Hizbu'llah Amal Saad-Ghorayeb
2001, 2001-01-12, 20020101
eBook
Hizbu'llah is the largest and most prominent political party in Lebanon, and one of the most renowned Islamist movements in the world. In this book, Amal Saad-Ghorayeb examines the organisation's ...understanding of jihad and how this, together with its belief in martyrdom, brought about the withdrawal of Israeli occupation forces from Lebanon in May 2000. Saad-Ghorayeb explores the nature of the party's struggle against the West by studying its views on the use of violence against Westerners. Crucially, she also addresses the question of whether Hizbu'llah depicts this struggle in purely political or civilisational terms. The existential nature of the movement's conflict with Israel is analysed and the Islamic roots of its anti-Judaism is unearthed. The author explores the mechanics and rationale behind the party's integration into the Lebanese political system, and sheds light on how it has reconciled its national idenitity with its solidarity with the Muslim umma.
Günümüzde yapılan bazı çalışmalarda da bahsedilen Süfyânî, ilk dönem Şîi ve Sünni kaynaklarda zikredilmektedir. Ortaya çıkış sürecinde siyasi ve mezhebi olayların etkili olduğu Süfyânî rivâyetlerinin ...anlaşılmasında dönemin beklenen kurtarıcı algısının önemli bir yeri bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) neslinden Muhammed isimli Mehdî’nin ahir zamanda zuhur ederek zulüm, haksızlık ve adaletsizliğin yayıldığı yeryüzüne düzeni sağlayarak adaleti tesis edeceğini bildiren rivâyetler, Hz. Peygamber sonrası siyasî ve sosyal hayatta etkili olmuştur. Fikri altyapısını toplumda etkili olan beklenen Mehdî algısı oluşturan Süfyânî rivâyetlerinin ortaya çıkışı dönemin siyasi çekişmeleri sonucunda olmuştur. Emevî Devleti’nin 3. Halîfesi Muâviye b. Yezîd’in (öl. 64/684) geride veliaht bırakmadan ölümü siyasi krize neden olmuştur. Bu kriz anını fırsata çeviren tecrübeli siyasetçi ve aynı sülaleden olsa da farklı aileden olan 2. Muâviye’nin amcaoğlu Mervân b. Hakem yönetimi ele almış böylelikle saltanat devam etmiştir. Hükümdarlık Ümeyye oğullarından devam etse de yönetim aynı aileden olan Süfyân oğullarından Mervân oğullarına geçmiştir. Bu durum Süfyânîlerde rahatsızlığa neden olmuş yönetim hakkı elinden alınan II. Muâviye’nin kardeşi Hâlid b. Yezîd, toplumda kaybolan itibarını kazanmak ve kendi ailesine yönelik oluşan karamsarlığı ümit ve arzuya çevirmek niyetiyle toplumda etkili olan Ali Oğullarından beklenen Mehdî rivâyetlerine paralel Süfyân oğullarından beklenen kurtarıcı Süfyânî haberlerini yaydığı iddia edilmiştir. Böylece Süfyânî, toplumda etkili olan ve Şîi fırkaların istismar ederek kendi inanç sistemlerinde kullandıkları beklenen Mehdi gibi beklenir olmuştur. Hicrî 2. asır ve sonrasında Süfyân oğullarından yönetime yapılan isyanlar toplum tarafından beklenen Süfyânî’nin zuhuru şeklinde telakki edilerek isyanı yönlendiren kişiye de Süfyânî nitelemesi yapılmıştır. Bu isyanlar arasında en önemlisi kendinde hem Ali hem de Ümeyye oğullarından Süfyân oğulları birleşen Ebû Amaytar lakaplı Ali b. Abdullah b. Hâlid isyanıdır. Süfyânî addedilen ve Süfyânî konulu birçok rivâyete hayatından kesitler kaynaklık eden Ebû Amaytar, Abbasî Halîfesi Emîn (öl. 198/813) döneminde hilâfetini ilan ederek kendine bîate çağırmıştır. Hilâfetinin ilanı taraftarları tarafından beklenen kurtarıcı olarak telakki edilmiştir. Ebû Amaytar dönemi ve onun hakkında söylenenler toplumda beklenen kurtarıcı algısı, Süfyânî anlayışı ve onun ortaya çıkış tarihini sunması bakımından son derece önemlidir. Ebû Amaytar’ın hayatından kesitler birçok Şîi ve Sünni kaynakta Süfyânî konulu rivâyetlere aksetmiştir. Bu makalede Süfyânî rivayetlerinin ortaya çıkışı, gelişimi ve Şiî itikadındaki dönüşümü özellikle ilk dönem yaşanan siyasi ve mezhebi olaylar zemininde detaylı bir şekilde irdelenmeye çalışılmıştır.
Bağdat, mezhep kavgalarının yoğun olarak yaşandığı bir şehir olagelmiştir. 3./9. yüzyılın sonlarında ve 4./10. yüzyılın başlarında iyice belirgin hale gelen bu kavgaların bir tarafında Şīʿīler, diğer ...tarafında Sunnīler yer almaktadır. Kavgaların dozu zaman zaman iyice şiddetlenmiş ve dinî merkezlere yönelik fiili bir müdahaleye evrilmiştir. Şīʿī inancı ve kültüründe özel bir yeri olan Berās̱ā Mescidi bu merkezlerden biridir. Makalede, Bağdat’ta Şīʿīlerle Sunnīler arasında ciddi gerilimlere neden olan Berās̱ā Mescidi’ne ilişkin apokaliptik bir rivayet analiz edilmiştir. Bu çerçevede; Şīʿīlerle Sunnīler arasında ciddi kavgaların yaşanmasına neden olan, bu nedenle de siyasi ve askerî müdahalelere maruz kalan, bazen el değiştiren, devlet eliyle yıktırılıp yerle bir edilen ve yine devlet eliyle tekrar inşa edilen bu meşhur mescidin rivayetlere yansıyan hikayesi tarih-hadis ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Değişen Otoriteler: Sünnî ve Şiî Halkalarda Müşterek Nakledilen Bir Rivayetin İncelemesi Öz Ehl-i sünnet ve Şîa’nın hadis literatüründeki müşterek rivayetlerin isnad ve metinleri hadis tarihinin ...erken dönemlerine dair bilgi sunan önemli bir kaynaktır. Bu makalede konu edilen ve metni anlamlı değişiklikler içeren “İslam’ın aslı namaz, fer‘i zekat, zirvesi Allah yolunda cihattır” hadisi, söz konusu özelliklere sahip müşterek rivayetlerdendir. Nitekim bu hadis Sünnî literatürde Allah Resûlü ve Muâz b. Cebel, Şiî kaynaklarda ise Muhammed el-Bâkır ve Cafer es-Sâdık’ın ashâbıyla yaptığı konuşmalar sırasında nakledilir. Rivayete konu olan otoritelerin ve kişilerin rollerindeki değişimin nasıl meydana geldiğini tespit etmek amacıyla, ilk olarak hadisin Şiî isnad ve metinleri hakkında bilgi verilmiş, özellikle râvilerin Ehl-i hadis halkalarıyla irtibatlı olup olmadığı belirlenmiştir. Ardından Sünnî literatürdeki isnad ve metinlere işaret edilmiş, bunları nakleden râvilerin Şiî ders meclisleriyle olan bağlantılarına ve Şiî görüşleri benimseyip benimsemediklerine bakılmıştır. Böylece rivayetin bir ekolün ders halkasından diğerine ne zaman, nerede ve hangi râviler vasıtasıyla intikal ettiği, ayrıca metin farklılıklarının hangi gerekçelerle meydana geldiği tespit edilmiştir.
Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nin Yerkent gibi bazı şehirlerinde İslam dininin Şii mezhebine inanan bir topluluk mevcuttur. Bu topluluk, Yarkent Dolkaza camisini merkez olarak kabul etmiş ve ...böylelikle tarihi hatıralarını devam ettirmişlerdir. Bu farklı kültür, Uygur kültürünün İslam dini ile birleşmesini ve farklı toplumların birbirleri arasındaki kültürleşme süreçlerini araştırmak için büyük bir öneme sahiptir.
Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nin Yerkent gibi bazı şehirlerinde İslam dininin
Şii mezhebine inanan bir topluluk mevcuttur. Bu topluluk, Yarkent Dolkaza
camisini merkez olarak kabul etmiş ve ...böylelikle tarihi hatıralarını devam
ettirmişlerdir. Bu farklı kültür, Uygur kültürünün İslam dini ile birleşmesini
ve farklı toplumların birbirleri arasındaki kültürleşme süreçlerini
araştırmak için büyük bir öneme sahiptir.
Kitap ve Sünnet’in öncelikli muhatabı olan sahabe, dinî esasları en doğru şekilde öğrenen, yorumlayan ve yaşayan insanlara işaret etmesi bakımından dinde bir konum sahibi olmuş, Kitab ve Sünnet’in ...bilinmesinde ve anlaşılmasında da kaynak kabul edilmiştir. Dinî esasların devamlılığı ve kalıcılığı da sahabenin çabasıyla mümkün olmuş, onlar ilahi hakikatlerin, bozulmadan korunarak sonraki insanlara ulaştırılmasını sağlamışlardır. Bununla birlikte sahabe arasında yaşanan birtakım tartışmalar da sonraki dönemde farklı itikadî yorumların ortaya çıkmasına zemin hazırlamış, itikadî yaklaşımların, kendilerini diğer dinî gruplardan ayırmak ve farklı kılmak üzere benimsedikleri prensiplerin oluşmasında, sahabe algısı ve anlayışı doğrudan belirleyici olmuştur. İtikadî gruplar, fıkıh, tefsir ve hadis muhtevasını da sahabe düşüncesi etrafında şekillendirmiştir.
TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA SEÇİM KAVRAMI VE OLGUSUNUN GELİŞİMİ Şükrü Nişancı; Abdülkadir Özdemir
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi = Journal of Yüzüncü Yıl University Social Sciences Institute,
12/2019
46
Journal Article
Recenzirano
Odprti dostop
Seçimlerin yapılmadığı bir ülkede demokrasiden bahsedebilmek mümkün değildir. Ne var ki seçim olgusu tek başına demokrasiyi garanti etme de yeterli olmayacağı gibi seçimlerin belli ilkelerden yoksun ...olarak yapılması da seçimlerden beklenen amacın tahakkukunun önünde bir engeldir. Şu halde bir siyasal sistemin, demokratik sayılabilmesinin şartlarından birisi de, seçimlerin belli ilkeler doğrultusunda yapılmasıdır. Seçim kavramı ve olgusu bilindiği kadarıyla ilk olarak yüzyıllar önce Antik Yunan site devletlerinde ortaya çıkmış ve bu kavram ve olgu günümüze ulaşıncaya kadar birçok değişikliğe uğrayarak, gelişmiş ve değişmiştir. Tarihsel araştırma yöntemi ile hazırlanmış olan bu çalışma üç kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, seçim ve demokrasi kavramlarının ilk kez ortaya çıktığı Antik Çağ’daki düşünce ve pratikler ele alınmış, ikinci kısımda Orta Çağ’daki uygulamalar incelenmiştir. Bu çerçevede Orta Çağ’daki seçim olgusu, Batı coğrafyası ile İslam ve Ortadoğu coğrafyası karşılaştırılarak incelenmiştir. Orta Çağ’da Batı’da kilisenin ve Hıristiyanlığın seçim ile ilgili konulara bakış açıları değerlendirilmiş, daha sonra ise aynı dönemde İslam coğrafyasında, seçimler ile ilgili “Sünni”, “Şii” ve “Harici” ekollerin benzerliklerine ve farklılıklarına yer verilmiştir. Son kısımda ise modern dönemde Batı dünyasında ve Osmanlı’da seçimlerin nasıl ve hangi ilkeler doğrultusunda yapıldığı ve seçim olgusunun Türkiye’deki gelişimi anlatılmıştır.
Kur’ân âyetlerinin nüzûlü ile ilgili olayların bilinmesi, onun doğru anlaşılmasına katkı sağlayan unsurlardan biridir. “Muvâfakât-ı Ömer” olarak isimlendirilen örnekler de Kur’ân’ın nüzûlü ile ...alakalı olduğundan, ilgili âyetlerin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Hz. Ömer’in muvafakat örneklerinden kastedilen, onun “Rabbim’e üç şeyde muvafık oldum” gibi ifadelerinin akabinde zikrettiği hususlardır. Onun, Rabbine muvafakatı, hükmüne uygun görüş beyan etmesi demektir. Bu durum en büyük faziletlerinden ve hayatının en önemli kesitlerinden sayılmaktadır. Muvâfakât-ı Ömer ile ilgili varit olmuş bazı rivayetler, birçok muvafakat hadisesinin var olduğunu göstermektedir. Hz. Ömer’in Makâm-ı İbrahim’in namazgâh edinilmesi talebi, Peygamber eşlerinin örtünmelerini arzulaması ve Peygamber eşlerine Hz. Peygamber’i rahatsız etmeleri durumunda Allah’ın onların yerine daha iyilerini eş kılacağı ifadesi üzerine inen âyetler bu kabilden olan örneklerdir. “Muvâfakât-ı Ömer” konusuyla ilgili bazı çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar genel olarak Sünnî kaynaklar çerçevesinde olmuştur. Bu araştırmada Sünnî kaynaklarda yer verilen “Muvâfakât-ı Ömer” örneklerinin, Şîa tefsir kaynaklarında ele alınış tarzı üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla araştırma Muvâfakât-ı Ömer’in Şîa tefsir kaynaklarında ele alınış biçiminin kritiğidir. Özet: Müfessirler başta olmak üzere İslam alimleri, Kur’ân-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi için onunla herhangi bir şekilde bağlantısı bulunan birçok alanda önemli çalışmalar yapmış ve yapmaya devam etmektedirler. Kuşkusuz ki bu alanlardan biri de Kur’ân âyetlerinin nüzûlü ile ilgili meseleleri konu edinen çalışmalardır. “Muvâfakât-ı Ömer” olarak isimlendirilen örnekler de Kur’ân’ın nüzûlü ile alakalı olduğundan, ilgili oldukları âyetlerin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.Hz. Ömer’in muvafakat örneklerinden kastedilen, onun “Rabbim’e üç şeyde muvafık oldum” gibi ifadelerin akabinde zikrettiği hususlardır. Onun, Rabbine muvafakatı, hükmüne uygun görüş beyan etmesi demektir. Bu durum Hz. Ömer’in en büyük faziletlerinden ve hayatının en önemli kesitlerinden sayılmaktadır. “Muvâfakât-ı Ömer” ile ilgili varit olmuş bazı rivayetler, birçok muvafakat hadisesinin gerçekleştiğini göstermektedir. Öyle ki, bazı alimler muvafakat örneklerinin sayısını yirmiye kadar çıkarmıştır. Muvâfakât-ı Ömer’e tahsis edilen bu çalışmada, muvafakat örneklerinin bütünü ele alınmamıştır. Zira böyle bir araştırma, bir makalenin ebadını aşacak daha kapsamlı çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı burada, sadece Hz. Ömer’in şu beş muvafakat örneği üzerinde durulmuştur: Makam-ı İbrahim’in namazgâh edinilmesini istemesi üzerine inen âyet (el-Bakara 2/125). Peygamber eşlerinin örtünmelerini arzulaması üzerine inen âyet (el-Ahzâb 33/53). Peygamber eşlerine Hz. Peygamber’i rahatsız etmeleri durumunda Allah’ın onların yerine daha iyilerini Resûlüne eş kılacağı ifadesi üzerine inen âyet (et-Tahrîm 66/5).Bedir esirlerinin hükmü hakkındaki görüşüne uygun olarak inen âyetler (el-Enfâl 8/67-69).Hz. Peygamber Abdullah b. Übeyy’in cenaze namazını kılmaya azmettiği zaman, Hz. Ömer’in Hz. Peygamberden, onun cenaze namazını kılmaması isteğine uygun olarak inen âyet (et-Tevbe 9/84).“Muvâfakât-ı Ömer” konusu ile ilgili bazı çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar genel olarak Sünnî kaynaklar çerçevesinde olmuştur. Bu araştırmada ise Sünnî kaynaklarda yer alan “Muvâfakât-ı Ömer” örneklerinden yukarıda zikredilen beş örneğin, en önemli Şîa tefsir kaynaklarında; ele alınmışsa ele alınış tarzı, göz ardı edilmişse bu konuda nasıl bir yol izlendiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla bu araştırma, Sünnî kaynaklarda ele alınan Muvâfakât-ı Ömer örneklerinden bazılarının en önemli Şîa tefsir kaynaklarındaki durumunun kritiği şeklinde olmuştur. Araştırma neticesinde böyle bir çalışmanın yapıldığına vakıf olunamamıştır. Bu özelliğiyle çalışmanın alana yeni bir katkı sunacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada genel olarak şöyle bir yöntem izlenmiştir: Öncelikle Hz. Ömer’in Rabbine muvafakatının ne demek olduğu açıklanmış ardından da Sünnî kaynaklarda yer alan muvafakat örnekleri hakkında kısa bir bilgi verilmiştir. Sonra Sünnî kaynaklarda “Muvâfakât-ı Ömer”den olduğu kabul edilen örneklerden sadece yukarıda zikredilen beş örnek arz edilmiştir. Daha sonra çalışmanın ana temasını oluşturan “bu örneklerin başlıca Şia tefsirlerindeki durumu” ele alınmış ve bu durum tahlil ve değerlendirmeye tabi tutularak bir neticeye varılmaya çalışılmıştır.Yapılan çalışma neticesinde şu sonuçlara varılmıştır:Ehl-i Sünnet kaynaklarında Muvâfakât-ı Ömer’den olduğu sabit olan bazı örneklere, Şîa tefsir kaynaklarında hiçbir şekilde değinilmediği görülmüştür. Hz. Ömer’in “Makâm-ı İbrahim”in namazgâh edinilmesini istemesi üzerine, bu isteğine muvafık olarak inen âyet ile Hz. Peygamber’in Abdullah b. Übeyy’in cenaze namazını kılmaya azmettiği zaman Hz. Ömer’in onun cenaze namazını kılmaması talebine uygun olarak inen âyet bu örneklerdendir. Ehl-i Sünnet’in sahih hadis kaynaklarında “Muvâfakât-ı Ömer”den olduğu sabit olan bu tür örneklere, Şîa tefsir kaynaklarında hiçbir şekilde değinilmemiş olması, ilgili rivayetlerin Şîa’nın hadis kriterlerine uymadığı gerekçesine dayanabileceği sonucuna varılabilir. Ehl-i Sünnet kaynaklarında hem olayın Muvâfakât-ı Ömer’den olduğuna hem de başka bir olay üzere nazil olduğuna açıkça delalet eden, sıhhat açısından aynı kuvvette olan ve hatta ravileri bile aynı olan iki rivayetin bulunduğu durumlarda, Şîa tefsir kaynaklarının Hz. Ömer ile ilgili olmayan rivayeti zikrettiği, Hz. Ömer ile ilgili olan rivayete ise ya hiçbir şekilde değinmediği ya da zayıf olduğuna işaret ederek yer verdiği görülmüştür. Hz. Ömer’in peygamber eşlerinin örtünmelerini istemesi üzerine, bu isteğine uygun olarak inen Hicâb âyeti buna örnek verilebilir. Şii müfessirlerin bu tür örneklerle ilgili sergiledikleri duruşun tamamen mezhep taassubuna dayandığı ve bundan dolayı Hz. Ömer’in faziletine yorumlanabilecek rivayeti görmezden geldikleri anlaşılabilir. Şii müfessirlerin Ehl-i Sünnet’in hadis kaynaklarında yer alıp Hz. Ömer için övgü kaynağı sayılan muvafakat ile ilgili rivayetlere yer vermezken, aynı kaynaklarda yer alıp Hz. Hafsa ve Hz. Aişe’yi kınayan rivayetlere yer vermiş olmaları da dikkat çeken hususlardan biridir. Bu müfessirler, Hz. Ömer’in Hz. Peygamber’in eşlerine, onu rahatsız etmeleri durumunda Yüce Allah’ın, onların yerine daha iyilerini Resûlüne eş kılacağını ifade etmesi üzerine, onun bu ifadesine muvafık olarak inen âyetin tefsirinde bu yöntemi izlemişlerdir. Şiilerin kendi tefsirlerinde Hz. Ömer ile ilgili izledikleri bu yöntemin de Hz. Ömer’e karşı besledikleri olumsuz tavrın başka bir şekildeki tezahürü olarak yorumlanabilir. Şii müfessirler, Hz. Peygambere suç isnat ettiği yanılgısından hareketle, Ehl-i Sünnet’in Muvâfakât-ı Ömer ile ilgili tefsir kaynaklarında zikrettikleri birçok rivayetin batıl ve uydurma olduğunu ifade etmişlerdir. Bu bağlamda Bedir esirleri ile ilgili nazil olan âyetin Hz. Ömer’in görüşüne muvafık olarak indiğini ifade eden hadisler için bu tür ifadeleri kullanmışlardır. Oysa bu rivayetlerde Hz. Peygamber’in suç işlediğini ifade eden bir şeyin söz konusu olmadığı, dolayısıyla bu kanaate varmalarının ilgili hadisleri yanlış yorumlamalarından kaynaklandığı sonucuna ulaşılabilir.
Knowing the occasions related to the revelation of the Qur'ānic verses is one of the factors contributing to its correct understanding. Since the examples named as "Umar's Muwāfaqāt" (corcurrences of Umar’s perception with certain divine revelatio) is related to the occasion of Qur'ān's revelation, they also contribute to the understanding of the related verses. ‘Umar's Muwāfaqāt instances refers here to the subject mentioned after his expression of "I agreed with my Lord in three things." His agreement with His Lord is that he delivered an anticipating opinion, appropriate to God’s provision. This is considered to be of the great virtues of ‘Umar and of the most important sections of his life. Some narrated reports of ‘Umar's Muwāfaqāt shows that there were many occasions of agreement. Of these instances, the verses that come upon his request that Abraham’s Maqām is taken as a place of prayer and the Prophet’s wives to veil as well as his statement to the Prophet’s wives that God will grant him better wives than them if they give trouble to the Prophet. There have been conducted a number of studies on the subject of ‘Umar's Muwāfaqāt. However, these studies are generally framed by Sunnī sources. This study focuses on the way in which the instances of “‘Umar's Muwāfaqāt" included in the Sunni sources are discussed in the sources of Shi’a tafsir. Therefore, the study is the critique of the way that ‘Umar's Muwāfaqāt is handled in Shia tafsir sources.Summary: Muslim scholars particularly Qur’ānic exegetists, have conducted important works in numerous areas that have would have any relations to the Qur'an in order that it is understood correctly. No doubt that one of these areas deals with issues related to the reasons of revelation of Qur'anic verses. The examples named as "Muwāfaqāt ‘Umar" are related to the reasons of the revelation and contribute to the understanding of the Qur’ānic verses.Muwāfaqāt ‘Umar literally means “the agreements of ʿUmar” (i.e. with God). It is taken from his expression, "I agreed with my Lord in three things." His agreement with His Lord is that he delivered an anticipating opinion, appropriate to God’s provision. This is considered to be of the great virtues of ‘Umar and is regarded as one of the most important sections of his life.The numerous narrations on Muwāfaqāt ‘Umar show that there were many occasions of such agreement. Actually, some scholars raised the number of muwāfaqāt to twenty. This study does not deal with all instances of Muwāfaqāt ‘Umar, as such an undertaking would require more extensive research to cover the topic in-depth. Hence, only five instances of the muwāfaqāt are discussed:The verse rev
Modernleşme ve küreselleşmenin dünya üzerinde çok büyük etkilerinin tartışıldığı günümüzde henüz çok fazla değişimin yaşanmadığı alanlardan birisinin, Şiî-Sünnî temelli mezhepsel yaklaşımlar olduğu ...söylenebilir. Bunun en önemli nedenlerinin birisi, hızla modernleşen Türk toplumu karşısında komşusu İran başta olmak üzere Müslüman Ortadoğu ülkelerinin hala daha küresel bağın içerisine girmemiş olmasıdır. Aslında İran, Osmanlı modernleşmesinden bir hayli etkilenmiş ve bu doğrultuda ülkede meşrutiyet ilan edilmişti. Ancak Şiî ulemanın toplum üzerindeki nüfuzu, söz konusu girişimlerin sekteye uğramasına neden olmuş ve İran İslam Devrimi'ne yol açan süreci başlatmıştır. Devrimin ileri gelenlerinin O günden bu yana izlemiş oldukları siyasetle İran halkını küresel aktörlere karşı sürekli teyakkızda tutmaları, onların modernleşmenin dışında kalmalarına neden olmaktadır. Bu durum bir tarafatan İran Şiîlerinin geleneksel ortaçağ mezhep anlayışlarını devam ettirmelerine yol açarken diğer taraftan ise Ortadoğu'daki kadim çatışmaların tekrar alevlenmesine neden olmaktadır. Özellikle Irak'ın sürüklendiği iç savaşın en önemli araçlarından birinin, hala daha küresellşemeye karşı durmayı söylem haline getiren İran modeli bir devlet yapılanmasının savunduğu din anlayışından kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir. Küresel güçlerin İran'a karşı sürekli tacizde bulunmaları, söz konusu politikalarını devam ettirmeleri yönünde onlara direnç kazandırmaktadır. Küreselleşen ve bu doğrultuda geleneksel din anlayışlarını revize etmeye çalışan Türk toplumu karşısında İran'ın ne zamana kadar böyle devam edeceği merak konusu. Ancak küresel işgalcilerin bu bölge üzerindeki hesapları devam ettiği sürece sağlıklı bir modernleşme ve küreselleşme sürecinin tecrübe edilemeyeceği rahatlıkla söylenebilir. Söz konusu durumun, mezhep temelli geleneksel çatışma politikalarının uzun bir süre daha Ortadoğu üzerinde etkisini hissettireceğini göstermektedir.