U članku se raspravlja o stavu židovskog prava prema bolnom problemu zarobljeništva. Nažalost, otmice Židova bile su aktualne kroz povijest i zbog toga su mudracima postavljana mnoga pitanja o ...problemu otkupa zarobljenika, posebno kada su otmičari tražili prevelik otkup. Tako je nastala opsežna rabinska literatura o ovoj temi. Prekomjerni zahtjevi otkupa za židovske taoce do današnjeg su dana okrutno oružje. Dok su u prošlosti od obitelji i zajednica tražena prekomjerna financijska sredstva, danas se Država Izrael suočava s prekomjernom cijenom otkupa u obliku oslobađanja velikog broja terorista. Članak je podijeljen u dva glavna dijela. Prvi dio analizira micvu otkupa zarobljenika i njezinu važnost u judaizmu. U ovoj se raspravi ispituju različiti talmudski propisi koje su mudraci izmijenili za slučajeve kada otmičari traže prevelik otkup te odredbe židovskoga prava o tomu. U drugom se dijelu članka istražuje stajališta židovskoga prava o praktičnim pitanjima otmica vojnika i civila od strane terorističkih organizacija, poput pitanja uključivanja u opasnu operaciju radi spašavanja talaca, statusa različitih dogovora s terorističkim organizacijama o oslobađanju terorista u zamjenu za oslobađanje talaca, otkupa osobe koja je zarobljena zbog svog nemarnog ponašanja i pitanja oslobađanja živih terorista u zamjenu za tijela poginulih osoba. Korišteno je više izvora iz rabinske literature od talmudskih vremena kroz srednji vijek do modernog doba, a velik dio te literature autor je prvi put preveo na hrvatski jezik s hebrejskoga i aramejskog.
In this article, the author discusses the attitude of Jewish law towards the painful problem of captivity. Unfortunately, kidnappings of Jews have been a recurring issue throughout history. As a result, many questions have been addressed to the Sages regarding the ransoming of captives, especially when excessive ransoms were requested by the kidnappers. Therefore, extensive rabbinical literature on this subject has been created. Excessive demands for Jewish hostages remain a harsh weapon to this day. While in the past, excessive financial payments were requested from family members and communities, today the State of Israel is faced with excessive payments in the form of the release of a large number of terrorists. The article is divided into two main parts. The first part analyzes the mitzvah of redeeming captives and its importance in Judaism. In this discussion, the author examines different Talmudic regulations amended by the sages when an excessive ransom is requested by the kidnappers, as well as the rulings of Jewish law. The second part of the article explores the Jewish law rulings on practical questions regarding the kidnapping of soldiers and civilians by terrorist organizations, such as the question of embarking on a dangerous operation for the purpose of rescuing hostages, the status of different deals with terrorist organizations on the release of terrorists in exchange for the release of hostages, the redemption of a person who was captured as a result of his negligent behavior, and the question of freeing live terrorists in exchange for bodies. The author uses many sources from rabbinic literature since Talmudic times through the Middle Ages up to modern times. Much of this literature has been translated into Croatian from Hebrew and Aramaic for the first time by the author.
Autor tvrdi da se politizacija života, o kojoj govore mnogi moderni i suvremeni politički mislioci, ne može tretirati drugačije, a samim tim i bez sličnog zanimanja i važnosti, od politizacije smrti. ...Mrtvo tijelo predstavlja snažan simbol i kao takvo je često ispolitizirano. U radu se govori o problemu posmrtnog nasilja i pravno-političkim mehanizmima koji imaju za cilj isključiti iz političkog tijela one koji nisu živi, ali čija mrtva prisutnost prijeti živima. U tu svrhu autor rekonstruira Sofoklovu Antigonu kao paradigmatski tekst čija reinterpretacija i kontekstualizacija služi za ponovno promišljanje o grčkoj konceptualizaciji mrtvih, kao i o načinima na koje država prodire u domenu privatnih veza i pogrebnih obreda, posebice kad se bavi mrtvim izdajnicima/teroristima. Pretpostavljajući jednak ontološki status svakog mrtvog tijela, autor, s jedne strane, brani mortalistički humanizam kao jednaku mogućnost žalovanja nečijeg osobnog gubitka nasuprot državno određenim politikama žalovanja, a s druge, strane tvrdi da podvrgavanje mrtvih goloj smrti, tj. njihovim pretvaranjem u političke leševe kao pravno konstituirane mrtve ljudske entitete podložne posmrtnom političkom izopćenju, degradaciji, nasilju ili drugim dehumanizacijskim i depersonalizacijskim praksama, čini nelegitimno širenje političke moći, a samim time i vladavinu terora, kao i krajnje ljudsko zlo.
Terör, tüm dünya toplumlarını ilgilendiren önemli bir sorundur. Ceza hukuku terörle mücadelede etkili bir enstrümandır. Türk ceza hukukunda, terör örgütüne üye olan kimse, başka bir suça karışmasa ...bile cezalandırılmaktadır. Çalışmada terör örgütüne üye olmak suçu, unsur ve yaptırımı yönüyle ele alınacaktır. Bu bağlamda öncelikle bu suçun normatif unsurunu oluşturan “terör örgütü” kavramı incelenecektir. Ardından terör örgütüne üye olmak suçunun maddi, manevi ve hukuka aykırılık unsurları değerlendirilecek olup suçun özel görünüş biçimleri ve suç fiilini karşılanacağı cezai müeyyide de çalışmanın konusuna dâhildir. Suça ilişkin muhakeme ve infaz kuralları çalışmanın kapsamı dışındadır.
Terör, tüm dünya toplumlarını ilgilendiren önemli bir sorundur. Ceza hukuku terörle mücadelede etkili bir enstrümandır. Türk ceza hukukunda, terör örgütüne üye olan kimse, başka bir suça karışmasa ...bile cezalandırılmaktadır. Çalışmada terör örgütüne üye olmak suçu, unsur ve yaptırımı yönüyle ele alınacaktır. Bu bağlamda öncelikle bu suçun normatif unsurunu oluşturan “terör örgütü” kavramı incelenecektir. Ardından terör örgütüne üye olmak suçunun maddi, manevi ve hukuka aykırılık unsurları değerlendirilecek olup suçun özel görünüş biçimleri ve suç fiilini karşılanacağı cezai müeyyide de çalışmanın konusuna dâhildir. Suça ilişkin muhakeme ve infaz kuralları çalışmanın kapsamı dışındadır.
Bu makale Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sistem üzerine belirli kuramsal önermeler ortaya koymayı amaçlamaktadır. İlk olarak, bu makalenin ikincil bir tezi olarak, Soğuk Savaş′ın sonra ...ermesinden beri tecrübe ettiklerimizin Westfalyan sistemin temel özellikleriyle çelişen yeni bir oluşuma işaret ettiği belirtilmektedir. İkinci olarak, bu makalenin temel tezi olarak, şu tartışma yapılmaktadır: 11 Eylül saldırılarından beri Westfalyan model ile onu hedef alan yeni akımlar arasındaki rekabet yeni bir evreye girmiştir. Makale 11 Eylül örnek olayı bağlamında Westfalyan model ve yenilikçi akımlar arasındaki çatışmayı kuramsal olarak ele almaktadır. This article aims to present several assumptions about world politics since the end of the Cold War. First, as the ancillary argument of this paper, what we have been experiencing since the end of the Cold War era is a sign of a newly emerging world system which bears contradictions with the Westphalian one. I explain the existence of the challenge to the Westphalian model by focusing on new developments that are inconsistent with the principles of this model. Second, as the basic argument of this paper, since September 11, the struggle between the Westphalian structure and newly emerging forces has entered a new phase. I take the cognitive process of the current world powers to analyze the struggle between the Westphalian structure and the challenging forces.
Security has been stepped up across the city as Dutch far-right politician Geert Wilders attended the Pegida demonstration and spoke on Monday.
Hollandalı aşırı sağcı politikacı Geert Wilders'in ...pazartesi günü Pegida gösterisine katılıp konuşma yapması nedeniyle kent genelinde güvenlik önlemleri had safhaya çıkarıldı.
11 Eylül sonrası dünyada İslami çatışma çözümlemesi sosyal bilimlerin odak konusu olmuştur. Bu makalede İslam/Orta Doğu bağlamında uluslararası ve gruplararası çatışmalarla ilgili kavramlar, süreçler ...ve metodlar incelenecektir. Kültür ve çatışma çözümlemesi arasındaki ilişki açıklandıktan sonra üç İslami/Ortadoğu çatışma (anlaşmazlık) çözümlemesi tekniği, İslami/Ortadoğu hakemlik (tahkim), İslami/Ortadoğu arabuluculuk (wisata) ve İslami/Ortadoğu barış yapma (sulha) incelencektir. Üçüncü tarafların rolü İslami/Ortadoğu ve Batılı modellerin karşılaştırılması yoluyla analiz edilecektir. İslami/Ortadoğu çatışma (anlaşmazlık) çözümleme teknikleri çoğunlukla Müslümanlar arası çatışmaların çözümünde kullanılmasına rağmen bu çalışma bu tekniklerin değişik dinsel ve kültürel gruplar arasındaki çatışmaların çözümünde de kullanılabileceğini önermektedir.
In the post-September 11 world, Islamic /Middle Eastern conflict resolution has become a focus of the study in social sciences. In this article, international and inter-group conflict resolution concepts, processes, and methods will be analyzed within the Middle Eastern/Islamic context. After explaining the relations between culture and conflict resolution, three basic Islamic/Middle Eastern conflict (dispute) resolution techniques namely the Islamic/Middle Eastern arbitration (tahkim), the Islamic/Middle Eastern mediation ( wisata ), and the Islamic/Middle Eastern peace-making ( sulha ) will be examined. The role of third-party will be analyzed by comparing the Middle Eastern/Islamic and the Western models. Although the Islamic/Middle Eastern conflict (dispute) resolution techniques are mostly used to resolve intra-Muslims conflicts, the paper suggests that they may have applications and effects on the resolution of conflicts among different religious and cultural groups.
İngiltere ve ABD'nin Irak'ı işgalinin ardından meydana gelen durum; daimi istikrarsızlık ve güvensizlikle tanımlanmaktadır. Tüm bu olan bitenin ortasında belli sorular sürekli olarak sorulmaktadır. ...Temel soru şudur: Tony Blair; BM'ye, İngiltere'nin başlıca Avrupalı ortaklarına ve kamuoyunun çoğunluğuna rağmen neden ABD'nin Irak'ı işgaline tereddütsüz destek vermiştir? Kısacası, işgalin koruyacağı düşünülen önemli İngiliz çıkarı nedir? Bu makalenin temel tezi, İngiltere'nin ABD'ye ısrarlı desteğini anlayabilmenin anahtarının "özel ilişki" kavramı ve geleneği olduğudur.
The aftermath of the invasion of Iraq has been characterised by continued instability and insecurity. In the midst of all this certain questions have been recurrently asked. Why has Tony Blair, given such unwavering support to the US invasion of Iraq, against the wishes of the UN, Britain's key European partners, and a majority of public opinion? What, in short, is the overwhelming British interest that an invasion was supposed to protect? This essay argues that the key to understanding Britain's persistent support of the US lies mainly in the notion of the "special relationship".
PDF
