A random-pattern cutaneous flap with its base at the highly vascularized dorsal web space has been designed to decrease donor site deformity and to increase securely flap mobilization in contractures ...involving more than 1 adjacent proximal phalanx base. Rectangular flaps facing each other on the lateral sides of adjacent fingers have been raised on a single pedicle in the second, third, or fourth web space. The anatomic integrity of the web space was maintained and exposure of the metacarpophalangeal joints was avoided. Flap donor sites were reconstructed with full-thickness skin grafts. Since September 2000, 22 flaps were raised during a single-stage operation in 13 patients with an average age of 11 years at the time of surgery, and a total of 38 fingers have been reconstructed. The follow-up period averaged 24 months. The postoperative course was uneventful for all patients; all the flaps survived and the donor sites healed without complications. This flap, with its wide arc of rotation and minimal donor site morbidity, is easy to perform and is a good alternative in the reconstruction of multiple proximal phalanx base region flexion contractures of adjacent second, third, fourth, or fifth fingers.
Mardin Artuklu Üniversitesi Kampüs alanı içerisinde bulunan arkeolojik alanda yapılan araştırmalar söz konusu alanın Paleolitik Dönem, Geç Roma Dönemi, Bizans Dönemi ve Artuklu Dönemi gibi ...birbirinden farklı dönemlerde yerleşim görmüş olduğunu göstermektedir. Arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiş olan Hırbe Helale arkeolojik alanı içerisinde kalan ve günümüzde Mardin Artuklu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin Otoparkı’nın kuzeydoğusunda bulunan alanda gerçekleştirilen kazılar söz konusu alanın mezarlık olduğunu göstermektedir. 2018 yılında bu mezarlık alanında yapılan kazılar sonrasında 22 adet taş sanduka ve 2 adet basit toprak olmak üzere 24 adet mezar açılmıştır. Bu mezarların içerisinde ve çevresinde yaklaşık 70 bireye ait insan kemikleri ortaya çıkarılmıştır. Geç Roma Dönemi’ne tarihlenen söz konusu mezarlık alanı Geç Antik Çağ’da Mardin Bölgesi inanç sistemi ve ölü gömme adetleri üzerine önemli bilgiler vermektedir.
For about two-hundred-fifty years between the mid-9th - early 6th centuries BC, the Urartian Kingdom established its hegemony in Eastern Anatolia and the neighboring regions of Northwestern Iran, ...Nakhchivan, and Armenia, as the most influential political, military, and economic power of its time. Despite the rugged geography and rough climatic conditions of this mountainous terrain, the Urartu thrived by developing a centralized administrative state apparatus. Urartu excelled in many areas of state-building, including road networks. Particularly textual sources and supporting archaeological evidence demonstrate the importance of road networks for the Urartian state. Surveys in Tushba and Muradiye districts have allowed us to identify the main route of the northern capital road, which continues north and reaches Muradiye Plain, and an alternative northern route that follows the Karasu Stream valley towards Muradiye Plain. An eastern route, which enabled the kingdom to exert control in Northwestern Iran, goes through Özalp district of Van province across the modern border to Iran and reaches Hoy and Salmas. These alternative and auxiliary routes along deep canyons that developed over time suggest that the Urartian state had established an intricate security web in its dominion.
Urartu Krallığı, M.Ö. 9. yüzylın ortalarından 6. yüzyıl başlarına kadar Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere Kuzeybatı İran, Nahçıvan ve Ermenistan’ı içine alan coğrafyda yaklaşık iki yüz elli yıl boyunca siyasi, askeri ve ekonomik anlamda gücünü hisettirmiştir. Engebeli coğrafyası ve sert iklim koşularına rağmen Urartular merkeziyetçi devlet yönetimiyle bölgeye hakim olmuşlardır. Bulundukları coğrafyada hemen hemen her alanda başarı gösteren Urartular bu başarılarını ulaşımda da göstermiştir. Dönemin yazılı kaynakları başta olmak üzere arkeolojik kalıntılardan Urartular’da yol güzergâhlarının önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Tuşba ve Muradiye ilçelerinde gerçekleştirilen yüzey araştırması kapsamında Urartular’ın kuzeye devam ederek Muradiye Ovası’na ulaşan krali bir güzergahının varlığı ön plana çıkmaktadır. Yine aynı şekilde Muradiye Ovasına ulaşan bir diğer hat ise Karasu Vadisi güzergahıdır. Kuzeybatı İran’da Urartu Krallığı’nın hakimiyetini sağlayan bir diğer hat ise Van’ın Özalp ilçesi üzerinden İran sınırlarını aşarak Hoy ve Salmas’a ulaşan Doğu Yolu güzergahıdır. Krali ana güzergahların yanı sıra krallık boyunca şekillenen ve derin vadiler boyunca devam eden hatlar ise Urartular’ın hakim oldukları bölgeleri bir güvenlik ağı ile kuşattıklarını ortaya koymaktadır.
Data regarding lacosamide treatment as an adjunctive therapy in patients representative of a focal-onset epilepsy population including those with and without intellectual/developmental disorders ...(IDDs) are limited.
To evaluate the retention rates of lacosamide in focal-onset epilepsy patients with and without IDD.
We retrospectively reviewed all consecutive electronic and paper medical records of patients diagnosed with focal-onset epilepsy who were treated with lacosamide in two tertiary epilepsy centers.
One hundred and thirty-six patients who met the inclusion criteria were studied. Number of patients with IDD was 46 (33.8%). Median lacosamide dose was 300 mg/day. A total of 39 patients (28.7%) experienced side effects, and 22 of them (16.2%) discontinued lacosamide. The 1-, 2-, and 3-year retention rates of lacosamide in patients with IDD were 68%, 62%, and 53%, respectively. Kaplan-Meier survival analysis showed that the retention rates were significantly lower in patients with IDD when compared to patients without IDD (
=0.04). Cox regression analysis showed that concomitant use of sodium channel blocker antiepileptic drugs (AEDs) was the only independent predictor of retention rate of lacosamide treatment (
=0.03). In the subgroup of patients with IDD, the analysis was performed again and the number of background AEDs was the only predictor for the retention rate of lacosamide (
=0.04).
When compared to patients without IDD, retention rates of lacosamide adjunctive therapy were lower in patients with IDD. However, these rates were higher than the rates suggested with previously registered AEDs including lamotrigine, levetiracetam, and topiramate. Therefore, irrespective of having comorbid IDD, we might suggest that lacosamide is a well-retained drug with a high efficacy profile in patients with focal-onset epilepsy.
Son yıllarda yapılan çalışmalar sonrası Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çanak-Çömleksiz Ne-olitik Dönem A evresine tarihlenen, Körtik Tepe, Hasankeyf Höyük, Gusir Höyük ve Boncuklu Tarla gibi birçok ...yerleşim yeri tespit edilmiştir. Bunlardan bazıları aynı zamanda Geç Epipaleolitik tabakalar içermek-tedir. 2018 yılında tespit edilen ve Ilısu Barajı İnşaat Sahası’nda bulunan Çemka Höyük yerleşiminin Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem A evresine ve Geç Epipaleolitik Dönem’e tarihlenen tabakalar içerdiği düşü-nülmektedir. Çemka Höyük bu bağlamda Yukarı Dicle Havzası’nın Neolitikleşme süreci üzerine önemli yeni bilgiler verecek önemli bir potansiyele sahiptir. Daha önce Körtik Tepe, Hasankeyf Höyük ve Hallan Çemi’de kısıtlı alanlarda ve sondajlarda tespit edilen Geç Epipaleolitik dönem tabakalar Çemka Höyük’te yol yapımı sırasında açığa çıkan kesitlerden anlaşıldığı üzere yaklaşık 2 metrelik dolgulardan tespit edilmiştir.
Summary Behçet's disease is an inflammatory disease that can involve multiple systems. Here, we describe a case of neuro-Behçet's syndrome presenting with features mimicking acute tuberculous ...meningitis. Behçet's disease should be considered in the differential diagnosis of a meningeal syndrome unless a viral or bacterial agent is demonstrated.
Amaç: Bu çalışmada epilepsili hastalarda obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) sıklığı, semptomatolojisi ve ilişkili etkenlerin araştırılması amaçlandı.
Yöntem: Çalışmaya bir üniversite hastanesinin ...epilepsi polikliniğine başvuran 18-60 yaş arasında ardışık 155 hasta alındı. Epilepsi dışında halen ek nörolojik hastalığı olanlar; epilepsisi kafa travması, metabolik sorunlar ve intrakranial olaylar gibi ikincil nedenlere bağlı gelişmiş olanlar; halen şiddetli ek bir tıbbi hastalığı olanlar; zeka geriliği bulunanlar ve son 1 ay içinde psikotrop ilaç alanlar çalışmaya alınmadı.
Hastaların sosyodemografik özellikleri, epilepsi türü ve aldığı antiepileptik ilaçlar kaydedildi. Epilepsi türleri klinik olarak basit parsiyel, kompleks parsiyel, jüvenil absans, jüvenil miyoklonik, jeneralize tonik-klonik ve diğerleri olarak kategorize edildi. EEG sonuçlarına göre ise epilepsi türleri temporal ve non-temporal olarak sınıflandırıldı. OKB tanısı DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme/Klinik Versiyon (SCID-I/CV) ile kondu. OKB tanısı alanlarda obsesif kompulsif belirtilerin türleri ve şiddetini saptamak için Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (YBOKÖ) kullanıldı.
Bulgular: Dokuz (%5.8) hasta OKB tanısı için ölçütleri karşıladı. En sık obsesyonlar bulaşma (%66.7), saldırganlık (%44.4), dinsel (%22.2) ve simetri/keskinlik (%22.2), en sık kompulsiyonlar ise yıkama/temizleme (%66.7), kontrol etme (%66.7), yineleme (%22.2) ve düzenleme/sıralama (%22.2) idi. Temporal lob epilepsili hastalarda OKB sıklığı nontemporal lob epilepsili hastalardan daha fazlaydı. Levetirasetam kullanımı OKB ile sınırda anlamlı derecede ilişkili bulundu.
Hastaların en sık kullanmakta oldukları antiepileptik ilaçlar okskarbazepin (%35.5), karbamazepin (%31.6) ve valproik asitti. (%30.3). Klinik olarak hastalardaki en sık epilepsi türleri jeneralize tonik-klonik (%34.2) ve kompleks parsiyeldi. (%27.1). Hastaların 25′i (%16.1) temporal lob epilepsi, geri kalanı (%83.9) nontemporal lob epilepsiye sahipti.
OKB'si olan ve olmayan gruplar arasında yaş, cinsiyet, hastalık süresi, eğitim durumu, medeni durum ve kullanılan antiepileptikler yönünden anlamlı fark bulunmadı. OKB sıklığı jüvenil miyoklonik nöbetleri olanlarda %10.5 (s=2), kompleks parsiyel nöbetleri olanlarda %9.5 (s=4) ve jeneralize tonik-klonik nöbet geçirenlerde %5.7 (s=3) olarak saptandı. Diğer epilepsi türlerine sahip hastalar arasında OKB bulunmadı. Bununla birlikte, klinik epilepsi türleri ile OKB sıklığı arasında anlamlı bir ilişki yoktu. Temporal lob epilepsili hastalarda OKB sıklığı (%16) temporal lob epilepsisi olmayanlardan (%3.8) yüksek bulundu.
Sonuç: Bulgularımız, özellikle temporal lob kökenli olmak üzere, tedavi altındaki bir grup ayaktan epilepsi hastasında OKB'nin toplumdaki yaygınlığından nispeten sık olduğunu göstermektedir. Epilepsili hastalarda görülen obsesif kompulsif semptomların genel olarak epilepsisi olmayanlara benzer olduğu düşünülebilirse de, konu ile ilgili daha geniş örneklemli ve kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
We attempted to identify the cause of abnormal venous flow seen during arterial MR angiography in the inferior petrosal sinus by use of in three female patients (aged 51, 48, and 70 years, ...respectively).
Arterial 3D time-of-flight MR angiography was performed with a tilted optimized nonsaturating excitation pulse sequence (TR/TE, 31/7; flip angle, 20 degrees; section thickness, 65 mm; effective thickness, 1 mm; number of sections, 1 to 2); no magnetization transfer pulse sequence was used. Contrast-enhanced 3D MR angiography of the neck was performed with a 3D fast low-angle shot pulse sequence (TR/TE, 4.6/1.8; flip angle, 40 to 45 degrees; section thickness, 80 mm; intersection gap, 1.5 mm; acquisition matrix, 180 x 256; acquisition time, 27 s) on a system with a whole-body coil.
In all three patients, 3D time-of-flight MR angiography revealed abnormal vascular signal originating from the left cavernous sinus, continuing through the inferior petrosal sinus, and ending in the proximal internal jugular vein at the jugular bulb level. Abnormal vascular signal at the jugular bulb, sluggish flow and flow-related enhancement in the left internal jugular vein, and signal void in the contralateral jugular vein were noted. Contrast-enhanced delayed-phase MR angiography showed stenosis in the left brachiocephalic vein in all patients.
High signal intensity noted at the inferior petrosal sinus resulted from retrograde flow. Retrograde flow was due to blood stealing from the internal jugular vein toward the cavernous sinus because of venous stenosis in the brachiocephalic vein.