Amaç: Bu çalışmanın amacı, çocuklarda primer malign böbrek tümörlerinin klinik özellikleri, tedavi yaklaşımları ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: 2006 ile 2020 yılları ...arasında primer malign böbrek tümör tanısı alan ve izlenen çocuk hastaların onkoloji dosyaları geriye yönelik incelendi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri ile tedavi yaklaşımları ve izlemleri not edildi. Bulgular: Bu yıllar arasında izlenen 950 malign hastalıklı çocuğun 49’unda(%5,2) primer malign böbrek tümörü vardı. Hastaların yaşı üç gün ile 13 yıl arasında değişiyordu (ortanca, 3 yıl). Erkek kız oranı 25/24'dü. En sık görülen semptom ve bulgu karında kitle idi. İki hasta da bilateral hastalık vardı (%4,1). Patolojik tanılar, Wilms tümörü (n = 44, % 89,8), mezoblastik nefroma (n=2, % 4,1), böbreğin clear hücreli sarkomu (n=2, % 4,1) ve böbreğin primer sinovyal sarkomuydu (n=1, %2). Wilms tümörlü hastalardan sadece ikinde diffüz anaplazi vardı. Hastalarımızın risk grupları düşük (n = 4, % 8.3), orta (n = 35, % 72.9) ve yüksek riskli (n = 9, % 18.8) idi. Hastaların takip süreleri iki ay ile 15 yıl (ortanca, 5 yıl) arasında değişiyordu. Primer böbrek tümörlerinde genel ve olaysız sağ kalım oranları sırasıyla % 72,7 ve% 59,7 idi. Wilms tümörlü hastaların genel ve olaysız sağ kalım oranları %79 ve %63'dü. Sonuç: Primer malign böbrek tümörlerinde özellikle de Wilms tümöründe multidisipliner yaklaşımlarla başarı oranları yükselmiştir. Bundan sonra hem tedavi başarısının daha da artırılması hem de tedavi ilişkili yan etkilerin azaltılması üzerinde durulmalıdır.
Amaç: Bu çalışmanın amacı farklı glokom tiplerinde korneanın biyomekanik özelliklerinin incelenmesi ve kornea biyomekaniği ile demografik ve klinik parametreler arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır.
...Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif gözlemsel çalışmaya primer açık açılı glokom (PAAG), psödoeksfoliatif glokom (PEG) ve pigmenter glokom (PG) olguları ve kontrol grubu olarak sağlıklı olgular dahil edildi. Tüm olgulara kapsamlı oftalmolojik muayene yapıldı, bilgisayarlı perimetri incelemesi ve optik koherens tomografi (OKT) verileri kaydedildi. Korneal biyomekanik özellikler Corvis ST® (Oculus, Wetzlar, Almanya) ile değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 61,4±11,4 olan 48 glokom olgusu (25 PAAG, 15 PEG, 8 PG; 48 göz) ve 45,2±9,9 olan 51 sağlıklı gönüllü (51 göz) dahil edildi. Birinci aplanasyon hızı (A1V) ve deformasyon amplitüdü (DA) PAAG olgularında diğer gruplara göre daha düşük bulundu. Ayrıca PAAG grubunda 1. aplanasyondaki sertlik parametresi (SP-A1), kontrol grubu ve PEG grubuna kıyasla daha yüksek bulundu. Glokom olgularında, yaş ile stres gerinim indeksi arasında aynı yönlü glokom süresi ile SP-A1 arasında ise ters yönlü bir ilişki bulundu..
Sonuç: Çalışmamızda korneanın PAAG olgularında PEG ve PG olguları ve sağlıklı kornealara kıyasla deformasyona daha dirençli olduğu bulundu. Psödoeksfoliatif glokom ve PG olguları arasında ve bu olgular ile kontrol grubu arasında kornea biyomekaniği açısından bir fark saptanmadı..
Purpose: The aim of this study was to evaluate the biomechanical properties of the cornea in different types of glaucoma and the relationship between corneal biomechanics and demographic and clinical parameters.
Materials and Methods: Primary open-angle glaucoma (POAG), pseudoexfoliative glaucoma (PEG) and pigmentary glaucoma (PG) cases and healthy subjects as a control group were included in this retrospective observational study. Detailed ophthalmological examination was performed, computerized perimetry and optical coherence tomography (OCT) data were recorded in all cases. Corneal biomechanical properties were evaluated with Corvis ST® (Oculus, Wetzlar, Germany).
Results: Forty-eight glaucoma cases (25 POAG, 15 PEG, 8 PG; 48 eyes) with a mean age of 61.4±11.4 years and 51 healthy volunteers (51 eyes) with a mean age of 45.2±9.9 years were included in the study. First applanation velocity (A1V) and deformation amplitude (DA) were lower in POAG cases than in other groups. In addition, the stiffness parameter (SP-A1) in the 1st applanation was higher in the POAG group compared to the control and PEG groups.. In glaucoma cases, a positive correlation was found between age and stress strain index, and an inverse relationship between glaucoma duration and SP-A1
Conclusion: The cornea was more resistant to deformation in POAG cases compared to PEG and PG cases and healthy corneas. There was no difference in corneal biomechanics between PEG and PG cases, and between these cases and the control group..
Giriş-Amaç: Sjögren
sendromu göz yaşı ve tükrük bezleri olmak üzere tüm ekzokrin bezleri etkileyen kronik,
sistemik otoimmün bir hastalıktır. Sjögren sendromu tanısında klinik ve seroimmünolojik
...testlerden faydalanılır. Klinik bulgulara otoantikor tetkiklerin eşlik etmediği
durumlarda minör tükrük bezi biyopsi ile tanı konur. Bu çalışma primer Sjögren
sendromu tanısında kullanılan otoantikor testlerin minör tükrük bezi biyopsi
derecesi ve klinik ilişkisinin değerlendirilmesi için yapılmıştır.Gereç-Yöntem: Bu
çalışma retrospektif olarak Ocak 2016-Aralık 2018 arasında Romatoloji Bilim
Dalında yapıldı. Çalışmaya 18 yaş üzeri 2002 Amerika-Avrupa Konsensüs
Kriterlerine göre primer Sjögren sendromu tanısı alan 40 hasta dahil edildi. Sekonder
Sjögren sendromu olan hastalar çalışmaya alınmadı.Bulgular: Sjögren
sendromu tanısında kullanılan otoantikor testlerden ANA pozitifliği %77.75, RF
pozitifliği %27.5, SS-A pozitifliğİ %25, SS-B pozitifliği %10, RO-52
pozitifliği %27.5 olarak bulundu. Patolojik evre ile RF, RO-52, SS-A, SS-B pozitifliği ve ANA
titresi arasında ilişki bulunmadı (p>0.05). Otoantikor testleri negatif
saptanan 9 hastaya tükürük bezi biyopsisi ile Sjögren sendromu tanısı konuldu. Göz
kuruluğu ile ANA titresi arasında ilişki bulunmadı (p>0.05).
Tartışma-Sonuç: Bu
çalışma primer Sjögren sendromu tanısında klinik bulgular varlığında minör
tükrük bezi biyopsi ile tanının doğrulanması gerektiğini göstermiştir.
Nadir Görülen Kartagener Sendromlu Bir Olgu Mehmet Fatih ELVERİŞLİ; Pınar YILDIZ GÜLHAN; Şule YILDIZ ...
Duzce medical journal,
04/2019, Letnik:
21, Številka:
1
Journal Article
Recenzirano
Odprti dostop
Kartegener sendromu bronşiektazi, kronik sinüzit ve situs inversus triadı ile karakterize olan otozomal resesif geçişli, yaklaşık 30000 canlı doğumda bir görülen nadir bir hastalıktır. Elektron ...mikroskopik görüntülemede görülen en sık bozukluk, epitelyal silyalarda dynein kollarının yokluğudur. Bu hastalıkta siliyal aktivitenin bozulması nedeniyle aşırı balgam birikmesi görülür. Hastalığın tedavisi semptomlara yöneliktir. İnfertilite ve sağırlık görülebilir. Kartagener sendromunun uyku kalitesini düşürdüğü de görülmüştür. Hastaların enfeksiyonlardan korunması için göğüs fizyoterapisi, influenza ve pnömokok aşılarının yapılması önerilir. Bu hastaların toz, duman gibi partikül içeren gazlardan uzak durmaları gerekmektedir. Bu çalışmada, sık hastane başvurusuna rağmen geç tanı konulan, obstrüktif uyku apne sendromu ile birliktelik gösteren 33 yaşında erkek olgu klinik ve radyolojik bulgular ile sunuldu.
Amaç: Bu çalışmanın amacı primer dismenore tedavisinde D vitamininin etkinliğini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntemler: Bir üniversite hastanesine başvurmuş ve primer dismenore tanısı alan 16-35 yaş ...arası 142 hasta randomize kontrollü bir şekilde çalışmaya dahil edilmiştir. Olgular günde bir kez 667 IU D vitamini, günde bir kez 200 IU E vitamini ve günde iki kez 400 mg İbuprofen alacak şekilde üç gruba randomize edildi. Beklenen adet tarihinden iki gün önce ve adetin ilk üç gününde tedavi verildi. Ardışık iki siklüsde tedaviye devam edildi. Birincil sonuç olarak Vizüel Analog Skala (VAS) ile menstrüel ağrının şiddeti değerlendirildi. İkincil sonuç olarak ise iki aylık araştırma süresince Nonsteroidal anti-inflamatuar ilaç (NSAIDs) kullanma ihtiyacı değerlendirildi.Bulgular: Gruplar arasında yaş, beden kitle indeksi ve bazal VAS skorları açısından anlamlı bir farklılık saptanmadı. Vitamin D grubunda tedavi sonrası ağrı şiddeti, İbuprofen grubundaki kadar düşük bulundu. Tedavi sonrası median VAS skoru D vitamini grubunda 5 (1-10), E vitamini grubunda 7 (1-10) ve ibuprofen grubunda ise 7 (2-10) olarak saptandı (p<0,001). NSAIDs kullanma gereksinimi ise D vitamini grubunda, E vitamini grubuna kıyasla anlamlı şekilde daha düşük olarak saptandı (%27,3 vs %65,9, p<0,001). Grupların hiç birisinde yan etkiye rastlanmadı.Sonuç: Primer dismenorede ağrı kontrolünde hem D vitamini hem de E vitamini etkili bulunmuştur, bununla birlikte D vitaminin etkinliği daha açık görülmektedir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı primer açık açılı glokom (PAAG), psödoeksfoliasyon sendromu (PES), psödoeksfoliatif glokom (PEG) hastalarında aköz hümörde matriks metalloproteinaz-2 (MMP-2) düzeylerini ...araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışmada PES, PEG, PAAG' lu olgular ile kontrol grubunda yer alan kataraktlı olgularla birlikte toplam 97 hastanın 117 gözünden alınan humör aköz örneklerinde MMP-2 düzeyleri immünoassay ELİSA yöntemi ile ölçüldü. Her grup kontrol grubu ve birbirleri ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Humörde aközde tespit edilen total MMP-2 seviyeleri; kontrol grubunda ortalama 56.69±51.3 ng/ml, PES grubunda 97.84±81.12 ng/ml, PEG grubunda 108.00±83.7 ng/ml ve PAAG grubunda 83.89±71.68 ng/ml idi. PES, PEG ve PAAG grubunda bulunan MMP-2 seviyeleri, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında yüksek bulunmasına rağmen PES, PEG ve PAAG grupları arasında humör aköz ortalama MMP-2 düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu.
Sonuç: Çalışmamızda PE gruplarında, hem kontrol grubu hem de PAAG’lu gruba göre ortalama MMP-2 seviyelerinin yüksek olduğu bulundu. Ancak PE’lu grup ile PAAG grubu arasında istatistiksel anlamlı bir fark yoktu.
Sonuç olarak PE’lu olgularda MMP-2 döngüsündeki bozukluğun PEM birikiminde önemli mekanizmalardan biri olabileceği ve GİB artışında da önemli rol oynadığı kanısına varıldı.