Felsefe tarihinde ilke, neden, arke, hipostaz vb. kavramlar etrafında mevcudatın varlığa gelişi ile ilgili farklı nazariyeler ileri sürülmüştür. Bu nazariyelerden bazıları hipotezlerinin zayıflığı ...sebebiyle bir süre sonra anlamını yitirip düşünce tarihinde kaybolup giderken bazıları da içerdiği kuramların güçlülüğü nedeniyle geçmişten günümüze etkisini sürdürmüştür. Mevcudatın varlığa gelişi ve konumlandırılmasına yönelik en güçlü nazariyelerden biri de sudûr/taşma nazariyesidir. Sudûr, Geç Platonizm Dönemi’nin (Yeni Eflatuncu Dönem) kurucu filozofu Plotinus’a aittir. Plotinus, Platonist bir filozof olarak tanınıyor olsa da onun Aristoteles’ten büyük ölçüde yararlandığı kendisine ait Enneadlar eseri okunduğunda anlaşılmaktadır. Platon ve Aristoteles felsefelerinde sudûra dair bir vurgu olmadığı bilinse de her iki filozofun varlık ve birlik ile ilgili tesis ettiği doktrinler birçok felsefi geleneği etkilemiş, bunlardan örneğin Geç Platonik gelenek, Platon’un çizgisini takip ederek onun varlık ve birlikle ilgili ortaya koyduğu metafiziksel şema üzerinden sudûr nazariyesini oluşturmuştur. Bu çerçevede, Platon ve Aristoteles felsefelerinde en ayrımlı noktalardan biri olan nedensellik bağlamında “pay alma”, “birlik” ve “varlık” kavramları ile ilgili temellendirmelerin sudûr nazariyesini anlamada gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Çalışma bağlamında ele alınacak sorunsal husus, sudûr nazariyesinin Aristoteles felsefesi yerine Platon felsefesi ekseninde ortaya çıkmasının felsefi zemininin araştırılmasıdır. Plotinus’un Platoncu geleneğin önemli filozoflarından biri olması konunun izahında yeterli bir açıklama olarak görünmemektedir. Zira Platon’un ölümünden (MÖ 347) MS üçüncü yüz yıla, yani Plotinus’a (öl. 270) kadarki süre içerisinde böyle bir nazariyenin ortaya çıkmaması salt Platonculukla açıklanacak bir husus değildir. Dolayısıyla meselenin izahında sudûr nazariyesi ekseninde öne çıkan argümantasyonları tespit etmek felsefi açıdan önem arz etmektedir. Bu çalışma, her iki metafizik yaklaşımı sudûr nazariyesi ekseninde değerlendirmeye tabi tutmaktadır.
I en fortolkning af 1 Kor 4,9-13 forsøges strukturerne i forholdet mellem Paulus og menigheden i Korinth afdækket ved hjælp af modsætningsparret εἴρων / ἀλαζών, som bl.a. kendes fra Aristoteles og ...for eftertiden har fået status som ”stock characters” i den antikke komedie. Som den pralende ἀλαζών-karakter bryster korintherne sig ifølge Paulus af en visdom, de faktisk ikke har, mens Paulus ved at fremstille sig selv som svag og foragtet dåre kan siges at optræde som ironikeren, εἴρων, der gør sig mindre end han er – begge dele under den forudsætning, at Gud har vendt op og ned på verdens begreb om status ved at åbenbare sin visdom i den korsfæstede Kristus, som i verdens øjne er en dårskab.
Cztery cnoty kardynalne (roztropność, umiarkowanie, sprawiedliwość i męstwo) są często wspominane w pismach biskupa Cezarei. Bazyli jako teolog pisze o nich w kontekście chrześcijańskich zasad ...etyczno-moralnych. Cnoty kardynalne mają pomóc człowiekowi w osiągnięciu zbawienia, które jest głównym celem życia każdego wyznawcy Chrystusa. Można więc powiedzieć, że cnoty te są ukierunkowane chrystocentrycznie. Bazyli oparł swe analizy przede wszystkim na etycznych koncepcjach Platona, Arystotelesa i Plotyna. Jednak jako intelektualista chrześcijański wyszedł daleko poza schemat czterech cnót proponowany przez tych myślicieli greckich. Artykuł składa się z dwóch części. Część pierwsza zawiera głównie informacje bibliograficzne na temat znaczenia dwóch pojęć: ἀρετή i virtus. Druga część analizuje cnoty kardynalne w pismach Bazylego oraz związki aretologii biskupa Cezarei z filozofią grecką. Również i tutaj wiele miejsca poświęcono informacjom bibliograficznym, które umieszczono w przypisach. W ten sposób artykuł spełnia dwie funkcje: z jednej strony daje czytelnikowi użyteczną bibliografię, z drugiej zaś przedstawia koncepcję cnót kardynalnych na bazie pism Bazylego z Cezarei.
Les références aux législateurs grecs dans le corpus néoplatonicien ne sont pas rares. Elles sont liées notamment à la dimension politique du mode de vie néoplatonicien, dont les études récentes ont ...montré l’importance. L’analyse des occupations quotidiennes (epitêdeumata) des philosophes néoplatoniciens décrites dans les vies de philosophes de l’Antiquité tardive confirme cet intérêt, plus ou moins fort selon les philosophes, pour les activités politiques, dont celle de législateur. Les réfé...
İlk Çağ’dan günümüze kadar farklı türleriyle karşımıza çıkan teoloji, ilk büyük evrimini, Hıristiyan dünyasındaki kullanımıyla geçirmiştir. Teolojinin felsefeyle her zaman yakın bir ilişkisinin ...olduğu bilinen bir gerçektir. Orta Çağ’da teolojik yaklaşım felsefeyle yakınlığını, onu kendisine hizmet eden bir araç olarak kullanma üzerine kurmuştur. Felsefe ile teolojinin aynı konuları farklı yöntemlerle ele almaları, iki alanın birbirleriyle ilişkilerini daha dinamik bir hale getirmiştir. Ancak, bu ilişki zaman zaman farklı okuma biçimlerine yol açmıştır. Bu makale, teolojinin İlk Çağ’da Platon ve özellikle Aristoteles’teki kullanılış biçimlerine odaklanacaktır. Daha sonra ise Orta Çağ’da St. Augustinus ve özellikle Thomas Aquinas’ın teolojiye nasıl bir görev yükledikleri üzerinde duracaktır. Çalışmanın temel amaçlarından biri, teolojinin İlk ve Orta Çağ’daki kullanımlarını ortaya koymak ve böylece nasıl bir değişim geçirdiğini tespit etmeye çalışmaktır. Diğer ve asıl amaç ise felsefe ile teolojinin yöntemsel açıdan nasıl bir konuma sahip olduklarını aralarındaki farklılıklar üzerinden göstermeye çalışmaktır. Sonuç kısmında ise felsefe ve teolojinin birbirinden ayrışan yönleri üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. Çalışmanın amaçlarına odaklanabilmek için, teolojinin tarihsel süreçteki kullanımı bazı önemli filozoflarla sınırlandırılmıştır.
The following paper provides a historical and biographical introduction to the reading of the translation of Kant’s essay Von einem neuerdings erhobenen vornehmen Ton in der Philosophie. It consists ...of three parts. In the first one, called Introductory remarks, I point out the specific role of Kant’s polemical writings in his work. In the second, Protagonists, I outline the biographies of both of Kant’s opponents: J. G. Schlosser and Friedrich Leopold Graf zu Stolberg-Stolber. Finally, in the third one, I discuss a number of translation problems with the terms “Ahnung” and “ahnen”.
Display omitted
Single crystal X-ray crystallography has developed into a unique, highly automated and accessible tool to obtain detailed information on molecular structures. Proper archival makes ...that referees, readers and users of the results of reported crystal structures no longer need to depend solely on the expertise of the analyst, often a non-professional crystallographer, who did the reported study. Deposited computer readable data should allow for an independent structure analysis, validation of the author’s interpretation of the experimental data and use of those data for follow-up research. This paper summarises what is needed for proper validation and archival. The difference between valid and value is discussed. As an example, the deposited data associated with the molecular structure determination of a guest molecule soaked into a MOF, based on the Crystalline Sponge Method, are analysed.
L’étude propose de lire les dialogues apocryphes sans être influencés par le préjugé d’inauthenticité et en les rapportant aux dialogues authentiques seulement une fois que leur logique interne a été ...décelée. À travers une étude comparée de l’Hipparque et du Minos, on suggère que les dialogues apocryphes peuvent être lus comme les toutes premières interprétations des dialogues de Platon, qui auraient comme caractéristique particulière d’être sous forme dialoguée. Répondant à une vision de la philosophie comme dialectique, le dialogue apocryphe se configurerait alors comme un genre particulier de dialogue socratique, car il possède un sous-texte écrit qu’il « fait parler », qu’il interroge et dont il tire son inspiration. L’Hipparque et le Minos interpréteraient alors les écrits politiques de Platon à l’aune des intérêts politiques de l’Académie après la mort de Platon.
Dans cet article, mon propos est de mettre en lumière les stratégies de composition des pseudoplatonica à partir de deux exemples spécifiques, à savoir le bref dialogue Sur la vertu – qui représente ...le « degré zéro » de l’élaboration parmi cet ensemble de textes – et l’Éryxias – l’un des plus soignés du point de vue littéraire – pour montrer qu’à l’origine de ces ouvrages il est possible d’identifier une pratique commune, qui consistait en une sélection d’extraits thématiques tirés des dialogues authentiques, puis une réélaboration visant à expliquer le traitement platonicien des problèmes posés à la lumière de l’agenda philosophique de l’auteur. Tout porte à croire que cette opération a été menée dans le contexte de l’Académie au cours des décennies ayant suivi la mort de Platon.