Bu çalışmada Kıraat İlminde çok önemli bir yere sahip olan harflerin sıfatları, sıfatların uygulanmasında görülen yaygın uygulama hataları ve bu hataların giderilmesi hususunda çözüm önerileri konusu ...ele alınacaktır. Kur’ân kıraatinde dil, eğitim, çevre ve diğer faktörlere bağlı olarak farklı hatalar görülmektedir. Bu hataların giderilmesi için harf, mahreç ve sıfatların iyi bilinmesi ve gerekli pratik tekrarlarla yeterli uygulamaların yapılması gereklidir. Bu çalışmada öncelikle geleneksel (klasik) kaynaklar incelenip konular araştırılmış, sonrasında yakın zaman ve günümüz çalışmaları harmanlanarak elde edilen bilgiler ışığında icra edilen okuma biçimleri değerlendirilerek yaygın hataların tespiti ve düzeltilmesi için gerekli olan bilgi ve uygulamalara yer verilecektir. Çalışma iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde tecvîd ilmi ve harflerin mahreçleri hakkında genel bilgi verilecektir. İkinci bölüm; harflerin sıfatlarının örneklerle birlikte işlenişi, Kur’ân tilaveti esnasında sıfatların icrasında görülen yaygın hatalar, bu hataların giderilmesi için çözüm önerileri ve genel değerlendirmenin yapıldığı sonuç bölümünden oluşacaktır.
Kur’ân’da ilâhî iktibâsların bir taraftan geçmişe dair bilgileri aktarması açısından panoramik muhtasar bir tarih el kitabı işlevine sahip olması diğer taraftan da geleceğe dair iktibâsları sunarak ...gayba dair hakikatler konusunda kapı aralaması, kelâmullâhın mâhiyetine dair kapsamlı bir çalışmanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Kur’ân’ın yaklaşık dörtte birini oluşturan ilâhî iktibâslar, içerdikleri zengin bilgiler ve derin hakikatler sebebiyle bidâyetten günümüze kadar ilim adamlarının dikkatini çekmiş ve bu konuda başta kısasü’l-Kur’ân türünde olmak üzere kayda değer bir literatür oluşmuştur. Bununla birlikte modern dönemde yapılan çalışmalar daha çok konunun tarihsel gerçekliği üzerine yoğunlaşmış ve konunun mâhiyeti i‘câzü’l-Kur’ân, kelâm-ı mahkî ve halku’l-Kur’ân meseleleri bağlamında yeteri kadar incelenmemiştir. Alandaki boşluğu gidermeye yönelik bir katkı sunma sâikiyle yapılan bu çalışmada, i‘câzü’l-Kur’ân, kelâm-ı mahkî ve halku’l-Kur’ân meseleleri bağlamında ilâhî atıfların mâhiyetinin; Kur’ân’da kavl-makûl olgusunun keyfiyetinin; kelâm-ı beşerin kelâmullâh olarak dönüşümünün ve kelâmcıların bu meselelere dair teorilerinin Kur’ân’a uyarladıklarında ortaya çıkan bazı çelişkilerin hatta tutarsızlıklarının izi sürülmüştür.Kur’ân’a yöneltilen tenkitlerin köklerini ve izlerini Tefsir ve Kelam literatürlerinde sürmek, aynı ve benzer eleştiriler konusunda ilk dönem ulemâsının tartışmalarını kavramaya ve bunları anlamlandırmaya katkı sunacağı düşünülmektedir. Bu sâikten hareketle çalışmada Tefsir-Kelam ilişkisi bağlamında ilâhî nakillerin yapısı ve tabiatının izi, söz konusu iki ilmin kitâbiyâtında sürülmüştür. Çalışmada ilâhî nakillerin mâhiyeti ve yapısı, kelâm-ı mahkî, halku’l-Kur’ân ve i‘câzü’l-Kur’ân meseleleri açısından incelenmesi araştırmamızın temel konusunu oluşturmaktadır. Beşerî kelâma atıfta bulunan Kur’ân nazmının (metnin), nasıl olup da kelâmullâh olarak mütâlaa edildiği yönündeki farklı yaklaşımlar, Tefsir ve Kelam perspektifleriyle ele alınmıştır. Bu çalışmada temel konu/tema, ‘Kelâm-ı beşerden iktibâslar yapan Kur’ân’ın bu ifadeleri Allah’ın sözü olabilir mi?’ şeklindeki soruda yoğunlaşmıştır. Özet olarak denilebilir ki Kur’ân’da arkaik zamanlardan aktarılan ilâhî iktibâslar tefsîrî/manevî tercümeyle nakledilmesi sebebiyle kelâmullâh; nüzûl dönemi muhataplardan yapılan nakiller ise lafzî aktarım olması sebebiyle kelâm-ı ‘ibâd olmaktadır.
Yüce Kur’ân’da hükümdar ile halk (yönetene ile yönetilen) arasındaki ilişkinin çok büyük önemi vardır. Yüce Kur’ân’dapek çok âyet-i kerîmede bu ilişkinin ve bununla ilgili hususların öneminin altı ...çizilmiştir. İslam hukukunda, halkın siyasi hakları, hukuk çerçevesinde garanti altına alınmış, hükümdarların nitelik ve tasarrufları, Müslüman olmak, reşit ve erkek olmak, adil ve bilgili olmak, özgür ve fiziksel yeterliliğe sahip olmak gibi çeşitli yetki şartları âyetlerde açıklanmıştır. Kur’ân’dmübâyaa(biatleşme), müşâvere (danışma ve danışma kurulu), mütâavat (meşrû emirlere uyma) ve mes’ûliyyet(hesap verme) gibi hükümdar ile halk arasındaki ilişki türlerine dikkat çekilmiş, bu önemi büyük ilişkinin özellikleri beyan edilmiştir. Bu doğrultuda çalışmada dil, tefsir, hadis, siyaset ve benzeri kaynaklardan istifade ederek konuyu iki bölümde ele aldık. Birinci bölümde tez konusunun dil ve terim anlamı açıklanmış, hükümdar ile halk arasındaki ilişkinin Kur’ân-ı Kerîm bağlamında izah edilmiş, “velayet yetki” kelimesinin dil ve terim anlamı arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Ardından Kur’ân-ı Kerîm ışığında hükümdar ile halk arasındaki ilişkiye dair âyet-i kerîmeler, hadisler, sahabe ve tabiin görüşleri ele alınmış; bu ilişkinin Kur’ân-ı Kerîm’deki türleri üzerinde durulmuş, özellikleri incelenmiştir. İkinci bölümde hükümdar ile halk arasındaki ilişki genel öneminden bahsedilmiş, yüce Kur’ân’da bu ilişkiyi dile getirişindeki amaçlar incelenmiş, âlimlerin konuya dair görüşlerine temas edilmiştir. Daha sonra hükümdar ile halkın Kur’ân’daki birbirlerine karşı görev ve hakları ele alınmıştır.
Bu makalede Arapça aslından İngilizceye yapılan ilk Kur’ân tercümesi olarak literatüre geçen İngiliz oryantalist George Sale’in The Koran adlı çalışması analiz edilmektedir. Makale, İngilizce Kur’ân ...tercümelerinin analizine dair Türkçe literatürde yok denecek kadar az çalışma bulunduğu tespitinden hareket etmektedir. Çalışmanın varsayımı, İslam’ın temel kaynağı Kur’ân’ın İngilizce tercümelerinin, ortaya çıktığı dönemin İslam ve Kur’ân algısına ilişkin önemli veriler sunacağı gibi bu literatürün müteakip dönemi de etkileme potansiyeline sahip olduğudur. Buradan hareketle, kronolojik bir okumanın gerekliliği de düşünülerek, içerdiği 187 sayfalık geniş mukaddimesi ile birlikte The Koran’ın tetkik edilmesi amaçlanmıştır. Sale’in tercümesinin kronolojik önceliğe sahip olmasının yanı sıra müteakip literatürü de etkilediği yönündeki veriler, bu makalenin önemini ortaya koyan hususlar olarak öne çıkmıştır. Böylece sonraki dönemlerde daha akademik bir zeminde gerçekleştirilen İslam’a ve Kur’ân’a yönelik oryantalist araştırmalara etki etmesi muhtemel eserlerin mercek altına alınmayı hak ettiği, haklı bir tez olarak ortaya çıkmıştır. Bu arka planda öncelikle Sale’in hayatına dair sınırlı bilgiler ve tercümesinde atıf yaptığı geniş literatür paylaşılmaktadır. Tercümede Latince, Arapça, İngilizce ve Fransızca çok sayıda kaynağa referans verilmektedir. Buna rağmen söz konusu kaynakların tamamının Sale’in elinde bulunmadığı, onun bu noktada özellikle Ludovico Marracci tarafından kaleme alınan Latince tercümeden yararlandığı yönündeki tespitler ele alınmaktadır. Sale tercümede literal çeviriye büyük oranda bağlı kalmakta ve ayetlere yaptığı ilâve izahları metnin aslından ayırmak amacıyla italik olarak vermektedir. Ancak onun ilave izahları italik olarak verme hassasiyetini zaman zaman koruyamadığı fark edilmektedir. Tercümenin, her sayfasında yer alan detaylı dipnotlarıyla bir “meal-tefsir” özelliğine sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca ayetlerin izahında gerek Kitâb-ı Mukaddes’e gerekse bazı mitolojik anlatılara yapılan atıflar, Sale’in bazen metinlerarası bir perspektifle izahlar yaptığını göstermektedir. Eserin mukaddime kısmı, Kur’ân tercümesinde izlenilen metoda ilişkin bir bilgi vermemektedir. Cahiliye dönemi Araplarının dinî, sosyokültürel ve ekonomik durumları, İslam’ın gelmesiyle birlikte ortaya çıkan gelişmeler, imanın ve İslam’ın şartları, Kur’ân’ın kelime anlamı, genel özellikleri, edebî yapısı, cem’i ve istinsahı gibi pek çok konuya ayrıntılı olarak değinilmektedir. Bu itibarla mukaddimenin Kur’ân tercümesine yazılan bir içerikten daha fazlasını ifade ettiği gözlenmektedir. Mukaddimede Kur’ân özelinde yapılan değerlendirmelere bakıldığında, Kur’ân’ın yapısal özelliklerinden ritüellere kadar pek çok konuda Yahudilikten etkilendiği tezi ortaya atılmaktadır. Bu bağlamda makalenin önemli bulgularından birisi de mukaddimede ortaya atılan Yahudi köken iddialarının tercüme ve dipnotlara hemen hiç yansımaması olarak ortaya çıkmaktadır. Söz gelimi abdest, teyemmüm, hurûf-ı mukatta‘a gibi pek çok konuya ilişkin ayetlerin dipnotlarında mukaddime kısmında değinilen Yahudi köken iddialarına dair hemen hiçbir veri yer almamakta yalnızca mukaddimedeki ilgili bölüme atıfla yetinilmektedir. Diğer yandan Sale pek çok yerde Envâru’t-Tenzîl, Celâleyn, Keşşâf gibi tefsirlerdeki izahları neredeyse motamot vermektedir. Sale’in teslis ve Garânîk olayıyla ilişkilendirilen ayetlerin izahında bile aynı tutumu sergilediği açıkça görülmektedir. Gerek tercüme kısımda yer alan italik izahlarda gerekse dipnotlarda Beydâvî’ye verdiği referanslarda mütercimin elinde bulunan Beydâvî tefsirini kullandığı anlaşılmaktadır. Elinde bulunmayan diğer tefsirlere yönelik atıflarının ise içerik olarak Marracci’nin tercümesindeki atıflarla örtüşmesi, Sale’in tercümesindeki Marracci etkisini gösteren önemli bir bulgu olarak ortaya çıkmaktadır. Yine de Sale’in tercümesini Marracci’nin “Kur’ân’a reddiye” amacıyla kaleme aldığı Latince tercümesinin İngilizceye çevirisi mesabesine indirgemenin doğru olmadığını ifade etmeliyiz. Zira her sureye müstakil bir reddiye kısmı ekleyen Marracci’nin aksine Sale’in gerek tercümede gerekse dipnotlarda ilmî bir içerik ve üslup gözetme gayreti içinde olduğu açıkça görülmektedir. Bu bağlamda tercümenin mukaddimesi ile tercüme kısmı arasında iki farklı Sale ortaya çıkmaktadır: Oryantalist Sale ve mütercim Sale. Neticede İngilizce Kur’ân tercümelerinin tarihî serencamına dair bir incelemenin ilk inisiyatifini ifade eden bu makale, Sale’in tercümesinin müteakip tercümelere ya da daha genel anlamda oryantalistik literatüre etkisinin de araştırılmayı hak eden bir konu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda tercüme literatürüne ilişkin yapılacak müteakip çalışmaların Batı’nın Kur’ân algısında Kur’ân tercümelerinin yerine dair daha kapsamlı veriler sunacağı öngörülmektedir.
En kalabalık müslüman nüfusa sahip ülke olduğu bilinen Endonezya’yı da içine alan ve Tayland’a kadar uzanan üç yüz milyon nüfuslu Malay dünyası, İslâm’ı kabulünden bu yana Kur’ân-ı Kerîm’i doğru ...anlamak ve isabetli yorumlamak için ciddi çabalar göstermiştir. Ne var ki bu çalışmalar, özellikle ülkemizde akademik çevrelerde hak ettiği ilgiyi görememiştir. Bu çalışmada, modern dönem Malay dünyasında tefsir faaliyetlerinin öncüsü kabul edilebilecek Endonezyalı müfessir Hamka’nın (Haji Abdul Malik Karim Amrullah, 1908-1981) Tafsir al-Azhar isimli eseri bağlamında bu coğrafyadaki çağdaş tefsir faaliyetlerinin karakteristiği incelenmektedir. Bu çerçevede, önce İslâm’ın Malay dünyasına girişi ve bu coğrafyadaki tefsir faaliyetlerinin kısa bir tarihçesi verilmiş; Hamka’nın hayatı, eserleri ve ilmî kişiliği tanıtıldıktan sonra Tafsir al-Azhar’in arka planı, metodu, üslûbu ve kaynaklarına yer verilmiş; tefsirinde kelam, fıkıh, tasavvuf, Kur’an kıssaları, İsrâiliyat ve bilimselci tefsir konularına bakışı ele alınmış ve bu konulardaki bazı âyetleri tefsiri incelenmiştir.
Normal şartlarda her sözcük, tek bir olgu ve varlık için kullanılır. Ancak zaman içinde birtakım faktörlerden dolayı kelimede anlam düşmesi, anlam genişlemesi ya da anlam daralması gerçekleşebilir. ...Biz de çalışmamızda, özellikle modern dönem sonrasında siyasî bir anlam genişlemesine uğrayan Kur'an'daki kavramlardan tağut, şûra, mustaz'af ve cahiliye kavramlarını ele aldık. Bu kavramların lügat ve ıstılah anlamlarının yanısıra, cahiliye dönemindeki kullanımlarına işaret ederken, ilk dönem müfessirlerinin kavram hakkındaki açıklamalarının ardından modern dönem müfessirleri ve İslam düşünürlerinin anlayışlarını ortaya koyduk. Böylece artzamanlı semantik metodunu kullanarak bu kavramların tarihsel süreçte izlediği anlam haritasını gösterdik. Giriş ve dört bölümden oluşan çalışmamız, modern dönemde anlam genişlemesine uğrayan Kur'an'daki siyasî kavramların neden olduğu olumlu ve olumsuz yönlere de işaret etmiştir. Ulaştığımız sonuç, gündelik hayatta kullanılan Kur'an temelli siyasî kavramların birçoğunun modern dönemde anlam genişlemesine uğradığı ve bunun da Kur'an'ın tenzil dönemindeki anlayıştan müslümanları uzak tuttuğu şeklinde olmuştur.
Kur'ân üzerindeki çalışmalar asla durgun değildir. Türkiye ve Endonezya Diyanet İşleri Başkanlıkları tarafından derlenip yayınlanan Kur'ân Yolu ve Al-Quran dan Tafsirnya adlı tefsir eserleri son ...zamanlarda ortaya çıkan çağdaş tefsirlerin güzel örnekleri olarak sayılabilir.Türkiye'deki müslüman nüfusun çoğunluğu Sünni Hanefi mezhebine bağlı ve Endonezya'daki müslüman nüfusun çoğunluğu Sünni Şafii mezhebine bağlıdır. Bu nedenle, bu araştırmanın temel konusu, ahkâm ayetleri çerçevesinde Türkiye ve Endonezya Diyanet İşleri Başkanlıklarının yayınladıkları tefsirlerinin karşılaştırılmasının önemini ortaya koymaktadır. Bu araştırma çok önemlidir çünkü, ikisi arasındaki farkları tanımayı amaçlar, böylece gruplar arasında karşılıklı bir anlayış olur ve kişisel ya da grup görüşlerinin en doğru olduğu konusunda karşılıklı bir gerekçe yoktur. Çalışmamızı sınırlandırmak amacıyla genel olarak Kur'ân-ı Kerim'de var olan ahkâm konularından bahsedeceğiz. Abdul Vahhap Hallaf'ın metodunda olduğu gibi Kur'ân'ın iki ana ahkam konusu olan ibadet ve muamelat hükümlerini içeren ayetleri ele alarak, Kur'ân Yolu ve Al-Quran dan Tafsirnya tefsirlerinin karşılaştırmasını yaptık. Ve sonuç olarak her iki tefsirde, Şafi'i ve Hanefi mezhepleri arasındaki farklılıklar, hem ibadet ayetlerinde hem de muamelat ayetlerinde yorumun içeriğini etkilemektedir. Fakat, hem Kur'ân Yolu tefsirinde hem de Al-Quran dan Tafsirnya tefsirinde ayetler yorumlanırken belli bir mezhebe eğilim gösterilmemiştir.
Birbirine bağlı olan gelenek ve kültürel miras kavramları bir toplumun kimlik oluşumunda büyük rol oynamaktadır; özellikle de 600 seneden fazla Hristiyan Slav toplumları arasında yaşayan küçük bir ...Müslüman Türk azınlığı söz konusu olduğunda sahip olunan gelenekleri yaşatmak daha da önemli hâle gelmektedir. Bu makalede inceleme konusu edilen Polonya, Litvanya ve Belarus (PLB)'ta yaşayan Tatar Türkleri, Doğu Avrupa'dadır ve bu bölge, Türk Dünyası adını verdiğimiz büyük coğrafyanın en batısında yer almaktadır. Makalede; Polonya Litvanya ve Belarus Tatarlarının geçiş törenleriyle ilgili geleneklerini ve bunların Tatar kimliğinin oluşumu ve bazı değişimlerle yaşatılarak korunmasının ve bazılarının yeniden canlandırılarak sürdürülmesinin rolünü değerlendirdik. "Polonya, Litvanya ve Belarus Tatarlarında Halk İnanmaları ve Uygulamaları" adlı doktora çalışmasından üretilen bu makalede, Tatarların eski ve yeni yazılı kaynaklarından ve alanda derleme çalışmasıyla kaynak kişilerden elde ettiğimiz verileri kullandık. Polonya, Litvanya ve Belarus Tatarlarının gelenekleri ve ritüelleriyle ilgili önemli kaynaklardan biri el yazmalarıdır. Bunların içerisinde eskiden ve günümüzde yapılan törenlere, gündelik ve dinî hayata dair önemli bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca günümüzde icra edilmeyen bazı gelenekler de bu yazmalarda anlatılmaktadır. El yazmaları, Tatarların hayatında önemli rol oynamakta; bu yazmalar yalnızca dinî bilgi aktarma aracı olarak değil, aynı zamanda kültürel kimlik ve etnik aidiyeti belirlemede de önemli rol oynamaktadır. Bu noktadan bakıldığında, sözü edilen el yazmaları Tatar kültürünün devamlılığını sağlayan birer hafıza mekânları gibi değerlendirilebilir. Bu eserler Arapça, Çağatayca ve Lehçe (bazen Rusça ya da Belarusça) olarak üç farklı dilde Arap harfleriyle yazılmıştır. Bu el yazmaları arasında; Kur'an, tefsir, "kitab (siyer-i nebi)", "chamaił", "hramotka (cevşen)" veya "nuska (muska)", "daławary (rulo şeklinde dualar)" ve "muhir (duvara asılan levha)" bulunmaktadır. Sözlü kaynaklar ise hâlen Polonya, Litvanya ve Belarus'ta yaşayan ve yaptığımız alan araştırmaları sırasında bize geçiş törenleriyle ilgili inanma ve uygulamalar hakkında bilgi veren az sayıdaki Tatar Türkleridir. İncelemede elde edilen verileri toplamak için Polonya, Litvanya ve Belarus'ta gerçekleştirdiğimiz alan araştırmasında; görüşme, katılarak gözleme şeklinde derleme yöntemleri kullanılmıştır. 2016-2018 yılları arasında gerçekleştirdiğimiz bu alan araştırmaları sırasında söz konusu kimliğin sürdürülmesine ve korunmasına katkı sağlayan birçok törene katılma fırsatımız oldu. Derleme yapmak için kaynak kişilerin seçiminde titizlik gösterilmiş, gözlem yoluyla elde edilen gelenek ve ritüeller hakkındaki bilgileri doğrulama ya da zamanla nasıl bir değişime uğradıklarını değerlendirmek için görüşme (mülakat) yoluyla elde edilen veriler kullanılmıştır. PLB Tatarları, Slav topraklarına yerleştirildiklerinden bir süre sonra aile ortamı dışında ana dillerini kullanma imkânı bulamamış ve yerel halkla sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel ilişki kurabilmek için Lehçe (Polonya'nın resmî dili) ya da yaşadıkları bölgedeki diğer yerel dilleri kullanmak zorunda kalmışlardır. PLB Tatarlarının yaşadığı ülkelerin belli bir süre Sovyet rejimi içinde kalması da PLB Tatarları üzerinde pek çok olumsuz etki yaratmış; Sovyet rejiminin getirdiği çeşitli yasaklar nedeniyle milli kimliklerini daha çok geçiş törenleriyle ilgili gelenekler ve ritüellerde yaşatmaya çalışmışlardır. Bu nedenle, çoğu geleneği din ve inanç unsuru olarak sürdürmekte ve korumaya çalışmaktadırlar. Ayrıca etnik kimliklerini yeniden canlandırmak için Kırım ve Kazan Tatarları ya da Türkiye'de yaşayan Tatarlar ile etkileşimleri çerçvesinde bazı geleneklerini son yıllarda yeniden canlandırmaya çalıştıkları da araştırmalarımız sırasındaki tespitlerimizdendir. PLB Tatarlarının somut olmayan kültürel miras unsurlarını yaşatma ve belli bir kısmını yeniden canlandırma çabaları üç ülkeye dağılmış olan Tatar Türklerinin kendi kimliklerini yaşatma mücadelesi olarak değerlendirilmelidir.