Sinema ve diğer sanat dalları arasındaki ilişkiler, pek çok kez bilimsel araştırmalara konu olmuştur ve halen konu olmaya devam etmektedir. Sinema sanatı ile diğer sanat dalları arasındaki ...ilişkilerin yanı sıra, özellikle edebiyatla sinema arasında köklü bir ilişki vardır ve bu ilişki, daha çok roman/düzyazı ve sinema etkileşimi üzerinden incelenmiştir. Düzyazı ve sinema ilişkisinin konu edildiği çalışmalarla birlikte, şiir ve sinema arasındaki ilişkinin ele alındığı araştırmalar da alanyazında yer almaktadır. Ancak modern şiir ve modern şiirin temel, en önemli ögelerinden biri olan imgeyle sinema arasındaki ilişkiye değinen az sayıda çalışma olduğu görülmüştür. Bu bağlamda bu araştırma, modern şiirin 20. yüzyıldaki en güçlü karşılığı olan gerçeküstücü şiir ile sinema arasındaki ilişkiyi, imge aracılığıyla irdelemektedir. Bu kapsamda René Clair’ın Perde Arkası (1924) ile Man Ray’in Denizyıldızı (1928) filmleri sözü edilen ilişkinin ilk görünümlerinin yer aldığı film örnekleri olarak seçilirken, Luis Bunuel’in Bir Endülüs Köpeği (1929) filmi, gerçeküstücü şiir ve sinema etkileşiminin ilk güçlü örneği olarak seçilmiş ve her üç film nitel araştırma kapsamında, betimsel analiz modeliyle çözümlenmiştir.
In this dissertation, I study the forms that attempt to capture experience in language. From the anecdotes that write a life, to the sentences that inscribe the language of prison-spaces, to the ...fictions that tell and retell old fables. Most importantly I examine the movement between these forms which are at once anachronic, synchronic and perpetual. In the first chapter, False Case: The Anecdote” I examine the desire that Macedonio Fernández, Jorge Luis Borges and Ricardo Piglia share for the anecdotal, which I define as the recording of an untraceable life. The writing of anecdotes I propose, consists of going to the limits of writing oneself in a single experience only to then erase oneself. In this “project” all three authors work with the anecdotal to challenge positions of authorship, to establish a community of writers who operate under the understanding that plagiarizing and copying are not a violation of the law but rather what brings them together. In my second chapter “Metaphysical Case: The Sentence,” I look at the ways in which an experience is captured in the form of a sentence as a specific form of the aphorism but also a grammatical and juridical structure for the inscription of order on a body. I analyze the works of Eduardo Lalo, Piglia and Borges, especially the texts written inside the prison. The prison, works both as the opening for a place to think, but also as a dead-end and a literal condemnation. For my third chapter “Fictional Case: The Fable” I study the way in which experience is organized in a causal way—as a sequence of events. Starting out from Aesop’s fables and biblical parables I look at the use of the form in a traditional sense and then I analyze how Augusto Monterroso and Juan José Arreola, revitalize and reappropriate old fables and parables in order to evaluate the causal construction of the form. For my last chapter “Perpetual Movement: The Flies” I see in Monterroso’s infinite collection of quotes about the fly the epitome of his whole literary project as well as the perpetual movement I trace throughout my chapters. By tracing this movement, I redefine what these “brief forms” have meant and still mean in the Latin American canon and I also propose them as critical maneuvers for any given text.
Winner of the National Book Award in Poetry (2004) Since the 1965 publication of her first book, Dream Barker, selected for the Yale Younger Poets Award, Jean Valentine has published eight ...collections of poetry to critical acclaim. Spare and intensely-felt, Valentine's poems present experience as only imperfectly graspable. This volume gathers together all of Valentine's published poems and includes a new collection, "Door in the Mountain." Valentine's poetry is as recognizable as the slant truth of a dream. She is a brave, unshirking poet who speaks with fire on the great subjects--love, and death, and the soul. Her images--strange, canny visions of the unknown self--clang with the authenticity of real experience. This is an urgent art that wants to heal what it touches, a poetry that wants to tell, intimately, the whole life.
Gerçeküstücü Fransız şair Paul Eluard’ın şiir deneyiminin derinliklerini incelemeyi amaçlayan bu çalışmamızda her şeyden önce, bu deneyimin tüm yalın söylemine karşın derin bir felsefi anlayışa ...dayandığını, bununla birlikte gerek çağın tarihsel koşullarından gerekse şairin özel yaşamından kaynaklanan nedenlerle kendine özgü bir yol izlediğini tematik yöntemle ortaya koymaya çalışacağız. Paul Eluard şiirinin bu iç kurgusunun derinliklerine inildikçe, belirli bir “kopuş” ve “süreklilik” bağlamında ilginç bir diyalektik temele dayandığını görürüz. Bu karşılıklı değişim, dönüşüm ve oluşum sürecinde varlık “çizgisel” değil “çevrimsel, döngüsel” bir gelişim izlemektedir. Ancak bu karşıtların birlikteliğinde, temelde Eluard’da asıl olan “Doğal akış” dediğimiz ve yaşamın ve varlığın, her türlü müdahale dışında esenlik, kendilik, doğallık ve uyum içinde akışını izlemesidir. Varlığın birliğinin temel kuralı olan bu ilk gerçeklik o halde her şeyden önce var olmanın tüm düzeylerini ortaya koyan felsefi daha doğrusu ontolojik bir şeydir. Oluşum dünyasında varlığın ilişki sorunsalı temelde işlenmesi gereken bir konudur onun şiirinde. Bu açıdan Eluard özellikle iletişim kanallarını sürekli açık tutmaktan yanadır zira bu her şeyin bir parçası ya da kısmı olan varlığın bütünlüğünün bir göstergesidir. Eluard’a göre, tutarlı bir bütünlük içerisinde yeniden kurma ya da yeniden inşa etme sürecinde varoluş daha doğrusu insan varlığı her tür oluşun tek ve sonsuz nedenidir. Bu anlamda Eluard insana sonsuz bir güven duyar. İnsan anlayışının kavrayabildiği ve yaratabildiği her şey aynı damardan beslenir ve insanın kanıyla, bedeniyle ve kendisini çevreleyen dünyasıyla aynı özdekten gelir.Anahtar Sözcükler: Paul Eluard, Varlık, Ontoloji, Doğal Akış, Gerçeküstücü ŞiirDEPTH OF THE POETRY OF PAUL ELUARD: ETERNAL BELIEF IN HUMAN AND LIFEAbstract: In this study, we aim to analyze the depth of French surrealist poet Paul Eluard’s poetry experience, and in frame of thematic method we try to reveal that that Eluard’s poetry is based on a deep philosophy contrary to its plain discourse and that it has a unique path rooted in both the historical conditions of the era and the poet’s private life. As we go deep into the internal structure of Eluard’s poetry, we see that it is based on an interesting dialectical basis in the context of “disengagement” and “continuity”. In this process of mutual change, the transformation and formation of the being has not “linear” but “circular” process. However, in this association of opposites, what really matters in Eluard is the “natural flow” which can be defined as healthy, entitative, natural and harmonic flow of life and the being freed from a ...
There are other labyrinths apart from Crete's: the streets of a big city like Paris for Gérard de Nerval, or London for T.S. Eliot. Even more complex is the labyrinth of the human being where those ...who Pierre Seghers called in his 1972 anthology (reviewed and completed in 1978 and 1985) « les nouveaux poètes maudits » (« the new accursed poets ») wondered or got lost. Three of them will be studied in this article: Jacques Prével (1915-1951), Jean-Pierre Duprey (1930-1959) and specially Roger-Arnould Rivière (1930-1959), an admirable unknown poet who believed having recognized Dylan Thomas' « intricate image » in his first poems and who wrote restlessly and beautifully his « vertigineux à-pic de la nuit ». PUBLICATION ABSTRACT
Roberto Matta en Barcelona Cuesta, Sandra
Guaraguao (Barcelona, Spain),
04/1999, Letnik:
3, Številka:
8
Journal Article
Las obras de esta serie se caracterizan por la variedad de elementos amorfos, contorneados por líneas que dibujan cierta expresividad, y de morfologías cada vez más orgánicas y surrealistas, en las ...que todavía no se ban abandonado ciertas formas naturales como hojas, flores, soles, torsos femeninos contorsionados y sin rostro, es decir, gestos que podemos reconocer, figuras humanas y sus pormenores: unos ojos y su mirada, algún torso femenino, etc. Si observamos una de las series más importantes del pintor chileno, las morfologías psicológicas, donde una preocupación por lo germinativo, por el origen de las formas, aparece de manera contundente, descubriremos aún más un camino expresivo completamente diferente: sus pinturas parten de aquello que nace y se transforma, de masas informes que se intercambian, de aquello que va más allá del objeto, lo cual quedaría mejor expresado en sus mismas palabras: "...Quiero una morfología que no se atenga a la silueta, a la piel del ser y de las cosas". En la obra Yo soy (1998), a traves de una pantalla se realiza una suerte de animación técnica de sus dibujos y pinturas, íconos y formas ya recurrentes en Matta desde sus inicios pictóricos hasta la actualidad: el globo terráqueo, formas primigenias de la figura humana, morfologías en constante transformación y movimiento, suceso éste que se establece como autoafirmación de los procesos morfológicos que siempre le interesaron, ahora sí en auténtica transformación. Sin embargo, quisiéramos acotar, con respecte a su particular visión surrealista que, justamente en ésta, no se da lo que hemos convenido en llamar la lógica del absurdo, tan propia de los surrealistas, aquella que se pudiera ejemplificar con una hermosa e inteligente frase de Benjamin Péret del libro en que colaboró con Paul Eluard, 152 proverbes mis au goût du jour, (1925) que afirma que "los elefantes son contagiosos".
Si el siglo XX creó una extendida conciencia sobre las variantes de la intertextualidad en la ficción literaria, hoy enfrentamos transformaciones en la naturaleza de la ficción y sus relaciones con ...otras formas discursivas y/o creativas como el arte, y con la misma realidad, que es posible designar con el concepto de ficción extrema. Desde "Don Quijote" o "Las meninas" hay incursiones en la metaficción y/o autorrefecividad. Pero a partir de las vanguardias modernistas y de modo creciente en los estertores de la postmodernidad nos abocamos a un singular tipo de hipertextualidad que desbordando lo literario se apropia de prácticas artísticas (o lo contrario) como recurso para la transposición de sus ficciones, no sólo de uno a otro campo, sino para su inserción en la realidad: la ficción extrema. Max Aub (España 1903-México 1973), Leonora Carrington (Inglaterra 1917-México 2011) y Enrique Vila-Matas (España 1958), radicalizaron este tránsito o filtración de los imaginarios artísticos y literarios subvirtiendo las delimitaciones entre —pintor catalán Jusep Torres Campalans, junto con sus obras pictóricas, creadas como sombra o doble de Picasso. Así insertó su existencia en ciertos dominios del cubismo como un modo de meta-crítica artística. Carrington asumió un doble animal que transitó entre cuentos y cuadros y se inscribió en la memoria del surrealismo. Vila-Matas narró su "Historia abreviada de la literatura portátil" como un doble del espectro Marcel Duchamp —a su vez asaltado por otros— que reescribe la memoria del dadaísmo de tal modo que ha llegado a ser confundida con un ensayo. La revisión de las estrategias de la ficción extrema en estos autores junto con las de otros contemplados en el epilogo —Mario Bellatín, y los artistas Liliana Porter, Luis Camnitzer, José Guillermo Castillo, Ana Tisconia, Rubén Torres Llorca y Carlos Amorales— arroja nueva luz sobre sus obras, enriquece los estudios transatlánticos y revela la movilidad y multiplicación de la identidad y los deslizamientos de la ficción en la realidad como signos de tránsito a la altermodernidad.
This dissertation is a poetry manuscript which explores the author's understanding of the North Dakota landscape. Upon arriving in North Dakota from the landscape of the Pacific Northwest, the author ...experienced profound disorientation, which he was unable to understand through a poetic sensibility that had been formed in the mountains and forests of his previous home. Absent his familiar vocabulary of imagery and metaphor, he had to adapt his language. In doing so, he discovered a landscape of terrible beauty, absence, and resilient people, who weather winters and disasters alike, with hard stoicism. The poems are characterized by an expansive mythological lexicon, drawing on Biblical language, the imagery of the Red River Valley, as well as the French surrealist Paul Eluard in a series of translated poems. Through this exploration, the dissertation unravels the familiar language of the author and replaces it with the imagery and metaphors of North Dakota. The dissertation is called a visitor's guide in order to draw on both connotations of the phrase; it was written by a visitor, and is intended for those who may physically or metaphorically travel to a place few outside of it ever consider, for as Thomas McGrath notes, “North Dakota is everywhere.”
PDF
