İslam inanışı bakımından en kutsal dini metin, Kur'an'dır. Ve Kur'an, insanın yaşadığı evreni hedeflemiş olması nedeniyle, Aşkınlık alanında 'bura'ya 'nüzûl' etmiştir; bu nedenle de, insanî ve ...içtimaî bir olgu olaraki bir dili: Arapçayı iletişim aracı olarak seçmitşir. Kur'an metninde ifadesini bulduğu ve insanlara ulaştığı şekliyle ('resm') İlahi Kelâm'ın, İlahi amaçları, bütün tikel olguları ve insani cevapları sözel-lafzî olarak içermiş olması mümkün değildir. Çünkü 'dil'in imkânları, ilahi ontolojiyi bütünüyle ifade edemez! İşte, Allah ile münasebeti bakımından ('hadd') her ne kadar Müteâl ise de, beşerî bir örgü olmanın dışına çıkamayan 'dil'in imkânlarının sınırlı olması; en geniş anlamıyla, insna ve dünyasının kesintisiz bir değişim içinde bulunması, böylece de daha rafine çözümler talep edilmesi nedeniyle, klasik yorum geleneğinin bir dinamizme kavuşturulması.i bu bağlamda, kitâb'ın etrafında örülmek istenen açık ve örtük fanatizm setlerinin aşılması, kısaca 'tevil', ciddi diriltici yorum enstrümanı olarak yeniden gündeme alınması gerekmektedir.
Bu çalışmada ahkâm âyetlerinden hüküm elde etmede nahvin etkisi ele alındı. Nahiv kurallarının hüküm istidlalinde bir karine olarak kabul edilip edilmediği ve şayet ediliyorsa deliller hiyerarşisinde ...nerede yer aldığı incelendi. Bu incelemede lafızların nahiv yorumlarındaki farklılıkların hükme doğrudan etki ettiği ve nahvin asla ihmal edilmediği sonucuna varıldı. Ancak nahivden hükme gitme tavrının ittifaklı yerlerde olduğu, ihtilaf noktalarında ise hükümden nahve gitme tavrının daha etkin olduğu görüldü. Nahiv kuralları hüküm elde etmede bir karine olarak kabul edilse de öncelikli deliller arasında yer almamıştır. Bunun sebebi de kabul edilen hükme götürecek başka nahiv yorumlarının da bulunmasıdır. Fakihler, başka delillere bağlı olarak ihtilaf ettikleri konularda nahiv kuralını da bir ispat aracı olarak kullanmış, ancak farklı nahiv ekollerinin varlığı bu ihtilafların dil kuralları ile nihaî çözüme ulaşmasına imkân tanımamıştır.Bu araştımanın, ahkâmü'l-Kur'ân alanında yazılmış eserlerin tamamını kapsaması çalışmanın sınırlarını aşmaktadır. Araştırma, mezheplerin teşekkül sürecinin tamamlanmasından sonra yazılması, mezhepler arası mukayesesi ve nahiv kurallarını öncelemesi gibi sebeplerle İbnü'l-Arabî'nin eseri ile sınırlandırıldı. Böylece tek bir eser esas alınarak eserin tamamı tarandı ve nahvin fıkha etkisi tespit edildi.Giriş ve üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde İbnü'l-Arabî ve eserinin tanıtımının yanı sıra ahkâmü'l-Kur'ân literatürü hakkında bilgiler verildi. İkinci bölümde ise fıkıh-nahiv ilişkisi çerçevesinde kavramlar üzerinde duruldu, nahvin Kur'ân ile olan bağından bahsedildi. Üçüncü bölümde eserden seçilen örnekler çerçevesinde nahvin fıkhî hükme etkisinin boyutları ortaya konuldu.
Yükseköğrenime ve mesleğe öğrenci hazırlayan AİHL’lerden mezun bireylerin imamlık, hatiplik ve Kur’an Kursu öğreticiliği gibi görevleri etkin bir şekilde yürütebilmeleri ve İlâhiyat Fakültelerinden ...mezun olanların da öğretmenlik, müftülük, vaizlik gibi din eğitimi ve hizmetlerinde başarılı olabilmeleri için öncelikli olarak Kur’an’ı doğru ve düzgün okuma becerisi kazanmaları gerekmektedir. Bu bağlamda AİHL’lerde ve İlâhiyat Fakültelerinde verilen Kur’an eğitiminin niteliği önem teşkil etmektedir. AİHL’lerde Kur’an dersinin niteliğini artırmak için öncelikle öğretmenlerin meslekî yeterliliklerinin iyi olması, kârî ve mukrî özelliklerini taşıması, sonra da dersin özel öğretim yöntem ve tekniklerini bilmesi ve uygulaması beklenmektedir. Araştırmada, İmam Hatip Okullarında 1924’ten itibaren okutulan Kur’an-ı Kerim dersi öğretim programlarındaki öğretim yöntem ve teknikleri incelenmiştir. Akabinde “ilişkisel tarama modeli karşılaştırma türü” tercih edilerek hâlihazırda Kur’an dersinin öğretiminde belirlenen yöntemlerin uygulanma düzeyine ilişkin öğrenci ve öğretmenlerin görüşleri tespit edilmiştir. Araştırma örneklemini 26 ildeki AİHL’lerde görev yapan 1.730 öğretmen ve 13.638 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada “Elif-bâ öğretimi, yüzünden okuma, tecvid öğretimi, ezber, anlam öğretimi, öğretim materyalleri, ölçme ve değerlendirme ile dersin verimliliğini arttırma alanı” olmak üzere sekiz boyutlu ölçek geliştirilmiş ve bu ölçekle veriler toplanmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda öğrenci ve öğretmen görüşleri, cinsiyet, mezuniyet, meslekî kıdem, hafızlık durumu gibi değişkenler açısından incelenmiştir. Ayrıca Türkiye’de ve bazı İslam ülkelerinde Kur’an öğretimi ile ilgili literatürden, İlâhiyat Fakültesi öğretim üyeleri ile Kur’an kıraatinin öğretiminde uzmanlığı olan eğitimcilerle yapılan görüşmelerden yararlanılarak dersin öğretiminde yeni yöntemler, teknikler ve öğretim materyallerine yer verilmiştir. Araştırma sonucunda, Kur’an eğitiminde geleneksel yöntemlerin daha yaygın ve etkin olarak uygulanması; yeni yöntem ve tekniklere ağırlık verilmesi; öğretmenlerin Kur’an tilâveti ve özel öğretim yöntemleri alanında meslekî yeterliliklerinin geliştirilmesi; anlam öğretimi, ölçme-değerlendirme ve materyal kullanımında farkındalıklarının arttırılması gerektiği tespit edilmiştir. Araştırmanın, Kur’an öğretim yöntemleriyle ilgili çalışmalar arasında önemli bir boşluğu dolduracağı, getirilen öneriler uygulandığı takdirde AİHL’lerdeki Kur’an eğitiminin niteliğine önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Günah kavramı aslen farsça bir kelime olup, hemen hemen tüm dinlerde kutsala karşı işlenilen suç olarak tanımlanmaktadır. Bu tezde Kur’ân ve Tevrat’ta geçen büyük günah kavramlarını, iki dinde de ...büyük günah addedilen inanç ve davranışları ve işlenilen büyük günahlara İslam ve Yahudilik dininin öngördüğü had cezalarını kısaca açıklamaya çalıştık. Kur’ân ve Tevrat’ta neredeyse aynı suçların büyük günah sayıldığını ve bu günahlara benzer cezaların takdir edildiğini görmekteyiz. Bununla birlikte bazı günahlar ve bunlara verilecek cezaların farklılıkları da dikkat çekmektedir.
16. yüzyılda Osmanlı Devleti siyasi gücünün yanı sıra kültür sanat alanında da zengin bir temele sahipti. İslam medeniyetinin en ihtişamlı imparatorluğu olan Osmanlı Devleti hâkimiyeti altındaki ...topraklarda adaletli, hoşgörülü olmasının yanı sıra güzide mimarisi ve sanat dolu bir anlayışa sahip olması batı dünyası için önemli bir örnek teşekkül etmiştir. Böylesine eşsiz zenginliğin sanatsal anlamda en güzel örnekleri ise Osmanlı devletine uzun süre başkentlik yapan İstanbul'dadır ve şehir içinde, Osmanlı Devletinin uzun süren hükümdarlığından dolayı güzide yapılarıyla pek çok sayıda cami inşa edilmiştir. Camiler, çeşmeler, mezar taşları, bina cepheleri hüsn-i hat ile süslemektedir. İstanbul asırlardan beri Hüsn-i Hat Sanatı alanında da dünyaya başkentlik yapmıştır. Hat sanatının, hem Kur'an sanatı olması hem de kutsal kitap olan Kur'an'a verilen değerden dolayı İslam kültüründe özel ve manevi bir değeri vardır. Bu nedenle sure veya ayetler mimari yapılara özenle nakşedilmiştir. Mevzubahis mekânların başında camiler yer alır. Bu sebeple böyle bir değere başkentlik yapmış İstanbul'un Üsküdar ilçesinde yer alan '16. yy Üsküdar Tarihi Camilerinde Yer Alan Hat Eserleri ve Hattatlar' başlıklı araştırma konusu belirlenirken bu değerler esas alınmıştır.Araştırılan dönemde toplam 18 cami tespit edilmiştir. Ancak yazı bakımından değerlendirilebilecek 12 cami incelenmiş ve 15 hattat belirlenmiştir. Diğer camilerde yazı bakımından değerlendirilebilecek eserler tespit edilemediğinden, listeye alınmamıştır. Kitabe, levha, sıva üstü kalemişi uygulamaları ve cami takımı diye de adlandırılan lafzatullah, ism-i nebî, Çehâr yâr-ı güzîn ve hasaneyn levhaları dâhil olmak üzere toplam 67 esere rastlanmıştır. Bunlar; Selman Ağa, Gülfem Hatun, Mihrimah Sultan, Çakırcı Hasan Paşa (Doğancılar), Solak Sinan, Valide-i Atik, Murat Reis, Şemsi Ahmet Paşa (Kuşkonmaz), Debbağlar (Tabaklar), Kurban (Kurbağı) Nasuh, İmrahor (Mirahur) ve Aziz Mahmut Hüdâi camilerinde yer almaktadır. İncelenen levha, kitabe ve sıvaüstü kalemişi uygulamalarının bazılarının hattat imzası yer almamaktadır. Hattat imzası bulunmayan ve kaynaklarda da yer almayan bazı kitabe ve levhaların hattatları tespit edilememiştir.Bu tez kapsamında ele alınan hat sanatı unsurları süsleme tarihi açısından geçmişten geleceğe yansıyan birer belge niteliğindedir. Bu belgeler farklı yüzyıllardaki yazı sanatında adım adım oluşmuş, sonucunda kurallı bir yapıya dönüşmüş halinin gelecek yıllarda da izlenebilmesini ve değerlendirilmesini sağlayacaktır.
Allah insanlık tarihi boyunca her kavme uyarıcı ve müjdeleyici olarak peygamber göndermiştir. Allah tarafından gönderilen peygamberlerden bazılarına sahîfeler verilmiş, bazılarına ise müstakil ...kitaplar verilmiştir. Kur'an'da kendilerine kutsal kitap verilen peygamberlerin; Hz. Davut, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed olduğu ifade edilmiştir.Kur'an, önceki ilahi dinlere yer yer atıflar yapmıştır. Bunu yaparken; önceki dinlerin ve müntesiplerinin inanışlarından, ibadetlerinden, ahlaki davranışlarından bahsetmiş ve onların hataya düştükleri yönlerden onlara eleştiriler yöneltmiştir. Kur'an'ın bunu yapmasındaki amaçlardan biri diğer insanların aynı hataya düşmesini önlemek ve onlara doğru yolu göstermektir. Bu çalışmamızda Kur'an'a göre Yahudi ve Hristiyanların düştüğü hatalar tespit edilmiş, Kur'an'ın onlara yaptığı eleştiriler sistemli bir şekilde bir araya getirilmiş ve açıklamalar yapılmıştır.Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet semavi birer dindir. Allah, Yahudi ve Hristiyanları doğru yola iletmesi için onların peygamberlerinden bazısına kutsal kitaplar indirmiştir. Ancak kendilerine gönderilen peygamberler aralarından ayrıldıktan sonra onlar kendilerine gönderilen kutsal kitaplarında tahrif yapmışlardır. Bunun sonucunda kendilerine bildirilen ve emredilen hususların aksine inanç ve tutum içinde olmuşlardır. Yahudi ve Hristiyanlar; Allah'a oğul isnat etmişler, din adamlarını ilah konumuna yükselterek Allah'tan başka varlıklara ilahlık vasfı yüklemişlerdir. Bu yüzden Kur'an'a göre şirke düşmüşlerdir. Yahudi ve Hristiyanların kutsal kitaplarında gelecek son peygamber müjdelenmiş ve onlardan ona inanıp destekleyeceklerine dair sözler alınmıştır. Ancak onlar verdikleri sözde durmamışlardır. Müjdelenen son peygamber Hz. Muhammed gelince onu inkâr etmişlerdir. Yahudi ve Hristiyanlar; peygamberler arasında ayrım yaparak Allah'ın gönderdiği peygamberlerin bazısına inanırken bazısını da inkâr etmişlerdir. Kur'an'a göre onlar bu tutumları sebebiyle küfre düşmüşlerdir. Yahudilere birçok peygamber gönderilmiş ancak onlar peygamberlerden ölçüsüz isteklerde bulunmuşlar, peygamberlere iftira atmışlar ve birçok peygamberi haksız yere katletmişlerdir. Yahudi ve Hristiyanlar, Hz. İbrahim'in kendi dinleri üzerine olduğunu ve sadece kendilerinin cennete gireceğini iddia etmişlerdir. Kur'an onların bu tarz inanç, söz, fiil ve tutumlarını onaylamamış ve onlara eleştiriler getirmiştir.
Nahiv ve sarf ilimlerinin, tefsir ilmiyle sıkı bir bağı vardır; çünkü bu iki ilim Allah'ın kitabının doğru bir şekilde anlaşılması için en önemli araçlardandır. Zira Yüce Allah Kurân'ın Arapça ...tenzilini, ilahi mesajın anlaşılması ve hayata taşınmasıyla doğrudan irtibatlandırmıştır. Nitekim tefsir literatürünün üzerinde yükseldiği iki temel ayaktan birisi dilsel analizlerdir Diğeri ise, seleften nakledilen rivayetlerdir. Dirayet Tefsiri ismiyle de anılan bu tefsirler Kur'ân'ın i'râb vecihlerinin açıklanmasında ve anlamlarının ortaya çıkarılmasında önemli rol oynamıştır. Bu konuda tefsirlerin temel kaynağı ise, Kurân'ın nazil olduğu dilin kelime ve gramer yapısını bize sunan fasih Arapça konuşan kabilelerden ve şiir divanlarından yola çıkarak ortaya konan Arap dili ve edebiyatı mirasıdır. Bir müfessir olmakla beraber iyi bir dilci de olan ve Arap dili ekolleri içinde önemli konuma sahip Ferrâ ve Zeccâc gibi dilci-müfessirlerin Kuran tefsiri alanında yazdıkları eserlerle zaman içinde luğavî tefsirler olarak isimlendirilen bir tefsir hareketi oluşmuştur. İlk tefsir çalışmalarından bugüne kadar bu alana dair eserler verilmiş, dilbilimsel tefsirlerde farklı yaklaşımlar ortaya konulmuş ve neticede farklı tercihler ortaya çıkmıştır. Bu alana yazdığı eserlerle ve tefsiriyle önemli katkılarda bulunan âlimlerden biri de "müteaddid'ül mevahib " sahibi Tahir b. Âşûr' dur. Onun dil ile ilgili çok ciddi tahlillere ve ilmi vukufiyete dayanan tahkikleri, tercihleri ve nahivle ilgili görüşleri vardır. İşte bu araştırmada onun et-Tahrîr ve't-Tanvîr isimli tefsirinde sarf ve nahiv ilmine dair tahlil ve tercihleri, Ayetlerin tefsir ve tevilindeki etkisi ve yansımaları incelenecektir. Ayrıca neticede müellifin sarf ve nahiv konularındaki tercihleri ışığında, klasik dil mekteplerinden Basra dil ekolünün mü yoksa Kufe dil ekolünün mü görüşünü aldığını belirtilerek kullandığı terminoloji ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu çalışmanın bir diğer amacı ise onun nahiv ve sarfla ilgili tercihlerinin itikadi ve fıkhî konuları ihtiva eden ayetlerin tefsirine etkisinin açıklanmasıdır. Bu çalışmanın konuyu hazırlayan araştırmacıya ve tefsir bilim dalına katkıları adına şunlar söylenebilir: Bu çalışma neticesinde Tahir b. Âşûr'ûn sarf ve nahiv ilmiyle ilgili birikimi, bu alana dair vukufiyeti, fikirleri ve nahiv ilmine tefsirde nasıl bir misyon yüklediği görülecektir. Elde edilen veriler ışığında görülmüştür ki, İbn Âşûr'ûn kendi tercihinin olduğu nahiv ve sarfla ilgili meselelerin sayısı 275'e ulaşmaktadır. Bu meselelerde kimi zaman nahiv imamlarına muvafık olarak kimi zaman da onlardan bağımsız olarak kendi görüşünü ortaya koymaktadır. Aynı şekilde bu araştırmayla, Tahir b. Âşûr'un nahivle ilgili tavsiyeleri ve sarfla ilgili siyakın delaletlerinin; itikadî meselelere ve fıkhî istinbatlara dair etkisi ortaya çıkarılacaktır.
Kur'ân üzerine yapılan çalışmalarda Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok yönüne temas edilmekle birlikte sûrelerin isimleri üzerine pek durulmamış, bu konuyu ele alanlar da birkaç satırlık bilgiden öteye ...geçmemişlerdir. İşte biz bu hususta çalışma yapmanın faydalı olacağına ve önemli bir boşluğu dolduracağına inanarak böyle bir konuyu inceledik.Bu çalışma ile amacımız, okuduğumuz ancak genellikle Arapça orijinal isimleri ile anıldıklarından çoğu zaman ne mânaya geldiklerine dikkat etmediğimiz ve çoğumuzun anlamını bilmediği Kur'ân sûrelerinin isimlerini açıklamak, isimlerin verdiği mesajları ortaya çıkarmak; isimle müsemmâ arasındaki irtibatını ortaya koyarak bu isimlerin işaret ettiği mânaları öğrenmek, buradan hareketle sûrelerin isimleri ile muhtevaları arasındaki ilişkinin tefsir ilmine yapabileceği katkıları ortaya çıkarmaktır.Bu çalışma ile yapılmaya çalışılan, sûreler tefsir edilirken sûre isimleri hangi ölçüde yardımcı olabilir sorusunun cevabını aramak, ayrıca sûrenin isminden muradın ne olduğunu anlayarak o sûrenin mesajlarını tesbit etmenin mümkünlüğünü araştırmaktır. Zira sûreleri, dolayısıyla Kur'ân'ı anlamaya yönelirken önce onun mahiyetini ve hedeflerini olanca kapsamıyla idrak etmek gerekmektedir.Burada, sûre isimlerinin kaynağı meselesi karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan hangi sûrelere hangi isimlerin verildiği, bu isimlerin tevkîfî mi yoksa ictihâdî mi olduğu vb. konular üzerinde durulmuştur.Sûre isimlendirilmesini tevkîfî olduğunu kabul edecek olursak sûrede vurgulanmak istenen hususun Hz. Peygamber (a.s.) tarafından belirtilmiş olduğu sonucuna varırız ki bu netice sûrelerin içerikleriyle ilişkisini çok önemli hale getirir.Sûre isimlendirilmesinin ictihâdîliğini varsayarsak o zaman da sahâbe ve tâbiînin, verdikleri bu isimleri sûrelerin ekseni olarak gördükleri sonucuna varırız ki bu da sûrelerin anlaşılmasında küçümsenecek bir durum değildir.Bu açıdan sûreler tefsir edilirken sûre isimlerinin de hareket noktası olarak alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Kur'ân ilimleri, tarih boyunca gelişimini sürdürmüş, konuları ve araştırma alanları birçok araştırmanın temel dayanağı olmuştur. Bu ilmin dayanağı olan Kur'ân-ı Kerim üzerine ilk asırlardan itibaren ...yoğun faaliyetler olmuş, onu anlama çalışmaları günümüze kadar çoğalarak devam etmiştir. Bu çalışmada, bu faaliyetlerden biri olan Subhi es-Sâlih'în Mebâhis fî 'Ulûmi'l-Kur'ân adlı eseri Kur'ân ilimleri özelinde değerlendirilmiştir.Subhi es-Sâlih (1926-1986), Lübnan'da yetişen bu asrın önemli âlimlerinden biri olup son dönem İslam düşüncesi içerisinde ortaya koyduğu çalışmalarla kendisine önemli bir yer edinmiştir. Arap dünyasında oldukça tanınmış olmasına rağmen ülkemizde hakkında müstakil bir çalışma bulunmamaktadır. Bunu gidermek için çalışmada, tahsil hayatı, ilmi kişiliği, öğretim hayatı ve telif ettiği eserlerden bahsedilmiştir. Yazara ait ilmi eser ve makaleler hakkında kısa bilgiler verilmiş, adı geçen çalışmaların özelliklerine dair gerekli bilgiler sunulmuştur. Subhi es-Sâlih'in Mebâhis adlı eserinde takip ettiği yöntem ve alana katkıları araştırılmış, klasik ve modern Ulûmu'l-Kur'ân edebiyatıyla mukayesesi yapılmıştır.Bir giriş ve iki ana bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde Subhi es-Sâlih'in hayatı, ilmi kişiliği ve Lübnan Sosyo-Politik durumu ele alınmıştır. İkinci bölümü ise eserin muhtevasına ve bu alanda telif edilen diğer kaynaklarla mukayesesine ayrılmıştır. Sonuç olarak; eser, modern dönemde yazılan oryantalistlerin Kur'an'a dair şüphelerini de izale etmeye çalışan, Zürkâni'nin Menâhilu'l-İrfân'ından sonra en kapsamlı Ulûmu'l-Kur'ân eseri olma özelliğine haiz olduğu görülmüştür.
Bütün dinlerin hem korunmasında hem de tahrif edilmelerinde zamanla din adamlarının rolü büyüktür. Bu sebeple Kur'ân'ın din adamına bakışını irdelememiz çok önemlidir.Tezimiz, din adamları kurumunun ...ve din adamına ait özel yaşam biçiminin, Allah'ın emriyle ortaya çıkmadığını, bunun sonradan insanların Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yaptıklarını, ancak belli bir dönem sonra gereğini yapmayanların veya yapamayanların bu kurumu ve özel yaşam biçimini bir bid'at olarak dayattığını delillendirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda bütün dinlerin mensuplarının, özellikle Ehl-i Kitab'ın, kendi din bilginlerini mevcut konumlarından çıkararak, onlara Allah'a ait yetkileri, özellikleri vermelerinden, yeryüzünde Allah'ın ve dininin temsilcileri gibi bakılmasından bahsetmektedir. Kur'ân-ı Kerîm, insanların din adamları ile ilgili böyle bir bakış tarzını eleştirmekle birlikte ehl-i Kitab örneği üzerinden onların din adamları konusunda nasıl bir yanılgı içerisinde olduğunu göstermektedir. Tezde özellikle ortaya konmaya çalışılan hususlardan biri de Allah'ın dini ile din adamlarının dininin farklılığını tesbit etmenin ve bunun için Kur'an'ı ve sünneti ölçü almanın gerekli oluşudur.Çalışmamızda Kur'ân-ı Kerîm'in verileri, peygamberimizin hadisleri ve bu konuda çalışma yapmış şahısların görüşlerine yer verilmiş, Kur'ân'da zikredilen din adamları örneklerini İslam'ın onaylayıp onaylamadığı delilleriyle ortaya konulmuştur.