This clinical report
describes the details of a prosthodontic rehabilitation of an elderly patient who
was diagnosed with mucoepidermoid carcinoma. The palatal defect has caused
problems in phonetics ...and mastication. A previous obturator was made using
conventional Poly(methyl methacrylate) (PMMA). This obturator has caused some
discomfort due to food impaction and irritation of the fitting surface over the
tissue defect areas. This had resulted in frequent erythema of the areas. Therefore,
a new palatal obturator was made still using PMMA but with an addition of an
indirect soft acrylic resin over the defect areas. The soft acrylic resin
serves to reduce painful irritation of the obturator over the soft tissues
around the defect areas. The review appointments up to 6 months revealed
satisfactory results with no deterioration in the prosthesis.
Bu klinik olguda, mukoepidermoid karsinom tanısı
konan yaşlı bir hastanın protez rehabilitasyonunun detayları açıklanmaktadır.
Palatal defekt, konuşma ve çiğneme sorunlarına neden olmuştur. Önceki bir
obtüratör, geleneksel polimetil metakrilat (PMMA) kullanılarak yapılmıştı. Bu
obtüratör, gıda retansiyonu ve doku yüzey alanlarının üzerinde doldurucu
yüzeyinin tahriş olmasına bağlı olarak bazı rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu,
bölgelerin sık sık eritemine neden olmuştur. Bu nedenle, yeni bir palatal
obturatör hala PMMA kullanılarak yapıldı, ancak farklı olarak defekt alanları
üzerinde dolaylı bir yumuşak akrilik rezin ilave edildi. Yumuşak akrilik rezin,
obturatörün, defekt alanlarının etrafındaki yumuşak dokular üzerindeki ağrılı
tahrişini azaltmaya yarar. 6 aya kadar olan gözden geçirme randevuları,
protezde bozulma olmaksızın tatmin edici sonuçlar verdi. Ancak, takip
randevusunda 9 ay sonra, dolaylı yumuşak akrilik reçinenin yerleştirildiği
montaj yüzeyinde bazı siyah lekeler görüldü. Swablar, obtüratör üzerindeki
siyah alandan ve ilgili mukozadan intraoral olarak alındı. Swablar, lekelenmeye
neden olan mikroorganizmaları bulmak için bir kültür ve duyarlılık testine
gönderildi. Sonuç, her iki bölgede de hiçbir mikroorganizma olmadığını
doğruladı. Bu durum, hastanın uyguladığı oral hijyene rağmen yumuşak akrilik
rezinin yüzeyinde leke oluşabileceğini düşündürdü. Durumu izlemek için daha
fazla takip yapılacaktır.
Objectives: Clear cell odontogenic carcinoma (CCOC) is a rare aggressive cancer of the oral cavity. Diagnosis is mainly by excluding other pathologic lesions containing clear cells. Perineural ...invasion may be an important feature in this lesion. Methods: We performed a literature review. We paid attention to the CCOC and perineural invasion in the search of English language literatures in the Pubmed. Results: Analysis of previously reported cases of CCOC showed that up to2014 there were 74 reported CCOC cases in English articles, cited in PubMed. There was only one previous report of perineural invasion. Anew case is also presented in this article. Conclusion: Clear cell odontogenic carcinoma needs a special immunohistochemical protocol and complete workup to reach a correct diagnosis. Perineural invasion should be considered in central lesions of the mandible.
Objectives:The aim of this study was to evaluate the knowledge, attitude, and practices of oral and maxillofacial surgeons regarding behavior guidance techniques that reduced fear and anxiety for ...children. Materials and Methods:In this cross-sectional study, the participants were oral and maxillofacial surgeons who treat pediatric dental patients in the private and public clinics in Turkey. The questionnaires were applied through an electronic form via a website. The results were evaluated using IBM SPSS Statistics 22 for statistical analysis. A p-value of <0.05 was accepted as statistically significant.Results:60% of the participants were specialist trainees, 9% were doctoral students, 16% were oral and maxillofacial surgeons and 15% were lecturers in the department of oral and maxillofacial surgery of various universities. 45% of the oral and maxillofacial surgeons said they could always take responsibility of working on a pediatric patient, while 33% of them stated that they frequently treated child patients, and 22% of them sometimes took this responsibility. 55% of the participants said they had been trained in behavior guidance techniques for children. The result showed that 93% of the surgeons used tell-show-do, 69% used voice control, 27% used nonverbal communication, 73% used positive reinforcement, 61% utilized distraction techniques, 59% used presence-absence of parents, 15% used hand-over-mouth, 36% used sedation, 36% used restrain/protective stabilization, 46% used general anesthesia, and 2% had used hypnosis method.Conclusions:This study showed that the oral and maxillofacial surgeons working in public and private clinics have a high awareness of behavior guidance techniques while the level of this awareness varies among surgeons according to age, gender, workplace, work experience, and training.
Amaç:Bu çalışmanın amacı, kamu ve özel kliniklerde çocuk hastalara tedavi hizmeti veren ağız, diş ve çene cerrahlarının korku ve kaygıyı azaltan davranış yönlendirme tekniklerine ilişkin bilgi, tutum ve uygulamalarını değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem:Bu kesitsel çalışmada, katılımcılar Türkiye'deki özel ve kamu kliniklerinde çocuk hastaları tedavi hizmeti veren ağız ve çene cerrahlarıdır. Anketler bir web sitesi üzerinden elektronik form aracılığıyla uygulandı. Çalışmada elde edilen bulgular IBM SPSS Statistics 22 (IBM SPSS, Türkiye) programı kullanılarak değerlendirildi. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.Bulgular:Katılımcıların %60’ı uzmanlık öğrencisi, %9’u doktora öğrencisi, %16’sı ağız diş ve çene cerrahı, %15’i üniversitede ağız diş ve çene cerrahisi bölümünde öğretim üyesiydi. Hekimlerin %45’i her zaman çocuk hastada çalışma sorumluluğunu alabildiğini söylerken, %33’ü sık sık, %22’si bu sorumluluğu bazen aldığını belirtti. Katılımcıların %55’i çocuklarda davranış yönlendirme teknikleri hakkında eğitim aldığını belirtti. Katılımcıların kullandıkları davranış yönlendirme teknikleri sorulduğunda, %93’ünün anlat-göster-uygula, %69’unun ses kontrolü, %27’sinin sözsüz iletişim, %73’ünün pozitif destekleme, %61’inin ilgiyi dağıtma, %59’unun ebeveyn varlığı-yokluğu, %15’inin ağzın elle örtülmesi, %36’sının çocuğun sabitlenmesi, %36’sının sedasyon, %46’sının genel anestezi ve %2’sinin hipnoz yöntemini kullandığı tespit edildi.Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, çene cerrahlarının davranış yönlendirme teknikleri konusundaki farkındalığının yüksek olduğunu ve bu farkındalığın yaş, cinsiyet, çalışma yeri, çalışma deneyimi ve eğitime göre bireysel farklılık oluşturduğunu göstermektedir.
OBJECTIVE: To evaluate the effects of face mask therapy (RH) on middle cranial base and maxillo-mandibular complexes, and to compare the responses with untreated class 3 subjects.MATERIALS AND ...METHOD: The treatment group comprised 20 skeletal class 3 children (14 girls, 6 boys; mean age: 11 years 3 months) treated with RH assisted by rapid maxillary expansion (mean treatment time: 9.6 months). The control group included 22 skeletal class 3 subjects (9 girls, 13 boys; mean age: 10 years) observed for 9.5 months. Cephalometric measurements were performed by counterpart analysis. For intragroup statistical comparisons paired t-test, and for intergroup comparisons independent t-test was used.RESULTS: The treatment group revealed significant increases for SNA, ANB, SN-GoGn, Co-A and Co-Gn (p<0.001), and decrease for SNB (p<0.001). The treatment group revealed significant increases in the effective dimension of the middle cranial base (Ar-SE, p<0.05; So-Hor, p<0.001), maxilla (p<0.001), and anterior-posterior nasomaxillary complex (p<0.001, p<0.05, respectively), and decrease in the effective dimension of the mandibular corpus (p<0.05). According to the intergroup comparisons, treatment group revealed more pronounced maxillary advancement (p<0.001), posterior rotation in the mandible (p<0.001), significant increase in the effective dimension of the middle cranial base (So-Hor, p<0.01) and decrease in the effective dimension of the mandibular corpus at a significance level of p<0.001.CONCLUSION: Revealed by the effects on the middle cranial base morphology, favorable treatment responses were achieved with the use of the RH technique.
AMAÇ: Çalışmanın amacı, ortopedik yüz maskesi (RH) tedavisinin orta kraniyal kaide ve üst ve alt çene kompleksindeki etkilerini counterpart (eşdeğer) analizi ile değerlendirmek ve tedavi görmemiş Sınıf 3 bireylerle karşılaştırmaktır.GEREÇ VE YÖNTEM: Tedavi grubu; üst çenede hızlı genişletme ile birlikte RH tedavisi görmüş ve üst çenesinde retrognati bulunan 20 iskeletsel Sınıf 3 bireyden (14 kız, 6 erkek; ortalama yaşları: 11 yıl 3 ay) oluşmaktadır. Ortalama tedavi süresi 9.6 aydır. Kontrol grubu ortalama 9.5 ay takip edilmiş 22 iskeletsel Sınıf 3 bireyden (9 kız, 13 erkek; ortalama yaşları: 10 yıl) oluşmaktadır. Sefalometrik değerlendirme eşdeğer analizi ile gerçekleştirilmiştir. Grup içi karşılaştırmalarda eşleştirilmiş t-testi; gruplar arası karşılaştırmalarda bağımsız t-testi kullanılmıştır.BULGULAR: SNA, ANB, SN-GoGn açıları, Co-A, Co-Gn boyutları tedavi ile önemli düzeyde artarken (p<0.001), SNB açısı azalmıştır (p<0.001). Tedavi grubunda orta kraniyal kaide boyutları (Ar-SE, p<0.05; So-Hor, p<0.001), üst çene (p<0.001) ve ön-arka nazomaksiller komplekste artış (p<0.001, p<0.05, sırasıyla) ile mandibuler korpus boyutunda azalma (p<0.05) bulunmuştur. Gruplar arası karşılaştırmada, üst çene ileri yön büyümesinin tedavi grubunda daha belirgin olduğu (p<0.001), alt çenede posterior rotasyon oluştuğu (p<0.001), kontrol grubunda orta kraniyal kaide boyutu değişmezken tedavi grubunda önemli artış olduğu (So-Hor, p<0.01) ve mandibuler korpus boyutundaki azalmanın p<0.001 düzeyinde olduğu bulunmuştur.SONUÇ: Büyüme dönemindeki iskeletsel Sınıf 3 bireylerde RH tedavisi ile orta kraniyal kaide boyutlarında artış ve mandibuler korpus boyutunda azalma ile önemli tedavi etkileri gözlenmektedir.
Maxillofacial injuries constitute a substantial proportion of cases of trauma. This descriptive analytical study assesses the cause, type, incidence, and demographic and treatment data of ...maxillofacial fractures.
A retrospective study on maxillofacial traumas was carried out in the Department of Plastic and Reconstructive Surgery at Sişli Etfal Hospital (Istanbul, Turkey) between January 1, 2000 and December 31, 2005. The study included 216 patients with a mean age of 29.8 years. Sex and age distribution of patients, etiology of trauma, localization of the fractures, treatment modalities, time to treatment after the trauma, and postoperative complications were recorded.
The male predilection was 75.5%. Road traffic accident was the most common causative factor (67.1%), followed by interpersonal violence (19.4%), falls (12.5%), and work- and sport-related accidents (0.9%). A total of 50% of the patients suffered isolated mandibular fractures, 23.6% had isolated midface fractures, and 26.3% had combined midface and mandibular fractures. Regarding distribution of mandibular fractures, the majority (26.8%) occurred in the parasymphysis, 14.8% in the angulus, and 11.1% each in the symphysis and corpus. Complications occurred in 6% of patients, and the most common was malocclusion followed by infection and nonunion.
The causes and pattern of maxillofacial fractures reflect trauma patterns within the community and, as such, can provide a guide for the design of programs geared toward prevention and treatment.
Amaç: Kistler etrafı bağ doku ile çevrili, iç yüzü epitelle döşeli, sıvı ya da yarı sıvı kıvamda materyal içeren patolojik yapılardır. Çenede epitel artıklarının fazla bulunması nedeniyle kistler sık ...görülür. Amacımız Konya ili ve çevresinde 2009-2014 yılları arasında tedavi edilen çene kistlerinin klinikopatolojik özelliklerini literatür bilgileri ile birlikte değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 2009-2014 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’na kist ön tanısı ile başvuran 274 olgunun histopatolojik özellikleri, klinik ve radyolojik bulgular eşliğinde retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların %54,7’ü radiküler kist , %17,8’i dentigeröz kist ve %12,4’ü odontojenik keratokisttir. Diğer olgular : %12,4’ü kist epiteli içermeyenler, %0,7’si erüpsiyon kisti , %0,7’si lateral periodontal kist, %0,7’si nazopalatinal duktus kisti İnsiziv kanal kisti ve %0,3’ü paradental kisttir. Tüm kistlerin %58,1’i mandibula, %41,9’u maksilla yerleşimlidir. Serimizde erkek / kadın oranı 1,4 bulunmuştur. Sonuç: Araştırmada elde edilen veriler genel olarak literatür ile uyumluluk göstermektedir. Çenenin kistik lezyonlarının klinik ve rekürrens oranı farklı özellikler sergileyebilir. Benzer histopatolojik özellikler göz önüne alındığında epitel içermeyen lezyonlarda kesin tanının radyolojik ve klinik bulgular ile birlikte verilmesi önem kazanmaktadır. Odontojenik keratokist’te nüks sıklıkla görülebilir. Ülserasyon, erozyon, inflamasyon ve Rusthon cisimcikleri ayırıcı tanıda güvenilir bulgular değildir
Kompozit malzemeler; belirli bir amaca yönelik olarak en az iki farklı malzemenin bir araya getirilmesiyle meydana gelen malzeme grubudur. Üç boyutlu nitelikteki bu bir araya getirmede amaç, ...bileşenlerin hiç birinde tek başına mevcut olmayan bir özelliğin elde edilmesidir. Diğer bir deyişle, amaçlanan doğrultuda bileşenlerin daha üstün özelliklere sahip bir malzeme üretilmesi hedeflenmektedir. Gün geçtikçe artan kullanım alanlarına cerrahi işlem ve uygulamalar da eklenmektedir. Bu çalışma ile kompozit malzemelerin ağız, yüz ve çene cerrahisinde kullanımında meydana gelen eğilme ve çekme özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca yeni nesil olarak tabir edilen kompozit malzemelerin çene cerrahisi ve yüz doku kaybında detek, ana unsur ve uygulama malzemesi olarak kullanılabilirliği araştırılacaktır. Çene cerrahisinde plak olarak kullanılan metal malzemelerin ve implant üst yapılarının da kompozit malzeme olarak kullanılması durumundaki yeterlilikleri metal grubu olan benzerleriyle karşılaştırılarak mekanik malzeme özellikleri, ömür ve dayanım açısından kıyas yapılacaktır. Böylelikle metal grubu olan benzerlerine göre kullanım alanlarının kompozit malzemeler için genişletilmesi amaçlanmıştır.
İskeletsel tek taraflı posterior çapraz kapanış özellikle yetişkinlerde tedavisi zor bir anomalidir. Genç bireylerde bu problemin çözümünde kolaylıkla uygulanan hızlı maksiler genişletme, ...yetişkinlerde maksillanın çevre yüz kemikleriyle yaptığı artikülasyonların rijiditesindeki artma nedeniyle maksillada yapılan kortikotomiler yardımıyla uygulanmaktadır. Bu yolla yapılan çift taraflı genişletme darlık olmayan tarafta da genişlemeye sebep olmakta, bu da tedavi süresini uzatmaktadır. Bu olgu sunumunda 16 yaşında, tek taraflı posterior çapraz kapanışı olan bayan hastada, tek taraflı kortikotomi ve hızlı üst çene genişletmesini takiben yapılan ortodontik tedavi sunulmuştur. Ekspansiyon sonrası darlık olmayan tarafta aşırı bir genişlemeye sebep olmadan, iyi bir okluzyon ve estetik bir gülümseme elde edilmiştir.
Bisphosphonate compounds have been used for the improvement of the lives of cancer patients by reducing complications such as hypercalcemia. They are preferred to treat bone metastases of solid ...tumors such as breast, prostate and lung cancer, and also utilized in the management of lytic lesions of multiple myeloma. Intravenous administration of high doses of bisphosphonates for the management of benign conditions occasionally lead to the development of osteonecrosis of the jaws. In many cases lesions appear spontaneously, or following an infection or a dental extraction. At present, there is no definite treatment for this particular druginduced necrosis of bone except conservative debridement of bone lesions, oral antibiotics and local irrigations. It is important to recognize the clinical and radiographic features of the bisphosohonate osteonecrosis of the jaws in order to provide early diagnosis and to improve the care of these patients. ÖZET Bisfosfonat bileşikleri malignansiye bağlı olarak gelişen hiperkalseminin düzenlenmesinde ve ayrıca, meme, prostat ve akciğer kanserlerine bağlı tümörlerin ve multipl myelomaya bağlı metastatik lezyonların tedavisinde kanser hastalarının hayat kalitelerini iyileştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bisfosfonatların yüksek dozlarda intravenöz olarak uygulanmaları nedeniyle ilaca bağlı bir yan etki olarak çenelerde osteonekroz gelişebilmektedir. Lezyonlar kendiliğinden oluşabildiği gibi, bir enfeksiyon ve diş çekimi genellikle olayı hızlandırmaktadır. İlaca bağlı olarak gelişen bu özgün kemik nekrozu için henüz kesin bir tedavi bulunmamaktadır. Konservatif yaklaşım uygulanan vakalarda, kemiğin açığa çıkmış olduğu hastaların büyük bölümünde oral antibiyotikler, antienflamatuvarlar ve açık yara bölgesinin lokal irrigasyonu önerilmektedir. Bisfosfonat osteonekrozuna ait klinik ve radyografik özelliklerin iyi bilinmesi ve bu tür hastalarda klinik ve radyolojik belirtilerin değerlendirilmesi, erken tanı ve tedavi açısından da önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Bisfosfonatlar, osteonekroz, metastaz, hiperkalsemi, çene