Güzel ses ve teğannî ile Kur'ân tilâvet etme ve bu tilâvetleri dinleme şeklinde gerçekleşen ibadetin, Hz. Peygamber dönemine kadar dayandığını, Müslümanlar nezdinde, oldukça önemli bir yere sahip ...olduğunu, söyleyebiliriz. Hz. Peygamber döneminde başlayan bu ritüelle ilgili rivayetlerde Hz. Peygamber; Kur'ân tilâvetinin, güzel sesle ve teğannî ile olması gerektiğini ifade etmiş, Kur'ân’ı, güzel ses ve teğannî ile tilâvet eden şahısları övmüş ayrıca Kur'ân’ı bir başkasından dinlemeyi sevdiğini ifade ederek, “Kur'ân dinleme” ibadetinin önemini göstermiştir.Kur'ân’ın makamsal (teğannî ve güzel ses ile) tilâveti, Kur'ân okumaya dair kuralların yanında, musiki ve ses eğitimine dair hususları da kullanmayı gerektiren, birkaç yetinin aynı anda ortaya konulmasının, lüzumlu olduğu icralardır. Dolayısıyla Kur'ân’ın makamsal tilâveti için disiplinler arası bir eğitim metodu izlenmelidir. Bu çerçevede geliştirilmiş sistemli bir çalışma metodu, talebenin eğitim süresini kısaltmasının yanında, icraların kalitesini ve talebelerin motivasyonunu da yükseltecektir.Bu çalışma, Kur'ân’ı makamsal tilâvet etmek isteyen talebelerle, Kur'ân’ın makamsal tilâveti hususunda eğitim veren icracılar için çerçeve bir metot oluşturma gayesi ile ortaya çıkmıştır.Çalışmada, Kur'ân tilâvetinde müzikal unsurların kullanımına dair tutum ve ihtiyaç, Kur'ân’ın tilâvetine, sadasına ve sanatlarına ait kavramlar, Kur'ân tilâvetinde temsîl ve temsîlin kaideleri ile Kur'ân tilâvetinde sesin kullanımı ve eğitimi konuları, ele alınmıştır.
Halk inanışlarda Hızır; umudun, geleceğin, kimsesizliğin simgesidir. Hızır ermiştir, derviştir, kurtarıcıdır.
Zordaki canın yardımcısıdır. Yolda kalmışların rehberidir. Kötülüklerin ...cezalandırıcısıdır. Ölümsüzlük
suyu içmiştir, nurdur ve ölümsüzdür. Hızır, halkın inanış dünyasında var ettiği sosyal olgu, olabilirlik, umut
dünyası ve beklentilerin adıdır. Hızır düşüncesi ve inancının temelinde yoksullara, kimsesizlere, gariplere yardım
vardır. Yaşanılan hayatın düşüncede tohumlanmasıyla oluşan toplumsal çığlık, inanca dönüşerek binlerce
yıl halk psikolojisinde yer eder. Bu haliyle Hızır yoksul ve garibin, kimsesiz, öksüz ve yetimin sesidir. Bir
yanıyla yoksula yardım ederken, diğer taraftan da parası ve malı olup da yoksula, garibe, yolda, darda ve zorda
kalmışa yardım etmeyenin cezalandırıcısı, kahredicisi olur. Orta Doğu’dan Orta Asya’ya, Balkanlardan Kafkasya’ya
kadar geniş bir coğrafyada, Hızır ile ilgili pek çok inanış vardır. Adı Hızır olmasa da mitolojik verilerden
kutsal din kitapları Tevrat, İncil ve Kuran’daki ayetlere kadar, Hızır’ın varlığı konusu hep tartışılmıştır.
Hemen pek çok anlatma (efsane, hikâye, destan vb.) ve inanışta Hızır ile karşılaşılır. Bu yanıyla senkretik
özellik gösterir. Türkiye’de Hıdırellez Bayramı, Kazakistan’da Nevruz Bayramı ve Azerbaycan’da Hızır Nebi
Bayramı gibi bayram ve törenlerin asıl objesi ve başlangıç noktası Hızır’dır. İnanışlara bağlı olarak Hızır’ın
yeryüzüne gelmesi ile bahar gelmekte, toprak canlılık kazanmakta, hayvanlar ve insanlar bolluğa kavuşmaktadır.
Türkiye Alevi halk inanma ve uygulamalarında ise Hızır yapıp ettikleriyle olağanüstü tip olmanın ötesinde
Tanrısal özellik kazanır. Hızır zaman ve mekânın, Alevi yol, edep, inanış ve erkânının Hz. Ali ile birlikte, en
önemli kutsallarından biridir. Allah (Hak) adına yapılan yeminlerin hemen hepsi Hızır adına da yapılır. Kuran’ın
Kehf suresinde yer alan Hz. Musa’ya rehberlik eden eren/veli “kullardan bir kul” ifadesi onun üstünlüğünü
gösterir. Tanrı, pek çok inanma veya uygulamada doğrudan doğruya Hızır veya Hz. Ali’de zuhur eder,
onlarda kendini gösterir. Aleviler arasında, belirli takvim içinde doğrudan doğruya Ali adına adanmış oruç, cem,
semah, niyaz (lokma), ay veya günler yok iken, Hızır adına adanmış Hızır orucu, Hızır cemi, Hızır kurbanı,
Hızır lokması, Hızır kavutu, Hızır niyazı, Hızır dilekleri, Hızır ziyareti, Hızır semahı vb. ritüel inanış ve uygulamalar
ile onun adına adanmış kutsal günler ve ay vardır. Bütün bunlar Aleviler arasındaki Hızır ve Hızır
kültünün, düşünülenin çok ötesinde Tanrısal özelliğinin varlığını göstermektedir. Orucun tutulduğu, cemlerin
yürütüldüğü, kurbanların kesildiği ve niyazların dağıtıldığı bu günler yaklaşık olarak 30-40 günlük zaman dilimi
içinde gerçekleşir ki buna da Hızır günleri ve Hızır ayı denir. Makalede Hızır kültünü oluşturan unsur ve pratikler,
bu çerçevede yorumlanmıştır.
Peygamberlerin hayatları etrafında teşekkül eden olayların anlatıldığı kıssalar, Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Kaynaklarda her ne kadar kıssa kelimesinin hikâye ile karşılanamayacağı ...belirtilse de Türk edebiyatında bu iki kelime hemen hemen aynı anlamda kullanılmıştır. Edebiyatımızda doğrudan doğruya peygamber kıssalarını içeren metinler olduğu gibi; farklı türdeki birçok metinde de bu kıssalara yer verilmiş ve çoğu zaman telmihte bulunulmuştur. Bu çalışmada, Budapeşte’deki Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi’nde TÖRÖK, Qu. 24 numarasıyla kayıtlı 82 varaktan ibaret Sirâcü’l-Kulûb yazmasının, 77a-b varağında yer alan bir peygamber kıssası konu edilmektedir. Kaynaklarda daha önce benzerine rastlamadığımız ve Hz. Musa zamanında geçtiği ifade edilen bu hikâyenin dikkat çeken en önemli özelliği içerisinde kurt motifinin yer almasıdır. Yalnızca Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatlarında da pek çok anlatma türünde var olan şekil değiştirme motifi, bu hikâyede kurt donuna girmiş melek şeklinde karşımıza çıkmıştır. Makalenin giriş bölümünde öncelikle, kutsal kitaplardan Kur’an, İncil ve Tevrat’ta da yer alan Hz. Musa kıssası ile ilgili ana hatlarıyla bilgi verilmiş, daha sonra hikâyenin kısa bir özeti yapılmıştır. Ardından kurdun Türk kültüründe türenilen, kılavuz, dost, ulu, koruyucu ve ondurucu yönleriyle öne çıktığından bahsedilmiş ve kültürümüzdeki yeri üzerinde durulmuştur. Bahsi geçen hikâye; hem içerdiği şekil değiştirme, dua ile hamile kalma, Tanrı ile anlaşma, sözünü yerine getirme gibi motifler hem de kadim Türk geleneklerinden izler taşıması gibi yönleriyle son derece ilgi çekicidir. Sonuç bölümünde dil özelliklerinden hareketle Osmanlı Türkçesi döneminin eseri olduğu tahmin edilen bu hikâyenin motiflerinden kısaca söz edilmiştir. Sonuç bölümünün ardından dinler tarihi ve Türklük Bilimi çalışmalarına katkı sağlaması maksadıyla hikâyenin tam metni araştırmacıların dikkatine sunulmuştur
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın (cc) insanlığa indirdiği son ilâhî kitaptır. Kur’an-ı Kerîm’in lâfzı da, manası da Allah'a aittir. Kur’an’ın nâzil olmaya baĢladığı çağlardan itibaren insanlar Kur’an’ı ...öğrenme, ezberleme ve anlama gayretinde bulunmuĢlardır. Yüzyıllar boyunca nice büyük âlimler ortaya çıkmıĢ, dünyanın pek çok farklı bölgesinde nice talebeler yetiĢtirmiĢ ve sayısız eserler kaleme almıĢlardır. Kurân ilimleri içerisinde en önemli ve kapsamlı olanlardan biri de Kıraat ilmidir.Bu ilmin en önemli temsilcilerinden ve en büyük âlimlerinden biri de Ebû Amr Osman b.Saîd b. Osman b. Saîd b. Ömer Ebû Amr ed-Dânî’dir. MeĢgul olduğu birçok ilim içerisinde, Kıraat ilminin en büyük âlimlerinden biri de Ebû Amr edDânî’dir. Yüzlerce eser kaleme almıĢ, sayısız talebeler yetiĢtirmiĢ olan ed-Dânî, kıraat ilminin sadece belli yönlerine değil, bütün Ģubelerine vâkıf olan, bütün yönleriyle ilgili eserleri bulunan biridir.Arastırmamızda büyük kıraat âlimi Ebû Amr ed-Dânî’nin hayatını, hocalarını, talebelerini, ilmi Ģahsiyetini ve El-Mûdıh Limezâhibü’l Kurrâ fi’l-Feth ve’l İmâle adlı eserinin kıraat ilmindeki yerini, bu ilme katkısını, getirdiği metot farklılıklarını ve yeniliklerini incelemeye çalıĢtık.
Bu tez genel itibariyle, Kur'an-ı Kerim'de ve Eski Ahit'te İsrailoğulları'nın lânetlenmesiyle ilgili âyetleri ve bu bağlamda ifade edilen kavramları kapsamaktadır. Giriş, üç ana bölüm ve sonuçtan ...oluşmaktadır. Giriş bölümünde, araştırmada incelenen sorun, bu sorunu çözmek için kullanılan yöntem ve araştırmada yararlanılan kaynaklar genel olarak tanıtılmıştır. Birinci bölümde, lânet kavramı ve türevleri, Kur'an-ı Kerim ve Eski Ahit'te lânet kelimesinin kullanıldığı kalıplarla ve konunun daha iyi anlaşılması için İsrailoğulları'nın tarihi, İslam ve Yahudi kaynaklarına göre incelenmiştir. İkinci bölümde, Eski Ahit'te İsrailoğulları'nın lânetlenmesi ile ilgili pasajlar incelendi. Üçüncü bölümde, Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğulları'nın lânetlenmesi ile ilgili ayetler incelendi. Ayrıca bu ayetler müfessirlerin yorumlarıyla değerlendirilmeye çalışıldı. Sonuç bölümünde, yapılan çalışmayla alakalı genel bir değerlendirme yapıldı.
İbn Cerîr et-Taberî'nin (ö. 310/923) Câmi'u'l-beyân 'an te'vîli âyi'l-Kur'ân adlı tefsiri İslam'ın ilk üç asır tefsir mirasını ihtiva etme özelliğine sahip günümüze kadar ulaşan aslî kaynaklardan ...biridir. Bu da onu hem araştırmacılar hem de okuyucular nezdinde vazgeçilmez kılmaktadır.Ayrıca Taberî, Kur'ân âyetlerini te'vil ederken başta Kur'ân, sünnet, icmâ ve aklî yorumları göz önünde bulundurarak, lafzî kaidelerden sayılan umûm-husûs olgusunu da göz ardı etmemiştir. Bu sebeple, daha sonra tefsir usûlü kaidesi haline gelen umûm-husûs terimlerinin üzerinde çalışılmasına ihtiyaç duyulan önemli konulardan biri olduğu kanaatine vardık. Umûm-husûs kaidesi üzerine olan çalışmamız; ilk önce tefsir usûlü çerçevesinde değerlendirilmiş, daha sonra birçok tefsire kaynaklık etmiş olan Taberî tefsiri üzerinden incelenmiştir Böylece bu tez çalışmamız; giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmında içindekiler, konunun önemi, seçim sebepleri, yöntemi, amacı ve araştırmada takip edilen metot hakkında bilgi verilmiştir.Birinci bölümde tefsirin tarihî süreci, metodu ve kaynakları hakkında bilgi verilmiş ve umûm-husûs kavramlarının analizi yapılmıştır. Daha sonra umûm-husûs ve mutlak-mukayyed, Taberî ve usûlcüler nezdinde kavramların kaideleşmesi ve bu kaidenin tefsire olan etkisi ele alınmıştır.İkinci bölümde ise Taberî'nin Câmi'u'l-beyân 'an te'vîli âyi'l-Kur'ân adlı tefsirinde yer alan umûm-husûsla ilgili âyetler, müellifin tercih ve istidlâline göre kategoriler halinde ele alınmıştır. Ayrıca Taberî'nin umûm-husûsla ilgili tercihleri, diğer bazı önemli müfessirlerle mukayese edilmiştir. Sonuçta ise ulaşılan önemli neticelere ve bu kaidenin ehemmiyetine dair bilgilere yer verilmiştir.
Özetİnsan sosyal bir varlık olduğu
için onun birçok özelliği toplum içerisinde şekillenmektedir. Cinsiyetlere dair
algılarımız da kültürün bize sunduğu çerçevede gelişmektedir. Cinsiyet denilince
...daha çok biyolojik özelliklere vurgu yapılırken, toplumsal cinsiyet de ise toplumun
bu erkek-kadın cinslerine yüklediği anlam ifade edilmektedir. Dolayısıyla
toplumsal cinsiyet kavramına yüklenen anlamlar toplumdan topluma değişiklik
arzetmektedir. Bu kavramın ne olduğu ve nasıl şekillendiği ile ilgili
tartışmalar yıllardır süregelmektedir. Toplumsal cinsiyet her iki cinse de
teorikte atıf yapmaktayken, pratikteki
tartışmalar kadın cinsiyetiyle ilgili eşitsizlikler üzerine yoğunlaşmaktadır. İslam dünyasında da kadın
merkezli tartışmalar hep sıcak tutulmuş ve kadına yönelik haksızlıklar olup
olmadığı tartışılagelmiştir. Bu yüzden Kur’an’ın toplumsal cinsiyete bakış
açısı önem arzetmektedir. Bu konu
kültürel hayatla bağlantılı olduğu için Kur’an-Sosyoloji eksenli çalışmalar
yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçtan hareketle, bu çalışmadaki
problemimiz, Toplumsal Cinsiyet kavramını Yusuf Suresi’nde geçen ‘Züleyha’ ve
‘Yusuf’ özelinde ele almak olacaktır. Amacımız ise sadece sosyolojinin
penceresinden Kur’an’a bakmak değil aynı zamanda Kur’an’ın bakış açısıyla
topluma bakarak Yusuf Kıssası özelinde Kur’an’ın dönemin toplumsal cinsiyet
algısına ilişkin ortaya koyduğu örnekleri anlamaya çalışmaktır. Yöntem olarak
ise tarihsel dokümantasyon yöntemini tercih ettik.
Anahtar
Kelimeler: Toplumsal
cinsiyet, cinsiyet, Yusuf, Züleyha, Mısır
Human being saresocial beings, many of its characteristics are shaped with in society. Our perceptions of gender are also developed in the frame of the cult. While more emphasis is given to biological characteristic sthangender, gender implies that society imposes on the semale-female genera. Therefore, the meaning attached to the concept of gender suggests collecting change from society. The debate about what this concept is and how it is shaped has been going on for years. While both genders refer in theory to gender, practical discussions focus on gender in equalities.In the Islamic world, too, women-centered discussion shave always been warm and debate about whether there are injustices towards women. Therefore, the Qur'an's social gender perspective is of importance. Since this issue is linked to cultural life, there is a need for studies on Qur'an-sociology. Moving on from this need, our problem in this work will be to consider the concept of gender in the context of 'Züleyha' and 'Yusuf' in Surat al-Yusuf. Ouraim is not only to look at the Qur'an from the window of sociology, but also to try to understand the examples of the Qur'an in terms of gender perception in terms of the Yusuf Chronicle, looking at collecting from the view point of the Qur'an. As a method, wechose the historical documentation method.
Batıda yaşanan Reform Hareketi ve Aydınlanma Dönemi toplumsal değişimi meydana getirmiş ve birçok ilmin de gelişmesine sebep olmuştur. Yaşanan bu bilimsel ve toplumsal değişimlerin etkisiyle ortaya ...çıkan sosyoloji ilminin temel konularından biri birey ve toplum olmuştur. Bireylerden oluşan toplum bireylerden ayrı olarak düşünülebilir mi? Toplumu bireyden apayrı bir güç olarak ele almak mümkün müdür? gibi sorulara cevap bulunmaya çalışılmıştır. Kimi düşünürler bireyin, toplum üzerindeki etkisinin ve işlevinin daha önemli olduğunu düşünürken kimi düşünürler de toplumun, birey üzerindeki etkisi ve işlevinin daha değerli olduğunu iddia etmişlerdir. Bu yaklaşımlar sosyolojide genel olarak iki kutbu oluşturmuştur. Sosyolojide bu iki kutup makro ve mikro teoriler olarak isimlendirilmiştir. Mikro teoriler bireyi ve bireyin davranışlarını ele alarak toplumu değerlendirirken makro teoriler toplumu ve toplumun fonksiyonunu esas kabul etmiştir. İslam dünyasında da bu iki temel kavramın birbiriyle ilişkisi ve Kur’an’ın birey ve toplum dikatomisini nasıl ele aldığı önem arz etmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın problemi; Kur’ ani sorumluluklarda birey ve toplum dikatomisini ele almaktır. Amacımız ise; problemimiz temelinde Kur’ an’ın toplumu mu yahut bireyi mi öncelediğini ayetler ve ayetlerdeki kavramlar üzerinden değerlendirmektir. Bunu yaparken sosyolojik literatür içerisinde ele alınan makro ve mikro teorileriler göz önüne alınacaktır. Tarihsel dökümantasyon tekniği ile de konuyu daha anlaşılır kılmaya gayret edeceğiz.
Makalede "Allah'a ve O'nun iman edilmesini istediklerine inanmamak, inkâr etmek" anlamında kullanılan küfr olgusunun fail adı kâfir terimi ile onun Kur’anî anlamı Türkçe Kur’an çevirileri içinde en ...erken tarihli olanı Karahanlı Türkçesi Satır Altı Kur’an Tercümesi TİEM 73 ile 11. yüzyıl Müslüman Türk dünyası-nın kimliğini ve dilini güçlü ve etkili bir biçimde öne çıkaran birincil kaynak kıymetindeki iki başyapıtı; Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Kutadgu Bilig üzerinden ele alınmıştır. Kavramın kazandığı anlam-değer yüklenişlerine referans olması bakımından Dede Korkut destanlarının sosyo-kültürel tarihî mecaz coğrafyasına da özellikle bakılmış, etki ve yansıması üzerinde durulmuştur. Kâfir sosyo-kültürel ve sosyo-politik bir terimdir ve kavram – terim olarak her iki düzeyde, İslâmî, İslâmî olmayan, Arap ve Arap olmayan birden çok tarihî bağlam ve anlam çerçevesine yerleşir. Bu kavram en başta Kur’anî bir terimdir; ancak ondan sonra başka birçok dinî ve din dışı kavramla birlikte İslâmlaşmanın sonucu olarak Türk dili, medeniyeti, toplumsal ve kültürel tarihî coğrafyasına mal edilmiştir. Kâfir, Yakın Doğu coğrafyasından doğmuş tektanrıcı dinlere, Musevîlik, Hristiyanlık ve Müslümanlığa mensup olacak olan kutsal kitap toplumlarının da dillerinin ve tarihî eski söz varlığının belki en güçlü, keskin sözcükleri arasındadır. Bu tektanrıcı toplumlar birbirlerini tarihî siyasî ve dinî karşılaşmalara ve çatışmalara bağlı olmadan da kâfir olarak niteler. Kâfir sözcüğü ve başka dinî soyut-somut kavramlar, Türk coğrafyasının genişliği ve tarihî dönemleri düşünüldüğünde bir uçtan diğerine kabarık bir külliyat oluşturan Satır Altı Türkçe Kur’an çevirilerinde izlenebilmektedir. TİEM 73 kâfir sözcüğü için ikili bir özellik sunar, nadiren birkaç ayette ya asıl biçimi korunmuş ya da daima Türkçe iki sözcükle karşılanmıştır. Bunlardan ilki kėrtgün- “inanmak, bir şeye inanmak” fiilinin olumsuzundan kėrtgünmägliler “inanmayanlar” şeklinde türetilerek kâfirleri karşılamıştır. Kâfir için Erken Orta Türkçede türetilmiş bir diğer sözcük tanıġlı sözcüğüdür. Özellikle Yahudiler ve Hristiyanlara vurguyla Kur’an kıssalarında da kâfir imgesi bütün Müslüman kültürler kadar Müslüman Türklerin de düşünce ve duygularının katmanlaşarak evrildiğini gösterir; bunun Dede Korkut destanlarına folklorik etkisi fark edilebilir. TİEM 73’teki kıssalarda da Arapça ve Farsçadan kavram kopyalamadan Eski Türkçenin çeviri dil edinci ve yeterliği görülebilir. Buna, Ashâb-ı Sebt kıssası örnek oluşturabilir. Türk Hakanlığı muhitinin iki Müslüman Türk yazarının kaleminden çıkan çağdaş iki başyapıtta ise; Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Kutadgu Bilig'de de kâfir, kendi sosyo-politik ve sosyo-kültürel dinî kavram alanını yaratmıştır.
This paper explains firstly the Qur'anic meaning of the kâfir. Early Turkish-Islamic historical sources, such as The First Interlinear Literal Translation of the Qoran TİEM 73, Dîvânu Lugâti't-Türk and Kutadgu Bilig were the analytical tools of this loan-word for early or Old Turkish and the conceptually religious, socio-political and cultural, and metaphoric dimensions of this term. These two masterpieces and TİEM 73 selected from the powerful and rich intellectual and scientific sources of the Turkish medieval world to evaluate the early, pre-thirteenth Turkish-Islamic religious texts translation tradition which contain old Turkish religious and non-religious concepts and terms. The socio-cultural historical and metaphoric cosmos of the Dede Korkut epics represent and mention also that the Early or New Muslims had passed through the ages to interpret the infidel (kafir) in terms of the explicit and implicit meanings. The Early Muslim Turks were engaged and played for the connotative development and socio-cultural semantic attribution of this sharp, heavy and symbolic and imaginative marker of kafir, infidel. Along with this and many other concepts, as a result of Islamization, the Turkish language, civilization, social and cultural historical processes have been attributed to its metaphoric geography of the term. Infidel (Kafir) is a foreign loan-word, one of the important with its equivalent terms (such as munkir, munafık, fasık) from Arabic Qu’ranic religious term for Turkish originally. Infidel (Kafir) is perhaps one of the strongest and sharpest words for the modern languages and their historical vocabularies, or glossaries of the monotheistic nations. Mosaic, Christian and Islamic religions born in the Near East and the actual or historical believers of these monotheistic religions also describe each other as infidels along with their historical politico-religious encounters and conflicts. Especially the 11th-13th centuries should be considered for the Turkish Islamic cognitive mapping and evaluation of infidel (kafir) and other monotheistic and Islamic religious loan-words and concepts to Turkish language. The first interlinear Turkish translations of Qur'an, which emerged in the Eastern Turkish and Western Turkish dating back to the 16th century constitute a fluffy corpus. TİEM 73 presents a dual feature for the word infidel (kafir), rarely in a few verses its original form has been preserved or it has been met with two original Turkish words. The first of these, kėrtgünmägliler for the "non-believers" by deriving the verb "to believe, to believe in something". Another etymologically Turkish word to refer is tanıġlı which is also derived from the verb, as synonymous and equivalent with "infidel". Emphasizing on Jews and Chris-tians TİEM 73 is also the source of the first images of the later historical and layered evolution of the thoughts and feelings of Muslims and Early Muslim Turks toward these biblical nations and others, first image-maker of the infidel referring Qur'anic anecdotes, and even with the influence of the folkloric ele-ments of the Dede Korkut Epics. Competence and proficiency of Old Turkish can be seen both in the pref-erence of the Turkish vocabulary and glossary of the Qur’anic anecdotes in TİEM 73. Early Turkish trans-lators preferred non-copy or loan-words from Arabic or Persian baggage words for these anecdotes’ word or conceptual list to construct semantic and cultural space. The Sabbath Breakers (or Companions of Sab-bath) (Ashab-ı Sebt) biblical story with Qu’ranic equivalence are such typical examples. The infidel (kafir) has also created his own conceptual space in Dîvânu Lugâti't-Türk and Kutadgu Bilig.
Çalışmamızda, Endonezya’daki klasik ve modern dönem tefsir çalışmaları incelenmiştir. Klasik dönem, 20. yüzyıl öncesidir. Bu dönemde günümüzdeki hâliyle Endonezya olarak bilinen ülke, henüz ...kurulmamıştı. O bakımdan klasik dönem Endonezya’sı ile kastedilen, şu anki ülke sınırları içerisinde yer alan Sumatra ve Cava adalarıdır. Çalışmada öncelikle adı geçen iki adadaki tefsir çalışmalarının mahiyeti anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede şifahî, iktibâsî, anonim ve matbu olmak üzere dört ayrı başlık altında incelenebilecek eserlere rastlanmıştır. Hâl böyle olmakla birlikte söz konusu dönem Endonezya’sında tefsir çalışmaları pek yaygın değildi. Bu da birçok nedene dayanmaktaydı. Zira o dönemde pondok pesantren olarak bilinen klasik medreselerde eğitimin odak noktasını daha çok sarf, nahiv, fıkıh gibi ilimler oluşturmaktaydı. Ayrıca o dönemdeki sömürgecilik faaliyetlerinin yanı sıra meydana gelen bir dizi savaş vb. ciddi sorunlar, bölgede entelektüel bir zeminin oluşmasına mani olmaktaydı. Bu konuda bölge halkının Hollanda sömürge güçlerinin çeşitli müdahale ve engellemelerine maruz kaldıkları bilinen bir gerçektir. Ancak Endonezya açısından modern dönem olarak nitelendirilen 1907 yılında, Kaum Muda’nın ortaya çıkmasıyla Endonezyalı reformistler “Kur’ân’a Dönüş” seferberliği başlatmışlardır. Bunun bir sonucu olarak da tefsir çalışmaları, özellikle bağımsızlık sonrası evrede hem nicelik hem de nitelik açısından büyük bir gelişim ve artış göstermiştir. Onun için bu süreci “tefsir yüzyılı” olarak nitelendirmek mümkündür. Sözü edilen gelişim duraksamayarak 21. yüzyılda zirve noktasına ulaşmıştır. Buna bağlı olarak tematik, içtimâî ve bilimsel tefsir başta olmak üzere fıkhî, pedagojik, ansiklopedik tefsir türleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu tür çalışmalar Devlet İslam Üniversitelerinin kurulmasıyla daha da hız kazanmıştır.