In the early postoperative period, the effect of control radiological studies for planning the therapy was researched in pediatric cases who had previously surgically treated due to subdural empyema. ...7 pediatric cases surgically treated in our clinic in the last 5 years were retrospectively investigated as to post operative radiological and clinical features. The convenience of the data with each other was researched. Postoperative computerized tomography (CT) examinations, with and without contrast material, of all the patients, follow up of two patients with CT as well as ultrasound, the graphics of two patients taken by CT and magnetic resonance imaging (MRI) were evaluated. In the patients evaluated with CT as well as MRI, these two examinations were determined to have supportive effects. We concluded that, subdural collection in control radiological examinations was mainly reactional effusion, and that US and MRI are useful in suitable cases.
Subdural ampiyemleri nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan pediatrik olgularda erken dönem radyolojik çalışmalarda operasyon bölgesine ait görüntülerin tedaviyi yönlendirmedeki etkisi araştırıldı. Kliniğimizde son 5 yıl içinde cerrahi tedavi uygulanan 7 pediatrik olgu postoperatif dönem radyolojik ve klinik özellikleri yönüyle retrospektif olarak incelendi. Elde edilen verilerin birbirleriyle uyumluluğu araştırıldı. Tüm olguların postoperatif kontrastsız ve kontrastlı bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesi, iki olgunun BT' nin yanısıra ultrason (US) ile takibi, iki olgunun ise BT ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile elde edilen görüntüleri değerlendirildi. BT 'nin yanısıra US ve MRG ile değerlendirilen olgularda bu iki incelemenin tanı koymada destekleyici etkileri olduğu belirlendi. Subdural birikimin çoğunlukla reaksiyoner effüzyon sıvısı olduğu, uygun hastalarda US ve MRG' den faydalanmanın gerektiği kanısına varıldı.
Araştırmalar, tanrıyla kurulan kişisel adanmaya dayalı olumlu bir ilişkinin, olumlu ruh sağlığı çıktıları ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, çocukluk çağı travmalarının, birçok ...yetişkin ruh sağlığı problemi için en önemli risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, çocukluk çağı travmaları ile tanrı imajı arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiye aracılık eden değişkenleri tespit etmek, travma geçmişi bildiren ve tanrı inancı olan danışanlarla yürütülen klinik çalışmalar için önemlidir. Tanrı imajı oluşumunun altında yatan psikolojik süreçleri inceleyen ilk dönem araştırmalar, Freud’un yansıtma kuramından hareketle, ebeveyn imajının tanrı imajına aracılık edebileceğini öne sürmüşlerdir. Bu araştırmalar birbiri ile çelişen sonuçlar elde etmişlerdir. Yansıtma kuramına alternatif olarak, bazı araştırmacılar, tanrı imajının benlik ile ilişkili olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu araştırmalar, yüksek benlik saygısının seven, düşük benlik saygısının ise reddeden bir tanrı imajı ile ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Bu iki açıklamayı karşılaştıran çalışmalar, tanrı imajının ebeveyn imajından çok benlik referanslı olduğunu ortaya koymuşlardır. Bağlanma kuramı ise benlik referanslı ve ebeveyn referanslı açıklamaları bütünleştiren kuramsal bir çerçeve sunmuştur. Bağlanma kuramı temelinde yapılan araştırmalar, güvenli bağlanma ile seven, güvensiz bağlanma ile uzak ve kontrol eden tanrı imajı arasında ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu araştırmanın odağı olan çocukluk çağı travmaları, bireyin erken dönem bağlanma örüntüsüne zarar verebilen ve dolayısı ile bireyin kendisini, diğer insanları ve bir bağlanma figürü olarak tanrıyı daha olumsuz algılamasına yol açabilen yaşantılardır. Çocukluk çağı travmalarının tanrı imajı ile ilişkisini inceleyen araştırmaların çoğunluğu, çocukluk döneminde travmatik deneyimlere maruz kalan katılımcıların, tanrıyı uzak, acımasız, soğuk, cezalandırıcı, adaletsiz ve korkutucu olarak algılama düzeylerinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Ancak, bu araştırmaların çoğunluğunun batılı ülkelerde Hıristiyan-Yahudi örneklemlerle yapıldığı, Müslüman toplumlarda çocukluk çağı travmaları yaygın olmasına rağmen, konuyla ilgili araştırmaların sınırlı olduğu da görülmektedir. Yine, çocukluk çağı travmaları ile olumsuz psikolojik çıktılar arasındaki ilişkiye aracılık eden en önemli değişkenlerden birinin benlik saygısı olduğu düşünülmüştür. Çocukluk çağı travmalarının, düşük benlik saygısı ile ilişkili olduğu birçok araştırma tarafından desteklenmiştir. Fakat son dönemlerde, benlik saygısının narsizm, ben merkezcilik, diğerlerine karşı ilgi yoksunluğu ve önyargı gibi sonuçlara neden olduğu düşünülerek yerine öz şefkat kavramı önerilmiştir. Öz şefkat, yaşamdaki acı ve zorluklar karşısında kişinin kendisini karşı yargısız bir tutum sergilemesi ve bu acı verici olayları, insan olmanın bir parçası olarak görmesini içermektedir. Çocukluk çağı travmaları ile tanrı imajı ilişkisini inceleyen araştırmaların, açıklayıcı psikolojik faktörler olarak, genellikle bağlanma stilleri ve benlik saygısına odaklandığı, öz şefkat değişkenini ele almadığı gözlenmektedir. Bu nedenle, bu araştırmada çocukluk çağı travmaları ile tanrı imajı arasındaki ilişkide öz şefkatin aracı rolü Müslüman bir örneklemde incelenmiştir. Araştırmanın verileri online anket tekniği kullanılarak toplanmıştır. Uygunluk örnekleme yöntemi ile erişim sağlanan 502 üniversite öğrencisine Çocukluk Çağı Travma Ölçeği-Kısa Formu, Öz-Şefkat Ölçeği Kısa Formu ve Tanrı Algısı Ölçeği uygulanmıştır. Aracılık analizleri, IBM SPSS 22, PROCESS v3.5 macro uzantısı kullanılarak 5000 bootstrap örneklemi üzerinden gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulguları tüm çocukluk çağı travmaları alt boyutlarının tanrı imajını olumsuz olarak yordadığını göstermiştir. Ayrıca çocukluk çağı travmalarının tüm alt boyutlarının düşük öz şefkat düzeyini yordadığı görülmüştür. Aracılık analizleri sonucunda ise her bir çocukluk çağı travmaları alt boyutunun tanrı imajı ile ilişkisinde öz şefkatin kısmi aracılık etkisi olduğunu gözlenmiştir. Bulgular ilgili alanyazın ışığında tartışılmıştır. Birçok araştırma, travmatik deneyimlere maruz kalan danışanlarla yürütülen klinik çalışmalarda, öz şefkat temelli müdahalelerin oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Mevcut araştırma buğuları çerçevesinde, çocukluk döneminde travmatik deneyimlere maruz kalan ve dini inancı olan danışanlarla yürütülecek çalışmalarda, öz şefkat temelli müdahalelerin, stresli olaylar karşısında en önemli baş etme kaynağı olduğu bilinen olumlu tanrı imajını destekleyebileceği vurgusu yapılmıştır.
Ömer Seyfettin (1884-1920) “Beyaz Lale” öyküsünü 1912 yılında yazmıştır. Yazarın hemen tüm öykülerinde olduğu gibi Beyaz Lale de dönemin sosyal ve siyasi yapısının izlerini taşır. Öykü, Balkan ...Savaşlarından sonra Serez’de yaşayan Türk halkının Bulgar komutan Radko tarafından katledilmesini konu edinir. Bulgar çeteleri Türk köylülerini kadın ve çocuk ayırımı yapmaksızın işkence ederek öldürür, evlerini yağmalar. Camiler yıkılır ya da kiliseye çevrilir. Serez’in en güzel kızı olarak tasvir edilen ve öyküye adını veren Beyaz Lale ise, komutan Radko’nun tecavüz girişimine maruz kalır. Beyaz Lale buna izin vermemek için intihar eder. Ancak kurbanın intiharı komutan Radko’yu durdurmaz, Beyaz Lale’nin ölü bedenine tecavüz eder. Öykü, adli bilimlerin çalışma alanı kapsamında değerlendirilecek işgal, katliam, yağma, işkence, tecavüz, intihar ve son olarak da kişinin ölü bedenine tecavüz gibi kavram ve durumları barındırmaktadır. Çalışmada, adli bilimlerin çalışma konusu olan kavram ve sapmaların öykünün kurgusu ve yazar Ömer Seyfettin’in yaşamına paralel olarak değerlendirilmesi, Ömer Seyfettin yazınının çocuk edebiyatı içindeki konumu ve ruhsal travmanın edebiyat yoluyla aktarımının tartışılması amaçlandı.
Ömer Seyfettin (1884-1920) “Beyaz Lale” öyküsünü 1912 yılında yazmıştır. Yazarın hemen tüm öykülerinde olduğu gibi Beyaz Lale de dönemin sosyal ve siyasi yapısının izlerini taşır. Öykü, Balkan ...Savaşlarından sonra Serez’de yaşayan Türk halkının Bulgar komutan Radko tarafından katledilmesini konu edinir. Bulgar çeteleri Türk köylülerini kadın ve çocuk ayırımı yapmaksızın işkence ederek öldürür, evlerini yağmalar. Camiler yıkılır ya da kiliseye çevrilir. Serez’in en güzel kızı olarak tasvir edilen ve öyküye adını veren Beyaz Lale ise, komutan Radko’nun tecavüz girişimine maruz kalır. Beyaz Lale buna izin vermemek için intihar eder. Ancak kurbanın intiharı komutan Radko’yu durdurmaz, Beyaz Lale’nin ölü bedenine tecavüz eder. Öykü, adli bilimlerin çalışma alanı kapsamında değerlendirilecek işgal, katliam, yağma, işkence, tecavüz, intihar ve son olarak da kişinin ölü bedenine tecavüz gibi kavram ve durumları barındırmaktadır. Çalışmada, adli bilimlerin çalışma konusu olan kavram ve sapmaların öykünün kurgusu ve yazar Ömer Seyfettin’in yaşamına paralel olarak değerlendirilmesi, Ömer Seyfettin yazınının çocuk edebiyatı içindeki konumu ve ruhsal travmanın edebiyat yoluyla aktarımının tartışılması amaçlandı.