The essay provides an assessment of Italian studies on Dostoevskij in the last decade and identifies new avenues for research. The many initiatives organized on the writer’s bicentenary attest to an ...interest that shows no sign of dying out. The constant development of Dostoevskij studies in Italy in recent decades confirms this interest while revealing a great variety of methodologies and approaches. The essay retraces the phases of recent Italian scholarship on Dostoevskij (2013-2022), highlighting the main aspects of the author’s poetics and stylistics that have been the object of investigation, often from a comparative perspective. An attempt will also be made to highlight prospective approaches to a field of study that continues to stimulate scholars, not only of literary and philosophical disciplines, but also of the sociological sciences and media studies.
Siyasî, iktisadî ve stratejik konumundan dolayı Çarlık Rusyası’ndan sonra Sovyet Rusya hâkimiyeti altına giren Azerbaycan Türkleri, bir kez daha kendi dil, din, kültür ve geleneklerine zıt unsurların ...etkisi altında kalmışlardır. Lenin’in SelfDeterminasyon manifestosuna rağmen Rusya egemenliğindeki milletlere kendi kaderlerini tayin hakkı verilmemiştir. Çünkü Sovyet adı verilen bu birlik, demir perdelerle kapatılmış ve âdeta “halklar hapishanesi”ne dönüştürülmüştür. Hatta Sovyetler Birliği Başkanı Stalin daha da ileri giderek Rusya hâkimiyeti altında bulunan halkları kontrol altında tutmak için “milliyetler politikası” geliştirmiş ve böylece Azerbaycan Türklerinin dinî ve millî kimliklerini tahrif etmeye çalışmıştır. Sovyetlerin Ruslaştırma politikasına karşı gelen aydınlar ise paranoyak bir şekilde milliyetçi, ulusçu ve dış güçlerin ajanı olmakla suçlanmış, baskı altına alınarak ya idam ya sürgün ya da hapsedilmişlerdir. Ancak hiçbir güç ve kuvvet Azerbaycan Türklerinin dinî ve millî mücadele azmini kıramamıştır. Bilakis, Sovyetlerin baskı siyasetinden yeterince çeken Azerbaycan Türkleri ulusal mücadele başlatmışlardır. Böylece 1991’de diğer Türk Cumhuriyetleri gibi bağımsızlıklarını ilan ederek dinî ve millî kimlik sorunlarının çözülmesi yolunda çok önemli adımlar atmışlardır.
This contribution reflects on the state of comparative studies devoted to East Slavic literatures in Italy. Between the end of the 20th and beginning of the 21st century, Italian scholars of Slavic ...studies and the editors of Italian journals have made a number of interesting proposals on the subject. However, hyper-specialization has often hampered efforts to put theory into practice. I foreground some of these important methodological contributions by Italian scholars on comparative Slavic studies and discuss them both in the international context and with reference to other methodologies and research fields, most notably postcolonial studies. After the full-scale invasion of Ukraine by the Russian Federation in February 2022, comparative studies at the crossroads of Belarusian, Russian, and Ukrainian cultures have become a thorny issue. Scholars should seek to strike a balance between a philological approach and the ethical need to respect the different cultural orientations of East Slavic nations.
In this thesis, I examine the portrayal of Soviet women-soldiers in Boris Vasil′ev’s novella And the Dawns Here are Quiet… (1969). I consider the historical significance of female involvement in ...World War II and compare Vasil′ev’s fictional work to the recollections of real women-soldiers collected by Svetlana Alexievich in The Unwomanly Face of War (1985). I argue that, despite Vasil′ev’s personal military background and his belonging to the “lieutenant prose” school known for its historically accurate descriptions of the front, And the Dawns Here are Quiet… often provide a romanticized version of female war experiences. As Vasil′ev’s work is largely missing from Western scholarly literature, I address this academic lacuna and provide a better understanding of Vasil′ev’s significance in Soviet Russian war literature.
Bu tez, Avrupa Birliği’nin Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile ortaya çıkan 2014 Ukrayna krizi ve sonrasında konuya ilişkin kriz yönetimini analiz etmeyi amaçlamaktadır. 2013 yılının Kasım ayında ‘Maidan’ ...veya yeni adıyla bilinen ‘Euromaidan’ protestolarıyla temeli atılan ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle alevlenen 2014 Ukrayna Krizi Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa Birliği’ni en kritik güvenlik sorunlarından biri ile karşı karşıya getirmiştir. Rusya’nın Ukrayna sınırlarında sergilediği bu saldırgan tavrı, AB’nin Komşuluk Politikası yürütmekte olduğu sınır ülkesinin siyasi bütünlüğünü tehdit etmekte ve iki kutuplu dünya düzeni sonrasında Avrupa’da kurulan istikrar ve barış ortamını olumsuz etkilemektedir. 2014 Ukrayna Krizi, aynı zamanda Batı ülkeleri ile Rusya arasında siyasi ve ekonomik ilişkilerin darbe almasına neden olmuştur. Kriz yönetimi çerçevesinde hareket etmeye çalışan AB ve üye ülkeler, Kırım’ın İlhakı sonrasında Rusya’nın işgalci siyasetine karşı bazı yaptırımlar uygulamışlardır, ancak Şubat 2022’de başlayan ve halen devam etmekte olan Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir Ukrayna krizine neden olarak, Avrupa Birliği’nin söz konusu krizin yönetimindeki performansının sorgulanmasına neden olmuştur.