Cilj članka je opredeliti tranzicije, do katerih prihaja na makro ravni globalnih politik, in sicer prehod od izobraževanja odraslih do vseživljenjskega učenja ter posledično prehod od ...izobraževalnega sektorja do ekosistemov vseživljenjskega učenja. Za analizo dokumentov mednarodnih organizacij smo uporabili Ehlersov model in politične okvire ter tako izpostavili dva premika: prvi je prehod iz izobraževalnega sektorja v ekosisteme vseživljenjskega učenja, drugi pa prehod sektorja izobraževanja odraslih v učenje in izobraževanje odraslih znotraj okvira vseživljenjskega učenja. Oba prehoda sta zaradi pogojev za dodeljevanje sredstev neizogibna in učečim se ponujata ogromno priložnosti, a se to skozi njihovo nesodelovanje ne potrjuje. Zainteresirani akterji v izobraževanju odraslih lahko torej ta prehoda spodbudijo s pozitivnim pristopom do novih priložnosti ter hkrati izrazijo pomisleke neslišanih učečih se ali pa se spremembam uprejo in tako dolgoročno izginejo zaradi pomanjkanja relevantnosti in posledične izgube sredstev za delovanje.
Amaç: Sağlık hizmetleri, son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmelerden üst düzeyde etkilenmiş ve birçok iş süreci dijital ve akıllı platformlara taşınmaya başlamıştır. Bu doğrultuda bu çalışmanın ...amacı akıllı sağlık ekosistemi ve güncel uygulama örneklerinin incelenerek değerlendirilmesidir. Yöntem: Sağlık hizmet sunumunda kullanılan mobil sağlık, e-sağlık, teletıp, dijital hastane, giyilebilir sağlık teknolojileri, robotik sağlık ve büyük veri gibi akıllı sağlık araçlarının güncel durumu ve iyi uygulama örnekleri ilgili teorik literatür ve pratik yaşamdan taranarak çalışmanın sonuçlarına ulaşılmıştır. Sonuç: Bu çalışma kapsamında, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren sağlık hizmetlerinde dijitalleşme ve akıllı sağlık uygulamalarının giderek arttığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda mSağlık, teletıp, robotik sağlık, giyilebilir sağlık teknolojileri, büyük veri, nesnelerin interneti gibi akıllı sağlık araçlarının birbirleriyle etkileşimi ve senkronize olmasıyla “Akıllı Sağlık Ekosistemi” oluşmaya başladığı tespit edilmiştir.
Kitle fonlama ekosistemini; girişimciler, melek yatırımcılar, sponsorlar, kitle fonlama
web siteleri, teknoparklar, hobiciler ve çevrimiçi teknoloji takipçileri arasında
şekillenen bir ...üretim-iletişim-tüketim ağı yapısı olarak tanımlamak mümkündür.
Çok sayıda paydaşın aynı etkileşim kurgusu dahilinde etkilenmesi söz konusu olduğu
için, ekosistemin doğal olarak demokratik bir iletişim ve etkileşim ortamı yarattığı
düşünülmektedir. Ekosistem sayesinde; girişimciler herhangi bir etkin sermayenin
yönlendirmesine maruz kalmadan, projelerini üretim ve dağıtım düzeyine, kurumsal
bir ölçeğe sahip bir marka değerine ulaştırabilmeleri mümkün olmaktadır. Böylelikle
oldukça demokratik ve açık bir üretim döngüsü ortamı yaratılmaktadır. Bu yapısal
özellikler bağlamında, kitle fonlama projelerinin bütçesel anlamda kaynaklanması
için ilgili paydaşlara sunulduğu ve bu paydaşlar ile etkileşimli bir iletişim ortamının
yaratıldığı web siteleri de özel bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de
varlık gösteren kitle fonlama web siteleri (buluşum, crowdfon, fongogo ve arıkovanı)
sistem kullanılabilirlik ölçeğinden (System Usability Scale) adapte edilen web
kullanılabilirlik ölçeği (Web Usability Scale) ile kullanıcı etkileşimi ve kullanılabilirlik
düzeyinde ölçümlenmekte ve çalışma özelinde yaratılan tasarım değerlendirme
şablonu (TDŞ) ile görsel iletişim tasarımı özellikleri üzerinden değerlendirilmektedir
(n=10). Böylelikle kitle fonlama projelerinin ilgili paydaşlara sunulabildiği tek
kanal olan bu iletişim köprülerinin, üzerlerine düşen etkileşim sorumluluğunu ne
ölçüde yerine getirebildikleri, kullanılabilirlik fonksiyonu ile görsel iletişim tasarımı
standartları bağlamı ilk kez bir araya getirilerek tartışmaya sunulmaktadır.
The term biodiversity has become a mainstream concept that can be found in any newspaper at any given time. Concerns on biodiversity protection are usually linked to species protection and extinction ...risks for iconic species, such as whales, pandas and so on. However, conserving biodiversity has much deeper implications than preserving a few (although important) species. Biodiversity in ecosystems is tightly linked to ecosystem functions such as biomass production, organic matter decomposition, ecosystem resilience, and others. Many of these ecological processes are also directly implied in services that the humankind obtains from ecosystems. The first part of this book will introduce different concepts and theories important to understand the links between ecosystem function and ecosystem biodiversity. The second part of the book provides a wide range of different studies showcasing the evidence and practical implications of such relationships.
A bacterial model system (Pseudomonas putida DSM 50026) was used in this research to assess toxicity of the environmentally relevant concentrations of mercury species (MeHg and Hg(II)) that represent ...important pollutants of aquatic ecosystems at sites of industrial or mining activities. In addition to direct monitoring of bacterial growth, we also analyzed fatty acid profiles of exposed and non-exposed cultures to determine possible toxic effects manifested on membrane level. The results showed that exposure of P. putida to Hg(II) in concentrations of 0.2-200 μg/L did not have any significant effects on growth nor fatty acid composition of exposed bacterial culture. On the other hand, when bacteria were exposed to up to 1600-times lower concentrations of MeHg (0.12-12.5 μg/L), growth inhibition as well as significant changes in fatty acid composition were detected. Observed adaptive membrane changes due to MeHg exposure were similar to those associated with responses to organic solvents and some other membrane-disrupting compounds.
V raziskavi smo na bakterijskem modelu (Pseudomonas putida DSM 50026) analizirali strupenost okoljskih koncentracij anorganske (Hg(II)) in organske (MeHg) oblike živega srebra, ki predstavljata pomembna vira onesnaženja vodnih ekosistemov v bližini nekaterih industrijskih in rudarskih območij. Poleg neposrednega spremljanja bakterijske rasti smo analizirali tudi maščobnokislinske profile izpostavljenih bakterijskih kultur in jih primerjali s tistimi, ki živosrebrovima spojinama niso bili izpostavljeni. Rezultati so pokazali, da izpostavitev P. putida Hg(II) v koncentracijah med 0,2 in 200 μg/L ne inhibira rasti, niti ne vpliva na maščobnokislinsko sestavo bakterijskih membran. Nasprotno pa je izpostavitev celic do 1600-krat nižjim koncentracijam MeHg povzročila tako upočasnitev rasti kot tudi prilagoditvene spremembe na membranskem nivoju. Slednje so bile podobne kot tiste, opažene ob izpostavitvi bakterij organskim topilom in nekaterim drugim spojinam, ki motijo integriteto membran.
Physokermes piceae ladinlerin önemli bir zararlısıdır. Bu zararlının biyolojik özellikleri 2001-2003 yılları arasında Piceae pungens üzerinde Ankara’nın şehir ekosisteminde araştırılmıştır. Çalışma ...sonunda P. piceae’nin yılda bir döl verdiği, kışı II. larva döneminde geçirdiği tespit edilmiştir. Ovipar olan P. piceae, yumurtalarını vücut altında oluşan iki yumurta odacığına depolamaktadır. Yumurtlama mayıs ayında başlamakta ve haziran sonu temmuz ayı başında hareketli larvalar görülmektedir. II. nimf dönemi eylül-mayıs ayları arasında, ergin erkek ve dişiler nisan ortasından haziran ayının ikinci yarısına kadar görülmektedir. P. piceae erkekleri ibrelerin alt yüzeylerinde, dişiler ise dallarda bulunmaktadır. Bu türde erkeklerin populasyondaki oranı %54.37, dişilerin % 45.62 olarak tespit edilmiştir. Yumurta sayısı, 2001 yılında ortalama 844.63 ±49.09, 2002 yılında ise 925.35 ±49.84 adet saptanmıştır
This paper focuses mainly on both impacts of the climate change on agriculture and food security, and multidisciplinary scientific assessment and recommendations for sustainable agro ecological ...solutions including traditional knowledge responding to these impacts. The climate change will very likely affect four key dimensions of the food security including availability, accessibility, utilization and sustainability of the food, due to close linkage between food and water security and climate change. In one of the most comprehensive model studies simulating impacts of global climate change on agriculture to date, it was estimated that by 2080, in a business-as-usual scenario, climate change will reduce the potential output of global agriculture by more than 3.2 per cent. Furthermore, developing countries will suffer the most with a potential 9.1 per cent decline in agricultural output, for example with a considerable decrease of 16.6 per cent in Africa. Some comprehensive studies pointed out also that all regions may experience significant decreases in crop yields as well as significant increases, depending on emission scenarios and the assumptions on effectiveness of carbon dioxide (CO2) fertilization. One of the tools that would ensure the food security by making use of local sources and traditional knowledge is agroecology. Agroecology would contribute to mitigation of the anthropogenic climate change and cooling down the Earth’s increasing surface and lower atmospheric air temperatures, because it is mainly labour-intensive and requires little uses of fossil fuels, energy and artificial fertilisers. It is also necessary to understand the ecological mechanisms underlying sustainability of traditional farming systems, and to translate them into ecological principles that make locally available and appropriate approaches and techniques applicable to a large number of farmers.
Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler tüketim kültürünün yaygınlaşmasına, bireylerin belirli kalıplarda düşünme ve hareket etmesine neden olmuştur. Sürekli büyüyen ve gelişen yeni iletişim ...teknolojileri Metaverse ve bileşenlerini ortaya çıkarmış ve pratik hayatta bireylerin kullanımına sunulmuştur.
Metaverse teknolojisini oluşturan ve birçok alanda kullanılmaya başlayan sanal gerçeklik, hiper gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler bireylerin gerçeklik algısını şekillendirerek yapay gerçeklik ve gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmıştır. Böylece gerçek ile simülasyon arasındaki farkın, belirginliğin ortadan kalkmasıyla ya da minimize olmasıyla Metaverse evreninin sunduğu sanal dünya ilgi görmeye başlamıştır.
Üç boyutlu ve bir çok sanal evrenden oluşan Metaverse olgusu; bireylere oyun iş, ticaret, eğitim, sanat, eğlence, pazarlama gibi yeni deneyimler sunmakla birlikte iletişim paradigmasına da yeni bir boyut kazandırmıştır. Metaverse’te gerçekleştirilen aktivitelerin mevcut iletişim teknolojileri ve sosyal medya platformlarıyla da entegre olarak gelişme gösterdiği görülmekte ve gelecekte bireylerin yaşam pratiklerinde önemli değişimlere neden olacağı değerlendirilmektedir.
Bu çalışmanın amacı; Metaverse ile hayatımıza giren yeni iletişim kurma biçimleri, bu evrenin bireyleri nasıl etkilediği, Metavere’ün dijital dünyadaki yeri değerlendirilecektir. Bu bağlamda Metaverse olgusu iletişim kuramları bağlamında felsefi açıdan tartışılacak olup ekosistemi oluşturan bileşenlere kavramsal, tarihsel ve teknik açıdan açıklamalar getirilecektir.