Aim: In this study, we aimed to evaluate the clinical course and treatment requirements of orbital emphysema cases resulting from orbital trauma.Material and Method: We included the 112 orbits of 82 ...patients who had presented to the emergency service of our hospital between 2016 and 2019 in this retrospective study. The common feature was severe orbital trauma due to various causes and referrals to the ophthalmology department with a preliminary diagnosis of ocular or orbital damage. The orbital computerized tomography images were evaluated for orbital emphysema and a classification was performed according to the location of the air as preseptal, extraconal, intraconal and intraocular. Results: We included a total of 82 subjects consisting of 65 males and 17 females in the study. The mean age was 37.85 (3-78) years in general, 36.09 (3-78) years in the males, and 44.58 (15-78) years in the females. Emphysema was present in the preseptal area in 80 cases, the extraconal area in 26, and the intraconal area in 5 of the 112 orbits. Intraocular emphysema was detected in only a single case. The orbital compartment syndrome was not present in any of our cases.Conclusion: Orbital emphysema is a common condition in orbital trauma. It may be associated with the orbital compartment syndrome. Orbital emphysema after orbital trauma is usually a benign, self-limiting condition.
Amaç: Çalışmamızda, orbita travmalarına bağlı görülen orbital amfizem (OA) olgularının klinik seyrini ve tedavi ihtiyaçlarını değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 2016-2019 yılları arasında hastanemiz acil servisine başvuran 82 hastanın 112 orbitası dahil edildi. Hastalarımızın ortak özelliği farklı nedenlerle ciddi yüz ve orbita travması yaşamış olmalarıydı. Glob veya orbita yaralanması ön tanısı ile göz hastalıklarına konsülte edilmiş bu hastaların orbita bilgisayarlı tomografileri (BT) OA yönünden değerlendirildi. Orbital havanın yerleşim yerine göre, preseptal, ekstrakonal, intrakonal ve intraoküler olarak sınıflandırıldı.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 82 hastanın 65’i erkek, 17 tanesi ise kadındı. Hastaların genel yaş ortalaması 37,85 (3-78) idi. Cinsiyete göre bakıldığında erkek hastaların yaş ortalaması 36,09 (3-78), kadın hastaların yaş ortalaması ise 44,58 (15-78) olarak bulundu. 112 orbitanın 80 tanesinde preseptal sahada amfizem saptandı. Orbital havanın yerleşimi 80 gözde preseptal, 26 gözde ekstrakonal, 5 gözde intrakonal, 1 gözde ise intraokülerdi. Hiçbir hastamızda orbital kompartman sendromu tespit edilmedi.Sonuç: Orbital amfizem orbita travmalarında sık karşılaşılan bir durumdur. Orbital kompartman sendromu ile ilişkili olabilir. Travma sonrası izlenen orbital amfizem genellikle iyi huylu kendini sınırlayan bir durumdur.
Bu çalışmanın amacı, COVID-19 nedeniyle yakınlarını kaybetmiş bireylerin yaşadıkları stres verici
durumla başa çıkma sürecini ve bu süreçte yararlandıkları dini başa çıkma stratejilerini tespit ...etmektir.
Ayrıca çalışma, kayıp sonrası kişilerin yaşamış oldukları psiko-sosyal değişimi ortaya çıkarmayı da
amaçlamaktadır. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı makalede veriler, süreç gereği açık uçlu soruların
olduğu e-posta anket yoluyla toplanmıştır. Durum çalışması deseninin benimsendiği araştırmada
amaçsal örnekleme tekniklerinden kartopu ve ölçüt örnekleme tekniği benimsenmiştir. Ölçüt örnekleme
göre yakınlarını COVID-19 nedeniyle kaybetme ve kaybın üzerinden en az 5 ay geçmiş olma şartı
aranmıştır. Araştırmaya 17-43 yaş aralığında toplam 28 kişi katılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre
katılımcıların kayba, ölen kişinin hayatta olduğunu düşünme, inanamama, şok tepkileri verdikleri
gözlenmiştir. Katılımcıların kayıp sonrası daha çok olumlu dini başa çıkma stratejilerini benimsedikleri
tespit edilmiştir. Bu sürecin etkisini hafifletmek konusunda Ahiret inancı, imtihan düşüncesi, yaşanılanların
Allah’ın bir takdiri olduğu fikrinin yanında olumlu dini başa çıkma unsurlarından dua etmek,
şükür, sabretmenin de katkısı olduğu gözlenmiştir.
Çocukluk döneminde yaşanan duygusal, fiziksel, cinsel ve ekonomik istismar kişiyi ruhsal yönde olumsuz olarak etkilemektedir. Bu istismarları yaşayan kişiler birden fazla psikopatolojiyi aynı anda ...geliştirebilirken bu kişilerde en sık rastlanan psikopatoloji Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)’dur. Özellikle fiziksel ve cinsel istismar yaşayan çocukların bu bozukluğu geliştirme riski daha yüksektir. Bu çalışmanın amacı çocukluk döneminde maruz kalınan istismardan dolayı TSSB geliştiren bireyler için etkili, kanıtlanmış, güncel psikolojik tedavileri araştırmaktır. Cinsel istismardan dolayı TSSB geliştiren bireyler için kanıtlanmış müdahale teknikleri: Travma Odaklı Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Diyalektik Davranış Terapi (DDT), Duygu ve Kişilerarası İlişkiyi Düzenleme Becerisi Eğitimi (STAIR), Travma için Duygu Odaklı Terapi (DOT), GHareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme (EMDR), Yeniden Senaryolaştırma (Imagery Rescripting, IR)’dır.
Amaç: Bu çalışmanın amacı; 24.01.2020 tarihinde merkez üssü Elazığ Sivrice ilçesi olan, toplamda 44 kişinin vefat ettiği ve 1500 üzerinde insanın yaralandığı deprem sonrası ortaya çıkan psikiyatrik ...semptomları ortaya koyabilmektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışma depremden 2,5 ay sonra yapılmıştır. Tüm katılımcılara; sosyodemografik veri formu, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Peritravmatik Disosiyasyon Ölçeği (PTDÖ), DSM-5 Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi (TSSBKL) uygulandı.
Bulgular: Çalışmaya 360 kişi; 284 kişi deprem mağduru ve 76 kişi de kontrol grubu olarak alındı. Katılımcıların yaş ortalaması 30.9±9.9 olarak hesaplandı. Deprem mağdurlarından yakınını kaybeden 11 kişi (%3.87) olduğu saptandı. Katılımcıların BAÖ ve BDÖ skorları gruplar arasında farklılık göstermedi. PTDÖ ve TSSBKL için deprem mağdurlarının hesaplanan skorları çok daha yüksekti.
Sonuç: Çalışmamızda deprem sonrası hayatta kalanların depresyon ve ansiyete düzeyleri artmasa da travma ve dissosiyasyon skorlarının artmış olduğu görüldü. Elde ettiğimiz sonuçlara dayanarak; deprem gibi felaketler sonrası hayatta kalanların psikiyatrik ve sosyal olarak iyi desteklenmeleri, hem kayıplarına alışabilmeleri hem de psikiyatrik olarak rahatsızlanmamaları açısından önemlidir
ÖZ: Bu çalışma Fransız yazar Marcel Cohen’in 1985 yılında Madrid’te Ladino dilinde yayınlanan Kayıp Bir Ladino'nun İzinde adlı eserindeki bellek ve kimlik öğelerinin yapıbozumcu bir yaklaşımla ...inceler. Cohen’in metni Sefarad Yahudilerinin kolektif kimliğini 1492'de İspanya'dan sürülmelerinden Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişi ve düşüşüne, oradan günümüz Fransa'sına uzanan geniş bir tarihsel bağlam içinde ele alırken, sürgün, çokdillilik, azınlık statüsü, asimilasyon ve yerinden edilme gibi soruları da bir araya getirir. Cohen'in Kayıp Ladino'yu yazmaktaki temel kaygısı, Sefarad toplumunun kayıp dünyasını yeniden inşa etmektir. Bunu, çocukluğunda kalan ve neredeyse ulaşılmaz Ladino dilini kullanarak, Sefarad gelenekleri ve kültürel tarihinden bahsederek, araya Ladino şiir ve şarkıları ekleyerek, anımsayarak ve hayal ederek yapar. Bu çalışma yapıbozumcu eksende metni yeniden değerlendirerek, metnin geleneksel bir diyaspora anlatısının yapacağından daha fazlasını sunduğunu savunur. Dilbilimsel ve metinsel boşluklar, sürçmeler, kararsızlıklar ve tutarsızlıklar anlatıda merkezî bir çatışmaya işaret eder. Bu çatışma, yuvayı etrafı güvenli bir şekilde çevrilmiş ve sabit bir mevcudiyet olarak hayal etmek ile, onun aslında istikrarsızlaşmış ve sarsılmış doğasını, ve ona kavuşmanın geçiciliğini kabul etmek arasındadır. Metnin söyleşimsel (dialogic) doğası, Cohen'in köklerin ve yuvanın kaybına ve çözülmesine yaptığı vurguya meydan okur, belleğin ve benliğin farklı konfigürasyonlarını hayal eder. ABSTRACT: This article focuses on French author Marcel Cohen’s In Search of Lost Ladino, written in Ladino published in 1985 in Madrid, and analyzes questions of memory and ethnic identity in the work with a deconstructive approach. Lost Ladino brings together questions of exile, multi-lingualism, minority status, assimilation and uprooting, while exploring Sephardic collective identity within its larger historical context, from the 1492 expulsion from Spain, to the rise and fall of Ottoman Empire and to contemporary France. Cohen’s central concern in writing Lost Ladino is to reconstruct the lost world of Sephardic community. He does so by using an almost inaccessible childhood language; by giving accounts of Sephardic customs and cultural history; by incorporating the heritage of Ladino poetry and songs, and by acts of recollection and imagination. By rereading the text through deconstructive analysis, this article argues that it offers more than a conventional diaspora narrative. Linguistic and textual gaps, slips, ambivalences and inconsistencies point to a central conflict in the narration, between imagining home as a securely enclosed and fixed entity and acknowledging its destabilized version grounded in the recognition that unity is transitory. The dialogic nature of the text challenges Cohen’s emphasis on loss and dissociation and uncovers its potential to imagine other configurations of belonging.
Travma Hastalarında Ketamin Kullanımı Abdullah Algın; Nihat Müjdat Hökenek; Çağdaş Yıldırım
Ankara medical journal,
11/2019, Volume:
19, Issue:
4
Journal Article
Peer reviewed
Open access
Travma, dünya çapında ölümlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Travma hastalarında meydana gelen akut ağrıya sekonder solunum zorluğu, yaralanmaya sekonder stres cevabı oluşabilir. Bu bakımdan ...travma hastalarında hava yolu yönetimi ve hemodinamik stabilite önemlidir. Ketamin, N-metil-D aspartate (NMDA) reseptörleri üzerinde nonkompetatif antagonistik özelliği ve beyin sapı uyarısı ile nöradrenalin reuptake inhibisyonu sağlar. Bu özelliği ile sempatik etki oluşturarak hemodinamik unstabil travma hastalarında ve monitorizasyonu sağlamanın uygun olmadığı şartlarda (Hastane öncesi afet, savaş yaralanmaları vb.) kullanımı açısından öncelikli ajan olarak literatürde sıkça vurgulanmaktadır. Travma hastalarında klinik pratikte ketaminin yeri, kullanım sıklığı, mortaliteyle doğrudan ilişkili Travmatik Beyin Yaralanmalarında (TBY) ve intraokuler basınç (IOB) artışı ile giden yaralanmalarda geçmişten günümüze tercih edilen ajan haline gelmesini literatür taraması ile aydınlatmayı amaçladık.
Amaç: Çalışmanın amacı acil servise başvuran geriatrik yaş grubu adli vakaların demografik ve epidemiyolojik açıdan irdelenmesi ve geriatrik adli travma olgularında hastane içi mortalite üzerine etki ...eden faktörlerin belirlenmesidir. Materyal ve Metot: Çalışmamıza, 1 Ocak 2015 ve 1 Ocak 2018 tarihleri arasında acil servise başvuran ve adli bildirim yapılan 65 yaş ve üzeri tüm hastalar dahil edildi. Hastaların demografik verileri, vital ve klinik bulguları, adli tanıları ve hastane-içi mortalite durumları kaydedildi. Çalışmadaki tüm hastalar için ‘Glaskow Koma Skoru’ ve adli travmalı hastalar için ek olarak ‘Yaralanma Ciddiyet Puanı’ hesaplandı. Mortal seyreden ve sağ kalan hastaların özellikleri karşılaştırıldı. Adli travmalı hastalarda hastane içi mortalite prediktörlerini değerlendirmek için çok değişkenli lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya toplam 598 geriatrik adli hasta alındı. En sık adli başvuru nedeni motorlu taşıt kazaları (n=317, %53,01) idi. Hastaların %3,17'si (n=19) öldü. Çok değişkenli lojistik regresyon modeli yaş, cinsiyet, ‘Yaralanma Ciddiyet Puanı’, multitravma varlığı, yüksekten düşme ve zemin seviyesinden düşme parametreleri ile oluşturuldu. Hastane içi mortaliteyi ön görmede yüksekten düşme en belirgin prediktör olarak bulunurken OR: 54,628, yaş artıkça mortalite artmaktaydı. Sonuç: Çalışmamız sonuçlarına göre aktif sosyal hayata katılımı gün geçtikçe artan geriatrik yaş grubunun günümüzde en sık karşılaştığı adli olay motorlu taşıt kazalarıdır. Ayrıca, adli başvurularda, özellikle yüksekten düşme travma mekanizması geriatrik populasyonda hastane içi mortaliteyi belirgin şekilde arttırmaktadır.
The acute scrotum is one of the most common urological emergencies in childhood and adolescence. Testicular rupture in testicular injuries is a very rare condition. Early exploration and repairment ...are required in testicular ruptures. Early exploration reduces testicular orchiectomy rates. In this study, we presented a patient with a testicular rupture and its treatment after blunt trauma, which is a rare condition.
ABSTRACT
Aim: Whole body of computed tomography (WBCT) approach is increasingly being preferred by the clinicians over the traditional selected CT approach worldwide, not only for major trauma ...patients but even for minor trauma patients. Our aim was to determine the ratio of polytrauma patients in minor trauma patients imaged with WBCT and to determine demographical and clinical predictors of polytrauma.
Methods: This retrospective-descriptive-study was conducted at the emergency department with patients older than 16 but had an injury severity scores of less than 16 and those who underwent WBCT trauma patients between January 2015 and December 2018. The presence of polytrauma, which defined presence of injury with an abbreviated injury scale score ≥2 according to tomography results in at least two body regions, was considered as the primary outcome of the study.
Results: Total 3924 (ISS<16) patients’ data were enrolled in the study. Only in 278 of all patients (7.1%) polytrauma was detected. After the multi-logistic regression analysis, fall from height (>3 meters), pedestrian struck, altered mental status (GCS <14), and male sex were found as significant predictor factors for presence of polytrauma. When created a model with these parameters, it was found that it had low diagnostic accuracy value as 0.6 (95%CI: 0.59 to 0.72).
Conclusion: When considered only minor trauma patients with small polytrauma and mortality ratio, routine using of WBCT approach is not rational. The predictors found in our study can be used to develop a clinical decision rule in the future for minor trauma patients.
ÖZET
Amaç: Tüm vücut bilgisayarlı tomografi (TVBT) yaklaşımı, klinisyenler tarafından sadece majör travma hastaları için değil, hatta minör travma hastaları için de dünya çapında geleneksel seçilmiş BT yaklaşımına göre giderek daha fazla tercih edilmektedir. Amacımız, TVBT ile görüntülenen minör travma hastalarında çoklu travma hastalarının oranını belirlemek ve çoklu travmanın demografik ve klinik belirleyicilerini belirlemekti.
Yöntemler: Bu retrospektif-tanımlayıcı-çalışma, acil serviste 16 yaşından büyük ancak injury severty skoru <16 olan ve Ocak 2015 ile Aralık 2018 tarihleri arasında, WBCT çekilmiş olan travma hastalarının verileri incelenerek yapıldı. En az iki vücut bölgesinde tomografi sonuçlarına göre abbreviated injury scale skoru ≥2 olan yaralanma varlığı çalışmanın birincil sonlanımı olarak belirlendi.
Bulgular: Çalışmaya toplam 3924 hastanın verileri dahil edildi. Tüm hastaların sadece 278'inde (%7.1) çoklu travma tespit edildi. Çoklu lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre, yüksekten düşme (>3 metre), yayaya araç çarpması, değişen mental durum (GCS <14) ve erkek cinsiyet, çoklu travma varlığı için anlamlı değişkenler olarak bulundu. Bu değişkenlerle bir model oluşturulduğunda, bu modelin 0,6 (%95 CI: 0,59 ila 0,72) gibi düşük tanısal doğruluk değerine sahip olduğu bulunmuştur.
Sonuç: Çoklu travma ve mortalite oranı küçük olan sadece minör travma hastaları düşünüldüğünde, TVBT yaklaşımının rutin kullanımı akılcı değildir. Çalışmamızda bulunan prediktörler, minör travma hastaları için gelecekte klinik bir karar kuralı geliştirmek için kullanılabilir.
Amaç: Tüm vücut bilgisayarlı tomografi (TVBT) yaklaşımı, klinisyenler tarafından sadece majör travma hastaları için değil, hatta minör travma hastaları için de dünya çapında geleneksel seçilmiş BT yaklaşımına göre giderek daha fazla tercih edilmektedir. Amacımız, TVBT ile görüntülenen minör travma hastalarında çoklu travma hastalarının oranını belirlemek ve çoklu travmanın demografik ve klinik belirleyicilerini belirlemekti. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif-tanımlayıcı-çalışma, acil serviste 16 yaşından büyük ancak injury severty skoru <16 olan ve Ocak 2015 ile Aralık 2018 tarihleri arasında, WBCT çekilmiş olan travma hastalarının verileri incelenerek yapıldı. En az iki vücut bölgesinde tomografi sonuçlarına göre abbreviated injury scale skoru ≥2 olan yaralanma varlığı çalışmanın birincil sonlanımı olarak belirlendi. Bulgular: Çalışmaya toplam 3924 hastanın verileri dahil edildi. Tüm hastaların sadece 278'inde (%7,1) çoklu travma tespit edildi. Çoklu lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre, yüksekten düşme (>3 metre), yayaya araç çarpması, değişen mental durum (GCS <14) ve erkek cinsiyet, çoklu travma varlığı için anlamlı değişkenler olarak bulundu. Bu değişkenlerle bir model oluşturulduğunda, bu modelin 0,6 (%95 CI: 0,59 ila 0,72) gibi düşük tanısal doğruluk değerine sahip olduğu bulunmuştur. Sonuç: Çoklu travma ve mortalite oranı küçük olan sadece minör travma hastaları düşünüldüğünde, TVBT yaklaşımının rutin kullanımı akılcı değildir. Çalışmamızda bulunan prediktörler, minör travma hastaları için gelecekte klinik bir karar kuralı geliştirmek için kullanılabilir.
The Great Southeast Turkey Earthquakes (GSTE) of February 2023 were not only a physical disaster but also seem to have triggered the onset of Post-Traumatic Stress Disorder (PTSD) among survivors in ...Kahramanmaraş and surrounding areas. This review emphasizes the need for culturally appropriate clinical interventions in PTSD therapies, addressing the psychological impacts left by the earthquakes. The Trauma-Focused Cognitive Behavioral Therapy (TF-CBT) models implemented after the 1999 Marmara earthquake failed to integrate cultural and Islamic thoughts effectively. With this critical perspective, the article advocates for a holistic healing process that integrates Islamic coping mechanisms with clinical psychology. The importance of religious and spiritual practices in PTSD recovery, especially reliance on Allah, patience, the concept of ummah, prayer, almsgiving, and belief in destiny, is highlighted. While analyzing the potential effectiveness of Islamic approaches in PTSD rehabilitation, the study criticizes the inadequacies of current clinical practices and advocates for the adoption of faith-integrated therapeutic strategies. It proposes a structured methodology for Islamic-Oriented TF-CBT that integrates spiritual practices with scientifically supported psychological interventions, highlighting the gaps in current practices. The aim is to bridge the gap between Islamic practices and clinical psychology, offering a treatment approach compatible with the religious values and traditions of the Muslim population affected by the GSTE. This critical perspective strengthens the call for progress towards cultural competency in mental health services, ensuring that PTSD treatments adapt to the diversity and complexity of earthquake victims. The article emphasizes the need to comprehensively address the psychological needs of individuals affected by the GSTE, particularly those battling PTSD. Recognizing PTSD as not only an individual disorder but also a societal issue, the study suggests that treatment processes should consider not only the individual but also the community. The importance of community-based interventions is highlighted, discussing the current shortcomings and areas for development in this field. In conclusion, the article underscores the significance of cultural sensitivity and community-based approaches in PTSD treatment, calling for more research and implementation in this area.