive group differs from the other surfaces. Parallels to this characteristic group are found in southeastern Anatolia at excavated sites from the Euphrates and Tigris regions. This study deals with this characteristic group of vessels from Hakemi Use which are dated to the Early Iron Age.
Burada, "İç Batı Anadolu" olarak tanımlanan bölge, kuzeyde Marmara denizinden güneyde Akdeniz'e kadar uzanan coğrafyada, Anadolu'nun batı kıyıları ile Orta Anadolu arasında "geçiş bölgesi" ...konumundaki dağlık bölgeyi içerir. Bölge, genelde kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan dağlar ve bunların aralarındaki nehir vadileri ile yerleşmeye çok uygun verimli çöküntü ovalarının oluşturduğu dağlık bir plato görünümündedir.
Bölgenin özellikle kuzeyinin maden yatakları açısından zengin olduğu görülür. Son yıllarda yapılan araştırmalar bu yatakların en azından bir bölümünün prehistorik dönemlerde de kullanılmış olabileceğine işaret etmektedir.
Bu çalışmada, İç Batı Anadolu'da 10 ayrı merkezden gelen ve yayınlanmış olan metal silahların büyük bir bölümü katalog halinde sunulmuştur.
İç Batı Anadolu'da ilk metal silahlar Kalkolitik dönemin sonunda görülür. Bu dönemde maden ustalarının bakırı iyi tanımaları, arsenik katarak bakırı daha sağlam bir alaşım haline getirmeleri ya da arsenik içeren bakır madenlerini tercih etmeleri, bu insanların madencilik bilgisini fazlasıyla kanıtlamaktadır. GKÇ döneminde Ilıpınar'da İTÇ I döneminde ise Beycesultan'da görülen perçin delikli hançerler, büyük olasılıkla ahşap olan sap kısmına çivi ya da çivilerle tutturuluyordu. Perçin deliği olmayan diğer hançerlerin ve yassı baltaların ise ahşaba açılan yivlere oturtulduğu, ayrıca reçine sürülerek ve ip dolanarak daha da sağlamlaştırıldığı düşünülebilir. Dönem silahları tipolojik açıdan çok çeşitli değildir. Geç Kalkolitik'te yassı balta ve hançerlerden oluşan tiplere, İTÇ I döneminde ok uçları katılmıştır. Açık kalıplarda dökülen bu dönemin metal eserlerine daha sonra dövülerek son şekli verilmiştir.
Bölgede en iyi araştırılan dönem olan İTÇ II, madenciliğin de doruğa ulaştığı dönemdir. Hançer ve yassı balta tiplerinin aynı tipolojik özelliklerle devam ettiği dönemin esas özelliği uzak bölgeler arası ticaretin etkisiyle yeni bazı silah tiplerinin ilk kez bölgede görülmesidir. Bu ilişkilerin Kilikya üzerinden Kuzey Suriye ile Troia arasında gerçekleşen ve Prof. Dr. Turan Efe tarafından "Büyük Kervan Yolu" olarak adlandırılan bir ticaret sistemi ile geldiği varsayımı oldukça kuvvetlidir. Bu yeni silah tipleri, sap delikli balta, hilal balta, topuz başı ve kargı ucu gibi esas çıkış bölgesinin Kuzey Suriye olduğu düşünülen ve büyük oranda benzerlerinin Orta Anadolu'da da görüldüğü bir grup eserden oluşur. Bu dönemde, bakır kullanımının yanında bakıra kalay katılarak oluşturulan tunçtan daha dayanıklı silahların yapımı gerçekleştirilmiştir. Seri üretimin ilk aşamasını oluşturan bu dönemin metal eserleri, tavlama, kaynak ve kaplama gibi tekniklerin de yardımıyla, esas olarak döküm tekniğiyle yapılmıştır.
İTÇ'nin geç dönemlerde ise bölgedeki araştırmaların yetersizliği, bu gelişimin devamını görmemizi engeller. Özellikle ileriki yıllarda, metal atölyelerinin ortaya çıkarılması ve büyük yerleşmelerin mezarlıklarında çalışmaların yapılması, bölge madenciliğinin gelişimi ve Yakındoğu madenciliği içindeki yeri ile ilgili daha somut sonuçlara ulaşmamızı sağlayacak böylelikle İç Batı Anadolu'nun ilk metal silahları ve bunların gelişim sürecini kesin verilerle ortaya koyabileceğiz.
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunan bronz bir tören haçı biçimi ve süslemesi
ile dikkati çeker. Alt kolu günümüze gelen haçın, kolunun bir ucu üç yapraklı yonca ile sonlanmaktadır,
diğer ...uçtaki üç yapraklı yonca kırıktır. Ayrıca kolun altında tören sırasında taşınabilmesi
için bir sap bulunur. Haçın yüzeyi iç içe geçen ramiler ve birleşme yerlerindeki palmet ve
yürek motiflerinden oluşan bitkisel bir kompozisyonla bezelidir. Biçim ve süsleme açısından
özellikle Ermeni kaçkarlarındaki haçlara benzerlik gösteren eserin süsleme, kompozisyon ve üslubu
Anadolu Selçuklularının süslemeleri ile aynı özellikleri gösterir. Benzer örneklere göre 12.
yüzyılın sonu-13. yüzyılın ilk yansına tarihlenebilecek haç Ermeni sanatının tipik bir örneğidir.
A bronze processional cross from the Museum of Anatolian Civilizations in Ankara is rather
interesting because of its shape and decoration. Only the lower arm of the cross has been survived
and it has a three lobed trefoil end in both sides but one of them is broken. Also it has a handle
under the arm for carrying this piece during the ceremony. A vegetal composition can be seen
on the surface of the cross which consists of rumi motives with simmetrical crossing and palmet
and heart motives in the uniting points. The shape and decoration of this piece is similar to the
crosses on the Armenian khatchk'ars but also its decoration, composition and stylistic features
has very similar characteristics with the decoration of the Anatolian Seljuks. This cross which can
be dated to 12-13tn centuries according to the other examples and it is a typical production of the
Armenian art.